6 Şubat Maraş Depremi’nin hemen ardından, bizim mahallede tanıdıkların ikamet ettiği apartmanları kapıdan ziyaret edip, “Binanızın depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol ettirmeyi düşünüyor musunuz?” diye sormuştum. ‘Bizim mahalle’ dediğim, Teşvikiye, Harbiye, Muradiye ve Vişnezade’nin sınırdaş olduğu bir yer. Benim oturduğum apartman Vişnezade Mahallesi’nde karşıdaki apartman Muradiye’de... Biraz yukarısı ise karşılıklı olarak Harbiye ve Teşvikiye... Ortalama kiralar 30.000 ila 40.000 TL arası, satılık evlerin fiyatları 12 milyon TL ile 15 milyon TL civarında, tabii yaşlı binalar için geçerli bu, yeni yapılmış binalarda üzerine yüzde 35 ekleyin. Enflasyon öncesi tanımlamayla orta üst gelir grubunun yaşadığı bir bölgeden söz ediyoruz. Çoğunluk silkinse 1.5 milyon TL’yi çıkarır cebinden... Böyle bir muhit!

Şimdi soruma gelen cevaplara bakın: “Hiç gerek yok teste, zaten müteahhidi tanıyoruz, çok dürüst adamdı”... “Bizim bina sağlam, duvara çivi çakamazsın, öyle sağlam!”, “Buranın zemini kaya, hiçbir şey olmaz”... Hemen hepsi yüksek öğrenim görmüş, bir yabahcı dil bilen insanlar... Ama sonuç bu! Sözünü ettiğim binaların çoğu en az yarım asırlık diyeyim. Yokuşta, bitişik nizam, 1999 Depremi öncesindeki yönetmeliklere göre inşa edilmiş. Ve işte cevaplar bunlar. Ve ben bu soruyu sordum diye, içlerinden bana hakaret ettiklerine de eminim! Çünkü hemen karşımızdaki bir apartmanın sakinleri, biraz çağdaş ve bilimsel davranıp binalarını kontrol ettirdiler ve yıkım kararı çıktı. Bilimsel dedim, ama bu ‘iyi’ olduklarını göstermiyor, zira şimdi o binada birkaç ‘satılık’ ilanı var!

Bildiğim yerlerden söz edeyim, hani hesapta zemin kaya falan ya, Beşiktaş ve Şişli’den devam ediyorum. Biraz önce sözünü ettiğim muhitin insanı gerek sağlamlaştırma gerekse yıkıp yeniden inşa edilme sürecindeki yaklaşık 2 milyon TL’yi karşılayabilir. Ama Kuştepe, İzzetpaşa, Yayla mahallelelerindeki insanların karşılaması imkansız. Onu bırakın, Etiler’de babadan kalma bir dairesi olan emekli bir çift için bile bu miktarı karşılamak mümkün değil. Kredi alsa ödemesi çok zor, hatta imkansız. Aslına bakarsanız tek seçeneği var, o evi satıp emlak fiyatlarının daha düşük olduğu bir muhitte, orta kalite bir daire satın almak.

Meselemiz kentsel dönüşüm olduğunda hemen karşımıza çıkan iki gerçek var. Bir, kimse cebinden bir kuruş çıkmadan evini en yüksek fiyata kiralamak ya da şu emlak köpüğü alınmadan satmak peşinde. Cebinde sınırlı para olanlar, yıllardır oturdukları semti terk etmek istemediklerinden deprem meselesini gündeme getiren kim olursa nefret ediyor. Çaresizlikten genelde... Bir de yine geçmişte ya kazançlarıyla aldıkları ya da miras yoluyla mülkiyeti kendilerine geçen iki-üç dairesi olanlar var. Bunlar genelde cebinde akrep olanlar, ki hepsi bir ağızdan, belediyelerden kat çıkma hakkı ya da sağlamlaştırma veyahut yıkıp yeniden inşa etme maliyetinin devlet tarafından karşılanmasını istiyor. Daha pek çok örnek verebilirim, söz gelimi zamanında arazi mafyası gibi davranıp çöktükleri hazine arazilerine gecekondu diken ve bugün villadan bozma evlerde oturan bir başka grup daha var, onlar da hala yağma peşinde, kat çıkma hakkı, devlet yardımı peşinde!

Tüm bunları yazmamın sebebi Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm Değişiklik Yasası... Tam adıyla 7471 sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’... Bu kanunun yürürlüğe girme sebebi, aynı zamanda Türkiye’nin her konuda geç kalmışlığı, çarpıklığı ve felaket yaklaşırken günü kurtarma çırpınışı! Kolaya kaçıp tüm sorumluluğu iktidara, yetkili kurumlara atmayacağım, aslına bakarsanız bu kanun ‘millet neyse devlet de odur’un resmi! Kabaca milleti resmetmiştim biraz önce, şimdi de devletin yaklaşımına bir göz atalım.

