“Hiçbir şey yapmadan boğulmayı beklemek yerine

dalgayı yakalamak gerekiyordu.”

Saç Örgüsü, Laetitia Colombani

Bazen başarısızlıklar karşısındaki yılgınlıklarımız veya bu başarısızlıkların ardında başka sebepleri aramaya yatkınlığımız, çoğu zaman yaşamla yanlış bir ilişki kurmuş olmamızdan kaynaklanıyor.

Oysa yaşamın kendine özgü bir ritmi var. O ritmi yeterince algılayamadığımızda, hakikatin ardındaki dinamikleri görmezden geldiğimizde, başarıyı güçlendiren dinamikleri anlamadığımızda sürekli bir başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları zinciriyle karşı karşıya kalırız, balta girmemiş ormanlarda veya çıkıştan çok uzak labirentlerde sürekli aynı noktada döner dururuz.

Hepimizin kişisel ilişkilerimizde de, siyasette de, ülkenin ve dünyanın gidişatında da hep hayalini kurduğumuz, özlemini çektiğimiz, yaşgünü pastalarındaki mumları üflerken veya yeni yıla girerken dilek listemize eklediğimiz şeylerden biri de barış...

İngiltere merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (DPI) geçtiğimiz günlerde Ankara’da düzenlediği ve çok farklı siyasi ve sosyolojik mahallelerden gelen, ağırlıklı olarak kadın bir izleyici topluluğunun katılımıyla gerçekleşen “Barış İnşasında Kadınlar” temalı çok kıymetli bir “barış masası toplantısı” boyunca aklımda hep barışın, çatışmanın, kadınların nasıl bir rol üstlenebileceğinin cevabını aradım durdum.

Peki nasıl bir barış?

Barışı doğru yerde arıyor muyuz?

Barış ve yaşamla doğru bir ilişki kurduk mu?

Kadınlar, çatışmaların önlenmesi ve çözümüne katıldığında, sürdürülebilir bir barış sağlanır mı?

Veya soruyu sondan başa doğru alırsak, “kadınsız” bir barış mümkün mü?

DPI kıdemli bölgesel strateji analisti Esra Elmas bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Kadınlar dünya nüfusunun yüzde 52’sini, Türkiye’de ise nüfusun yüzde 50’sini oluşturuyor. Herhangi bir konuda, nüfusunun yarısının ne düşündüğünü, ne hissettiğini yahut ne önerdiğini göz ardı eden yahut bu kesimi marjinalleştiren hangi ülke barış inşası konusunda olumlu bir mesafe kat edebilir ki? İrlanda eski Cumhurbaşkanı Mary Robinson'ın da ifadesiyle, nüfusunun yarısı marjinalleştirilmişken hiçbir toplum ekonomik, politik veya sosyal olarak gelişemez.”

Elmas, araştırmalar ışığında kadınların dahil olduğu barış süreçlerinin hem daha başarılı hem de daha kalıcı olduğunu gösterdiğini, pek çok ülkede de kadınların sorunların çözümünde çok daha fazla sonuç aldığını söylüyor.

“Kuzey İrlanda’daki Kadın Koalisyonu bunun en iyi örneklerinden biri. Kadın Koalisyonu Kuzey İrlanda’da Hayırlı Cuma ile sonuçlanan barış anlaşması sürecinde bir siyasi partiye dönüşüyor ve müzakerelerde yer alıyor. Kadınların gündemini barışın bir parçası yapıyor,” diyor.

Ya da Yemen’i ele alalım. 1980’li yıllardan beri, Yemen’in Taiz kentinde al-Shaab, al-Adoug ve al-Amiqa köyleri, binlerce kişiye su dağıtan al-Siwari nehrinin su kaynaklarının bölüşümü konusunda anlaşmazlık içerisindeler. Bu anlaşmazlık ortamı 2010’ların başından itibaren şiddete dönüşmeye başladı ve bölge sakinleri, 7200 metrelik su hattını tahrip etmeye başladı. Bunun sonucunda, çok yüksek miktarda su ziyan oldu ve bölge sakinleri sekiz yılı aşkın süre suya erişemediler.

