İnsan; kendini ve başkalarını tanımak; başkalarına kendi bilgi, duygu, düşünce ve tasarımlarını aktarmak ihtiyacında olan varlıktır. İşte biz bu aktarıma, iletişim diyoruz. İletişim; gönderici ve alıcı iki insan ya da insan grubu arasında gerçekleşen duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişidir.

İnsandan insana, insandan topluma kurulan bu iletişim zinciri, zaman içerisinde birçok aracın da devreye girmesi ve kullanılması sonucu kurumlaşmıştır. Günümüzde bu kurumlar ve kitle iletişim araçları, hayatımızın vazgeçilmezlerindendir. Onlarsız hayatı düşünmek mümkün değildir.

Görsel, işitsel veya her ikisini bir arada bulunduran kitle iletişim araçlarının tümüne medya diyoruz. Böylesine kapsamlı bir kurumun güç olarak varlığını sürdürmesi elbette yadsınamaz. O nedenledir ki medya; bir devletin yasama, yürütme ve yargı erkinin yanı sıra gayri resmi olarak dördüncü gücüdür. Medya, dördüncü güç olarak toplumun gören gözü, işiten kulağı, çarpan yüreği, sorgulayan vicdanıdır. Medya, güç olarak geniş halk kitlelerinin dertlerini, istek ve ihtiyaçlarını dile getirmek ve bunlara çözüm yolları üretmekle sorumludur. Asli görevi kamuoyunu bilgilendirme ve enformasyon olan medyanın birinci önceliği; toplumu iyi yönde geliştirmek, yönetimin yanlışlarını, hatalarını, eksikliklerini görmek, irdelemek ve göstermek olmalıdır. Medya, geniş halk kitlelerinin çıkarlarından yana, şeffaf, halkı ve hakkı gözetmelidir. Bunun için de bağımsız ve bağlantısız olması şarttır, elzemdir.

Medya, bir büyük güçtür. Ama nerede? Elbette ki demokratik ülkelerde yani yasaması, yürütmesi, yargısı oturmuş ülkelerde. Türkiye gibi güçler ayrılığının ortadan kalktığı otokrasi ile yönetilen bir ülkede medyanın berttiğimiz alandaki gücünden söz etmek havanda su dövmekten farksızdır. Hele de yayın yapan kuruluşların sahipleri, sahip oldukları medyanın dışında her türlü ticari faaliyetlerde bulunan sermaye sahipleriyse ve sahip oldukları basın ve yayın kuruluşlarını ticaretlerinin bir aracı olarak görüyorlarsa orada medyanın bırakın güç olmasını gücün yanında yer alarak hakkı değil çıkarı, doğruyu değil işine yarayanı sergilemesi gayet doğaldır. Bu doğallık zaman içerisinde korkunun kendi gölgesinden korktuğu bir korku imparatorluğu yaratır.

Şimdi dönün bir bakın Türkiye’ye medya; büyük ticari kuruluşların, holdinglerin adeta bir yan kuruluşudur. Böyle olunca da patronlarının çıkarları doğrultusunda yayın yapmak mecburiyetindedir. Patronlar, hiçbir zaman yönetim ile ters düşmek istemezler. Sonuç? Sonuç, medya gerçek amacına uygun hareket edemez; gücün medyası olarak hükmünü ve varlığını sürdürür.

Medyanın bizleri bilgilendirdiği, fikir, düşünce ve tavrımızı şekillendirdiği bir gerçektir. Hele de bizim gibi kitap okuma özürlü, %90’ı televizyon bağımlısı ülkelerde bu güç; hakka ve hakikate hizmet etmiyorsa toplumun paraziti olur. Böyle olunca da gözümüzün gördüğü, bizzat yaşadığımız olay ve durumlarda dahi bizleri yanıltır, tereddüde düşürür. Medyanın; görmediğimiz, bilmediğimiz konularda yaptığı tahribatı varın siz hesap edin.

Tarafını güçten yana kullanan medyanın yapacağı tahribatın boyutları, hayal dahi edilemez. Gerçeklerin üstünü örter, faydasızı; faydalı, çirkini; güzel, ahlaksızlığı; erdem gibi gösterir. Halkın sağlıklı bilgilere ulaşmasını engeller, kullandığı yol ve yöntemlerle algı oluşturur; olmadı sahte bir gündemle halkın ilgisini başka yöne çeker.

Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olan medya elbette büyük bir güçtür. Hatta öyle bir güç ki yerine göre yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı denetler. Onların yanlış uygulama ve yaptırımlarının önüne geçer. Ancak bizim ülkemizde maalesef bu güç, yasamayı, yargıyı ve yürütmeyi denetleme değil yönetme ve kullanma görevini üstlenmiştir. Peki, bu görevi kimin adına yapmaktadır? Elbette ki siyasi çıkarı için, maddi çıkarı için bir başka gücün adına…

Gücünü bağımsızlık ve tarafsızlıktan alan, olayları ve durumları gizlemeyen, çarpıtmayan; sermayenin veya iktidarların sözcülüğüne soyunmayan, birey ve toplumun hakkını ve hukukunu gözeten, çirkinleşmeyen, çirkinleştirmeyen bir medya özlemiyle…

QOSHE - TÜRKİYE’DE MEDYA KİMDEN YANA? - Hadi Önal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TÜRKİYE’DE MEDYA KİMDEN YANA?

7 1
07.01.2024

İnsan; kendini ve başkalarını tanımak; başkalarına kendi bilgi, duygu, düşünce ve tasarımlarını aktarmak ihtiyacında olan varlıktır. İşte biz bu aktarıma, iletişim diyoruz. İletişim; gönderici ve alıcı iki insan ya da insan grubu arasında gerçekleşen duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişidir.

İnsandan insana, insandan topluma kurulan bu iletişim zinciri, zaman içerisinde birçok aracın da devreye girmesi ve kullanılması sonucu kurumlaşmıştır. Günümüzde bu kurumlar ve kitle iletişim araçları, hayatımızın vazgeçilmezlerindendir. Onlarsız hayatı düşünmek mümkün değildir.

Görsel, işitsel veya her ikisini bir arada bulunduran kitle iletişim araçlarının tümüne medya diyoruz. Böylesine kapsamlı bir kurumun güç olarak varlığını sürdürmesi elbette yadsınamaz. O nedenledir ki medya; bir devletin yasama, yürütme ve yargı erkinin yanı sıra gayri resmi olarak dördüncü gücüdür. Medya, dördüncü güç olarak toplumun gören gözü, işiten kulağı, çarpan yüreği, sorgulayan vicdanıdır. Medya, güç olarak geniş halk kitlelerinin dertlerini, istek ve ihtiyaçlarını dile getirmek ve bunlara çözüm yolları üretmekle sorumludur. Asli görevi kamuoyunu bilgilendirme ve enformasyon olan medyanın birinci önceliği; toplumu iyi yönde geliştirmek, yönetimin yanlışlarını, hatalarını, eksikliklerini görmek, irdelemek ve göstermek olmalıdır. Medya, geniş halk kitlelerinin........

© Günışığı Gazetesi


Get it on Google Play