Bilim insanlarının tüm uyarılarına kulağını tıkayan, bildiğini okuyan iktidarlar, gerektiğinde oy kaygısıyla çarpık yapılaşmaya gaz veren siyasetçiler tabii ki gelecekte yaşanacakların baş sorumlusu... Bu siyasetçiler bunu oy almak için yapıyor ve tıpkı İmar Affı’nda olduğu gibi milletin ekseri çoğunluğunun bu yağmaya katılmasıyla işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Dün yaşananlar yarın yaşanacakların da garantisi olacak, bir farkla bu kez büyük bir sosyo-ekonomik kırım ve tehcir yaşanacak çıkan yasayla... Ama öyle bir garabet içindeyiz ki, bu sayede olası depremlerde can kaybı azalacak! Çünkü bu meseleyi bilimsel, insani ve katılımcı bir yöntemle çözmeyi beceremedik.

Şimdi ne olacak peki?.. TMMOB Şehir Plancıları Odası’nın uyarılarına bir bakmakta fayda var. Yeni yasa mülkiyet hakkı başta olmak üzere yurttaşların pek çok hakkını elinden almaya aday, her ne kadar Çevre, Şehircilik ve İklim Krizi Bakanlığı bunları inkar etse de...

Geçmişte, yerleşik alanlardaki riskli yapıları güvenli hale getirmek gerekçesiyle, bu yapılarda oturan vatandaşların ikamet edeceği yeni yerleşim alanları oluşturmak amacıyla ilan edilen rezerv yapı alanlarının, mevcut yapılaşmış alanlarda da belirlenmesinin önü açılıyor. Yani, geçmişte çoğunlukla kamu mülkiyetindeki boş araziler rezerv yapı alanı olarak ilan edilirken artık eviniz, oturduğunuz sokak, ikamet ettiğiniz mahalle rezerv yapı alanı olarak belirlenebilecek. Böylelikle, belki de on yıllardır oturduğunuz evinizi 90 gün içinde boşaltmanız gerektiği ‘yasal’ olarak sizlere tebliğ edilecek ve sizin mülkünüz ‘gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama’ için kullanılabilecek.

Yasada yapılan değişiklikle, bakanlık veya ilgili idare sizin talebiniz olmadan, ikamet ettiğiniz konuta dair riskli yapı tespitinde bulunabilecek. Buna karşı koymaya çalıştığınızda, kolluk kuvvetleri eliyle bu tespit zorla yaptırılabilecek.

Riskli yapı tespitine ilişkin ilgili mercilere, çok kısıtlı hale getirilen sürelerde yaptığınız itiraz reddedildiğinde ise, konutunuz riskli yapı olarak ilan edilecek ve belirtilen süre içerisinde boşaltmazsanız yine kolluk kuvvetleri aracılığıyla zorla evinizden tahliye edilme ihtimaliniz var.

Yasada yapılan değişiklikle, tüm başvuru ve işlemlerde bina sakinlerinin üçte ikisinin onay vermesi gerekirken artık yüzde 50+1 kişinin onayı yeterli olacak. Eğer onay vermeyen taraftaysanız ve binanız salt çoğunluk kararıyla tahliye edilip yıkıldıysa, size ait mülkiyet de onay veren komşularınıza açık artırmayla satılabilecek. Komşularınızdan alan çıkmazsa, ilgili bakanlık rayiç bedel üzerinden konutunuzu kamulaştırabilecek.

Binanızın riskli olduğunu düşünen taraftasınız, ama binanın yıkım ve yeniden inşa süreci sonrasında ortaya çıkacak maliyeti karşılayacak gelire sahip değilseniz; bakanlık konutunuza ortak olacak, gerektiğinde sizi borçlandıracak ve üstelik eğer borcunuzu ödemezseniz mülkiyetinizin tamamına el koyup size yalnızca, mirasçılarınıza devretmenizin mümkün olmadığı ‘oturma izni’ verecek.

Rezerv yapı ilanından riskli yapı kararına, tahliye işleminden yıkım kararına tüm süreçlerde itiraz süreçleri daraltılmış, dava yetkileri sınırlandırılmış. Yeniden inşa aşamasında plan askı ve itiraz süreçleri ile uygulama projesi aranmamasına kadar tüm süreçler müteahhitlerin ve bir avuç sermayedarın yararına düzenlenmiş.

Şehir Plancıları Odası sırayla karşılaşılması pek muhtemel sorunları özetlemiş. İstanbul Barosu da hukuki açıdan ciddi uyarılarda bulunuyor. Mesela mülkiyet hakkı konusunda: “Mülkiyet hakkı, bir mal üzerinde kişiye en geniş tasarruf yetkisi veren temel haklardan biridir ve kamu yararı bahane edilerek getirilen sınırlamaların kuralsız olması mümkün değildir. Mülkiyet hakkını sınırlandıran düzenlemelerin, kamu yararı amacı taşıması yeterli olmayıp, ölçülülük ilkesi gereği, yapılacak işlerde gereklilik, elverişlilik, orantılılık kriterlerinin de bulunması şarttır. AİHM ile AYM kararlarına ve içtihatlara aykırı olan, adil dengeyi ortadan kaldıran söz konusu yasa, mülkiyet, özel yaşam ve konut dokunulmazlığı haklarını da ihlal etmektedir”. Baronun pek çok uyarısı var, tebligattan tutun da anayasaya aykırılıklara kadar pek çok uyarıda bulunuyor hukuk insanları.

