Arda Turan, Fatih Terim, Emre Belözoğlu, Fernando Muslera…

Bu isimlerin de aralarında yer aldığı bir ‘ünlüler geçidi’ni bir dolandırıcılık vakasıyla birlikte duyar duymaz oluşan yüksek ilgi, her gün ortaya çıkan yeni ayrıntılarla besleniyor: Sıradan kağıtlara yazılan ödemeler, tefeciler, kumarhaneciler, tehditler, raporlar, ifadeler, iddianameler…

Meseleyi çözmeye çalışırken öğrenilen yeni parçalar bir araya getirildikçe tablo daha net anlaşılıyor evet. Ancak bunca iddianın arasında sorunun ortaya çıkışına neden olan asıl nokta gözden kaçabiliyor. Hatırlayın, geçmişteki pek çok dolandırıcılık vakasında da böyle oldu.

***

Ortada kişisel özel fon kurarak piyasadan yüksek gelir vaadiyle para toplayan bir banka müdürü var. Özel müşterilere tavsiye vermek için, bankasında ve SPK’da kayıtlıysa bu ‘sorun’ değil. Aynı düzenlemelere dayanarak kurulan başka pek çok fon da var. Seçil Erzan’ın yönettiği fondaki sorun ise çarkın döndürülemez hale gelmesi, para yatıranların yüksek gelir beklentisinin de zorlamasıyla tefecilerin eline düşme aşamasına kadar gidilmesi…

***

O zaman ‘Fatih Terim Fonu’ olarak anılan para trafiği ve ilişkiler ağı içinde kaybolup gitmemek için hangi soruları sormak gerek? Meseleye kamuoyu ilgisi azaldıktan sonra bir zaman sakinleyip sonra yeni bir vakanın patlamaması için en azından…

Yeniden ‘vay be, ne dolandırılmışız’ diye mahkemelere koşan yeni şikayetçiler ortaya çıkmasın diye…

Herhalde şunlar:

2018’den bu yana giderek yaygınlaşan ve rağbet gören kişisel özel fonlar nasıl ekonomideki ‘en yüksek gelir elde etme enstrümanı’ olabildi?

Aylık yüzde 50’yi, 6 aylık yüzde 500’ü, yıllık yüzde 1.000’i aşan getirilere nasıl ulaşılabildi?

Bu fonların ‘yasal saadet zinciri’ haline gelebileceği nasıl öngörülemedi?

Yüzde 250 gelir beklentisiyle çanta çanta para taşıyan ‘ünlüler’ fotoğrafını ortaya çıkaran bu düzen nasıl kuruldu?

300 milyon lira gibi çok düşük bir miktarla kurulabilen, yatırımcı sayısı için 55 kişinin yeterli olduğu bu fonların işleyişi nasıl denetlendi, denetleniyor?

Örneğin yakın zamana kadar ‘nas ekonomisi’ olarak anılan düşük faiz politikalarının bu durumun ortaya çıkmasında etkisi var mıdır?

Kişiye özel fonların kurulmasına izin veren, faizi düşük tutarak bu fonlara ilgiyi yükselten ekonomi yönetimlerinin ortaya çıkan sonuçlarda hiç mi sorumluluğu yoktur?

ABD eski başkanlarından George Bush, ülkesinin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger’in 100 yaşında ölümünün ardından yaptığı açıklamada, “ABD, en güvenilir seslerinden birini kaybetti” demiş…

Güney Afrika’da apartheid rejiminin ömrünü uzatmakla… Latin Amerika ülkeleri Şili ve Arjantin’de askeri darbelerin gerçekleştirilmesiyle…

Uzak Asya’da Vietnam’ı teslim almak için Kamboçya ve Laos’un bombalanmasıyla ve yüzbinlerce insanın ölümüyle…

Kamboçya’da bugün bile patlayan ve insan öldürebilen bombaların sorumluluğuyla…

Bizde 12 Mart darbesiyle…

Anılıp gelen bir ‘ses’…

Cuk oturmuş, “ABD’nin en güvenilir sesi” ünvanı!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel dün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret etti. Görüşmenin ardından bizzat liderler tarafından, Özel’in, yerel seçimlere 81 ilde kendi adaylarıyla gireceklerini açıklayan Akşener’in bu kararlarını gözden geçirme ihtimali olup olmadığını sorduğu, Akşener’in de bu soruyu partisinin Genel İdare Kurulu’na (GİK) soracağı duyuruldu.

Ancak bu açıklamalarda kullanılan her kelime, kurulan her cümle yakın geçmişten izlerle şifrelenmişti. İşte o sözler ve ‘dekoderden geçirilmiş’ halleri:

ÖZGÜR ÖZEL’DEN…

İYİ Parti'nin kamuoyunca da bilinen, bizim tarafımızdan da saygıyla karşılanan bir Genel İdare Kurulu kararıyla tüm seçim bölgelerinde kendi adaylarıyla girme kararı, bir irade beyanları, alınmış bir kararları vardı.”

