Açıkçası, zaman zaman şöyle düşünürüm: Acaba bu CHP zihniyeti ile ülkenin geleceği; yönetimi, eğitimi, dış politikası vb. konularda oturup konuşulsa, memleket üzerindeki bu gerginliği biraz azaltacak girişimler olsa, iyi olmaz mı?

Son zamanlarda da yine bu gerginlik üzerine düşünmeye başlamıştım.

Başladım da ne oldu?

Sen misin böyle düşünen?

Küüt ensemden bir şamar...!

Bu sefer enseme şamarı, kalp işaretleri ile gülücükler savurarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan Ekrem Efendi indirdi.

Değişmiyorlar kardeşim, bunlar değişmiyor.

Bu zihniyet size ne kadar yaltaklanıp, sizden görünerek oylarınızı alırsa alsın, kalp işareti yapsın, Eyüp Sultan’da dua etsin, değişmiyor.

Bu memleketin gerginliği varsa, ki var, sebebi de bu kokuşmuş zihniyettir.

AK PARTİ ve AK PARTİ zihniyeti İstanbul’u 25 yıl yönetti. İstanbul’un kültür hayatından hangi solcu yazarı sildi? Nazım Hikmet’in oyunları hiçbir dönem İstanbul Tiyatrolarından kaldırılmadı. Cici çocuk, İstanbul seçimlerini kazanıp, koltuğuna oturur oturmaz, ilk icraatlarından birisi 2019-2020 sezonundan Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak”, Mustafa Kutlu’nun “Mavi Kuş” ve İskender Pala’nın “Aşk Bir Zamanlar (Gazale)”, oyunlarını çıkardı.

Ve o sıralarda dediler ki, “Ekonomik sebeplerden dolayı bazı kısıtlamalar yaptık.”

Peki, dört yıldan beridir şehir tiyatrolarında ekonomik kısıtlamalar hiç bitmedi mi ve sadece bu üç kişiyi çıkarınca mı ekonominiz düzeldi?

Siz çocuk falan mı kandırıyorsunuz, utanmadan?

Ve ne yazık ki, anlıyorum artık biz, bu insanlarla onların gözünde eşit değiliz.

Aramızda adeta, bir evlat acısı ve bir kuyruk yarası var. Hem bize ve hem de halka karşı hiç bitmeyen bu kin sebebiyledir ki, ölmüyorlar ama sürünüyorlar.

Ve nihayetinde sürüne sürüne, bu milletin değer yargılarını istismar ederek başkanlık kazanıyorlar.

Kendileri seçim kazanamayınca sağdan gelme birini İstanbul’a, diğer ülkücü olanı da Ankara’ya başkan yapıyorlar.

Ve hiç değişmiyorlar, hep aynılar.

İşte size, bir asırdan daha fazla bir zaman için örnek vereyim.

Vereyim de o kini, o öfkeyi, bize karşı besledikleri o kahrolası hıncı bir kez daha görün.
Yıl 1905, 21 Temmuz Cuma.

Sultan Abdülhamid Yıldız Saray’ından çıkıyor, Yıldız Camii’nde Cuma namazını kılıyor.

Namazdan sonra, caminin içinde birkaç dakika ayak üstü Şeyhü’l-İslam ile sohbet ediyor.

Tam bu sırada dışarıda, zaman ayarlı bir bomba patlıyor, 26 ölü, 58 de yaralı var.

Abdülhamid birkaç dakikalık zaman farkı ile yara almadan kurtuluyor.

İşte bu vahim olay üzerine Tevfik Fikret bir şiir yazıyor:

Şiirin adı, Bir Lahza-i Teahhur, yani Bir Gecikme Anı.

Buyurun, şiirin tamamını bugünkü dil ile paylaşıyorum.

Bir Lahza-i Teahhur

“Bir patlama... bir duman... ve bütün bir şenlik alayı, Sahnelediği oyunu seyreden kalabalık; haşin, azgın Tırnaklarıyla bir kahredici elin, didik didik, Yükseldi havaya bacak, kelle, kan, kemik...

Ey yüce patlama, ey öç alıcı duman,

Kimsin? nesin? bu saldırıya iten ne, sebep ne? kim?

