Yerel seçimler sonrasında yapılan iç ve dış muhasebeler, AKP’nin yaratılan “Çelik Kubbe” imajının çok da gerçekçi olmadığını gösterdi. “Tencere” metaforunu dahi boşa düşüren büyük güç, üstelik bir yerel seçim başarısızlığı ile tartışılır hâle geldi. Oysa AKP, Türkiye’deki koalisyon hükümetlerinin hükmedemez hâle geldiği, ekonomik çöküşün yaşandığı, 1999 Depremi’nin yaralarının sarılamadığı bir kriz döneminde ülke siyasetinin mümbit alanı olan merkezde konumlanarak çok da sürpriz olmayan bir şekilde doldurduğu boşlukta zuhur etmiş bir siyasi partiydi. DP, AP, ANAP ve DYP gibi aynı ontolojik köklerden ve toplum vasatından beslenen benzerleri gibi de düşüşe geçti.

Elbette Tayyip Erdoğan’sız bir AKP değerlendirmesi yapılamaz. Zira partinin gücünün Erdoğan’ın cisminde mündemiç olduğu herkesin üstünde mutabık kalacağı bir realitedir. Lakin; bu kadar uzun iktidar deneyimine rağmen CHP’nin karşısında liderinden azade bir kurumsal güce dönüşememiştir. Yine de partinin geleceği meselesine mütereddit yaklaşmak gerekir. Çünkü devletle olan bütünleşmesi veya bizzat parti devletine dönüşmüş olması Erdoğan sonrasındaki süreçte bir devamlılık ihtimalini de beraberinde getirmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Serbestiyet’ten Hilal Köylü’ye konuşan Hüseyin Çelik’e göre AKP, bir kadro hareketiydi. “Kadro”yu bir liyakat mekanizması veya ideolojiler üstü bir olgu olarak değerlendiren Çelik’in yaklaşımı çok da yanlış değil. Erdoğan’ın, “milli görüş gömleğini” çıkardığı; devlet adamı kimliği ideolojik aidiyetinin önüne geçen kimselerin yer aldığı; ‘3Y (Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar) ile savaşacağız’ şiarı ile siyasete musallat olmuş ahlaki, ekonomik ve kurumsal çöküşün hedef alındığı; adalet, demokrasi, insan hakları gibi üst değerlerin parti programında ve yönetim anlayışında -sözde de olsa- egemen olduğu bir hareketin” -eğer ihtiyaç da varsa- başarısız olması için bir neden yoktur. Zaten belli bir süre bu ilkelere bağlı kalındı. Öyle ki, fikren muhafazakâr olmayan ve hayatlarını demokrasi hayali kurarak geçiren memleket aydınının dahi desteğini aldılar. Erdoğan’ın eski metin yazarı Aydın Ünal ve onun gibi düşünenler, İslamcı hassasiyetlerden uzaklaşıldığı için bu hâle gelindiğini söylüyor olsalar da AKP’nin Lale Devri tam da o hassasiyetlerden uzaklaşıldığı döneme denk gelir.

Neticede AKP, yok edilmesi gereken düşman olarak bellediği çürümüşlüğün, 3Y’nin uygulama zemini hâline geldi. Bu, son birkaç ayda olmadı. Senelerdir yaptığımız AKP eleştirilerinin merkezinde olan şeylerdi. Ne zaman ki toplumsal karşılıklarının eridiğini görüp moral üstünlüğü yitirdiler, o zaman bir özeleştiri furyasıdır başladı. Metin Külünk’ün Fatih Altaylı ile olan sohbetinde “Sokakla inatlaşılmaz...” başlığı altında söyledikleri de bu bağlamda dikkate alınmalıdır. Durum tespiti olarak doğru olmasına doğrudur da bir o kadar samimi midir; tartışılır. Zira bu tespitleri, düzeltilmesi umuduyla masaya konan sorunlar olarak değil de gücün tükenişinden doğan korkunun dışavurumu ve yeni dönem için pozisyon belirleme gayreti olarak okumak daha doğru olur. Hisarcıklıoğlu’nun, İmamoğlu ziyareti de bu bağlamda değerlendirilebilir.

Sonuçta kaybedecek olan salt partinin kurumsal kimliği ve lideri değil partilisini, zenginini, bürokratını, çıkar ile rant çevrelerini ve cemaatleri de kapsayan koca bir ekosistem olacaktır.

Bundan sonra AKP, kaynağı olduğu olumsuzluklardan ve devlet partisi hüviyetinden arınarak yeni bir başlangıç yapamaz. Veya hem iktidar olmayı hem de bu arınmayı aynı paralelde yürütemez. Külünk, “Bunu yaparsa yine liderimiz yapar” diyor. Aksine, en başta güçlü liderlerinin mevcudiyeti, bu arınmanın önündeki en önemli barikattır. Çünkü olan her şey Tek Adam’ın bilgisi, düşüncesi, kararı, talimatı ekseninde şekillenmiştir. Türkiye’nin ve AKP’nin geldiği noktanın mesulü bizzat Erdoğan’dır. Esasen başlıktaki sorunun cevabı burada gizlidir. AKP nasıl kurtulur, bilemeyiz. Ancak, Erdoğan eliyle ve iktidarda iken olamayacağı aşikârdır. Toplum, başarı olgusunun güçlü liderin alametifarikası olmadığını gayet acı bir şekilde, yaşayarak öğrenmiştir…

Emek ve Dayanışma Günümüz kutlu olsun..

QOSHE - AKP Nasıl Kurtulmaz? - Boray Acar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AKP Nasıl Kurtulmaz?

42 0
01.05.2024

Yerel seçimler sonrasında yapılan iç ve dış muhasebeler, AKP’nin yaratılan “Çelik Kubbe” imajının çok da gerçekçi olmadığını gösterdi. “Tencere” metaforunu dahi boşa düşüren büyük güç, üstelik bir yerel seçim başarısızlığı ile tartışılır hâle geldi. Oysa AKP, Türkiye’deki koalisyon hükümetlerinin hükmedemez hâle geldiği, ekonomik çöküşün yaşandığı, 1999 Depremi’nin yaralarının sarılamadığı bir kriz döneminde ülke siyasetinin mümbit alanı olan merkezde konumlanarak çok da sürpriz olmayan bir şekilde doldurduğu boşlukta zuhur etmiş bir siyasi partiydi. DP, AP, ANAP ve DYP gibi aynı ontolojik köklerden ve toplum vasatından beslenen benzerleri gibi de düşüşe geçti.

Elbette Tayyip Erdoğan’sız bir AKP değerlendirmesi yapılamaz. Zira partinin gücünün Erdoğan’ın cisminde mündemiç olduğu herkesin üstünde mutabık kalacağı bir realitedir. Lakin; bu kadar uzun iktidar deneyimine rağmen CHP’nin karşısında liderinden azade bir kurumsal güce dönüşememiştir. Yine de partinin geleceği meselesine mütereddit yaklaşmak gerekir. Çünkü devletle olan bütünleşmesi veya bizzat parti devletine dönüşmüş olması Erdoğan sonrasındaki süreçte bir devamlılık ihtimalini de beraberinde getirmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Serbestiyet’ten Hilal Köylü’ye konuşan Hüseyin Çelik’e göre AKP, bir kadro hareketiydi. “Kadro”yu bir liyakat mekanizması veya ideolojiler üstü bir olgu........

© Gazete Pencere


Get it on Google Play