Geçtiğimiz hafta, yoğun mesaimin, İstanbul trafiğinin ve evdeki işlerimin yanında ara ara Paris’teki moda haftasında olup biteni takip etmeye çalıştım. Bir moda düşkünü olmasam da bir tasarımcı olarak bu dünyada neler olup bittiğine kayıtsız kalmam pek mümkün değil. Düzenlenen defilelerde her zaman giysilerden ve mankenlerden daha çok mekan tasarımı ile, müzik ile, skenografi ile, sahnelerin ışığı ile ilgileniyorum.

Bir ara önüme çok sevgili bir moda tasarımcısı olan Dries Van Noten ile bir söyleşi düştü; Noten modanın hiçbir önemi olmadığından, asıl önemli olanın stil olduğundan bahsediyordu. Eğer parçaları bir araya iyi bir stil ile getiremiyorsanız, modayı takip etmenin hiçbir önemi yok diyordu. Belçikalı tasarımcının bu sözleri, tasarım ikonalarımdan biri olan Andree Putman’ı hatırlattı bana; zira Putman da buna benzer bir şeyleri söyler dururdu.

2013 yılında hayata veda eden Putman’ı dünya, Grande Dame of Design/Tasarımın büyük hanımefendisi olarak tanır. 1925 yılında Lyon’da orta halli bir ailede doğan Fransız tasarımcı, 85 yaşına kadar işlerinin başındaydı ve üretmekten bir an bile vazgeçmedi. 2007 yılında, bir peyzaj tasarımcısı olan kızını stüdyosuna davet etmişti; Studio Putman halen kızı Olivia tarafından yönetilerek, iç mimariden mobilyalara pek çok alanda tasarım hizmetleri sağlıyor.

Andree Putman aslında tasarımın okulunu okumuş biri değil. Aslen konser piyanisti olan Putman, içindeki stil tutkusunu bastıramamış ve ilk olarak tasarım dergilerinde gazetecilik ve yayıncılıkla işe başlamış. Modanın kalbinin attığı Paris’te hazır giyim markası dahil pek çok girişimde bulunmuş. Tasarımcının kariyeri boyunca ürettiği söylem bize cesur, tutkulu ve öz güvenli olmamız gerektiğini öğütlüyor.

Bir söyleşisinde ona “Tasarımcı mısın yoksa sanatçı mı?” diye soruluyor ve o da hiçbiri olmadığını, sadece bir maceraperest olduğunu belirtiyor. “Eğer bir işe cesaret edemiyorsanız baştan kaybetmiş olursunuz. Tutkulu, hatta gerçekçi olmayan projeleri kovalamalıyız çünkü, bir şeyler sadece onları hayal ettiğimizde gerçekleşir” diyor.

Dünyaca ünlü bir isim haline gelinceye kadar, dergilerin yanı sıra, 1958 yılında bir zincir mağazada stilist, sonrasında da bir ajansta farklı alanlarda tasarımın içine burnunu sokuyor. 1971 yılında hazır giyim alanına hizmet veren yenilikçi bir şirket kuruyor: Créateurs et Industriels. Paris'te Rue de Rennes'deki bu konsept mağazasında, sezgileri sayesinde Jean-Charles de Castelbajac, Issey Miyake, Claude Montana ve Thierry Mugler gibi birçok yeteneğin ortaya çıkmasını sağlayan isim Putman’dan başkası değil.

Putman, stil sahibi ve doğuştan yetenekli bir görsel editör. Stilin çok para ile, çok eşya ile yaratılamayacağını söylüyor. Burjuva geleneklerini red ediyor. Bu özelliği sanıyorum babasından edindiği bir şey olmalı; yedi dili birden iyi bilen, iyi eğitimli babası, çevresine tahammül edemeyip kendini inzivaya adamış. Annesi oldukça yetenekli bir piyanist imiş ve kızının da müzisyenlik alanında adım atmasına o ön ayak olmuş. Putman’ın anne tarafı balonu icat eden Montgolfier Kardeşler’in akrabası. Çocukluğunda tatillerini geçirdiği zamanlar Montgolfier‘lerin laboratuvarında da bulunan Putman, yeniliğe, farklılığa, tasarıma olan düşkünlüğünü buralardan almış görünüyor. Hayatı boyunca iç güdülerinin peşinde maceradan maceraya atılan bu kadın, döneminin aykırı entelektüelleri Simone de Beauvoir, Jean-Paul Sartre gibi isimlerle kesişiyor. 1950’lerin sonlarında bir sanat eleştirmeni ve yayıncı olan Jacques Putman ile evlenince kendini aradığı ortamın içinde buluveriyor.