Her çatışmada olduğu gibi bunda da en çok zarar gören çocuklar ve kadınlar oldu. Çocuklar sabahın erken saatlerinde başka bölgelerden su taşımak için yola koyuldular, okula geç kaldılar veya okula o kadar yorgun gittiler ki derslerine konsantre olamadılar. Kadınlar da aynı şekilde su taşımak için uzun mesafeler kat ettiler ve bu suyun bedelini öderken de ilave bir mali külfet altına girdiler.

Ama 2019 yılının Ekim ayında bir kırılma noktası yaşandı. Yerel topluluklar eylem grupları kurup, kendi toplulukları içerisinde saygın bir yeri olan kadınlar ve gençlerden “barış inşacıları” belirlediler. Yani barış müzakerelerinde toplumca sevilen, doğrudan siyasa üretmeyen ama siyasetçileri etkileyebilecek kadınlar ön planda yer aldılar ve çatışmalardan doğrudan etkilenen hemcinslerinin sesi oldular. Neredeyse on beş yıldır yerel liderlerin bu çatışmayı çözemediğini söyleyen kadınlar ve gençler, iki aşamalı bir plan belirlediler.

İlk aşamada, al-Siwari’den gelen su kaynaklarının temizlenmesi ve tamir edilmesi için teknik uzmanlara ulaşılacak, böylelikle al-Shaab ve al-Adouf isimli köylere daha fazla su akışı sağlanacaktı.

İkinci aşamada ise, topluluk eylem grubunun üyelerinden oluşan bir komite ile sivil toplumun önde gelen kişileri bir araya gelerek bu iki köyün liderleriyle arabuluculuk toplantıları düzenleyecek ve su ağının uygun bir şekilde dağıtımı için bir sistem üzerinden anlaşılacaktı. Ayrıca bu konuda Cuma hutbelerinde farkındalık yaratmak üzere yerel camilerin yetkilileriyle de diyalog toplantıları düzenlenecekti.

Arabuluculuk görüşmeleri, kamusal yaşantıda kadınların karar alma süreçlerinin çok kısıtlı olduğu, erkeklerin ise geleneksel olarak kadınların çatışma deneyimlerine pek kulak asmadığı Yemen gibi bir ülkede kadınların öncü rolüyle on ay kadar sürdü. Bu sırada bir yandan da gerilime silah sesleri eşlik ediyor ve yerel sakinler giderek daha büyük bir barış özlemine kapılıyorlardı. Ancak kadınlar barış çözümü konusunda o kadar yaratıcı ve sağduyulu çözümler getirdiler ki tartışmaların önderliğini bir süre sonra onlar üstlenir oldular; seslerini ve sözlerini dinlettiler.

En sonunda 2020 yılı Ekim ayında, kanlı çatışmaların yaşandığı bu iki köye suyun düzenli ve adil bir şekilde akışı için bir anlaşmaya varıldı. Kadın barış inşacılar, “Barış ve Kalkınma Topluluk Girişimi” kurarak, zarar görmüş su hattı ağlarının tamamlanması için Birleşik Krallık ve Hollanda’daki uluslararası kuruluşlardan fonlar buldular.

Benzer şekilde Liberya’da çatışma çözümünde kadın hareketi çok önemli. Çatışmaların en şiddetli olduğu dönemde, 2000’lerin başında tüm cesaretleriyle bir araya gelen, Liberyalı kadınlar, Kadınlar Barışı İnşa Ağı (WIPNET) kurmuşlar, her gün devlet başkanının geçtiği yolun kenarında şarkılar söyleyip ağıtlar yakarak müzakere sürecinin başlaması için kamuoyu desteği aramışlardı.

Öyle ki 2011 yılında Nobel Barış Ödülü alan Leymah Gbowee, 2002 yılında Liberya’da Charles Taylor rejimini kadınların barış görüşmelerine katılmalarına ikna etmek ve eşlerinin desteğini almak üzere "seks grevi" başlatıp başarıya ulaşmıştı.

Aşağıdan yukarıya doğru örgütlenen, müzakere sürecine devlet başkanını dahil edecek kadar devlet düzeyine taşınan, şiddet içermeyen bu barışçıl direniş örneği, Liberya'yı şiddetli çatışmalardan kurtarmıştı.

Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi’nin (UN Women) araştırmalarına göre, bir barış anlaşmasının en az iki yıl sürme olasılığı eğer kadınlar katılmış ise yüzde 20, on beş yıl sürme olasılığı ise kadınların müzakere sürecine katılmasıyla birlikte yüzde 35 oranında artıyor.

Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ndeki ilerlemeye dair 2022 yılında hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliği raporuna göre, mevcut hızla devam edilirse, dünyada tam anlamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yaklaşık 300 yıl geçmesi gerekecek.

Bir süredir Myanmar’dan Kamerun’a, Kolombiya’dan Yemen’e, Liberya’ya dek çatışmalara ve barış sürecindeki aktörlere dair analizler toplumsal cinsiyet eşitliği prizmasından geçirilerek yapılıyor. Örneğin Kolombiya’da barış sürecine dahil edilen kadınlar, kadına yönelik cinsel suçların af kapsamına alınmamasını sağladılar.

Dolayısıyla, barış süreçlerinde kadınların yer alması, erkeklerin gözünden ve dikkatinden kaçan tüm ayrıntıları vurgulayarak barışı toplumsallaştırıp zaman içerisinde kalıcı barış sağlıyor.

NATO, 2000 yılında başlattığı Kadın, Barış ve Güvenlik Gündemi’yle ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği 1325 sayılı Karar başta olmak üzere dokuz ilave Karar’la birlikte, uluslararası toplum, kadınların çatışma çözümüne dahil edilmesini, barışın kapsayıcılığı ve bütünlüğü açısından elzem görüyor.

Ayrıca NATO’nun bu alanlardaki çabalarını koordine etmek üzere NATO Genel Sekreteri’nin özel bir temsilcisi de var. Zira NATO’nun birçok yerel bağlamdaki politika ve uygulamalarının kadınlar üzerindeki potansiyel etkilerinin anlaşılması, ancak kadınların bu süreçte daha fazla söz almaları ile mümkün.

Dünya çapında 100’ün üzerinde ülkede kadınların çatışma çözümlerine ve demokratikleşme süreçlerine aktif katılımı konusunda ulusal eylem planları hazırlanmış durumda. Ayrıca bu doğrultuda müzakere süreçlerine kotalar getiriliyor, müzakerelerde kadının rolünü artırmaya dönük bütçelemeler yapılıyor.

Türkiye’de henüz bu yönde somut bir adım atılmış değil. Ayrıca kadın büyükelçi oranının yüzde 30’lara yaklaştığı ülkemizde, bu yaklaşımı, kamu diplomasisine ve çatışma çözümüne dahil olduğumuz veya arabuluculuk rolü üstlenmek istediğimiz uluslararası çatışmalara entegre etmeye dönük yeterince güçlü bir iradeye de rastlamıyoruz.

UN Women tarafından Soğuk Savaş’ın sona ermesinden beri varılan 40 barış sürecinin analizi şunu göstermiş ki kadınlar müzakere süreçlerinde güçlü bir etki ortaya koyduklarında, anlaşmaya varılma şansı çok daha yüksek oluyor. Bu katılımın da sadece “gözlemci statüsünde” kalmaması gerektiği vurgulanıyor.

Ayrıca, çatışma çözümlerinde kadınların daha çok etkili olması için insandan insana barış ve müzakere eğitimleri verilmesi çok önemli.

“Çatışma” aslında sadece muharebe alanlarında, yerel topluluklar arasında kaynak bölüşümünde veya Afrika’da Haiti gibi istikrarsızlıkla boğuşan ülkelerde çetelerin hüküm sürdüğü caddelerde olmuyor.

Çatışma aslında farklı toplumsal bağlamlarda, bireylerin iyi olma halinin karşılanmadığı durumlarda, kişilerin beklentileriyle yaşamları arasındaki uçurumun derinleştiği, yaşam kalitelerinin düştüğü, gelişmiş ülkelerdeki yaşıtlarının veya hemcinslerinin yaşam memnuiyetleriyle kendileri arasındaki farkların ayyuka çıktığı ortamlarda da yaşanıyor.

Son kertede kadınların yerel ve ulusal düzeyde çatışma çözümlerine ve demokratikleşme süreçlerine etkin katılımı, örneğin 29 yıldır her Cumartesi günü kayıplarının akıbetini sormak için bir araya gelen Cumartesi Anneleri / İnsanları’nın gözyaşlarına ortak olmak ve onların, yani “mezarsız ölülerin yakınlarının” yılmazlıklarını bu topraklarda bugün değilse bile bir gün barışı sağlamaya dönük bir araya getirmek, ülkedeki genel yaşam kalitesini de, insan onuruna yaraşır bir ortamı da güçlendiriyor.

