Son Güncellenme Tarihi: Ocak 18, 2024 / 07:00

Geçtiğimiz hafta sonu bir panele katılmak için Berlin’deydim. Alper Taş, Nurcan Gökdemir ve Yücel Özdemir’le birlikte katıldığımız ve ciddi bir ilgi gören panelin başlığı oldukça iddialıydı: “Dünyadaki Küresel Gelişmelerin Almanya ve Türkiye’ye Yansımaları!” Başlık bu kadar iddialı olunca hem panelde, hem de panel dışında küresel gelişmeleri ama asıl olarak da solun ve sosyal demokrasinin durumunu konuştuk.

Nereden bakarsak bakalım, bazı istisnalar hariç Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da solun ciddi bir krizi var. Almanya’da Olaf Scholz sosyal demokrat bir Başbakan olsa da kriz büyük. Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine şimdiden “kayıp” gözüyle bakanlar oldukça fazla… Türkiye’de seçimi Kılıçdaroğlu kazansaydı bu belki Brezilya’da Lula rüzgarı ile buluşup daha demokratik yeni bir siyasal iklim rüzgarı estirebilirdi ama olmadı…

Demokratik çözümler arama isteği savaş, şiddet ve göç dalgalarına çarparak, güvenlik arayışı üzerinden herkesi teslim alıyor. Yalnızca Türkiye gibi ülkelerde değil, Avrupa’da bile demokrasi, insan hakları, hukuk gibi kavramlar tartışılır hale gelmiş durumda. Gündemi de siyaseti de “daha fazla özgürlük” diyenler değil, “daha fazla güvenlik, daha fazla otorite” diyenler belirliyor. 21. Yüzyılın ilk çeyreği biterken dijital devrimin yarattığı olağanüstü avantajlar, yeniyi yaratmak bir yana eskiye dönerek demokrasiler için dezavantaja dönüşüyor. Demokrasi adına ilerleme değil gerileme yaşanıyor. Giderek artan gericilik, otoriter eğilimleri büyütürken, bu gerçek karşısında biraraya gelmesi, birlikte davranması gereken sol bir araya gelemediği gibi küçülüyor ve parçalanıyor! Korku siyaseti iş yapıyor ve büyüyen sol değil, sağ oluyor!

Örneğin Almanya’da hükümetin üç ortağından ikisi, yani SPD ve Yeşiller hızla küçülüyorlar. SPD’nin oy oranı yüzde 13’e, Yeşillerin ise yüzde 14’e düşmüş durumda. Seçmenin yalnızca yüzde 27’si hükümetin gidişatından memnun, yüzde 69 hükümetin karşısında konumlanmış durumda. CDU yüzde 31 ile yükselişte ama asıl yükselen, “bütün göçmenlere tek gidişlik bilet alalım” diyen ve oy oranını yüzde 22’ye taşıyarak Almanya’nın ikinci partisi olan sağcı, ırkçı Almanya Alternatif Partisi (AfD).

“Aşırı sağın” daha doğru bir ifadeyle “Yeni Faşizmin” bu yükselişi birçok klasik belirlemeyi de ortadan kaldırmış gözüküyor. Bundan 15-20 yıl önce ama özellikle de sosyalist sistem henüz çökmeden, SSCB dağılmadan örneğin Almanya’da kazınmış kafalar, asker botları, bombardıman ceketi aşırı sağcıların açık sembolleriydi. Bugün bu semboller tarih oldu, “Yeni sağ” ya da “Yeni Faşizm” artık “sıradan” insanlardan ayırt edilemiyor. Yeni faşizm yükselirken, 2010’ların yükselen partisi Sol Parti (Die Linke) de hem düşüşte, hem de ikiye bölünmüş durumda. Orada da ilginç gelişmeler var…

