Şanlıurfa’da Özak Tekstil işçileri direnişe geçtiğinde, Yemen’de Husiler füze saldırılarına başlıyordu. O sırada İstanbul’da Yerköy-Kayseri arasındaki hızlı tren hattı için İngiltere’nin verdiği kredinin imza töreni vardı. Farklı coğrafyalarda, bambaşka alanlarda, tesadüfi görünen bu olayları ortak bir kader birleştiriyordu aslında. Şans eseri art arda dizilmemişlerdi. Tıpkı gezegenlerin hareketini tespit edip geleceği görmeye çalışan Arşimet’in ‘kader kadranı’ gibi, aynı konumda belirip bizi neyin beklediğine dair bir şeylere işaret ediyorlardı.

Özak işçilerini, Husi füzelerini ve Erdoğan’ın dört bir yana döşediği tren raylarını birbirine bağlayan kader neydi peki?

***

Matematikçi Edward Lorenz, 1963’te hava durumu tahminleri için bir modelleme geliştirdi. Adına ‘kelebek etkisi’ dedi. Mantığı basitti. Bir sistemin başlangıç verilerindeki ufak değişiklikler, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilir. Lorenz bugün çoğumuzun ezberlediği meşhur sözle özetliyordu teorisini: “Amazon’da kanat çırpan bir kelebek, ABD’de fırtınaya sebep olur.” Mesele yıllar sonra hava durumunu aştı, kaos teorisyeni James Gleick sayesinde küresel mal ve ticaret ağını anlatan bir metafora dönüştü: “Çin’de kelebek kanat çırpsa, Atlantik’te fırtına kopar.”

İşte Özak işçilerinin, son derece basit taleplerle fabrika bahçesine çıktıkları anda karşılarında imamlar dahil devletin bütün kurumlarını patronlarla kol kola bulmalarının sebebi, bir ‘kelebek etkisi’ydi. Farkında olmadan Atlantik’te fırtına koparmışlardı.

Çoğunluğu kadın olan işçiler, hakaret ve düşük ücret yüzünden direnişe geçti. Hak-İş’e bağlı sendika patronun yanındaydı. İşçiler yakın zamanda Gaziantep’te tekstil direnişlerine öncülük etmiş Birtek-Sen’e başvurdu hemen. Müftü, işçiler avlusunda toplanmasın diye camiyi kilitledi; vali, çevre illerden asker yığdı. Neredeyse darbe havası estiriliyordu kentte. Her gün dayak yediler. Gaziantepli tekstilciler bile Özak patronuna koşup, “Sakın ha” diyorlardı: “Her talebi kabul et, sendikayı etme. Gerekirse zararını karşılarız.” Hayatlarında ilk kez eylem yapan Şanlıurfalı işçiler şaşırdılar. Şaşırdılar ama neye çomak soktuklarını da kısa sürede anladılar. Zara ve Levi’s gibi çok sayıda küresel markanın tedarikçisiydi Özak. Haliyle baskı kurmak için oradaki sendikalarla dayanışma yolunu buldular. İstanbul’a kadar gelip Zara’nın Levi’s’ın mağazaları önünde eylem yaptılar.

Levi’s gibi Batılı tekstil devleri bir süredir üretimi Hindistan’a yönlendirmişti. Çünkü uzun yıllar tekstilin ucuz emek deposu olmuş Bangladeş’te, birkaç ay önce büyük bir işçi isyanı patlamış, eylemler polis kurşunuyla bastırılmıştı. Grevlerle sarsılan ülke, tekstil sermayesi için ateşten topa dönüşüyordu. Nüfusu büyüyen Hindistan ise Çin’e alternatif olmayı arzuluyordu. Modi rejimi aynen Erdoğan’ın yaptığı gibi, Çin’in yerini doldurma hedefiyle, pandemi günlerinde ucuz emeğe dayalı sektörlerden yüksek teknolojiye uzanan bir yelpazede atılımlarını hızlandırmıştı. Bir yandan uzaya astronot gönderiyor, diğer yandan ucuz emek rejimini bütün sektörlerde kurumsallaştırıyordu. Mesela, Koç Grubu da yeni Arçelik yatırımını Hindistan’a kaydırmıştı.

