2019’daki İstanbul seçimlerinden sonra kaleme aldığım yazıyı 31 Mart akabinde oluşan benzer hava sebebiyle değerli okuyucularımızla yeniden paylaşmak istedim. Buyurun hep birlikte okuyalım efendim. Bakalım neler demişiz.

Geçen gün Cumhurbaşkanımızın teşrif ettiği bir programa katıldım. İstanbul seçimlerindeki sonucun hüznü yüzüne yansımıştı. Konuşmasında birilerine sitem vardı. Özellikle şu cümleleri manidardı:

’’Dava adamı davasını hayatında da yaşayacak, en ufak bir savrulmada merkezi bırakıp başka yerlere kaçmayacak, çok önemli. İşte şu anda bakıyoruz bazı yerlerde, işte seçimlerde filan Allah selamet versin, hemen anında sendika değiştirmeler, şunlar-bunlar, filan-falan, herkes bir yere savrulmaya başladı.”

Salondakiler duygusal konuşmadan fazlasıyla etkilendi. Arada birkaç çocuk “Seni seviyoruz Reis, yanındayız” benzeri cümlelere Erdoğan'ın duyacağı şekilde bağırdı. Gerçekten ibret dolu bir sahneydi.

Yenilginin yetim olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Pınarhisar'dan sonra Erdoğan’ın etrafının ıssızlaştığını okumuştum.

Oysa ki gerçek dava adamları yenilgide ve yoklukta belli olur. İktidar varken yalakalar etrafı kuşatır. Makamlara konar imkânları kullanırlar. İlk tökezlemede de satanlar bu tipler olur.

Bu böyledir ve böyle olmaya devam edecektir. Kimileri çilenin dostudur, kimileri de gücünün ve imkânının dostudur.

Güç sahipleri, iktidar sarhoşluğu içinde hasbiyle hesapçıyı ayırt etmekte daima zorlanır.

Ama güç gittikten sonra hakikat ortaya çıkar. O zaman da iş işten geçmiş olur.

Özal’ın hayatının anlatıldığı bir kitapta geçiyordu. ANAP’ın düşüşe geçtiği bir seçim akşamında sonuçlar açıklanmadan konutun bütün katları yerli ve yabancı misafirlerle doludur.

Öyle ki adım atmakta zorlanılır. Ne zamanki sonuçlar açıklanmaya başlar ve düşüş ortaya çıkar, birer ikişer kapıya yönelmeler başlar, kısa bir süre sonra kimseler kalmaz.

Özal’ın yanında akrabası Hüsnü Doğan’la eşi Semra Özal görünür. Semra Hanım da bağırıp çağırarak, Özal’ın laik kesimi ürkütmesinin sonuçları bu hale getirdiğini söyleyerek, “Ben sana dememiş miydim…” diyerek resmen Turgut Beyi hizaya çeker.

Yerel seçimler sonrası küçük bir tökezlemede ortaya çıkan fotoğraf, aslında gelecekteki olası bir başarısızlıkta kimlerin gemiyi hemen terk edip “ben aslında demiştim” diye başlayan cümlelerle mevzi değiştireceğini açıkça gösteriyor.

Erdoğan da insanları tanıma anlama açısından kendisinden önceki devlet adamlarının tecrübelerinden mutlaka istifade ediyordur, diye düşünüyorum.

İnşallah onların yalnızlığını yaşamaz. İnşallah tarih tekerrür etmez.

Bugün Erdoğan’ı, kapalı ya da açık ortamlarda en sert eleştirenlere baktığımızda, bir dönem kendisine yakın olan siyasetçi gazeteci bürokrat vs olduğunu görüyoruz.

Yani Erdoğan’ın iktidar nimetinden yararlanıp o nimetten istifade süresi dolduğunda ortalığı velveleye veren beş para etmez dünyalık adamlar…

Her şart altında Erdoğan’ı savunan kararlı, vefalı insanlar kimler, diye baktığımızda ise Cumhurbaşkanı’nın iktidarından asla nemalanmamış, nemalanmayı düşünmemiş, sadece vatan, millet, memleket sevdasıyla duasını esirgemeyen, oyunu tereddüt etmeden veren yoksul Anadolu halkı olduğunu görüyoruz.