Arkanda bin meraklı bakış ve sen yoksun, Görünmeyen bir eli andırıyorsun, kurtarıcı.

Sesinde o öfkenin o korkunç yıldırımı var ki Her yerde hak ve kurtuluş duygusunu tetikler.

Vuruşunla kahredici ayağı titrer zorbalığın, En gururlu, görkemli tâcı sarsar yaklaşışın.

Silkip yüzyılların boyunlarındaki ilmiklerini, en çetin bir uykudan uyandırır milleti dehşetin.

Ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!

Attın... ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

Dursaydı bir dakikacık geçen zaman,

Ya da o durmasaydı o tâlihsiz taç,

Kanlarla bir cinâyete pek benzeyen bu iş Bir iyilik olurdu, benzeri yüzyıllarca geçmemiş.

Ancak, rastlantı... âh o güçlülerin dostu, Güçsüzlerin, zavallıların değişmez düşmanı, Birden yetişti etkisiz kılmaya, bu yakıcı planı, Söndürdü bir nefeste bu parlak umudu; Yazdı, alay etmek için bilinçsiz yazgı, Zulüm tarihine bir övünme önsözünü.

Kurtuldu;

Hakkıdır, alacak şimdi öcünü;

Ancak; unutmasın şunu (ki) alçaklığın tarihi:

Bir milleti çiğnemekle bugün eğlenen (alçak).

Bir anlık gecikmeye borçlu bu keyfini.“
Bu çirkin tepinme, bu kin, bu garez ve bu öfke neden bir türlü bitmiyor?

Adı konmamış bu kan davasında, sebebini bilmediğimiz bir düşmanlığa muhatabız ve mağdur olan da bitmesini isteyen de biziz.

Çünkü, bu ülkede beraber yaşamak zorundayız.

Biz bunu biliyoruz, siz de farkında olsanız iyi olur.Açıkçası, zaman zaman şöyle düşünürüm: Acaba bu CHP zihniyeti ile ülkenin geleceği; yönetimi, eğitimi, dış politikası vb. konularda oturup konuşulsa, memleket üzerindeki bu gerginliği biraz azaltacak girişimler olsa, iyi olmaz mı?

Son zamanlarda da yine bu gerginlik üzerine düşünmeye başlamıştım.

Başladım da ne oldu?

Sen misin böyle düşünen?

Küüt ensemden bir şamar...!

Bu sefer enseme şamarı, kalp işaretleri ile gülücükler savurarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan Ekrem Efendi indirdi.

Değişmiyorlar kardeşim, bunlar değişmiyor.

Bu zihniyet size ne kadar yaltaklanıp, sizden görünerek oylarınızı alırsa alsın, kalp işareti yapsın, Eyüp Sultan’da dua etsin, değişmiyor.

Bu memleketin gerginliği varsa, ki var, sebebi de bu kokuşmuş zihniyettir.
AK PARTİ ve AK PARTİ zihniyeti İstanbul’u 25 yıl yönetti.

İstanbul’un kültür hayatından hangi solcu yazarı sildi?

Nazım Hikmet’in oyunları hiçbir dönem İstanbul Tiyatrolarından kaldırılmadı.

Cici çocuk, İstanbul seçimlerini kazanıp, koltuğuna oturur oturmaz, ilk icraatlarından birisi 2019-2020 sezonundan Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak”, Mustafa Kutlu’nun “Mavi Kuş” ve İskender Pala’nın “Aşk Bir Zamanlar (Gazale)”, oyunlarını çıkardı.

Ve o sıralarda dediler ki, “Ekonomik sebeplerden dolayı bazı kısıtlamalar yaptık.” Peki, dört yıldan beridir şehir tiyatrolarında ekonomik kısıtlamalar hiç bitmedi mi ve sadece bu üç kişiyi çıkarınca mı ekonominiz düzeldi?

Siz çocuk falan mı kandırıyorsunuz, utanmadan?

Ve ne yazık ki, anlıyorum artık biz, bu insanlarla onların gözünde eşit değiliz.

Aramızda adeta, bir evlat acısı ve bir kuyruk yarası var.

