Değerli okurlarım bu gün eski günlere doğru bir yolculuk yapalım mı?

80 senelik ömür güzergâhımda ne dostluklar ne güzel arkadaşlıklar gördüm.

Ne güzel komşularımız vardı. Onlar bize biz gelir biz onlara giderdik. Evde pişen yemekler tabak tabak komşulara dağıtılırdı.

Bir yere gittiğimizde evimizin anahtarını komşumuza verirdik.

Güven vardı, sadakat vardı.

Kapılarımız dışarıdan çekilen bir iple açılırdı. Şimdiki gibi çelik kapılarımızı iki üç yerden kilitlemezdik ama güven içerisinde yaşardık..

Maaşlar düşük olsa da gül gibi geçinip gidiyorduk. Bir lokantaya gittiğimizde bir misafiri gelmesi bizleri mutlu ederdi.

Şimdi bir çay ısmarlamaktan çekiniyoruz.

Çünkü cep delik cepken delik.

Memleketi uçuracaklarına dair sözlerle iktidara gelenler memleketin canına okudular.” Ben ekonomistim” diyenler ekonomiyi içinden çıkılmaz hale getirdiler.

Güzel olan her şeyi kirlettiler.

İnsanlarımız yalan söylemeyi sevmez ve bilmezlerdi şimdi yalan kavağa çıkıyor.

Bu şehirde nüfusunun bir kısmı Suriyeliler, bir kısmı Muşlu ve Bingöllüler, Bir kısmı Tunceli’ler ve azıcıkta Elazığlılar ikamet ediyor.

Eskiden Gazi Caddesi’ne çıktığımızda onlarca dost ve arkadaşları görür onlarla kucaklaşırdık.

Şimdi kimse kimseyi tanımıyor

Akşamları yazlık sinemalara giderdik. Gazozcular gazoz şişelerini bir musiki gibi seslendirirlerdi.

Bu şehirde Saray Sineması, Gölcük ve Aile sinemaları vardı.

Sonradan Renk ve Köşk sinemaları daha açıldı.

O zamanlar Suyolu sokakta oturuyorduk tarasa çıkar Renk ve Gölcük sinemasındaki yazlık sinemaları seyrederdik.

Pek son ses sanatçısı bu sinemalarda konser verirlerdi.

Vali Fahri Bey Caddesinde Bir Avcılar kulübü vardı.

Bir gün oraya gittim kulübün sahibi “Ne içersin dedi” Çay içerim dedim.

Az sonra bizim Adliye’nin bekçisi geldi. Adnan Abimiz ona da “Ne içersin?” deyince Bekçi kardeşim “Bir kola içeyim” dedi.

O zaman Adnan Abi “Ha S… ulan müdürü çay içiyor bekçisi kola istiyor” deyince kahkahalara boğulduk.

Bu cadde üzerinde Mustafa Baydili rahmetlinin beyaz eşya mağazası vardı. Evimin bütün ihtiyaçlarını orada temin ederdim. Bir gün iskemlesini kaldırıma atmış güneşleniyordu. Yanına gittim “Baydilli Amca taksitimi ödemeye geldim” deyince rahmetli “Git işine be beni rahatsız etme bu gün taksitini veriyorsun yarın gelip alıyorsun” dedi.

Rahmetli Kadir Korkut, rahmetli Elektrikçiler Derneği Başkanı Ömer Öztek vardı. Umar’lar vardı, Biri birimizi ıslatıncaya kadar hortumla ıslatırdık.

Öylesine güzel dostluklarımız vardı ki anlatması imkânsız gibi. Ramazanda Kadir Korkut kardeşim hepimize 250 gram badem şekeri

Alırdı. Ben kabul etmezdim illaki yarım kilo olacak derdim.

O cadde üzerinde Ayşe Ergin’in eczanesi vardı. Milletin çay ocağı gibiydi. Günün her saatinde dolup taşardı.

Şimdi bana diyeceksiniz ki niye bunları anlatıyorsun?

O günleri özlüyorum da ondan anlatıyorum. Çünkü ben o zamanlar daha mutlu daha mesuttum.

Kimilerimiz göç eyledi bu fani dünyada

,kimilerimiz konakladı. Bizde 80 yaşına girdik.

