Dün Özak Tekstil işçilerinin direnişteki 18. günüydü. Bir gün önce feci şekilde saldırıya uğramışlardı. Bazıları gözaltına alınmıştı. Milletvekilleri, avukatlar ve kendilerine destek için direniş alanına çevirdikleri fabrikanın önünde gazdan ve sudan sırılsıklam olmuşlardı.
Direnişin 18. gününü ise toplantı yaparak değerlendiriyorlardı. Dile kolay, 18 gün boyunca işten çıkarılmışlar, üzenlerine gaz ve su sıkılmış, coplanmışlar ve gözaltına alınmışlardı. Toplantı salonunda bir araya gelen 400 civarında işçi, hem durum değerlendirmesi yapacak hem de kararlılıklarını beyan edecek, bundan sonraki yol haritalarını belirleyeceklerdi.
İşçiler içeride toplantı halindeydi ve dışarıda toplantının yapıldığı salonun etrafı polis kuşatması altındaydı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, TGS Diyarbakır Temsilcisi Mahmut Oral ve yaklaşık 4 aydır grevde olan Sputnik çalışanı Sertaç Kayar'la birlikte, polis kuşatmasına bakıyor, toplantının bitmesini bekliyorduk.
*
Toplantı salonunda bunalan bazı işçiler, hava almak üzere dışarı çıkıyorlardı.
"Hepsi birlik olmuş bize saldırıyor" dedi genç işçilerden biri. "Hepsi" derken işvereni, Urfa Valisini, jandarmayı kastediyordu. Sonra birden aklına gelmiş gibi, "Caminin imamı bile bize kapıyı kapattı" dedi öfkeyle. "Hani cami Allahın eviydi? O caminin elektrik faturasını, o imamın maaşını biz veriyoruz. Bize Allahını kapısını bile kapattılar" diye devam etti.
Bundan sonra ne olacak? İşverenle aralarında bir uzlaşma sağlanabilecek miydi?
Aslında o da bilmiyordu bundan sonra ne olacağını. Ancak saldırılar, birçok işçi gibi onu da bilemişti. Belki sırf bu nedenle direnmeye devam edecekleri mesajını güçlü bir şekilde verdi.
Salonun koridorunda karşılaştığım işçi kadın gençti, başı kapalıydı ve dün, o da jandarmanın saldırısına maruz kalmıştı. Tanımadığı birine 18 gündür yaşadıklarını anlatmaktan hicap duyuyordu ve bakışlarını kaçırarak konuşuyordu. Ancak onun da mesajı netti: "Yarın yine direneceğiz."
*
Aslında konuştuğum işçilerin sınıf bilincinin gelişmiş olduğunu ve bu doğrultuda politik bir tutum sergilediklerini söylemem mümkün değil. Elbette bu işçilerin arasında sınıf bilincine sahip olanlar da vardır. Ancak konuştuğum işçilerin önemli bir kısmı iktidardaki AK Parti seçmeniydi. Günlerdir uğradıkları baskının kendilerini şaşırtmış olması da bu nedenleydi. Urfa'da kendilerinden oy talep eden AK Parti temsilcilerinin şimdi kendilerine sırt çevirmiş olmasını da hazmedemiyorlardı.
Rivayet o ki Urfa'daki AK Parti temsilcileri direnişteki işçileri, üyesi oldukları BİRTEK SEN'den uzak tutmak için dillere pelesenk "onlar bölücü" argümanına sığınmışlardı.
İşçilerin saldırılar karşısındaki şaşkınlığı, direniş içinde sınıf bilinci ile tanışması, Gorki'nin "Ana", Zola'nın "Germinal" romanlarını hatırlatması ise garip bir durum değildi.
*
Dört yaşlarında bir işçi çocuğu, muhabbetin arasına teklifsiz dalıyor, oynadığı oyuna bizi de dahil etmek için gevezelik yapıyordu. Babası içeride, toplantı sslonundaydı ve muhtemelen bu çocuğun geleceğine dair önemli kararlar almak üzereydi.
Urfa'ya akşam karanlığı çökünce hava soğumaya başladı. Hem ısınmak hem de işçilerin konuştuklarını dinlemek üzere toplantı salonuna girdim. Geç kalmıştım. Kürsüdeki hatip son sözlerini söylüyordu. Sonra yaklaşık 400 işçi, "Direne direne kazanacağız" sloganını atarak salonu boşalttı. "Karanfil elden ele" geçiyordu sanki.
İşçilerin büyük çoğunluğu 20'li yaşlardaydı. Aralarında kadınlar da vardı. Akşam karanlığında üçerli beşerli gruplar halinde dağıldılar, evlerinin yolunu tuttular.
Yarın işe değil, direnişe gideceklerdi. Çocukları okula gidecek, eşleri endişe içinde evde bekleyecekti. Eşleri endişeli olacaktı elbette çünkü direnişe yolcu ettiği eşinin başına ne gelecek, bilmeyecekti. Çünkü tencerenin kaynaması için eve para lazımdı.
*
Birtek -Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen, işçiler dağıldıktan sonra çay içmeye davet etti. İşçilerin direnişi, işverenin ve valinin hak talep eden işçilere karşı tutumunu, az önce saatler süren bir toplantıdan çıkmamış gibi anlattı uzun uzun.
Türkmen, hayatını sendikal mücadeleye vakfetmiş ve birçok işçi direnişinde yer almış bir insan. Türkmen, "Direniş uzadıkça kopmalar olacaktır ama şimdiye kadar işçiler kararlı durdular. Bugünkü toplantıdan da direnişe devam kararı çıktı" diyor. Kendisi de umutlu, kararlı ve kendinden emin görünüyor. Bölgenin son 5 yılda teksil alanında çok geliştiğine dikkat çekerek, "Sermayenin esas korkusu, Özak Tekstil'de başlayan direnişin bütün bölgeye yayılması. Politik alandaki muhalefetin emek direnişiyle birleşmesini istemiyorlar. Bunun için bütün güçleriyle buradaki direnişi kırmaya çalışıyorlar" diyor.

