Türkiye’de siyaset altüst oldu, rejim yeniden yapılanıyor. AYM kapatılıyor, yüzde 50+1 kalkıyor. Hatta “sivil anayasa” yapılıyor. AKP-MHP ittifakı çatırdıyor. İçişleri Bakanlığı mafyalara savaş açıyor. Ana muhalefet partisi 13 yıllık genel başkanını değiştirip, topyekûn yenileniyor. Anahtar parti İYİP dağıldı, dağılacak.

Gerçekten siyaset altüst oldu da bu ülkede yeni bir siyasi düzlem mi kuruluyor?

Görüneni, daha doğrusu gösterilmek isteneni birazcık kazıyınca, işlerin çok da öyle olmadığı fark edilebilir!

Şu yüzde 50+1 meselesinden başlayalım. Hani Tayyip Erdoğan’ın “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil” dediği mesele. Ve varsayalım ki günlerdir üzerinde herkesin ahkam kestiği 50+1, Anayasa değişikliği yapılarak (zorunlu ya) kaldırıldı ve en çok oyu alanın seçileceği bir biçim getirildi.

Ne olacak? Erdoğan’ın karşısına bütün adaylar tek tek mi çıkacak? Yani en çok oyu alacağı anketlerde görülmüş bir adayın karşısına her siyasi parti ya da grup ayrı ayrı aday çıkarır mı? Ya ikisi, üçü birleşirse? İttifak yapmak ya da başka bir aday lehine çekilmek nasıl engellenecek? Mesela son seçimde MHP ayrı aday çıkarsaydı, Millet İttifakı ortak adayda birleşmeyecek miydi? Erdoğan’ın seçileceğini görenler ortaklaşmayacak mıydı? Önerinin kendisi nereden baksanız saçma ve işlevsiz. İttifakların (koalisyonların) kurulmasını değil sadece yüzde 50’nin altında oy alarak başkan seçilmesini sağlar. Üstelik 50+1’in altındaki her sonucun meşruiyet krizi çıkarması daha muhtemel. Tek bir pratik sonucu olur; ikinci turun yapılmaması. Bu öneriyi ciddiye alıp sisteme dair derin analizler yapanlar, yani Erdoğan’ın ne MHP’ye ne de başkasına ihtiyacı kalmayacak çıkarımı çıkaranlar ise işsiz kaldıkları için saçmalıyor olsa gerek. Şu anki sistemin adı; Koalisyon Sistemidir. Tek farkı, koalisyonun seçimden sonra değil, önce yapılmasını zorunlu kılmakta. (50+1 ister kalsın ister değişsin)

Açıktır ki Erdoğan’ın asıl mesajı ikinci cümlede saklı; “kimin eli, kimin cebinde belli değil”. Saray’daki ekip, MHP’de yuvalanmış ekipten rahatsız; Onların doymak bilmeyen koltuk taleplerinden.

Bilindiği üzere MHP, ezelden beri tüm mevcudiyetini devlet içerisinde makam ve mevki elde etmek üzerine kurmuştur. Bu makamlar bir taraftan korunma/dokunulmazlık diğer taraftan yandaş ağını geliştirme/yerleştirme ve aynı zamanda maddi çıkarlarını her yolla büyütme olanağı sağlıyordu. Ve bu yüzden her zaman ya iktidarın içinde ya da yakınında durdular.(1) AKP iktidarı ise özellikle Fetöcülerin tasfiyesinden sonra MHP’yi, daha önce ulaşamadığı koltuklara uzanmasını sağladı. Özellikle yargıda ve askeriyede. Ve sonrasında Soylu sayesinde İçişleri’nde.

Bu kısa nottan sonra, gelelim son günlerde Bahçeli’nin kopardığı “fırtına”ya. Hatırlanacağı üzere Yargıtay 3. Dairesi (ki iddiaya göre MHP’nin en etkili olduğu daire), Anayasa Mahkemesi’ne Can Atalay kararı nedeniyle deyim yerindeyse savaş açtı. Devlet Bahçeli ise bu savaşın (deyim yerinde) komutanı oldu birdenbire; “PKK ve FETÖ üyelerine can simidi uzatan AYM’dir.(2) Ya kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalıdır.”

Bahçeli’nin kapatılmalı dediği AYM kimlerden oluşuyor? 10’unun Erdoğan ve sadece 5 üyesinin Abdullah Gül tarafından atandığı 15 üyeden. Yani Bahçeli, Erdoğan’ın oluşturduğu kurulun kapatılmasını mı istiyor? Bu ne cüret!

