Sanırım Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki (DEÜ) manav öyküsünü hepiniz anımsarsınız. (1) Rektör Nükhet Hotar sosyal medya hesaplarından olayı şöyle duyurmuştu: “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde başlatılan vatandaşlarımızın evlerine uygun fiyatlarla meyve sebze götürmelerini sağlayan girişimlerine destek olacak ‘DEÜ Manav’ uygulaması ile ihtiyaç sahibi öğrencilerimize sosyal yardımda bulunmayı da hedefliyoruz”. Bunları yazmamın nedeni geçenlerde ünlü bir Alman üniversitesinde bu konunun gündeme gelmiş olması. Ayrıntı bilmiyorum ama herhalde “neden bizim aklımıza gelmedi” diye hayıflanmamışlardır; ya inanmışlardır ya da çok gülmüşlerdir. Bilmezler ki, son dönemde Türkiye’de rektörler bilimle değil, siyasi iktidara yakınlıkla atanıyor. Tam da şu haberde olduğu gibi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk adımı 13 üniversitenin rektörünü değiştirmek oldu: Övdüler, atandılar.” (2)

Türkiye’de akademi geleneği böyle değildi elbette, siyasi iktidara karşı üniversiteyi savunan rektörler de görmüştük:

Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar 1897 doğumlu bir hukukçu. 1946 yılında yürürlüğe giren ve üniversiteye özerklik getiren yasa sonrası İstanbul Üniversitesi’nin seçimle gelen ilk rektörüdür. Göreve geldiği günden itibaren iktidarın katılmadığı uygulamalarını eleştirmekten çekinmez. Örneğin Niyazi Berkes, Behice Boran ve Pertev Naili Boratav’ın DTCF’den atılmaları üzerine “herkes istediği bilimsel doktrine inanmakta serbesttir. Komünizme inanmak bir suç ise bu adliyeye aittir, biz ona karışmayız. Üniversitede ders olarak komünizm de sosyalizm de liberalizm de objektif bir şekilde tetkik edilebilir” diye görüşünü açıklar.

Gerçekten de inandığı bir şeyi her ortamda savunmaktan sakınmayan bir kişidir. İlber Ortaylı şöyle anlatıyor: “1940’ların sonunda Avrupa’daki bir rektörler toplantısında Sıddık Sami Onar; en eski Avrupa üniversitesi benimki, protokolde başta ben gelirim diye tutturmuş. Hak vermemek taşra üniversiteleri rektörlerinin ne haddine; Oxford’lar. Cambridge’ler, Sorbonne, Prag ve Heidelberg’ler, Theodosius’un 5. yüzyılda kurduğu üniversitenin halefi olan İstanbul’u ön tarafa almışlar.” (3)

27 Nisan 1960 günü “tahkikat komisyonu” tasarısını konuşmak için Marmara Öğrenci Lokali’ndeki Tıp Fakültesi Cemiyeti toplantısına polis saldırmıştı. Saldırının başında 6-7 Eylül olaylarındaki kışkırtıcı rolüyle bilinen polis şefi Bumin Yamanoğlu vardı. Yaralanan öğrenciler olmuştu. Ertesi gün binlerce öğrenci Beyazıt Kampüsü’nde Atatürk Anıtı’na sessiz bir yürüyüş düzenler. Polis yine saldırır. Öğrencilerin yaralandığını gören İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar ve Hukuk Fakültesi Dekan Vekili Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer öğrencilerini kurtarmak için rektörlük binasından aşağı iner. Gerisini Haydar Tunçkanat Yassıada Tutanakları’ndan şöyle aktarıyor:

“Zeki Şahin [başka bir polis şefi] rektörün yakasından tutarak, kendisinin bir damla kanının bütün üniversite mensuplarının kanına bedel olduğunu, bütün bu olanlardan rektör ve diğer öğretim üyelerinin sorumlu olduğunu söyleyerek «Bir tek üniversite memleketin içine sıçmaya kâfi geliyor. Sizin profesörlerinizin de doçentlerinizin de içine bilmem ne yapayım» diyerek rektörü arabasından indirmişler… Emniyet Müdürü Faruk Oktay, bütün bu işler rektörün başının altından çıkıyor, kendisini arabaya alacağım der. Rektör Sıddık Sami Onar’ı jeepe bindirirken polis Bumin Yamanoğlu, Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’e «Bu da puşt, burada muharrik ve müşevviktir [kışkırtıcı ve ayartıcı]» demiş ve başına vurarak yerde sürükleyerek bir jeepe almıştır. Buna engel olmak isteyen rektörü Zeki Şahin itip yere devirmiş, yere düşen rektörün gözlüğü kırılmış ve sol kaşı yarılmıştır.”(4) (*)

O gün, Orman Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz’in polis kurşunuyla yaşamını yitirdiği gündür. Aynı gün Menderes Hükümeti İstanbul Teknik Üniversitesi radyosunu da kapatmıştı.