Dekoderden sonra: Evet biliyoruz, İYİ Parti genel seçimden sonra ‘ittifak’ın lafını bile duymak istemez oldu…

“İttifak kelimesi kalabalıkları, uzun süren toplantıları çağrıştırıyor ama yerel seçim esnekliği hızlı karar vermeyi ikili işbirliklerini gerektiriyor.”

Dekoderden sonra: Altılı Masa’lar, bolca lider… Biz de bıktık o fotoğraflardan ama belediyeler de giderse ne olacak? Hem ayrıca kalabalık yok, bir siz bir biz varız bu sefer…

“İYİ Parti'ye önümüzdeki yerel seçime yönelik işbirliği içinde olup olamayacağımızı, GİK kararının yeniden GİK tarafından gözden geçirilip geçirilemeyeceğini, bizim alınmış kararlara saygılı olduğumuzu ama mümkün olursa bundan sonraki süreçte yerel seçime yönelik bir iş birliği için partilerimizin görevlendireceği kişilerin birlikte çalışma imkanı yaratılıp yaratılamayacağını sorduk ve Sayın Genel Başkanımızdan bu konuda bir cevap aldık.”

Dekoderden sonra: Öfkeyle kalkan zararla oturur, gelin bir daha düşünün...

MERAL AKŞENER’DEN…

“Bizim bir kararımız var; 81 ilde tek başımıza seçime girmek şeklinde.”

Dekoderden sonra: Biz aldık o kararı, almış bulunduk, 81 ilde… Of ki of!

“Bu konuyu; 'Genel İdare Kurulu'nda bizim iki siyasi parti olarak, hiç değilse bazı yerlerde iş birliği yapabilir miyiz?' sorusunu, acaba 'Genel İdare Kurulu'na tekrar götürebilir misiniz?' özü bu…”

Dekoderden sonra: ‘Sadece ikimiz’ diyorlar, ‘kalabalık yok’ diyorlar, ‘ittifak’ demiyorlar da bak, ‘iş birliği’ diyorlar… Özü bu…

“Pazartesi biz doğal olarak GİK'i toplayacaktık zaten. Orada bu soruyu GİK'te soracağız. Onlar nasıl cevap verecek, orada göreceğiz.”

Dekoderden sonra: CHP istedi diye değil bak aman haa! Biz zaten toplanacaktık. Ama diğer gündemlerle birlikte bunu da konuşuruz. Kalabalık olmayacağı için, sadece ikimiz olacağımız için, ‘ittifak’ değil de ‘iş birliği’ diyeceğimiz için… Olur mu olur! Bakalım…

QOSHE - Vay be, ne dolandırılmışız! - Barış Avşar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Vay be, ne dolandırılmışız!

46 4
01.12.2023

Arda Turan, Fatih Terim, Emre Belözoğlu, Fernando Muslera…

Bu isimlerin de aralarında yer aldığı bir ‘ünlüler geçidi’ni bir dolandırıcılık vakasıyla birlikte duyar duymaz oluşan yüksek ilgi, her gün ortaya çıkan yeni ayrıntılarla besleniyor: Sıradan kağıtlara yazılan ödemeler, tefeciler, kumarhaneciler, tehditler, raporlar, ifadeler, iddianameler…

Meseleyi çözmeye çalışırken öğrenilen yeni parçalar bir araya getirildikçe tablo daha net anlaşılıyor evet. Ancak bunca iddianın arasında sorunun ortaya çıkışına neden olan asıl nokta gözden kaçabiliyor. Hatırlayın, geçmişteki pek çok dolandırıcılık vakasında da böyle oldu.

***

Ortada kişisel özel fon kurarak piyasadan yüksek gelir vaadiyle para toplayan bir banka müdürü var. Özel müşterilere tavsiye vermek için, bankasında ve SPK’da kayıtlıysa bu ‘sorun’ değil. Aynı düzenlemelere dayanarak kurulan başka pek çok fon da var. Seçil Erzan’ın yönettiği fondaki sorun ise çarkın döndürülemez hale gelmesi, para yatıranların yüksek gelir beklentisinin de zorlamasıyla tefecilerin eline düşme aşamasına kadar gidilmesi…

***

O zaman ‘Fatih Terim Fonu’ olarak anılan para trafiği ve ilişkiler ağı içinde kaybolup gitmemek için hangi soruları sormak gerek? Meseleye kamuoyu ilgisi azaldıktan sonra bir zaman sakinleyip sonra yeni bir vakanın patlamaması için en azından…

Yeniden ‘vay be, ne dolandırılmışız’ diye mahkemelere koşan yeni şikayetçiler ortaya çıkmasın diye…

Herhalde şunlar:

2018’den bu yana giderek yaygınlaşan ve rağbet gören kişisel özel fonlar nasıl ekonomideki ‘en yüksek gelir elde etme enstrümanı’ olabildi?

Aylık yüzde 50’yi, 6 aylık yüzde 500’ü, yıllık yüzde 1.000’i aşan getirilere nasıl ulaşılabildi?

Bu fonların ‘yasal saadet zinciri’ haline gelebileceği nasıl öngörülemedi?

Yüzde 250 gelir beklentisiyle çanta çanta para taşıyan ‘ünlüler’ fotoğrafını ortaya çıkaran bu düzen nasıl kuruldu?

300 milyon lira gibi........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play