Elbette Bahçeli’nin deyim yerindeyse boyu buna yetmez! Ama tesadüfe bakın ki Abdullah Gül’ün atadığı 3 üyenin görev süresi 2024’te bitiyor. Bahçeli’nin Kandil’e gitsin dediği AYM Başkanı Zühtü Arslan’ınki 17 Nisan 2024’te, ‘muhalif kanat’ta olduğu iddia edilen Muhammed Emin Kuz’un 12 Mayıs 2024’te ve ‘saraya yakın’ Muammer Topal’ın 29 Ocak 2024’te görev süreleri bitiyor. Yoksa Bahçeli’nin asıl kastı kapatılması değil de “yeniden yapılandırılması” olabilir mi? Yeniden yapılandırılmasından kastı da boşalacak üyelerden birkaçının yerine “MHP referanslı” olanların geçmesidir belki!

Haa bu arada, bu sahte kutuplaşmadan medet uman, AYM’yi hukuktan yana hatta özgürlüklerden yana olduğunu değerlendirmesi yaparak, Can Atalay’ın dışarı çıkmasını bekleyenlere bir hatırlatma; Can, hukuken suçlu olduğu için cezaevinde değil. Dışarı çıkmasını sağlayacak olan da hukuk değil, siyaset!

Gelelim, Meral Akşener’in “İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın gayretlerini takdirle karşıladığımızı ifade etmek ister kendisine teşekkür ederim” dediği mevzuya. Bilindiği üzere Soylu görevden el çektirtildikten(3) sonra yerine gelen Yerlikaya, önce kadro değişikliklerine gitti sonra da bir dizi mafya (hatta uluslararası), karapara, fenomen operasyonu gerçekleştirdi. Sanki ülkede iktidar el değiştirmiş ve yeni gelenler eskileri tamamen tasfiye ederek, yeni ve temiz bir “suçsuzluk düzeni” kuruyormuş algısı oluştu! O ilişkiler, o suçlar bu iktidar döneminde kurulmamış, işlenmemişti sanki…

Oysa iktidar, aynı iktidardı. Gelen de gidenden sonraki en önemli şahıstı (koskoca İstanbul’un koskoca valisi). Üstelik ne yeni bir yasal düzenleme ne de yeni bir ‘teknoloji’ icat edilmişti! Tamam, bir süredir farkındaydık, Erdoğan hem iktidardı hem de iktidarda olan Erdoğan’a muhalefet ediyordu (50+1’i getiren, 50+1’e muhalefet eden mesela), meğerse Erdoğan’ın kadroları da hem iktidarmış hem kendi iktidardakilerine muhalifmiş. Komik bir ülkede yaşıyoruz vesselam…

Ama bu ülkede az buçuk yaş almış olanlar bilir ki bu ülkede hiç kimse tasfiye olmaz sadece yer değiştirir, hele hele hiç kimseden hesap sorulmaz sadece “çalıya” yatırılır, görünmez kılınır. İlginçtir, Yerlikaya onca mafya operasyonu yaptı ama bunların içinde hiç üst düzey polis bulunamadı. (Mesela; Soylu döneminin bakan yardımcılarından değil, 1.sınıf emniyet müdürlerinden birisi “faş” olsaydı, şaşırır mıydık, elbette şaşırırdık). Siyasetçiler arasında hami, yargıda koruyucu da bulunamadı. Ama haksızlık da etmemek lazım; en son operasyonda 39 trafik polisi tutuklandı, hafriyat kamyonlarından rüşvet almaktan. Gariptir, onlar da Yerlikaya’nın valilik yaptığı İstanbul’da görev yapıyormuş.(4)

Kıssadan hisse; devreler, dönemler, hemşeriler, içgüveysiler, az paylaşanlar, çok paylaşanlar, arşivi geniş olanlar ya da az olanlar, görünenler, görünmeyenler sadece yer değiştirir bu devlet içinde...

Bir de CHP’miz var. Ne solculardan vazgeçen ne de solcuların vazgeçtiği! Ama ana muhalefet olarak sistemi altüst edecek(!) gözbebeğimiz…

Devletimizin, daha da ötesi cumhuriyetimizin partisi olan CHP’de 13 yıllık genel başkanın değişmesi (üstelik el vererek değil, seçimle değişmesi) aslında bir tür “devrim” sayılmalı, değil mi?! Ama biliyoruz ki bu da basit bir yer değiştirme, bir koltuktan kalkıp diğerine oturma. Giden ile gelen arasında ideolojik ya da politik bir fark olduğunu iddia eden var mı? Hatta pratik bir fark yaratılacağını?

CHP’deki “değişim” ne taban hareketi ile ne de kadro hareketi ile sağlandı. Bu değişimin dinamikleri arasında ne emekçiler ne gençler ne de kadınlar bulunmadı. Oysa ülkenin koşulları ve partinin yenilgisi göz önüne alındığında değişimin öncüsü/tetikçisi bunlar olmalıydı, değil mi?