Kadınların etkin varlığı ve siyasi kimliklerini bir yana bırakarak, kolları sıvayıp çatışmalara yönelik samimi ve güçlü bir çözüm iradesini masaya koymaları, barışın dilini de dönüştürüyor.

UNICEF’e göre, Gazze’deki çocuklarda yetersiz beslenme iki katına çıktı. Gazze Şeridi’nin kuzeyinde her üç çocuktan biri akut düzeyde yetersiz besleniyor. Yine UNICEF verilerine göre, on üçüncü yılını geride bırakan Suriye iç savaşında yaklaşık 7,5 milyon çocuğun insani yardıma gereksinimi var. Beş yaş altındaki 650 binin üzerindeki çocuk da, kronik düzeyde kötü besleniyor. Bu rakam, 2019’da 150 bin civarındaydı. Çocukların insan onuruna yaraşır şartlarda yaşaması için ortaya konan tüm çatışma çözümü çabalarına kadın duyarlılığı ve kadınların yenilikçi çözüm bulma becerilerinin dahil edilmesi gerekiyor.

Çatışma çözümü, sadece silahların susmasından da ibaret değil.

Yaklaşan yerel seçimler öncesinde 34 siyasi parti tarafından aday gösterilen ve bağımsız olarak seçime giren 14.127 belediye başkan adayından sadece 1624’ünün kadın olduğu, zamanında ise çatışma çözümüne yönelik olarak kurulmuş 63 kişilik Akil İnsanlar Heyeti'nde sadece 12 kadın üyenin yer aldığı bir ülkede kadınların toplumsal, ekonomik, siyasal yaşama daha etkin katılımlarının sağlanması ve müzakere masalarında daha çok söz almaları da bir çatışma çözümü...

Kız çocukların okullulaşması için ortaya konan projelerde sivil toplumun, kadın yerel yöneticilerin ve hatta annelerin ortaklaşa çalışarak soruna yerelde ve etkin çözüm önerileri geliştirmeleri de bir diğer çatışma çözümü...

Çünkü o kördüğümü çözecek olan yine kadınlar olacak ve o kördüğüm çözüldüğünde, o labirentte çıkış kapısı görüldüğünde bundan en fazla fayda sağlayacak da yine kadınlar olacak...

Barış masaları kadınların eliyle kurulduğunda o sofralarda bir süre sonra kız çocukların da kadınların da şen kahkahaları ve leziz barış yemekleri yenecek ve barış o kadar tatlı bir çerçeveye kavuşacak ki savaş dili anlamsızlaşacak.

Türkiye’de halen kadınları yerel ve ulusal düzeyde çatışma çözümlerine ve demokratikleşme çabalarına dahil eden bir ulusal eylem planı yok.

Toksik gündemin zehrinden arınarak bu kritik konuyu artık masaya alıp soframızı birlikte zenginleştirmenin vakti çoktan gelmedi mi?

QOSHE - Barış dalgasını yakalayan kadın arabulucular - Menekşe Tokyay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Barış dalgasını yakalayan kadın arabulucular

53 6
24.03.2024

“Hiçbir şey yapmadan boğulmayı beklemek yerine

dalgayı yakalamak gerekiyordu.”

Saç Örgüsü, Laetitia Colombani

Bazen başarısızlıklar karşısındaki yılgınlıklarımız veya bu başarısızlıkların ardında başka sebepleri aramaya yatkınlığımız, çoğu zaman yaşamla yanlış bir ilişki kurmuş olmamızdan kaynaklanıyor.

Oysa yaşamın kendine özgü bir ritmi var. O ritmi yeterince algılayamadığımızda, hakikatin ardındaki dinamikleri görmezden geldiğimizde, başarıyı güçlendiren dinamikleri anlamadığımızda sürekli bir başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları zinciriyle karşı karşıya kalırız, balta girmemiş ormanlarda veya çıkıştan çok uzak labirentlerde sürekli aynı noktada döner dururuz.

Hepimizin kişisel ilişkilerimizde de, siyasette de, ülkenin ve dünyanın gidişatında da hep hayalini kurduğumuz, özlemini çektiğimiz, yaşgünü pastalarındaki mumları üflerken veya yeni yıla girerken dilek listemize eklediğimiz şeylerden biri de barış...