Putman, her şeyin fazlasına oldukça takıntılı bir tasarımcı olarak, yeteri kadar ve denge içinde olan bir tarzı benimsiyor. Diğer yandan, minimalizm akımını gülünç bulan tasarımcı, mekanların gittikçe buzdolabına benzediğini ifade etmiş ve aynı görüşü paylaştığım için beni epey güldürmüştü. Şimdilerde de ne zaman buz gibi beyaz, minimalist bir mekan görsem, Putman’ın buzdolabı benzetmesi aklıma gelir.

Tasarımın ardından koşması gereken duygu görsel mükemmellik değil, yaşam mükemmelliği olmalıdır bana göre. Putman da her zaman kendinin de rahatlıkla kullanabileceği eşyalar, insanların içinde iyi hissedebileceği mekanlar tasarlamaktan bahseder. Örneğin bir otel odası tasarlarken bu yaşam deneyimini düşünerek tasarıma başlıyormuş. Bu odayı hayal etmeye, yoldan yeni gelerek otele yerleşen bu misafirin yorgunluğunu düşünerek başlayıp, "onu nasıl şaşırtabilirim?", "ona farklı ne sunabilirim bu otel odasında?" diye işe koyulurmuş.

Otel tasarımının Putman’ın kariyerinde büyük bir yeri ve önemi var. Bir nevi kırılma noktası olan projesi, New York’ta 237 Madison Avenue adresinde 1984 yılında açılan Morgan’s Oteli. Otelin sahibi dünyaca ünlü Ian Schareger ve ortağı Steve Rubell.

Bu yapı 1927 yılında yine otel olarak tasarlanmış, sonra ikonik Studio 54‘ün de bulunduğu Morgan’s Otel’e dönüştürülmüş. Bu dönüşüme imza atan isim Andree Putman. Dünyaya ilk kez butik otel konseptini tanıtan ve böylece bir dönüşümün imzası haline gelen bu iş birliğinde Putman’ın ortaya koyduğu tasarım çizgisi, onu oldukça bilinir bir isim haline dönüştürüyor.

Bu otelin tasarımında özel olarak dokutulan kübist desenli bir halı oldukça büyük olan balkonlu holde konumlanırken, otelin odalarında kullanılan siyah beyaz damalı kare seramikler, daha sonraları tasarımcının imzası haline dönüşüyor. Mobilyaların ve aksesuarların pek çoğu Paris’teki bit pazarlarından alınmış. Zaten Putman’ın kurduğu şirketlerden biri olan Ecart International, 1978 yılından bu yana dönem mobilyalarının replikalarını üretiyor. Firmanın portfolyosunda bugünün klasikleri haline gelmiş olan Eileen Gray, Jean-Michel Frank and Adolphe Chanaux, Pierre Chareau, Michel Dufet, Mariano Fortuny gibi isimlerin tasarımları var; bu isimleri bir araya getiren de Putman.

Gerçekleştirdiği dönüşüm ile efsaneleşen ve ismini komşusu olan JP Morgans’ın müze ve kütüphanesinden esinlenerek alan bu oteli maalesef artık görmek mümkün değil. 2017 yılında Shel Capital and Cash Group isimli bir yatırımcı binayı satın alarak 237 isimli rezidans projesine çevirdi.