Bir küçük hatırlatma… Dünya Bankası Türkiye’nin fay hatları üzerindeki yerleşim bölgelerinin depreme dayanıklı hale getirilmesinin maliyetini 465 milyar dolar (yaklaşık 13 trilyon TL) olarak hesaplamıştı. Bu 20 yılda Türkiye gibi bir ekonominin altından kalkabileceği bir maliyetti ve sorumlular bunun yerine o parayı çürük betona gömmeyi tercih ettiler. Şimdi alelacele kentsel dönüşüm seferberliği ilan edip, acısını orta halli ve yoksulun çekeceği bir sistem kurmaya çalışıyorlar. Deprem kapıya dayanmışken!

QOSHE - Ya enkaz altında kalmak ya da sosyo-ekonomik tehcir! - Süleyman Karan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ya enkaz altında kalmak ya da sosyo-ekonomik tehcir!

27 0
17.11.2023

6 Şubat Maraş Depremi’nin hemen ardından, bizim mahallede tanıdıkların ikamet ettiği apartmanları kapıdan ziyaret edip, “Binanızın depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol ettirmeyi düşünüyor musunuz?” diye sormuştum. ‘Bizim mahalle’ dediğim, Teşvikiye, Harbiye, Muradiye ve Vişnezade’nin sınırdaş olduğu bir yer. Benim oturduğum apartman Vişnezade Mahallesi’nde karşıdaki apartman Muradiye’de... Biraz yukarısı ise karşılıklı olarak Harbiye ve Teşvikiye... Ortalama kiralar 30.000 ila 40.000 TL arası, satılık evlerin fiyatları 12 milyon TL ile 15 milyon TL civarında, tabii yaşlı binalar için geçerli bu, yeni yapılmış binalarda üzerine yüzde 35 ekleyin. Enflasyon öncesi tanımlamayla orta üst gelir grubunun yaşadığı bir bölgeden söz ediyoruz. Çoğunluk silkinse 1.5 milyon TL’yi çıkarır cebinden... Böyle bir muhit!

Şimdi soruma gelen cevaplara bakın: “Hiç gerek yok teste, zaten müteahhidi tanıyoruz, çok dürüst adamdı”... “Bizim bina sağlam, duvara çivi çakamazsın, öyle sağlam!”, “Buranın zemini kaya, hiçbir şey olmaz”... Hemen hepsi yüksek öğrenim görmüş, bir yabahcı dil bilen insanlar... Ama sonuç bu! Sözünü ettiğim binaların çoğu en az yarım asırlık diyeyim. Yokuşta, bitişik nizam, 1999 Depremi öncesindeki yönetmeliklere göre inşa edilmiş. Ve işte cevaplar bunlar. Ve ben bu soruyu sordum diye, içlerinden bana hakaret ettiklerine de eminim! Çünkü hemen karşımızdaki bir apartmanın sakinleri, biraz çağdaş ve bilimsel davranıp binalarını kontrol ettirdiler ve yıkım kararı çıktı. Bilimsel dedim, ama bu ‘iyi’ olduklarını göstermiyor, zira şimdi o binada birkaç ‘satılık’ ilanı var!

Bildiğim yerlerden söz edeyim, hani hesapta zemin kaya falan ya, Beşiktaş ve Şişli’den devam ediyorum. Biraz önce sözünü ettiğim muhitin insanı gerek sağlamlaştırma gerekse yıkıp yeniden inşa edilme sürecindeki yaklaşık 2 milyon TL’yi karşılayabilir. Ama Kuştepe, İzzetpaşa, Yayla mahallelelerindeki insanların karşılaması imkansız. Onu bırakın, Etiler’de babadan kalma bir dairesi olan emekli bir çift için bile bu miktarı karşılamak mümkün değil. Kredi alsa ödemesi çok zor, hatta imkansız. Aslına bakarsanız tek seçeneği var, o evi satıp emlak fiyatlarının daha düşük olduğu bir muhitte, orta kalite bir daire satın almak.

Meselemiz kentsel dönüşüm olduğunda hemen karşımıza çıkan iki gerçek var. Bir, kimse cebinden bir kuruş çıkmadan evini en yüksek fiyata kiralamak ya da şu emlak köpüğü alınmadan satmak peşinde. Cebinde sınırlı para olanlar, yıllardır oturdukları semti terk etmek istemediklerinden deprem meselesini gündeme getiren kim olursa nefret ediyor. Çaresizlikten genelde... Bir de yine geçmişte ya kazançlarıyla aldıkları ya da miras yoluyla mülkiyeti kendilerine geçen iki-üç dairesi olanlar var. Bunlar genelde cebinde akrep olanlar, ki hepsi bir ağızdan, belediyelerden kat çıkma hakkı ya da sağlamlaştırma veyahut yıkıp yeniden........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play