Kurt dedeme iftara gittim” diyeli tam 12 yıl olmuş. 2012 yılının Temmuz ayı yine böyle bir Ramazan’a denk düşmüştü… Tıpkı, 1915’in Temmuz ayı gibi!

O dönem Ak Parti İstanbul İl Başkanı olan Aziz Babuşçu’nun organize ettiği bir program ile Gelibolu’daki Şehitlik’te iftar etmiştik.

O gün dönüşte, “Kurt dedeme iftara gittim” başlığıyla haber7.com’da bir yazı yazmış ve Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen dedelerimizi anmıştık.

Bugün günlerden 18 Mart. Çanakkale Destanı’nın yıl dönümü. Yine Ramazan.

Dedelerimizi rahmetle ve minnetle anma günü.

***

Bu köşeyi takip edenler her yıl düzenli olarak, aynı tarihte benzer yazılar yazdığımızı görecektir. Biz yine önceki yazılarımızdan bazı bölümleri de alarak bugünün ruhuna uygun olarak, ceddinizi anmak istiyoruz.

Çocukluğumun bir kısmı, Anadolu’nun küçücük bir kasabası olan Kurşunlu’da demir yolu kenarındaki bir ahşap evde geçti. Allah’tan bir mani olmaz ise evin her Salı günü onur konuğu dedemdi!

Sabah namazından sonra eşeğini yedeğine alır…

Köyden yola çıkar…

Günün ilk ışıklarıyla kasabaya ulaşır…

Pazarı pazarlar; öğlen olmadan evimize gelirdi.

Ben dedemi kokusundan tanırdım.

Onun geldiğini aşağı kapıdan girdiğimde burnuma ulaşan o kendine has güzel kokusundan bilirdim.

“Dedem gelmiş” diyerek çığlıklar atarak merdivenleri koşar adım çıkardım.

Benim dedem, torunlarına ihtimam gösteren dedelerdendi.

Mutlaka cebinde bana özel bir hediyesi olurdu.

Hatta uzunca bir süre her hafta pazardan çakı bıçağı alıp; pantolonuma bir iple bağlayan da oydu.

Bir hafta önce aldığımız çakı bıçağını öbür haftaya kadar kaybetmiş olsak da; yüksünmez kızmaz bir daha alırdı! Onun bize bıraktığı miraslardan biri de budur. Hala cebimizde küçücük bir çakı ile dolaşırız o günden bugüne…

Dedem ki seferberlik döneminde 11 yıl eve köye uğramamış bir asker..

Balkan Harbi’nde başlayan mücadelesi, Çanakkale’de devam etmiş… Babasını Çanakkale’de şehit verip…

Soluğu Erzincan’daki kışlasında almış…

Kars’ın, Sarıkamış’ın, Erzurum’un kurtuluşunda bizzat yer almış…

Arpa Çay’ı geçip Revan’ı (Erivan) kuşatmış…

Kazım Karabekir’in hünerli topçularından biri olmuş.

Enson Balıkesir’in ve Edremit’in Yunan’dan kurtuluşunda yer almış…

Nihayet Balıkesir’den tezkereyi alıp köyüne dönmüş, bir İstiklal Gazisi’dir.

***

Dedem işte o iki katlı ahşap evde sıklıkla Seferberlik Günleri’ni anlatırdı.

Çanakkale Savaşı ile ilgili anlattıklarını parça parça yazmaya devam ediyorum.

Dedem ile babası birlikte Çanakkale Savaşı’na gitmişler. Dedem gazi olarak oradan başka cephelere gönderilmiş.

Kurt dedem Hüseyin (dedemin babası) ise Çanakkale’de şehit düşmüş.

O kurt dedemin yanı başında bundan 12 yıl önce buğday çorbası, arpa ekmeği ve su ile yine bir Ramazan günü iftar etmiştim.

Çanakkale ruhunun ne olduğunu anlamaktı maksadım..

Anlamıştım.

Vatan deyince ne…

Millet deyince ne…

İstiklal deyince ne olduğunu idrak için gitmiştim. Görmüştüm.

Kurt dedem ve binlerce şehit yazın sıcağında hem asrın savaşını vermiş hem de Ramazan orucu tutmuşlar.

Kumanyalarındaki en mükellef menü ise buğday çorbası, arpa ekmeği ve su imiş.

Babasını Çanakkale’de şehit vermiş dedem Hasan Onbaşı’nın bize bıraktığı miraslardan biri de Seferberlik yıllarına ait anılarıdır.

Köydeki küçücük evin sahanlığında ya da ilçedeki ahşap evde anlattıkları hala kulağımda.

Derdi ki,

“Topçuydum ben… Çanakkale Savaşı'ndan sonra askerliğimizi bitmedi.