Hem bize ve hem de halka karşı hiç bitmeyen bu kin sebebiyledir ki, ölmüyorlar ama sürünüyorlar.

Ve nihayetinde sürüne sürüne, bu milletin değer yargılarını istismar ederek başkanlık kazanıyorlar.

Kendileri seçim kazanamayınca sağdan gelme birini İstanbul’a, diğer ülkücü olanı da Ankara’ya başkan yapıyorlar.

Ve hiç değişmiyorlar, hep aynılar.

İşte size, bir asırdan daha fazla bir zaman için örnek vereyim.

Vereyim de o kini, o öfkeyi, bize karşı besledikleri o kahrolası hıncı bir kez daha görün.
Yıl 1905, 21 Temmuz Cuma.

Sultan Abdülhamid Yıldız Saray’ından çıkıyor, Yıldız Camii’nde Cuma namazını kılıyor.
Namazdan sonra, caminin içinde birkaç dakika ayak üstü Şeyhü’l-İslam ile sohbet ediyor.
Tam bu sırada dışarıda, zaman ayarlı bir bomba patlıyor, 26 ölü, 58 de yaralı var.

Abdülhamid birkaç dakikalık zaman farkı ile yara almadan kurtuluyor.

İşte bu vahim olay üzerine Tevfik Fikret bir şiir yazıyor:

Şiirin adı, Bir Lahza-i Teahhur, yani Bir Gecikme Anı.

Buyurun, şiirin tamamını bugünkü dil ile paylaşıyorum.

Bir Lahza-i Teahhur

“Bir patlama... bir duman... ve bütün bir şenlik alayı, Sahnelediği oyunu seyreden kalabalık; haşin, azgın Tırnaklarıyla bir kahredici elin, didik didik, Yükseldi havaya bacak, kelle, kan, kemik...

Ey yüce patlama, ey öç alıcı duman,

Kimsin? nesin? bu saldırıya iten ne, sebep ne? kim?

Arkanda bin meraklı bakış ve sen yoksun, Görünmeyen bir eli andırıyorsun, kurtarıcı.
Sesinde o öfkenin o korkunç yıldırımı var ki Her yerde hak ve kurtuluş duygusunu tetikler.
Vuruşunla kahredici ayağı titrer zorbalığın, En gururlu, görkemli tâcı sarsar yaklaşışın.
Silkip yüzyılların boyunlarındaki ilmiklerini, en çetin bir uykudan uyandırır milleti dehşetin.
Ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!

Attın... ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

Dursaydı bir dakikacık geçen zaman,

Ya da o durmasaydı o tâlihsiz taç,

Kanlarla bir cinâyete pek benzeyen bu iş Bir iyilik olurdu, benzeri yüzyıllarca geçmemiş.

Ancak, rastlantı... âh o güçlülerin dostu, Güçsüzlerin, zavallıların değişmez düşmanı,

Birden yetişti etkisiz kılmaya, bu yakıcı planı, Söndürdü bir nefeste bu parlak umudu;

Yazdı, alay etmek için bilinçsiz yazgı, Zulüm tarihine bir övünme önsözünü.

Kurtuldu;

Hakkıdır, alacak şimdi öcünü;

Ancak; unutmasın şunu (ki) alçaklığın tarihi:

Bir milleti çiğnemekle bugün eğlenen (alçak).

Bir anlık gecikmeye borçlu bu keyfini.“

Bu çirkin tepinme, bu kin, bu garez ve bu öfke neden bir türlü bitmiyor?

Adı konmamış bu kan davasında, sebebini bilmediğimiz bir düşmanlığa muhatabız ve mağdur olan da bitmesini isteyen de biziz.

Çünkü, bu ülkede beraber yaşamak zorundayız.

Biz bunu biliyoruz, siz de farkında olsanız iyi olur.

Ferman Karaçam / Haber7

YouTube : youtube.com/c/FermanKaracam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com

QOSHE - Ölmüyorlar ama sürünüyorlar - Ferman Karaçam
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ölmüyorlar ama sürünüyorlar

8 27
09.12.2023

Açıkçası, zaman zaman şöyle düşünürüm: Acaba bu CHP zihniyeti ile ülkenin geleceği; yönetimi, eğitimi, dış politikası vb. konularda oturup konuşulsa, memleket üzerindeki bu gerginliği biraz azaltacak girişimler olsa, iyi olmaz mı?

