Gazze'nin güneyinde yer alan Han Yunus'un hareketli mahallesinde küçük bir kız çocuğu dünyaya geldi. Anne ve babasının şefkatiyle, kardeşlerinin sevgisiyle, mütevazı evlerinde, hapsedilmiş bir evrende büyüdü.

Her hafta Cuma namazının ardından, babasıyla birlikte Gazze denizine doğru yola koyulurdu, her adım onun için çok kutsaldı. Birbirlerine olan inançları ve sevgileri, herkes tarafından hissedilirdi.

Genç kızın babasıyla güçlü bir bağı vardı. Sık sık şakacı bir şekilde boğuluyormuş numarası yapar, babasının onu koruma iç güdüsünü harekete geçirmeyi severdi. Bu şekilde suya girmeye ikna ettiği babasının kollarını minik elleriyle sımsıkı kavrar, babasının kendisini Gazze semalarının sonsuz maviliğine doğru kaldırmasının mutluluğunu yaşardı. Akdeniz'in, ayaklarının altından kum tanelerini çekip götürmesini ve denizin serinliğini teninde hissederdi; suda dans ederek oluşturduğu dalgaların keyfini çıkarırdı.

Tabii, çok sevdiği Gazze'nin on yılı aşkın süredir tecrit edilmiş bir açık hava hapishanesi olduğunu bilmiyordu. Sınırlarını belirleyen heybetli duvarların ötesinde, onun görmediği ve bilmediği bir dünya uzanıyordu; keşfetmesinin yasaklandığı bir dünya.

Han Yunus'un dar sokaklarında pembe renkli okul çantasını sırtında gururla taşırdı. Okula gitmeyi çok sever, kardeşleriyle arşınladığı bu okul yolunda öğretmen olmayı hayal ederdi. Kara tahtanın önünde uzun saatler geçirir, alfabenin harflerini yazar, tahtaya çiçekleri ve kalpleri en sevdiği renkler olan pembe ve maviyle çizerdi.

Okul çıkışı, eve dönerken sık sık en sevdiği şekerci dükkanına uğrardı. Şekerlemeler onu büyülerdi ama gözleri her zaman rengarenk rulo şekerlere takılırdı. Bunlar ona hayallerini, pastel renkli rüyalarını hatırlatırdı.

Babasının sabah verdiği para bir tane şeker almasına yetecek kadardı ama o şekerci Ammo'dan iki tane istedi. Güzel şekilde örülmüş saçlarına ve buklelerini süsleyen pembe ve mavi tokalarına hayran kalan şekerci Ammo, iki şeker vermeyi kabul etti ama kıza bir telkinde bulundu:

"Birini bugün yiyebilirsin. Diğerini ise, açlıktan ölme noktasına geleceğin ve yiyecek başka bir şey bulamayacağın zamana sakla!"

Küçük kız bu söz karşısında çok şaşırmıştı, anlamamıştı da ne demek istediğini ama minicik ellerinde iki rulo şeker olmasının sevinciyle dükkandan ayrıldı.

İki şekere sahip olmanın mutluluğuyla evine döndü ve büyük bir hevesle, aldığı şekerleri babasına gösterdi. Rulo şekerlerden birini yavaşça açtı, rengarenk şekeri afiyetle yedi. İkinci rulo şekeri ise, başka bir gün yemek için yatağının altına sakladı. O gece, güzel mavi bir gökyüzünün ve kelebeklerle dolu pastel renkli bir gökkuşağının hayalini kurarak uykuya daldı.

Sabah olduğunda, havayı sarsan gök gürültüsüne benzer seslerle aniden uyandı ve babasının yanına koştu. Babası onu bir nebze sakinleştirdi ve her şeyin yoluna gireceğini söyledi.

Kulakları sağır eden bu sesler, günlerce devam etti. Dışarıdaki canlı renkler solmaya, grinin tonlarına dönüşmeye başlamıştı. Gazze'nin mavi gökyüzü kaybolmuş, yerini kasvetli mi kasvetli bir atmosfer almıştı. Küçük evlerinin camları paramparça olmuştu artık dışarıdaki güzel renkleri göremiyordu.