Yarın olası bir büyük yenilgide de ne ihaleci iş adamları, ne makam sevdalıları, ne siyaset kurnazları Erdoğan’ın yanında kalmayacak.

Tarih bunun örnekleriyle dolu. Bu sebeple Sayın Cumhurbaşkanımız kendisini hesapsız seven Anadolu insanını daha çok dinlemeli, haklı eleştirilerini dikkate almalıdır.

O beklentisiz minnetsiz saf eleştiriler, yiğidi düştüğü yerden ayağa kaldıracak hakikatin ta kendisidir.

İstanbul sonuçları birçok tipi tanımamıza, iç yüzünü görmemize vesile oldu.

Bir gecede saf değiştirenler renk değiştirenler karşı tarafa gülücük yollayan kurnazlar onlardan aferin almak için sözde demokratik tavra bürünen alçaklar gördük.

Biz durduğumuz yerde durmaya devam edeceğiz. Büyüklerimiz Abdülhamid Han'ın, Menderes'in, Özal'ın, Erbakan'ın yanında niçin durmuşsa aynı idealle Erdoğan’ın yanındayız.

Erdoğan'ın taşıdığı iktidar için değil omzundaki büyük davaya omuz vermek için yanındayız ve olmaya devam edeceğiz.

Eleştirmeyecek miyiz? Ne demek efendim… Elbette eleştireceğiz. Ama vururken öldürmeyeceğiz. Hakkaniyeti elden bırakmayacağız.

Suret-i Hak’tan görünüp saldıranlar gibi fırsat bu fırsat diyerek kırıp dökmeyeceğiz. Şimdiye kadar ülkeye yapılan güzel hizmetleri görmezden gelip inançlı insanların devrim niteliğindeki kazanımlarını görmezden gelmeyeceğiz. Nefsine yenik düşenlerden olmayacağız.

Şunu da iyi biliyor ve iman ediyoruz ki Erdoğan fanidir dava bakidir. Şahısperest değiliz. O şahsın temsil ettiği idealin savunucularıyız.

Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi sonu da olduğu muhakkaktır. Partiler ebedi değildir. Misyonu bitince kepenkleri kapatır.

Partici pırtıcı değiliz. Biz Erdoğan’ı saf ve samimi seven düz insanlarız.

Erdoğanist hiç değiliz. Erdoğanist olanlar için her şey Erdoğan’la başlar Erdoğan’la biter.

Tarihteki bazı şahsiyetlere yüklenen yanlış kutsallaştırmayı eleştiren bir gelenekten geliyoruz.

Hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmeyen bir söz büyüğünün dediği gibi "Baki bir hakikat, fani şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikate zulümdür."

Allah davasını dava edinenler iyi bilir ki Allah'ın davası ölmez. Ölmeyecek davaya talip olanlar hiçbir şart altında savrulmazlar.

Hakikati savunanların savrulma lüksleri yoktur. Çelikten iradeleriyle her zorluğa göğüs germesini iyi bilirler. Yenilseler de mağlup olmazlar. Mağlup olsalar da ağlak ağlak bağırıp çağırmazlar.

Yüz yıldan beri fikir öncülerinin maneviyat önderlerinin tırnaklarıyla verdiği mücadeleyi boşa çıkarmamak için kenetlenmek, direnmek, toparlanmak ve koşmak zorundayız.

Genelde her şeyi eleştirenler hiçbir şey yapmayanlardır. Şimdi bize düşen sonu gelmez eleştirilerle moralimizi bozup karamsarlığa saplanmak değil yeniden hep birlikte yüksek sesle ortak inançla dün olduğu gibi bugün de "Yarın elbet bizimdir ebed bizimdir" heyecanıyla toplanmak, toparlanmaktır.

Toparlanmak için mehdiyi beklemeye gerek yok. Küçük gördüğümüz büyük işlerden başlayarak ayağa kalkmaya başlayabiliriz.