Almanya Milletvekili de olan Sahra Wagenknecht geçen hafta 9 milletvekili ile birlikte yeni bir parti kurdu. Partiye şimdilik “Akıl ve Adalet İttifakı” diyen Wagenknecht, “Alman partilerinin konumlanışını ve siyaset yapma tarzını temelden değiştirme iddiasında. Partiyi bazı çevreler “Ekonomik konularda daha sol, sosyal konularda ise daha sağcı” olarak nitelendirseler de son kamuoyu araştırmasında partinin oyu yüzde 4 olarak tespit edilmiş olsa da oy potansiyelinin yüzde 25 olduğu ve partinin hem AfD’den hem de soldan oy alacağı belirtiliyor. Nitekim partinin Eşbaşkanı Wagenknecht, “AfD bu kadar güçlü çünkü siyaset çok kötü. Çünkü pek çok insan artık temsil edildiğini hissetmiyor, çünkü şu anda Berlin’de iktidarda olan politikacıların sorunlarını bilmedikleri, onları umursamadıkları hissine sahipler. Sıradan vatandaşların hayatı oldukça zor. Pek çok insanın sağcı görüşlerle hiçbir ilgisinin olmadığını, bunun yerine öfke ve memnuniyetsizlik nedeniyle AfD’ye oy verdiğini biliyorum. Biz bu insanları kazanmak ve yeni bir siyaset inşa etmek istiyoruz” diyor.

Parti, devletin eğitime ve altyapıya daha fazla yatırım yapmasını, zenginlerden daha çok vergi alınmasını, asgari ücretin, işsizlik yardımının ve emekli maaşının yükseltilmesini savunuyor. Parti, “geleceğin teknolojisine, yeniliğe ve araştırmaya daha fazla ihtiyacımız var. Kamunun parası bunun için kullanılmalı, çılgın silah tedariki için değil” diyor. Parti dış politikada da Almanya’nın Ukrayna’ya yaptığı silah sevkiyatının durdurulmasını, Rusya’ya yönelik ambargonun kaldırılmasını ve Rusya’dan Hindistan, Belçika, Bulgaristan üzerinden dolambaçlı yollardan değil doğrudan ucuz gaz ve petrol alımını savunurken göçün sınırlandırılmasını da savunuyor…

Almanya’da da Türkiye’de farklı koşullar olsa da “yeni arayış” var. Mevcut siyaset yapma tarzı çoğunluğu yormuş durumda. Şimdiden görülen şu; AKP-MHP bloğunun kutuplaştırma ve sertleştirme üzerine kurulu siyaset yapma biçimi değişmeyecek. Yerel yönetim projeleri, deprem, yaşanabilir kentler konuşulamayacak. Yani Ankara ve İstanbul’da yükselen “Yaşasın Hilafet” sesleri iktidarın yarattığı siyasal ikliminden de beslenerek adliyede “Yaşasın Şeriat” sesleriyle buluşması tesadüf değil!

İktidarı iktidara şikayet eden bir yaklaşım yerine muhalefet, seçimlere kısa bir süre kalsa da en azından kampanyada yeni ve daha gerçekçi bir siyaset yapma tarzı geliştirmeli! Almanya’daki durumu ve yeni partiyi biraz da bunun için özetledim…

