Afrika'da yaşlı bir bilge insan öldüğünde “Bir kütüphane yandı” derlermiş.

Son yıllarda ülkemizde ne çok kütüphanemiz yandı. Memleketimizin ilim irfan dünyasından sayısız insan ebedi aleme göç etti.

Engin birikimleri ve derin kültürleriyle milletimizi gölgelerinde yetiştiren koca çınarlar birer birer ayrıldılar aramızdan.

Yerlerinin dolması için çırpınırcasına çalışmaktan başka şansımız yok.

Bu mübarek topraklardaki varlığımızın devamı için abide şahsiyetlere her zaman ihtiyacımız var.

Milleti ayakta tutan direklerdir bu adanmışlar. Onlar yeri gelir sakalık yaparlar, yeri gelir savaşırlar, yeri gelir bir sohbet halkasıyla zihinleri yeşertirler.

Herkesin kendisi için yaşadığı bir dünyada bereket kalmaz. Milletin derdiyle dertlenmekten kendi derdi yâdına gelmeyenlerin kutlu nefesiyle bugünlere geldik.

Akif’ten Üstün İnanç’a kadar bütün dava adamları, milli mücadelenin her zaman önünde durdular.

Milli mücadelemiz tarih kitaplarında anlatıldığı üzere sadece bir tarih aralığına sıkıştırılamaz.

Türk milletinin milli mücadelesi Sultan Alpaslan’ın Anadolu topraklarına ayak bastığı gün başlayan, kıyamete kadar devam edecek bir mücadeledir.

Kesinlikle belli bir dönemde verilmiş bitmiş bir kavga değildir.

Anadolu’yu ay yıldızın ışığı aydınlattığı sürece, düşmanımız içeride de dışarıda da hiçbir zaman eksik olmayacaktır.

O yüzden bir nöbet bilinciyle yaşar bazı soylu ruhlar. Kimi zaman kılıçla kimi zaman kalemle vatan nöbetini sürdürürler.

İşte geçen gün Fatih Camii’nden ebediyete uğurladığımız Üstün İnanç büyüğümüz de milli mücadelemizin kalem ve kelâm erlerinden biriydi.

Bu toprağın evlatlarının sağlıklı beslenmesi için ne gerekliyse o alanlarda sorumluluk üstlendi.

Tiyatro, sinema gibi stratejik sahalara hâkim olan batıcıların, Müslümanları bu güçlü silahlarla vurduğu zor zamanlarda, taşın altına sadece elini değil, bütün gövdesini koydu.

Yazarlığının yanı sıra tiyatro, film, sinema, senaryo alanlarında omzunu diğer fedailerin omuzlarının hizasına koydu.

Bu sahada son nefesine kadar iftihar ettiği hayırlı çalışmalara imza attı.

Zor zamanlarda zor işleri başardı. Bunlardan birisi Necip Fazıl’ın “Sultan Abdülhamid” isimli eserini sahnelemekti.

Üstadın da Ulu Hakan’ın da adını anmanın kahramanlık istediği bir dönemde, böyle bir oyunu sahneye koymanın haklı gururunu yaşadı.

O günler çetin günlerdi. Buna rağmen Türk milleti bu yiğitleri bağrına bastı. Gittikleri bütün şehirlerde yer yerinden oynadı.

Müslüman Anadolu insanı sahte kahramanlardan bıkmış usanmış, kendi adamlarının anılmasına hasret kalmıştı.

Teknik imkânsızlıklar içerisinde, amatör bir ekiple oynanan bu oyunun salonları doldurup taşırmasının sırrı buydu.

Tabii küfür cephesi partisiyle basınıyla çıldırmış durumdaydı. İrtica manşetleri atılıyor, Üstün İnanç’lar mürteci olarak damgalanıyordu.

Şimdi Üstün Ağabeylerin bu korkusuz duruşunu gençlerimiz anlamakta zorlanabilir. Zorlanmakta da haklılar aslında. Akılların tartamayacağı gariplikler yaşandı bu ülkede.

Kahramanlar hain olarak gösterildi.

Üstün İnanç ağabeylerin tiyatrosu büyük oyunu bozdu.

Abdülhamid düşmanları, “kızıl sultan” diye şeytanlaştırdıkları kişinin, milletin gönlünde baş köşede durmasını kabullenemedi.

Kavga adamıydı…

İşte Üstün İnanç böyle kavga döneminin adamlarındandı. Ganimet döneminde ilk unutulanlar, hep savaşın önünde kelle koltuk savaşanlar olur.

İnanç için de öyle oldu. Ama onun umurunda olmadığını hepimiz gördük, adanmışlığına şahitlik ettik.

Yapılması gerekenleri yaptık derdi hep. Oyun yazmak gerekti yazdık. Başrolde oynamak gerekti oynadık. Batmamız icap etti battık da derdi kahkaha atarak.