Basit bir neden sağladı “değişimi”; Ekrem İmamoğlu ve onun gelecek planları, yani İBB Başkanı olarak kalma isteği ve elbette 2028’de CB adayı olma hedefi. Hatırlanacağı üzere temmuz ayında İmamoğlu’nun, Özgür Özel’in, Gökhan Günaydın’ın, Engin Altay’ın, Tekin Bingöl’ün, Onursal Adıgüzel ve Bülent Tezcan’ın katıldığı bir zoom toplantısı faş edilmişti. Anlaşılıyor ki o ekibin (bir eksik iki fazla fark etmez) yaptığı “operasyon” başarılı oldu. Ve İmamoğlu, fiili genel başkandır artık.(5)

Özgür Özel de farkındadır kuşkusuz, İBB’nin “kaynakları” olmasa yeterli delege sayısına ulaşamayacağının ve bu kadar çok “fosilin” olduğu örgütte bazılarını kollamadan genel başkanlığın sürdürülemeyeceğinin. Ama olsun yine de bir misyon üstlenmiş durumda; İmamoğlu’nun tekrar İBB Başkanı olmasını sağlamak.(6) Bunun için hem solculara hem Kürtlere ihtiyaç var. Solcular saftır, inanmak ister hemen. Can Atalay’a bir ziyaret, Cumartesi Anneleri'ne bir destek, DİSK’e de bir karşılama töreni. İşlem tamam. Kürtler de inanacak yer arıyor zaten. Demirtaş’a bir selam, Pervin Chakar’ın eline bir öpücük. Yeter.

Onlar yedeklendikten sonra sıra Akşener ve ekibine gelecek. Tabii bu ekip, birbirini yedikten sonra geriye bir şey kalırsa. Bir de tabii, Erdoğan’ın Bahçeli’den umudunu keseceği beklentisini tüketirlerse. Ama Meral Ablası, İmamoğlu için çok kritik. O olmazsa İstanbul olmaz. Onun desteği için kırk takla atılacaktır önümüzdeki dönem, kimsenin kuşkusu olmasın.

Yani kısaca eski ekibin zihniyetinden, icraatından ve tarzından farklı bir şey çıkmayacak CHP’den… (farklı bir umudu/hesabı olanlara duyurulur)

Ya kaybedenler, daha doğrusu bir adım geri bile değil, sadece yana doğru bir adım atanlar? Kılıçdaroğlu, Ankara’da bir ofis tutmuş, İstanbul’da da yer bakıyormuş. Kendi siyasi hırsına yenik düşemediğinden mi yoksa veliaht Oğuz Kaan Salıcı’yı kıramadığı için mi, bilinmez! Belki de sadece Süleyman Demirel’in Güniz Sokağı’ndaki gibi “bir bilen” olma amacındadır.

İlginç elbette! Siyaset mi siyasetçiyi yoksa siyasetçi mi siyaseti bırakmıyor? Belki de hiçbiri. Sadece siyaset yapmanın getirdiği mevki, makam, ağırlanma, pohpohlanma, tüy kabartma, ego şişirme, kapı açtırma, anons edilme, tıklanma, bir önem, bir ihtimam ve biraz da maddiyattır, çok az da ihale. Keşke Siyaset, sadece ve sadece siyasi iddiası olanların yani koşulları (dünyayı) değiştirmek için bir “fikre” sahip olanların “işi” olsaydı…

(1) Ülke tarihi MHP’nin icraatlarıyla dolu. İktidar olamayacaklarını anlarlarsa provokasyona girişirler (80 öncesi), fırsatını görürlerse iktidara yanaşırlar (DSP-MHP-ANAP koalisyonu).
(2) Saygı Öztürk, durumun hiç de öyle olmadığını hatta tam tersi olduğunu sayılarla anlatmış yazısında. https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/saygi-ozturk/anayasa-mahkemesi-fetoculeri-mi-koruyor-7865919/?utm_source=yazardetay&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
(3) Bu ifadeden, Süleyman Soylu “harcandı” sonucu çıkarılmasın sakın. Adama hem vekil dokunulmazlığı hem de Meclis’te İçişleri Komisyon Başkanlığı tahsis edildi. Çifte kavrulmuş dokunulmazlık yani.
(4) https://www.gazeteduvar.com.tr/rusvet-operasyonunda-46-polis-gozaltina-alindi-haber-1648507
(5) https://www.gazeteduvar.com.tr/imamoglunu-genel-baskan-secmemisler-yapmislar-makale-1629293
(6) Anlaşıldığı üzere, bunu sağlamak için büyük patronlar da Koçlar gibi uğraşıyorlar…

QOSHE - AYM, 50+1, İYİP, CHP: Yeni bir siyasi düzlem mi kuruluyor? - Yavuz Halat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AYM, 50+1, İYİP, CHP: Yeni bir siyasi düzlem mi kuruluyor?