Son zamanlarda da yine bu gerginlik üzerine düşünmeye başlamıştım.

Başladım da ne oldu?

Sen misin böyle düşünen?

Küüt ensemden bir şamar...!

Bu sefer enseme şamarı, kalp işaretleri ile gülücükler savurarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan Ekrem Efendi indirdi.

Değişmiyorlar kardeşim, bunlar değişmiyor.

Bu zihniyet size ne kadar yaltaklanıp, sizden görünerek oylarınızı alırsa alsın, kalp işareti yapsın, Eyüp Sultan’da dua etsin, değişmiyor.

Bu memleketin gerginliği varsa, ki var, sebebi de bu kokuşmuş zihniyettir.

AK PARTİ ve AK PARTİ zihniyeti İstanbul’u 25 yıl yönetti. İstanbul’un kültür hayatından hangi solcu yazarı sildi? Nazım Hikmet’in oyunları hiçbir dönem İstanbul Tiyatrolarından kaldırılmadı. Cici çocuk, İstanbul seçimlerini kazanıp, koltuğuna oturur oturmaz, ilk icraatlarından birisi 2019-2020 sezonundan Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak”, Mustafa Kutlu’nun “Mavi Kuş” ve İskender Pala’nın “Aşk Bir Zamanlar (Gazale)”, oyunlarını çıkardı.

Ve o sıralarda dediler ki, “Ekonomik sebeplerden dolayı bazı kısıtlamalar yaptık.”

Peki, dört yıldan beridir şehir tiyatrolarında ekonomik kısıtlamalar hiç bitmedi mi ve sadece bu üç kişiyi çıkarınca mı ekonominiz düzeldi?

Siz çocuk falan mı kandırıyorsunuz, utanmadan?

Ve ne yazık ki, anlıyorum artık biz, bu insanlarla onların gözünde eşit değiliz.

Aramızda adeta, bir evlat acısı ve bir kuyruk yarası var. Hem bize ve hem de halka karşı hiç bitmeyen bu kin sebebiyledir ki, ölmüyorlar ama sürünüyorlar.

Ve nihayetinde sürüne sürüne, bu milletin değer yargılarını istismar ederek başkanlık kazanıyorlar.

Kendileri seçim kazanamayınca sağdan gelme birini İstanbul’a, diğer ülkücü olanı da Ankara’ya başkan yapıyorlar.

Ve hiç değişmiyorlar, hep aynılar.

İşte size, bir asırdan daha fazla bir zaman için örnek vereyim.

Vereyim de o kini, o öfkeyi, bize karşı besledikleri o kahrolası hıncı bir kez daha görün.
Yıl 1905, 21 Temmuz Cuma.

Sultan Abdülhamid Yıldız Saray’ından çıkıyor, Yıldız Camii’nde Cuma namazını kılıyor.

Namazdan sonra, caminin içinde birkaç dakika ayak üstü Şeyhü’l-İslam ile sohbet ediyor.

Tam bu sırada dışarıda, zaman ayarlı bir bomba patlıyor, 26 ölü, 58 de yaralı var.

Abdülhamid birkaç dakikalık zaman farkı ile yara almadan kurtuluyor.

İşte bu vahim olay üzerine Tevfik Fikret bir şiir yazıyor:

Şiirin adı, Bir Lahza-i Teahhur, yani Bir Gecikme Anı.

Buyurun, şiirin tamamını bugünkü dil ile paylaşıyorum.

Bir Lahza-i Teahhur

“Bir patlama... bir duman... ve bütün bir şenlik alayı, Sahnelediği oyunu seyreden kalabalık; haşin, azgın Tırnaklarıyla bir kahredici elin, didik didik, Yükseldi havaya bacak, kelle, kan, kemik...

Ey yüce patlama, ey öç alıcı duman,

Kimsin? nesin? bu saldırıya iten ne, sebep ne? kim?

Arkanda bin meraklı bakış ve sen........

© Haber7


Get it on Google Play