Sonrasında Onar, 1961 Anayasası’nı hazırlayan kurula başkanlık yapar. Kurulda siyasi iktidar önünde bağımsız çalışabilecek, kendi deyimiyle “organik garanti”ye sahip olan erkler ve kuruluşların oluşturulması gerektiğini savunmuştur. Ayrıca senato yerine, daha çok mesleki yapılanmaların temsil edildiği bir meclis yanlısı olduğunu belirtmiştir.

Aynı yıl 147’ler diye bilinen, bazı akademisyenlerin Millî Birlik Komitesi’nce görevden atılmasını protesto ederek rektörlük görevinden istifa eder. İstifanın ses getirmesi üzerine 147’ler sorununun çözümünde etkin rol oynayan Onar tekrar rektör seçilmiş ve 1963’e kadar bu görevde kalmıştır.

Sıddık Sami Onar’ın sağlam bir üniversite düşüncesi de vardı: “Üniversiteler her şeyden evvel araştırma müesseseleridir. Bunun için üniversiteler daimî ilericidir. İlerici, devrimci olmak üniversitelerin ayrılmaz bir vasfı, şiarıdır… Üniversitenin işlevlerinin bir bölümünü başka kurumlar da yapabilir ama araştırma işlevini yerine getirebilecek başka bir kurum yoktur. Ancak araştırma, kültür ve insanlık davalarına katkıyı sadece üniversiteler yapabilir.” (5)

Çağdaş Türk idare hukukunun kurucusu olarak da bilinen Onar’ı 1972 yılında kaybettik.

Rektör dendiğinde akla gelen olumsuzlukların günümüzle sınırlı olduğu bilinsin istedim.

(*) Bir ay sonra hükümet devrilmiş ve Yassıada yargılamaları başlamış ve adı geçen polis şefleri Zeki Şahin 19 yıl 9 ay, Bumin Yamanoğlu 14 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Zeki Şahin’in Menderes aleyhinde ifade vermesi de onu kurtarmaya yetmemişti.

(1)https://onedio.com/haber/kent-meydanlarindan-sonra-sira-universiteye-geldi-dokuz-eylul-de-tanzim-manav-donemi-863535

(2)https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/cumhurbaskani-erdoganin-ilk-adimi-13-universitenin-rektorunu-degistirmek-oldu-ovduler-atandilar-2088386

(3) İstanbul’dan Sayfalar. Kronik Kitap, 2019. s. 10

(4) Hatiboğlu MT. Türkiye Üniversite Tarihi. Selvi Yay., 1998.

(5) İstanbul Üniversitesi 1962-1963 Öğretim Yılı Açış Nutku. İstanbul Üni., Yay., 1962.

QOSHE - İzge Günal yazdı: Her rektör bir değil - İzge Günal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İzge Günal yazdı: Her rektör bir değil

10 1
26.11.2023

Sanırım Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki (DEÜ) manav öyküsünü hepiniz anımsarsınız. (1) Rektör Nükhet Hotar sosyal medya hesaplarından olayı şöyle duyurmuştu: “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde başlatılan vatandaşlarımızın evlerine uygun fiyatlarla meyve sebze götürmelerini sağlayan girişimlerine destek olacak ‘DEÜ Manav’ uygulaması ile ihtiyaç sahibi öğrencilerimize sosyal yardımda bulunmayı da hedefliyoruz”. Bunları yazmamın nedeni geçenlerde ünlü bir Alman üniversitesinde bu konunun gündeme gelmiş olması. Ayrıntı bilmiyorum ama herhalde “neden bizim aklımıza gelmedi” diye hayıflanmamışlardır; ya inanmışlardır ya da çok gülmüşlerdir. Bilmezler ki, son dönemde Türkiye’de rektörler bilimle değil, siyasi iktidara yakınlıkla atanıyor. Tam da şu haberde olduğu gibi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk adımı 13 üniversitenin rektörünü değiştirmek oldu: Övdüler, atandılar.” (2)

Türkiye’de akademi geleneği böyle değildi elbette, siyasi iktidara karşı üniversiteyi savunan rektörler de görmüştük:

Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar 1897 doğumlu bir hukukçu. 1946 yılında yürürlüğe giren ve üniversiteye özerklik getiren yasa sonrası İstanbul Üniversitesi’nin seçimle gelen ilk rektörüdür. Göreve geldiği günden itibaren iktidarın katılmadığı uygulamalarını eleştirmekten çekinmez. Örneğin Niyazi Berkes, Behice Boran ve Pertev Naili Boratav’ın DTCF’den atılmaları üzerine “herkes istediği bilimsel doktrine inanmakta serbesttir. Komünizme inanmak bir suç ise bu adliyeye aittir, biz ona karışmayız. Üniversitede ders olarak komünizm de sosyalizm de liberalizm de objektif bir şekilde tetkik edilebilir” diye görüşünü açıklar.

Gerçekten de inandığı bir şeyi her ortamda savunmaktan sakınmayan bir kişidir. İlber Ortaylı şöyle anlatıyor: “1940’ların sonunda Avrupa’daki bir rektörler toplantısında Sıddık Sami Onar; en eski Avrupa üniversitesi benimki, protokolde başta ben gelirim diye tutturmuş. Hak vermemek taşra üniversiteleri rektörlerinin ne........

© Gazete Manifesto


Get it on Google Play