İnsan yüce yaratıcı tarafından sabır ve tahammül gücü ile donatılmıştır. Sıkıntılara ve musibetlere karşı sabreder, yaralara acılara tahammül eder. Alışık olunmayan yürek yakıcı olumsuzluklara karşı dayanma gücü devreye girerek insanı teskin eder. Ümit bir sargı gibi yarayı sarar, acıyı bir nebze dindirir.

Ancak yine de tahammül gücünü aşan, ümit kırıcı ruhu inciten birtakım haller vardır.

İnsanın bir yarası olunca yahut takatten düşüren bir hastalık ona musallat olmuşsa, eğlenceli veya keyif verici her şey onu incitir, rahatsızlığını ağırlaştırır. Can sıkıntısı, lezzetleri yok eder, iştahı keser. İmam Busirî'nin Kaside-i Bürde'sinde bu hususa şöyle işaret etmiştir: "Göz rahatsızlık sebebiyle güneşin ışığını inkâr eder, ağız hastalık sebebiyle suyun tadını inkâr eder."

Demek ki hastalık ağız tadını bozar, hiçbir şeyden tat almamasına sebep olur.

Ruhu saran manevi sıkıntı, keder ve üzüntülerde de durum böyledir. Yaslı, dertli, kederli kimseye, lezzet ve keyif verici unsurlar, tat ve zevk vermez, topuzlu diken gibi onun ruhuna batar, kalbini incitir. Bu itibarla Müslümanların sünnete uygun şekilde bir vücut gibi olduğu dönemlerde bir köyde veya bir mahallede yas (matem) olduğunda, düğün eğlenceleri iptal edilir, eğlence programları yapılmazdı, herkes kederli ailenin acısını paylaşır, dertlerine ortak olurdu.

Ne yazık ki günümüzde İslam'ın birçok güzel hasletleri gibi acıya ortak olma duyarlılığı da kayboldu. Bu da iman zayıflığından kaynaklanıyor. Çünkü iman elektrik enerjisi gibidir. Elektrik güçlü olursa evdeki lambalar, buzdolabı, ütü gibi bütün cihazları çalıştırabilir ama zayıf olursa, belki düşük watt'lı bir lambayı çalıştırabilir ama kuvvetli elektrik enerjisi gerektiren cihazları çalıştıramaz. Aynen bunun gibi iman zayıf olursa, duyarlılık, paylaşımcılık, başkasının hakkına saygı, insani ilişkilerde hakka uymak, kendi için istediğini din kardeşi için de istemek gibi İslam ahlakının birçok unsurunu çalıştıramaz, onlar yok hükmünde kalır. Zayıf iman, belki Cuma ve bayram namazlarına götürecek bir güç verir ama beş vakit farz namazı kıldıracak gücü veremez.

Melun İsrail'in, aylardır Gazze'de bebeklere çocuklara kadınlara ve masum insanlara uyguladığı vahşet vicdanı olan herkesi yürekten yaralamaktadır. İmanlı olan herkes bu zulüm nedeniyle matem içindedir ve hiçbir şey yapamamanın utancı bu ruhları sarmıştır.

Sadece tarafını belli etme adına bir boykot uygulanmaktadır. Müslüman coğrafyasında buna dahi yeterli bir katılım olmadığını görüyoruz. Yaralı yürekleri daha da kederlendiren bu durumun dışında da şahit olduğumuz ruhu incitici haller vardır eğlenceli düğünlerin tertiplenmesi, sokaklarda meydanlarda çalgılı, davullu zurnalı düğünlerin yapılması, hiçbir şey yokmuş gibi maç taşkınlıklarının, eğlence programlarının, mitinglerin düzenlenmesi gibi ruh inciten tutum ve davranışlar duyarlı müminleri kahrediyor.

Gazze’de her gün İsrail vahşetinde yüzlerce masum şehit edilmektedir. Öldürülen masum kardeşlerimizin sayısı korkunç rakamlara ulaşmıştır. Binlercesinin enkaz altından çıkarılması dahi mümkün olmuyor. Bununla beraber ehl-i iman olarak hiçbir şey yokmuş gibi davranamayız. Kanayan yaramız varken eğlenemeyiz. Masum müminler çoluk çocuklarıyla topyekûn katledilirken eğlencesinden taviz vermeyen ve Müslüman olduklarını söyleyenlerin utanması gerekir. Bundan utanç da duymuyorlarsa kimse kusura bakmasın, bunların iman noktasında sıkıntıları olduğu bedihi olarak anlaşılır.

QOSHE - RUHU İNCİTEN HALLER - Abdullah Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

RUHU İNCİTEN HALLER

6 1
02.02.2024

İnsan yüce yaratıcı tarafından sabır ve tahammül gücü ile donatılmıştır. Sıkıntılara ve musibetlere karşı sabreder, yaralara acılara tahammül eder. Alışık olunmayan yürek yakıcı olumsuzluklara karşı dayanma gücü devreye girerek insanı teskin eder. Ümit bir sargı gibi yarayı sarar, acıyı bir nebze dindirir.

Ancak yine de tahammül gücünü aşan, ümit kırıcı ruhu inciten birtakım haller vardır.

İnsanın bir yarası olunca yahut takatten düşüren bir hastalık ona musallat olmuşsa, eğlenceli veya keyif verici her şey onu incitir, rahatsızlığını ağırlaştırır. Can sıkıntısı, lezzetleri yok eder, iştahı keser. İmam Busirî'nin Kaside-i Bürde'sinde bu hususa şöyle işaret etmiştir: "Göz rahatsızlık sebebiyle güneşin ışığını inkâr eder, ağız hastalık sebebiyle suyun tadını inkâr eder."

Demek ki hastalık ağız tadını bozar, hiçbir şeyden tat almamasına sebep olur.

Ruhu saran manevi sıkıntı, keder ve üzüntülerde de durum böyledir. Yaslı, dertli, kederli kimseye, lezzet ve keyif verici unsurlar, tat ve zevk vermez, topuzlu diken gibi onun ruhuna batar, kalbini incitir. Bu itibarla Müslümanların sünnete uygun şekilde bir vücut gibi olduğu........

© Gazete İpekyol


Get it on Google Play