Dünyanın en kadim şehirlerinden birisi olan Şanlıurfa, son yıllarda siyasi kaderini belirleyen önemli sorunlarının başında bölgedeki güçlü aşiretlerin şehrin geleceğine yön vermesi, şehrin vizyonunu ve kalkınma hedeflerini olumsuz yönde etkilediğidir.

Tarihi sürece baktığımızda da Osmanlının son dönemlerinde özellikle sultan Abdülhamit Han’ın bölgedeki büyük aşiretlere “Hamidiye Alayları” kurdurtularak bölgeyi kontrol etme çabaları dikkatlerden kaçmamalıdır. Cumhuriyet döneminde de Mustafa Kemal Atatürk’ün misak-ı milli sınırlarını ve ulusal güvenliğin yine bölgedeki büyük aşiretlerin desteklenmesiyle gerçekleşmiştir. Bu aşiretlerin bölgedeki kuvve-i milliye hareketlerini organize eden ve bölgedeki iç ayaklanmalarının önünü kesebilecek böyle sistemsel bir mekanizmayı hayata geçirmesi zamanın ruhuna uygun bir gelişmedir. Ancak bugünlere gelindiğinde bu ayrıcalıklı durumun ülkenin ve bu şehrin geleceğini ciddi bir şekilde tehdit ettiği dikkatlerden kaçmamalıdır.

Gelişen ve Modern çağa uygun bir yaşam modeline geçen aşiretler, cumhuriyetin kendilerine bağışladığı yüzbinlerce dönümlük arazileri kendi siyasi ve ticari istikballeri için harcayarak şehrin gelişmesine maalesef hiçbir katkı sağlamamıştır. Çünkü sermayeyi elinde bulunduran bu oluşumlar bu şehirde hiçbir yatırım yapmadan ya tefecilik veya arazi mafyacılığı yaparak ayakta durmaya çalışmışlardır. Bölgenin makûs talihini yenme çabalarının her zaman sekteye uğraması veya başarısız kalması, aşiretlerin kalın ve aşılamaz duvarlarına toslamasından dolayıdır.

Yeni dönem siyasete uyum sağlayamayan aşiret liderleri, siyasi arenada “var olma” gayretleri gözlerden kaçmamalıdır. Bu oluşumlar yeni yöntemler geliştirerek, bölgedeki siyasi yükselişlerini eğitimli çocukları üzerinden gerçekleştirmeye başladılar. Genellikle siyasi partilerin gençlik kollarından başlayan bir süreçle, kendilerine siyasi zemin oluşturmaya çalışan bu yapı, hiçbir emek ve gayret göstermeden, şehrin sorunlarına hiçbir proje üretmeden tamamen “Paranın ve sopanın” etkisini kullanarak yükselmek istiyorlar. (Bu konuda proje üreten, şehrin gelişmesini ve vizyon kazanmasını kendine dert edinmiş ehliyetli ve liyakatli kardeşlerimizi tenzih ederim.)

Bu siyasetçiler, şehrin sorunlarını çözmek yerine, maalesef kendi siyasi kariyerlerini ve aşiret mensuplarını kadrolaşmaya ve büyütmeye odaklanıyorlar. Bu durum, aşiretler arası çatışmaların artmasına, yolsuzluğun yaygınlaşmasına ve şehirdeki kalkınmanın yavaşlamasına yol açtığı bir gerçektir.

Son yıllarda Şanlıurfa'da artan aşiretler arası çatışmalarının oluşturduğu kan davaları, yağma, adam yaralama gibi olaylar şehrin huzurunu ve güvenliğini de ayrıca tehdit ettiği ortadadır. Herkes bu çatışmaların hem maddi hem de manevi olarak şehre büyük zarar verdiğini görüyor ve insan ruhunda çok derin izler bıraktığını da hissediyordur.

Şanlıurfa'nın gerçek bir vizyon kazanması ve kalkınması için, artık aşiret ağalarının ehliyetsiz ve liyakatsiz çocuklarının siyasetteki etkilerinin azaltılması gerekiyor. Bunun yerine, şehrin sorunlarına karşı duyarlı, ehliyet ve liyakat sahibi, geniş bir vizyona sahip aşireti olsun veya olmasın bu tür siyasetçilerin siyasetteki önü açılarak toplumun gelişmesine katkı sağlamalı ve bu şehri yeniden ayağa kaldırılması için büyük çaba sarf etmelidir.

Ancak bu değişimin kolay olmadığını kabul etmek gerekir. Aşiretler, yıllar boyunca Şanlıurfa'nın siyasi ve toplumsal dokusunu şekillendirmişlerdir. Ancak bu değişim, şehrin uzun vadeli kalkınması ve sürdürülebilirliği için kaçınılmazdır.

Dualarımız kabul olurda bu değişim süreci bizim için Şanlıurfa'nın önünü açacak ve şehrin geleceği için kritik bir adım olacağına inanıyorum.

Vesselam...

QOSHE - AŞİRETLERİN GÖLGESİNDEKİ ŞEHİR - Halil Arslan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AŞİRETLERİN GÖLGESİNDEKİ ŞEHİR

3 1
09.11.2023

Dünyanın en kadim şehirlerinden birisi olan Şanlıurfa, son yıllarda siyasi kaderini belirleyen önemli sorunlarının başında bölgedeki güçlü aşiretlerin şehrin geleceğine yön vermesi, şehrin vizyonunu ve kalkınma hedeflerini olumsuz yönde etkilediğidir.

Tarihi sürece baktığımızda da Osmanlının son dönemlerinde özellikle sultan Abdülhamit Han’ın bölgedeki büyük aşiretlere “Hamidiye Alayları” kurdurtularak bölgeyi kontrol etme çabaları dikkatlerden kaçmamalıdır. Cumhuriyet döneminde de Mustafa Kemal Atatürk’ün misak-ı milli sınırlarını ve ulusal güvenliğin yine bölgedeki büyük aşiretlerin desteklenmesiyle gerçekleşmiştir. Bu aşiretlerin bölgedeki kuvve-i milliye hareketlerini organize eden ve bölgedeki iç ayaklanmalarının önünü kesebilecek böyle sistemsel bir mekanizmayı hayata geçirmesi zamanın ruhuna uygun bir gelişmedir. Ancak bugünlere gelindiğinde bu ayrıcalıklı durumun ülkenin ve bu şehrin geleceğini ciddi bir şekilde tehdit ettiği dikkatlerden kaçmamalıdır.

Gelişen ve Modern çağa uygun bir yaşam modeline geçen aşiretler, cumhuriyetin kendilerine bağışladığı yüzbinlerce dönümlük arazileri kendi siyasi ve ticari istikballeri için harcayarak şehrin gelişmesine maalesef hiçbir katkı sağlamamıştır. Çünkü sermayeyi........

© Gazete İpekyol


Get it on Google Play