İngiltere merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (DPI) geçtiğimiz günlerde Ankara’da düzenlediği ve çok farklı siyasi ve sosyolojik mahallelerden gelen, ağırlıklı olarak kadın bir izleyici topluluğunun katılımıyla gerçekleşen “Barış İnşasında Kadınlar” temalı çok kıymetli bir “barış masası toplantısı” boyunca aklımda hep barışın, çatışmanın, kadınların nasıl bir rol üstlenebileceğinin cevabını aradım durdum.

Peki nasıl bir barış?

Barışı doğru yerde arıyor muyuz?

Barış ve yaşamla doğru bir ilişki kurduk mu?

Kadınlar, çatışmaların önlenmesi ve çözümüne katıldığında, sürdürülebilir bir barış sağlanır mı?

Veya soruyu sondan başa doğru alırsak, “kadınsız” bir barış mümkün mü?

DPI kıdemli bölgesel strateji analisti Esra Elmas bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Kadınlar dünya nüfusunun yüzde 52’sini, Türkiye’de ise nüfusun yüzde 50’sini oluşturuyor. Herhangi bir konuda, nüfusunun yarısının ne düşündüğünü, ne hissettiğini yahut ne önerdiğini göz ardı eden yahut bu kesimi marjinalleştiren hangi ülke barış inşası konusunda olumlu bir mesafe kat edebilir ki? İrlanda eski Cumhurbaşkanı Mary Robinson'ın da ifadesiyle, nüfusunun yarısı marjinalleştirilmişken hiçbir toplum ekonomik, politik veya sosyal olarak gelişemez.”

Elmas, araştırmalar ışığında kadınların dahil olduğu barış süreçlerinin hem daha başarılı hem de daha kalıcı olduğunu gösterdiğini, pek çok ülkede de kadınların sorunların çözümünde çok daha fazla sonuç aldığını söylüyor.

“Kuzey İrlanda’daki Kadın Koalisyonu bunun en iyi örneklerinden biri. Kadın Koalisyonu Kuzey İrlanda’da Hayırlı Cuma ile sonuçlanan barış anlaşması sürecinde bir siyasi partiye dönüşüyor ve müzakerelerde yer alıyor. Kadınların gündemini barışın bir parçası yapıyor,” diyor.

Ya da Yemen’i ele alalım. 1980’li yıllardan beri, Yemen’in Taiz kentinde al-Shaab, al-Adoug ve al-Amiqa köyleri, binlerce kişiye su dağıtan al-Siwari nehrinin su kaynaklarının bölüşümü konusunda anlaşmazlık içerisindeler. Bu anlaşmazlık ortamı 2010’ların başından itibaren şiddete dönüşmeye başladı ve bölge sakinleri, 7200 metrelik su hattını tahrip etmeye başladı. Bunun sonucunda, çok yüksek miktarda su ziyan oldu ve bölge sakinleri sekiz yılı aşkın süre suya erişemediler.

Her çatışmada olduğu gibi bunda da en çok zarar gören çocuklar ve kadınlar oldu. Çocuklar sabahın erken saatlerinde başka bölgelerden su taşımak için yola koyuldular, okula geç kaldılar veya okula o kadar yorgun gittiler ki derslerine konsantre olamadılar. Kadınlar da aynı şekilde su taşımak için uzun mesafeler kat ettiler ve bu suyun bedelini öderken de ilave bir mali külfet altına girdiler.

Ama 2019 yılının Ekim ayında bir kırılma noktası yaşandı. Yerel topluluklar eylem grupları kurup, kendi toplulukları içerisinde saygın bir yeri olan kadınlar ve gençlerden “barış inşacıları” belirlediler. Yani barış müzakerelerinde toplumca sevilen, doğrudan siyasa üretmeyen ama siyasetçileri etkileyebilecek kadınlar ön planda yer aldılar ve çatışmalardan doğrudan etkilenen hemcinslerinin sesi oldular. Neredeyse on beş yıldır yerel liderlerin bu çatışmayı çözemediğini söyleyen kadınlar ve gençler, iki aşamalı bir plan belirlediler.

İlk aşamada, al-Siwari’den gelen su kaynaklarının temizlenmesi ve tamir edilmesi için teknik uzmanlara........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play