Ne var ki, İsrail savaş makinesinin tepesine çullandığı Filistinlilere destek olmak isteyen Yemen’deki Husiler, Asya’nın üretim üslerinden Süveyş Kanalı’na akan gemilere füze yağdırmaya girişti. Milyarlarca dolarlık zarara yol açtılar. Kapitalizm tarihinin geleneksel ticaret yolunu, “taş devrinde yaşıyorlar” diye dalga geçilen Husiler kesintiye uğratıyor.

O kelebeğin etkisi dönüp dolaşıp, Şanlıurfalı tekstil işçilerinin elini de güçlendirdi. Levi’s, Hindistan’daki tedarik ağının aksaması üzerine siparişleri Türkiye’ye yoğunlaştırmak mecburiyetindeydi. Lakin hatırı sayılır sipariş alan Özak Tekstil’deki direniş, bir ayak bağıydı. Batı’daki sendikaların da desteğiyle sorun çözülene dek siparişi kesti. Görüşmeler hala sürüyor.

Dünyanın bambaşka yerlerindeki iki olay böylesine ilginç biçimde birbirine bağlanmışken, alakasız görünen bir tren hattı da ‘kelebek etkisi’ne dahil oluyordu. 5 Ocak 2024 günü, Yerköy-Kayseri hızlı tren hattı için Birleşik Krallık İş ve Ticaret Bakanı’nın da katıldığı törenle 1.2 milyar Euro kredi anlaşması imzalandı. 142 km’lik mesafeye ve yolcu potansiyeline bakınca hiç de rasyonel görünmüyor doğrusu. Fakat hat, çok daha büyük bir projenin küçük bir parçası.

Nitekim son iki yılda imzalanan anlaşmalarla İngiliz sermayesinden alınan toplam 4 milyar Euro krediyle Yerköy-Kayseri dışında Ankara-İzmir ve Gaziantep-Osmaniye-Mersin hatları da inşa ediliyor. Anlaşmaya göre, teknoloji dahil kullanılacak malzemelerin ağırlıklı kısmı İngiliz şirketlerinden alınacak. Yine de Batılı finans kapitalin motivasyonu bununla sınırlı değil. Esas olay, ucuz ve güvenli ticaret yollarının çeşitlendirilmesi.

Zira Erdoğan rejimi, son 10 yıldır Anadolu’yu küresel tedarik ihtiyacının rotasında yapılandırıyor: Asgari ücretin yaygınlaştırılması, enflasyonla beli bükülen milyonlarca insanın ucuz iş gücü olarak depolanması, teşvikler, birkaç şehri içine alan endüstri havzaları, limanlar, devasa lojistik üsleri, tarım ihtisas bölgeleri, ormanların katledilip maden açılması, enerji yatırımları…

Bütün bu üretim altyapısı, Doğu-Batı ve Kuzey-Güney ana aksında örülen otoyollara 52 şehri içine alan demiryollarının eklenmesiyle örümcek ağı misali birbirine bağlanacak. Önceki gün ‘2053 Ulaştırma ve Lojistik Ana Planı ve Yol Haritası’nı açıklayan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, şunları söylüyordu:

“Türkiye'nin uluslararası alandaki en önemli projelerinden ‘Kalkınma Yolu Projesi'yle Hindistan, Doğu Asya ve Basra Körfezi ülkelerinden Irak'ın güneyinde inşa edilen Fav Limanı'na gelecek yüklerin, 1200 kilometrelik çift yönlü otoyol ve demir yolu inşa edilerek Türkiye'ye ulaştırılmasını planlıyoruz. Buradan da limanlarımıza ve diğer ülkelerle sınır geçişlerimizden ulaşımı sağlamış olacağız. Böylece Güney Asya ve Orta Doğu'yu, Avrupa, Kafkasya ve Kuzey Afrika'ya yeni bir güzergah üzerinden bağlayacağız. Bu koridorun ülkemizden Avrupa'ya demir yolu geçişi 2 bin 88 kilometre olacaktır.”