Erzincan’a toplarımızı katırlarla götürdük.

Kars’ı, Sarıkamış’ı, Erzurum'u kurtardık, Revan’ı muhasaraya aldık.

Top arabalarını katırlar çekiyordu. Ekmek bile bulamıyorduk.

Katırların pisliklerinden topladığımız arpaları yiyerek hayatta kaldık…"

Anlattıkları böylece devam edip giderdi… (Dedemin ses kaydı hala Zeliha ablamda saklı duruyor. Nasipse günü gelince sizlere daha da fazlasını aktarırım.)

Lakin gün Çanakkale Savaşları’nın yıl dönümü olunca çetin günlerde askerin yoklukta bile nasıl mücadele verdiğini anlattığı bölümlerle yetineyim. Dedem Hasan Onbaşı'nın savaş anılarından en çok dikkatimi çeken ve içimi yakan kısmı “Katırların pisliklerinden topladığımız arpaları yerdik" diye anlattığı bölüm!

Yokluğun dibini bulmanın cümlesi, “Katır pisliğindeki arpayı kavut yapıp (ezip kavurmak) yemek!"

Katır pisliğindeki arpaları yiyerek hayatta kalan ve yedi düvele karşı

savaşan dedelerimiz sayesinde bugün bu topraklarda yaşamaya devam ediyoruz.

Çanakkale ruhu dendiğinde, hem bir direniş bilinci aklımıza gelir…

Hem, memleketin her bir köyünden, her bir şehrinden, her bir bölgesinden seferberlik çağrısına kulak veren vatan evlatları…

Baba oğul Çanakkale'ye koşan kurt dedem ve dedem gibi binlerce ecdadımızın “hesapsız" hali gelir Çanakkale ruhu dediğimizde.

Çanakkale'ye koşan dedelerimize rahmet diliyorum.

Bugün o dedelerinin ruhuna sahip çıkanların tümüne selam duruyorum!

Bizim ruhumuz Çanakkale'dir. Harcımız İstiklal Marşı

Bugün dünden daha çok ihtiyacımız var o ruha.

O ruh dipdiri durmalı ki istiklalimiz de istikbalimiz de zarar görmesin.

Kalın sağlıcakla.

QOSHE - Çanakkale şehitlerine tâzimle selam durma vaktidir - Hasan Öztürk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çanakkale şehitlerine tâzimle selam durma vaktidir

24 1
18.03.2024

Kurt dedeme iftara gittim” diyeli tam 12 yıl olmuş. 2012 yılının Temmuz ayı yine böyle bir Ramazan’a denk düşmüştü… Tıpkı, 1915’in Temmuz ayı gibi!

O dönem Ak Parti İstanbul İl Başkanı olan Aziz Babuşçu’nun organize ettiği bir program ile Gelibolu’daki Şehitlik’te iftar etmiştik.

O gün dönüşte, “Kurt dedeme iftara gittim” başlığıyla haber7.com’da bir yazı yazmış ve Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen dedelerimizi anmıştık.

Bugün günlerden 18 Mart. Çanakkale Destanı’nın yıl dönümü. Yine Ramazan.

Dedelerimizi rahmetle ve minnetle anma günü.

***

Bu köşeyi takip edenler her yıl düzenli olarak, aynı tarihte benzer yazılar yazdığımızı görecektir. Biz yine önceki yazılarımızdan bazı bölümleri de alarak bugünün ruhuna uygun olarak, ceddinizi anmak istiyoruz.

Çocukluğumun bir kısmı, Anadolu’nun küçücük bir kasabası olan Kurşunlu’da demir yolu kenarındaki bir ahşap evde geçti. Allah’tan bir mani olmaz ise evin her Salı günü onur konuğu dedemdi!

Sabah namazından sonra eşeğini yedeğine alır…

Köyden yola çıkar…

Günün ilk ışıklarıyla kasabaya ulaşır…

Pazarı pazarlar; öğlen olmadan evimize gelirdi.

Ben dedemi kokusundan tanırdım.

Onun geldiğini aşağı kapıdan girdiğimde burnuma ulaşan o kendine has güzel kokusundan bilirdim.

“Dedem gelmiş” diyerek çığlıklar atarak merdivenleri koşar adım çıkardım.

Benim dedem, torunlarına ihtimam gösteren dedelerdendi.

Mutlaka cebinde bana özel bir hediyesi olurdu.

Hatta uzunca bir süre her hafta pazardan çakı bıçağı alıp; pantolonuma bir iple bağlayan da oydu.

Bir hafta önce aldığımız çakı bıçağını öbür haftaya kadar kaybetmiş olsak da; yüksünmez kızmaz bir daha alırdı! Onun bize bıraktığı........

© Haber7


Get it on Google Play