Fransız kültürüne derin bir bağ ile bağlı olan, tüm dünyada bu kültürün zerafetini, estetiğini öven ancak Fransız klasik stilini değil de çağdaş, yenilikçi ve yaşam dolu, kullanışlı bir güzellik anlayışını savunan Putman, otellerin yanında özel konutlar, müzeler, mobilyalar, masa üstü aksesuarlar, tabaklar ve gümüş takımlar, halılar, kumaşlar, mücevherler, giysiler, sergiler tasarladı. Tasarım çizgisindeki feminenlik hiç eksilmedi. Ama imzası olan dama deseni gibi beklenmedik tasarım unsurları ile de bizleri şaşırtmaya hep devam etti.

Bazı tasarımcıları kelimelerle anlatmak bir yere kadar yeterli oluyor; Putman da onlardan biri; tarihte iz bırakmış bu yaratıcı ve ilham verici kadını en iyi gerçekleştirdiği hayalleri anlatıyor.

QOSHE - Tasarımın büyük hanımefendisi: Andree Putman - Özlem Yalım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tasarımın büyük hanımefendisi: Andree Putman

17 14
10.03.2024

Geçtiğimiz hafta, yoğun mesaimin, İstanbul trafiğinin ve evdeki işlerimin yanında ara ara Paris’teki moda haftasında olup biteni takip etmeye çalıştım. Bir moda düşkünü olmasam da bir tasarımcı olarak bu dünyada neler olup bittiğine kayıtsız kalmam pek mümkün değil. Düzenlenen defilelerde her zaman giysilerden ve mankenlerden daha çok mekan tasarımı ile, müzik ile, skenografi ile, sahnelerin ışığı ile ilgileniyorum.

Bir ara önüme çok sevgili bir moda tasarımcısı olan Dries Van Noten ile bir söyleşi düştü; Noten modanın hiçbir önemi olmadığından, asıl önemli olanın stil olduğundan bahsediyordu. Eğer parçaları bir araya iyi bir stil ile getiremiyorsanız, modayı takip etmenin hiçbir önemi yok diyordu. Belçikalı tasarımcının bu sözleri, tasarım ikonalarımdan biri olan Andree Putman’ı hatırlattı bana; zira Putman da buna benzer bir şeyleri söyler dururdu.

2013 yılında hayata veda eden Putman’ı dünya, Grande Dame of Design/Tasarımın büyük hanımefendisi olarak tanır. 1925 yılında Lyon’da orta halli bir ailede doğan Fransız tasarımcı, 85 yaşına kadar işlerinin başındaydı ve üretmekten bir an bile vazgeçmedi. 2007 yılında, bir peyzaj tasarımcısı olan kızını stüdyosuna davet etmişti; Studio Putman halen kızı Olivia tarafından yönetilerek, iç mimariden mobilyalara pek çok alanda tasarım hizmetleri sağlıyor.

Andree Putman aslında tasarımın okulunu okumuş biri değil. Aslen konser piyanisti olan Putman, içindeki stil tutkusunu bastıramamış ve ilk olarak tasarım dergilerinde gazetecilik ve yayıncılıkla işe başlamış. Modanın kalbinin attığı Paris’te hazır giyim markası dahil pek çok girişimde bulunmuş. Tasarımcının kariyeri boyunca ürettiği söylem bize cesur, tutkulu ve öz güvenli olmamız gerektiğini öğütlüyor.

Bir söyleşisinde ona “Tasarımcı mısın yoksa sanatçı mı?” diye soruluyor ve o da hiçbiri olmadığını, sadece bir maceraperest olduğunu belirtiyor. “Eğer bir işe cesaret edemiyorsanız baştan kaybetmiş olursunuz. Tutkulu, hatta gerçekçi olmayan projeleri kovalamalıyız çünkü, bir şeyler sadece onları hayal ettiğimizde gerçekleşir” diyor.

Dünyaca ünlü bir isim haline gelinceye kadar, dergilerin yanı sıra, 1958 yılında bir zincir mağazada stilist, sonrasında da bir ajansta farklı alanlarda tasarımın içine burnunu sokuyor. 1971 yılında........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play