44 2
24.11.2023

Türkiye’de siyaset altüst oldu, rejim yeniden yapılanıyor. AYM kapatılıyor, yüzde 50 1 kalkıyor. Hatta “sivil anayasa” yapılıyor. AKP-MHP ittifakı çatırdıyor. İçişleri Bakanlığı mafyalara savaş açıyor. Ana muhalefet partisi 13 yıllık genel başkanını değiştirip, topyekûn yenileniyor. Anahtar parti İYİP dağıldı, dağılacak.

Gerçekten siyaset altüst oldu da bu ülkede yeni bir siyasi düzlem mi kuruluyor?

Görüneni, daha doğrusu gösterilmek isteneni birazcık kazıyınca, işlerin çok da öyle olmadığı fark edilebilir!

Şu yüzde 50 1 meselesinden başlayalım. Hani Tayyip Erdoğan’ın “Mevcutta 50 1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil” dediği mesele. Ve varsayalım ki günlerdir üzerinde herkesin ahkam kestiği 50 1, Anayasa değişikliği yapılarak (zorunlu ya) kaldırıldı ve en çok oyu alanın seçileceği bir biçim getirildi.

Ne olacak? Erdoğan’ın karşısına bütün adaylar tek tek mi çıkacak? Yani en çok oyu alacağı anketlerde görülmüş bir adayın karşısına her siyasi parti ya da grup ayrı ayrı aday çıkarır mı? Ya ikisi, üçü birleşirse? İttifak yapmak ya da başka bir aday lehine çekilmek nasıl engellenecek? Mesela son seçimde MHP ayrı aday çıkarsaydı, Millet İttifakı ortak adayda birleşmeyecek miydi? Erdoğan’ın seçileceğini görenler ortaklaşmayacak mıydı? Önerinin kendisi nereden baksanız saçma ve işlevsiz. İttifakların (koalisyonların) kurulmasını değil sadece yüzde 50’nin altında oy alarak başkan seçilmesini sağlar. Üstelik 50 1’in altındaki her sonucun meşruiyet krizi çıkarması daha muhtemel. Tek bir pratik sonucu olur; ikinci turun yapılmaması. Bu öneriyi ciddiye alıp sisteme dair derin analizler yapanlar, yani Erdoğan’ın ne MHP’ye ne de başkasına ihtiyacı kalmayacak çıkarımı çıkaranlar ise işsiz kaldıkları için saçmalıyor olsa gerek. Şu anki sistemin adı; Koalisyon Sistemidir. Tek farkı, koalisyonun seçimden sonra değil, önce yapılmasını zorunlu kılmakta. (50 1 ister kalsın ister değişsin)

Açıktır ki Erdoğan’ın asıl mesajı ikinci cümlede saklı; “kimin eli, kimin cebinde belli değil”. Saray’daki ekip, MHP’de yuvalanmış ekipten rahatsız; Onların doymak bilmeyen koltuk taleplerinden.

Bilindiği üzere MHP, ezelden beri tüm mevcudiyetini devlet içerisinde makam ve mevki elde etmek üzerine kurmuştur. Bu makamlar bir taraftan korunma/dokunulmazlık diğer taraftan yandaş ağını geliştirme/yerleştirme ve aynı zamanda maddi çıkarlarını her yolla büyütme olanağı sağlıyordu. Ve bu yüzden her zaman ya iktidarın içinde ya da yakınında durdular.(1) AKP iktidarı ise özellikle Fetöcülerin tasfiyesinden sonra MHP’yi, daha önce ulaşamadığı koltuklara uzanmasını sağladı. Özellikle yargıda ve askeriyede. Ve sonrasında Soylu sayesinde İçişleri’nde.

Bu kısa nottan sonra, gelelim son günlerde Bahçeli’nin kopardığı “fırtına”ya. Hatırlanacağı üzere Yargıtay 3. Dairesi (ki iddiaya göre MHP’nin en etkili olduğu daire), Anayasa Mahkemesi’ne Can Atalay kararı nedeniyle deyim yerindeyse savaş açtı. Devlet Bahçeli ise bu savaşın (deyim yerinde) komutanı oldu birdenbire; “PKK ve FETÖ üyelerine can simidi uzatan AYM’dir.(2) Ya kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalıdır.”

Bahçeli’nin kapatılmalı dediği AYM kimlerden oluşuyor? 10’unun Erdoğan ve sadece 5 üyesinin Abdullah Gül tarafından atandığı 15 üyeden. Yani Bahçeli, Erdoğan’ın oluşturduğu kurulun kapatılmasını mı istiyor? Bu ne cüret!

Elbette Bahçeli’nin deyim yerindeyse boyu buna yetmez! Ama tesadüfe bakın ki Abdullah Gül’ün atadığı 3 üyenin görev süresi........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play