17 Ocak 2024, İstanbul

Necdet Saraç

1961 Erzincan doğumlu Necdet Saraç, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ni bitirdi.
Almanya’da Köln Şehir Kütüphanesi’nde ve Halk Yüksek Okulu’nda çalıştı.
Köln Sinema Günleri başta olmak üzere, Almanya’da birçok sosyal-kültürel proje yaptı, Türkçe ve Almanca iki dilli bir dergi yayınladı.
Çeşitli televizyon kanallarının Avrupa temsilciliği, SU tv ve YOL tv’de Genel Yayın Yönetmenliği, BİRGÜN ve YURT Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.
Köln Galatasaray Derneği Başkanlığı ve Avrupa Galatasaray Dernekleri Koordinatörlüğü yaptı.
2009 Yerel seçimlerinde Ankara’da, 2014’de Maltepe’de, 2015 Genel seçimlerinde İstanbul 1. Bölge’de seçim koordinasyonunu planlayan ana ekipte yer aldı.
2015 yılında ön seçime girerek, CHP İstanbul 1. Bölge Milletvekili Adayı oldu.
2015-2016 yıllarında CHP Yurtdışı Örgütleri Danışmanlığı yaptı.
Birçok sosyal-kültürel projeyi koordine etti, danışmanlık yaptı.
Sosyal Demokrasi, Farklı Çizgi, Yavuz’un Aklı, Alevilerin Siyasal Tarihi ve Adaletin İzinde Seyfi Oktay adlı yayınlanmış beş kitabı var.
Necdet Saraç evli ve iki kız babasıdır.

QOSHE - SOLUN KRİZİ VE ALMANYA - Necdet Saraç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

SOLUN KRİZİ VE ALMANYA

10 13
18.01.2024

Son Güncellenme Tarihi: Ocak 18, 2024 / 07:00

Geçtiğimiz hafta sonu bir panele katılmak için Berlin’deydim. Alper Taş, Nurcan Gökdemir ve Yücel Özdemir’le birlikte katıldığımız ve ciddi bir ilgi gören panelin başlığı oldukça iddialıydı: “Dünyadaki Küresel Gelişmelerin Almanya ve Türkiye’ye Yansımaları!” Başlık bu kadar iddialı olunca hem panelde, hem de panel dışında küresel gelişmeleri ama asıl olarak da solun ve sosyal demokrasinin durumunu konuştuk.

Nereden bakarsak bakalım, bazı istisnalar hariç Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da solun ciddi bir krizi var. Almanya’da Olaf Scholz sosyal demokrat bir Başbakan olsa da kriz büyük. Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine şimdiden “kayıp” gözüyle bakanlar oldukça fazla… Türkiye’de seçimi Kılıçdaroğlu kazansaydı bu belki Brezilya’da Lula rüzgarı ile buluşup daha demokratik yeni bir siyasal iklim rüzgarı estirebilirdi ama olmadı…

Demokratik çözümler arama isteği savaş, şiddet ve göç dalgalarına çarparak, güvenlik arayışı üzerinden herkesi teslim alıyor. Yalnızca Türkiye gibi ülkelerde değil, Avrupa’da bile demokrasi, insan hakları, hukuk gibi kavramlar tartışılır hale gelmiş durumda. Gündemi de siyaseti de “daha fazla özgürlük” diyenler değil, “daha fazla güvenlik, daha fazla otorite” diyenler belirliyor. 21. Yüzyılın ilk çeyreği biterken dijital devrimin yarattığı olağanüstü avantajlar, yeniyi yaratmak bir yana eskiye dönerek demokrasiler için dezavantaja dönüşüyor. Demokrasi adına ilerleme değil gerileme yaşanıyor. Giderek artan gericilik, otoriter eğilimleri büyütürken, bu gerçek karşısında biraraya gelmesi, birlikte davranması gereken sol bir araya gelemediği gibi küçülüyor ve parçalanıyor! Korku siyaseti iş yapıyor ve büyüyen sol değil, sağ oluyor!

Örneğin Almanya’da hükümetin üç ortağından ikisi, yani SPD ve Yeşiller hızla küçülüyorlar. SPD’nin oy oranı yüzde 13’e, Yeşillerin ise yüzde 14’e düşmüş durumda. Seçmenin yalnızca yüzde 27’si hükümetin gidişatından memnun, yüzde 69 hükümetin karşısında konumlanmış durumda. CDU yüzde 31 ile yükselişte ama asıl yükselen, “bütün göçmenlere tek gidişlik bilet alalım” diyen ve oy oranını yüzde........

© Gazete Pencere


Get it on Google Play