Mesela bir gence ulaşarak, bir kitap okuma grubu başlatarak, bir sohbet halkasına diz kırarak yeniden yarının Büyük Türkiye’sine odaklanabiliriz.

Yapacak çok işimiz var. Şimdi yenilgi psikolojisinden çıkıp koşma vaktidir. Koşu bittikten sonra koşmaya devam edenler tarihi yazanlardır.

Tenkidin tahtına oturanlardan bugüne de yarına da fayda gelmez.

Kusuru ve hatayı hep başkalarına yüklemek en kolay olanıdır. Şimdilerde dilinde sürekli eleştiri büyütenlere “Peki, sen üzerine düşeni yaptın mı?” sorusunu sormak gerek.

Öyle ya herkes üzerine düşeni hakkıyla yapsa bugün bu halde olmazdık.

QOSHE - Sen üzerine düşeni yaptın mı? - Mahmut Bıyıklı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sen üzerine düşeni yaptın mı?

11 4
03.04.2024

2019’daki İstanbul seçimlerinden sonra kaleme aldığım yazıyı 31 Mart akabinde oluşan benzer hava sebebiyle değerli okuyucularımızla yeniden paylaşmak istedim. Buyurun hep birlikte okuyalım efendim. Bakalım neler demişiz.

Geçen gün Cumhurbaşkanımızın teşrif ettiği bir programa katıldım. İstanbul seçimlerindeki sonucun hüznü yüzüne yansımıştı. Konuşmasında birilerine sitem vardı. Özellikle şu cümleleri manidardı:

’’Dava adamı davasını hayatında da yaşayacak, en ufak bir savrulmada merkezi bırakıp başka yerlere kaçmayacak, çok önemli. İşte şu anda bakıyoruz bazı yerlerde, işte seçimlerde filan Allah selamet versin, hemen anında sendika değiştirmeler, şunlar-bunlar, filan-falan, herkes bir yere savrulmaya başladı.”

Salondakiler duygusal konuşmadan fazlasıyla etkilendi. Arada birkaç çocuk “Seni seviyoruz Reis, yanındayız” benzeri cümlelere Erdoğan'ın duyacağı şekilde bağırdı. Gerçekten ibret dolu bir sahneydi.

Yenilginin yetim olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Pınarhisar'dan sonra Erdoğan’ın etrafının ıssızlaştığını okumuştum.

Oysa ki gerçek dava adamları yenilgide ve yoklukta belli olur. İktidar varken yalakalar etrafı kuşatır. Makamlara konar imkânları kullanırlar. İlk tökezlemede de satanlar bu tipler olur.

Bu böyledir ve böyle olmaya devam edecektir. Kimileri çilenin dostudur, kimileri de gücünün ve imkânının dostudur.

Güç sahipleri, iktidar sarhoşluğu içinde hasbiyle hesapçıyı ayırt etmekte daima zorlanır.

Ama güç gittikten sonra hakikat ortaya çıkar. O zaman da iş işten geçmiş olur.

Özal’ın hayatının anlatıldığı bir kitapta geçiyordu. ANAP’ın düşüşe geçtiği bir seçim akşamında sonuçlar açıklanmadan konutun bütün katları yerli ve yabancı misafirlerle doludur.

Öyle ki adım atmakta zorlanılır. Ne zamanki sonuçlar açıklanmaya başlar ve düşüş ortaya çıkar, birer ikişer kapıya yönelmeler başlar, kısa bir süre sonra kimseler kalmaz.

Özal’ın yanında akrabası Hüsnü Doğan’la eşi Semra Özal görünür. Semra Hanım da bağırıp çağırarak, Özal’ın laik kesimi ürkütmesinin sonuçları bu hale getirdiğini söyleyerek, “Ben sana dememiş miydim…” diyerek resmen Turgut Beyi hizaya çeker.

Yerel seçimler sonrası küçük bir tökezlemede ortaya çıkan fotoğraf, aslında gelecekteki olası bir başarısızlıkta........

© Haber7


Get it on Google Play