Yine bir cuma günüydü; öğle ezanının sesini duyabiliyordu. Bir kez daha denize gitmek istediğini babasına söyledi. Annesi ona küçük bir porsiyon ekmek ve iki zeytin vermişti ama o hala açtı.

Babası ona şöyle dedi: "Rulo şekerini hatırlıyor musun? Git, getir onu. Belki öğleden sonra sesler kesilirse denize gidebiliriz."

Kızının odaya koşuşunu izleyen baba, hiç şüphesiz bu seslerin susmayacağını biliyordu; küçük kızını Gazze denizine götüremeyeceğini de. Kızına Filistin'in, Gazze'nin öyküsünü anlatmak istiyordu; direnişin hikayesini.

Küçük kız koşarak babasının yanına geri döndü, açılmamış şeker rulosunu gösterdi. Babası ona bakarak, "Hadi, denize gitmeden önce ye şu şekerlemeyi." dedi. Ama küçük kız bunu kabul etmedi. O, şekerlemeyi deniz kıyısında açmak istiyordu. Babası şefkatle baktığı kızına başını salladı ve kısa zaman içinde onu denize götüreceğine söz verdi.

Küçük kız şekeri sıkıca tutmuşken, tam o anda gökyüzünü yırtan bir ses yankılandı ve kız, babasının kollarına doğru yuvarlandı.

Bir süre için her şey sessizleşti.

Hala açılmamış şeker rulosunu elinde tutarak, yeniden denize gideceği günün hayalini kurarak uykuya daldı.

Nadine Kaddoura'dan duyduğum bu gerçek hikayeyi, dilim ve kalemim yettiğince sizlere aktarmaya çalıştım. Hikayenin illüstrasyonu ise, Fatima Khayyat'a ait. Sağlıcakla kalın.

QOSHE - Avucunda şekerle ölen kızın anısına - Erkan Talu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Avucunda şekerle ölen kızın anısına

5 12
14.01.2024

Gazze'nin güneyinde yer alan Han Yunus'un hareketli mahallesinde küçük bir kız çocuğu dünyaya geldi. Anne ve babasının şefkatiyle, kardeşlerinin sevgisiyle, mütevazı evlerinde, hapsedilmiş bir evrende büyüdü.

Her hafta Cuma namazının ardından, babasıyla birlikte Gazze denizine doğru yola koyulurdu, her adım onun için çok kutsaldı. Birbirlerine olan inançları ve sevgileri, herkes tarafından hissedilirdi.

Genç kızın babasıyla güçlü bir bağı vardı. Sık sık şakacı bir şekilde boğuluyormuş numarası yapar, babasının onu koruma iç güdüsünü harekete geçirmeyi severdi. Bu şekilde suya girmeye ikna ettiği babasının kollarını minik elleriyle sımsıkı kavrar, babasının kendisini Gazze semalarının sonsuz maviliğine doğru kaldırmasının mutluluğunu yaşardı. Akdeniz'in, ayaklarının altından kum tanelerini çekip götürmesini ve denizin serinliğini teninde hissederdi; suda dans ederek oluşturduğu dalgaların keyfini çıkarırdı.

Tabii, çok sevdiği Gazze'nin on yılı aşkın süredir tecrit edilmiş bir açık hava hapishanesi olduğunu bilmiyordu. Sınırlarını belirleyen heybetli duvarların ötesinde, onun görmediği ve bilmediği bir dünya uzanıyordu; keşfetmesinin yasaklandığı bir dünya.

Han Yunus'un dar sokaklarında pembe renkli okul çantasını sırtında gururla taşırdı. Okula gitmeyi çok sever, kardeşleriyle arşınladığı bu okul yolunda öğretmen olmayı hayal ederdi. Kara tahtanın önünde uzun saatler geçirir, alfabenin harflerini yazar, tahtaya çiçekleri ve kalpleri en sevdiği renkler olan........

© Haber7


Get it on Google Play