Ve o günlerin özlemi ile yaşıyoruz.

Şimdi sorarım size neden böyle olduk?

Çünkü bu şehir sahipsiz bir şehir. Bu bu şehire sahipsiz şehir dedik. Bizim kanımızdan şüphe ettiler.

Siyasiler kendi ikballeri için vatandaşları fakru zaruret içerisine soktular.

Uçuyoruz dediler ülkeyi çekilmez hale getirdiler. Hayat pahalılığına can dayanmıyor. Bu şehirde bir arkadaşım hanımıyla birlikte iki paça iki su içiyorlar 380 lira hesap geliyor.

Hadi buyurun size bir paça ısmarlayayım ama bizde Kürtçe bir söz var “Dıl heye takat tınne”Yani iste sekte kimselere bir şey ikram edemiyoruz.

Nerede kaldı akşamları tabak tabak yemek götürülen evler?

Orhan ve burhan Akkuş’lar benim samimi arkadaşlarımdı. Orhan’la Sanat okulunda birlikte okuduk. Onun annesi benim hangi yemeği sevdiğimi bile bilirdi. Kuru fasulye pişirdiğinde Orhan’a “Orhan Karakaşı akşam yemeye çağır annem kuru fasulya pilav pişirmiş de.” Diye tembihlerdi.

Nereye gitti bu güzel insanlar. Her halde güzel atlarına binip gittiler.

Ulu ova Gazetesinde rahmetli kardeşim Aydın Maral her orada geçtiğimde “Hey arkadaş selamsız sabahsız bir çay içmeden nereye gidiyorsun?” derdi.

Turan gazetesinde yazı ve şiirler yazardım. Gazete cama yapıştırıl gelen giden okurdu.

İşte onun için yazı başlığına “Hey gidi günler hey” başlığını attım.

Esen kalın sevgili okurlarım sağlıcakla kalın.

Mehmet Şükrü Baş 30Nisan 2024 Elazığ Günışığı Gazetesi

QOSHE - “Hey gidi günler hey” - Mehmet Şükrü Baş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Hey gidi günler hey”

47 1
29.04.2024

Değerli okurlarım bu gün eski günlere doğru bir yolculuk yapalım mı?

80 senelik ömür güzergâhımda ne dostluklar ne güzel arkadaşlıklar gördüm.

Ne güzel komşularımız vardı. Onlar bize biz gelir biz onlara giderdik. Evde pişen yemekler tabak tabak komşulara dağıtılırdı.

Bir yere gittiğimizde evimizin anahtarını komşumuza verirdik.

Güven vardı, sadakat vardı.

Kapılarımız dışarıdan çekilen bir iple açılırdı. Şimdiki gibi çelik kapılarımızı iki üç yerden kilitlemezdik ama güven içerisinde yaşardık..

Maaşlar düşük olsa da gül gibi geçinip gidiyorduk. Bir lokantaya gittiğimizde bir misafiri gelmesi bizleri mutlu ederdi.

Şimdi bir çay ısmarlamaktan çekiniyoruz.

Çünkü cep delik cepken delik.

Memleketi uçuracaklarına dair sözlerle iktidara gelenler memleketin canına okudular.” Ben ekonomistim” diyenler ekonomiyi içinden çıkılmaz hale getirdiler.

Güzel olan her şeyi kirlettiler.

İnsanlarımız yalan söylemeyi sevmez ve bilmezlerdi şimdi yalan kavağa çıkıyor.

Bu şehirde nüfusunun bir kısmı Suriyeliler, bir kısmı Muşlu ve Bingöllüler, Bir kısmı Tunceli’ler ve azıcıkta Elazığlılar ikamet ediyor.

Eskiden Gazi Caddesi’ne çıktığımızda onlarca dost ve arkadaşları görür onlarla kucaklaşırdık.

Şimdi kimse kimseyi tanımıyor

Akşamları yazlık sinemalara giderdik. Gazozcular gazoz şişelerini bir musiki gibi seslendirirlerdi.

Bu şehirde Saray Sineması, Gölcük ve Aile sinemaları vardı.

Sonradan Renk ve Köşk sinemaları daha........

© Günışığı Gazetesi


Get it on Google Play