Dolayısıyla Özak Tekstil işçilerinin Şanlıurfa’da çırptığı kanat, Orta Doğu’daki çatışmaları da kapsayan, Çin’le girilen ticaret savaşlarının tam kalbine yönelen, küresel bir titreşime böyle dönüştü işte. Bu yüzden Birtek-Sen gibi işçinin çıkarını esas alan mücadeleci bir sendikanın, yalnızca bir yerde bile kök salması patronların kabusu.

QOSHE - Kelebek etkisi: Özak işçisi, Husi füzesi ve Erdoğan’ın rayı - Bahadır Özgür
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kelebek etkisi: Özak işçisi, Husi füzesi ve Erdoğan’ın rayı

97 3
13.02.2024

Şanlıurfa’da Özak Tekstil işçileri direnişe geçtiğinde, Yemen’de Husiler füze saldırılarına başlıyordu. O sırada İstanbul’da Yerköy-Kayseri arasındaki hızlı tren hattı için İngiltere’nin verdiği kredinin imza töreni vardı. Farklı coğrafyalarda, bambaşka alanlarda, tesadüfi görünen bu olayları ortak bir kader birleştiriyordu aslında. Şans eseri art arda dizilmemişlerdi. Tıpkı gezegenlerin hareketini tespit edip geleceği görmeye çalışan Arşimet’in ‘kader kadranı’ gibi, aynı konumda belirip bizi neyin beklediğine dair bir şeylere işaret ediyorlardı.

Özak işçilerini, Husi füzelerini ve Erdoğan’ın dört bir yana döşediği tren raylarını birbirine bağlayan kader neydi peki?

***

Matematikçi Edward Lorenz, 1963’te hava durumu tahminleri için bir modelleme geliştirdi. Adına ‘kelebek etkisi’ dedi. Mantığı basitti. Bir sistemin başlangıç verilerindeki ufak değişiklikler, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilir. Lorenz bugün çoğumuzun ezberlediği meşhur sözle özetliyordu teorisini: “Amazon’da kanat çırpan bir kelebek, ABD’de fırtınaya sebep olur.” Mesele yıllar sonra hava durumunu aştı, kaos teorisyeni James Gleick sayesinde küresel mal ve ticaret ağını anlatan bir metafora dönüştü: “Çin’de kelebek kanat çırpsa, Atlantik’te fırtına kopar.”

İşte Özak işçilerinin, son derece basit taleplerle fabrika bahçesine çıktıkları anda karşılarında imamlar dahil devletin bütün kurumlarını patronlarla kol kola bulmalarının sebebi, bir ‘kelebek etkisi’ydi. Farkında olmadan Atlantik’te fırtına koparmışlardı.

Çoğunluğu kadın olan işçiler, hakaret ve düşük ücret yüzünden direnişe geçti. Hak-İş’e bağlı sendika patronun yanındaydı. İşçiler yakın zamanda Gaziantep’te tekstil direnişlerine öncülük etmiş Birtek-Sen’e başvurdu hemen. Müftü, işçiler avlusunda toplanmasın diye camiyi kilitledi; vali, çevre illerden asker yığdı. Neredeyse darbe havası estiriliyordu kentte. Her gün dayak yediler. Gaziantepli tekstilciler bile Özak patronuna koşup, “Sakın ha” diyorlardı: “Her talebi kabul et, sendikayı etme. Gerekirse zararını karşılarız.” Hayatlarında ilk kez eylem yapan Şanlıurfalı işçiler şaşırdılar. Şaşırdılar ama neye çomak........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play