Özak Tekstil'de direnişe giden yol, işçilerin BİRTEK SEN'e üye olmasıyla başladı. Sendika değiştiren işçiler baskıya maruz kaldı ve işten çıkarılanlar oldu. İşçiler baskıya karşı direnişe geçtiler ve özet olarak şu taleplerde bulundular:
Tehditlerin son bulması, sendika ve demokratik haklarını kullanmak, çıkarılan arkadaşlarının tazminatlarının ödenmesi.
Öte yandan işe başladıklarında arkadaşlarının başına gelenlerin kendi başlarına da gelmemesi için belge talep ediyorlar.
Bu talepleri işverenle gerçekleştirdikleri toplantıda dile getirdiler ve hiçbiri kabul edilmedi.
Direnişe devam kararı alan Özak Tekstil işçilerinin kamuoyundan da bir talebi var: "Demokratik haklarımız, ekmek paramız için direniyoruz. Demokratik kamuoyundan destek bekliyoruz."

QOSHE - Özak işçisinin kararı: Karanfil elden ele... - Vecdi Erbay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Özak işçisinin kararı: Karanfil elden ele...

19 1
15.12.2023

Dün Özak Tekstil işçilerinin direnişteki 18. günüydü. Bir gün önce feci şekilde saldırıya uğramışlardı. Bazıları gözaltına alınmıştı. Milletvekilleri, avukatlar ve kendilerine destek için direniş alanına çevirdikleri fabrikanın önünde gazdan ve sudan sırılsıklam olmuşlardı.
Direnişin 18. gününü ise toplantı yaparak değerlendiriyorlardı. Dile kolay, 18 gün boyunca işten çıkarılmışlar, üzenlerine gaz ve su sıkılmış, coplanmışlar ve gözaltına alınmışlardı. Toplantı salonunda bir araya gelen 400 civarında işçi, hem durum değerlendirmesi yapacak hem de kararlılıklarını beyan edecek, bundan sonraki yol haritalarını belirleyeceklerdi.
İşçiler içeride toplantı halindeydi ve dışarıda toplantının yapıldığı salonun etrafı polis kuşatması altındaydı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, TGS Diyarbakır Temsilcisi Mahmut Oral ve yaklaşık 4 aydır grevde olan Sputnik çalışanı Sertaç Kayar'la birlikte, polis kuşatmasına bakıyor, toplantının bitmesini bekliyorduk.
*
Toplantı salonunda bunalan bazı işçiler, hava almak üzere dışarı çıkıyorlardı.
"Hepsi birlik olmuş bize saldırıyor" dedi genç işçilerden biri. "Hepsi" derken işvereni, Urfa Valisini, jandarmayı kastediyordu. Sonra birden aklına gelmiş gibi, "Caminin imamı bile bize kapıyı kapattı" dedi öfkeyle. "Hani cami Allahın eviydi? O caminin elektrik faturasını, o imamın maaşını biz veriyoruz. Bize Allahını kapısını bile kapattılar" diye devam etti.
Bundan sonra ne olacak? İşverenle aralarında bir uzlaşma sağlanabilecek miydi?
Aslında o da bilmiyordu bundan sonra ne olacağını. Ancak saldırılar, birçok işçi gibi onu da bilemişti. Belki sırf bu nedenle direnmeye devam edecekleri mesajını güçlü bir şekilde verdi.
Salonun koridorunda karşılaştığım işçi kadın gençti, başı kapalıydı ve dün, o da jandarmanın saldırısına maruz........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play