Hizmetlerinin hepsini anlatmak mümkün değil. Ama Türkiye’yi etkileyen “Yalnız Değilsiniz romanını mutlaka zikretmek gerekir.

Sadece gençlik yıllarında değil, olgunluk döneminde de kılıçlaşan kalemini elinden düşürmedi.

‘Bu kitabı yazmak için bir yıl bekledim” demişti. Başörtüsü zulmünü romancılar yazsın istiyordu. Ama kimse yanaşmayınca bir görev bilinciyle kalemi eline almak zorunda kalmıştı.

Müslüman Türklerin yoksul ve mahzun kızları, sırf örtülerinden dolayı üniversite kapılarında süründürülürken, yiğitçe çıkıp “yalnız değilsiniz!” diye haykırdı.

Onun yazdığı Yalnız Değilsiniz romanı ve sonrasında beyazperdeye taşınan film sayesinde kızlarımıza moral geldi, direnme güçleri arttı.

İrtica filmi diye oynayacak oyuncunun bulunmadığı ilginç zamanlar… Damgalanmaktan korktukları için istedikleri paranın verileceği taahhüt edilmesine rağmen, korkup kabul etmeyen aktörlere rağmen yılmadılar.

Mesut Uçakan da Üstün İnanç da bütün zorlukları göğüsleyerek filmi yapmayı başardılar. Allah onlardan binlerce kez razı olsun.

Davasına sahip çıkan geleceğe kalır…

Üstün Abinin sevap hanesini dolduran çok hizmeti var. Anadolu’yu uyandırmak için şehir şehir dolaşanlardandı.

Sahnelerini polislerin bastığı dönemlerde bile geri adım atmayı hiçbir zaman düşünmedi. Çünkü o kendi tabiriyle Büyük Doğucu’ydu.

Üstadı gibi korkusuzdu, üstadı gibi kimseye eyvallahı yoktu.

Tek gayeleri vardı, o da mukaddes yüke hamallık. Sonunda ne rütbe aldılar ne mal kazandılar.

Ama ne mutlu onlara ki sonsuza kadar hayırla anılacak şerefli bir isim bıraktılar. Bundan büyük zenginlik var mıdır bilmem.

Nice zenginim diyen han hamam sahiplerinin adı silinip gitti. Hayatını davasına armağan edenlerin isimleriyse hikmetli bir şekilde ebedileşti.

Küfrün en azgın olduğu dönemde sisteme yumruk atan bu güzel adamlar, unutulmayacak ve unutturulmayacaktır.

Siz milletinizin en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde, kılıcı kuşanıp “yalnız değilsiniz” derseniz bu millet sizi yalnız bırakmaz. Cenazesindeki seçkin kalabalık bunun göstergesiydi.

Konuşurken gözleri dolan adamdan korkulmaz…

Onun vedasıyla camiamızdaki az sayıdaki şehirli insandan biri daha gitmiş oldu. İstanbul bir İstanbullu’yu daha yitirdi.

Üstün İnanç o güzelim Türkçesiyle ve şık giyimiyle İstanbul beyefendilerinden biri olduğunu her zaman hissettirdi.

Sözüne kıymet verilir, sohbeti dinlenirdi. Anadolu Ajansının her haberde onun isminin başına birçok sıfatı eklemesi boşuna değildi.

Hepsini de alın teriyle hak etmişti. Hem yazardı hem gazeteciydi hem senaristti hem marmaratördü. Tam bir gönül ve kültür adamıydı.

Zarifti, hassastı. Konuşurken gözleri dolan adamdan korkulmaz. Sık sık gözleri dolar, duygulanırdı. Tam bir duygu adamıydı. Yazdığı kitaplarda bu yönünü açık şekilde görürüz.

Üstün İnanç Ağabeyle ilgili hatıralara girmiyorum. O kadar çok ki! İnşallah onları başka bir yazı vesilesiyle kalem alırız.

Vefat haberini aldığımda içimde tarifsiz bir acı uyandı. Yaşı kemale ermiş olmasına rağmen çok üzüldüm. Bu üzüntüm gidene mi kalanlara mı bilmiyorum.

Necip Fazıl Kısakürek’in, Fethi Gemuhluoğlu’nun vedası sonrası kaleme aldığı yazıdaki gibi bir ruh hâlinin içindeyiz. Dostunun vefatı üzerine şöyle demiş üstat:

“Gitgide sohbet edebilecek insan, cemiyet, gaye, dava, tarih üzerine halleşilebilecek fertler, manevi gümrüklerden ithaline müsaade edilmeyen ilaçlar gibi azalıyor. İnşallah gelirler…”

Gidenler gelmeyecekler, biliyoruz ama yine de gönle laf geçirmek kolay olmuyor.

Türk milletinin büyük şairi Yahya Kemal şu şiiriyle adeta noktayı koymuş:

“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”

Gidenlere rahmet olsun. Geride kalan bizlere Rabbimiz acısın, merhamet etsin.

Hülasa Üstün İnanç’ı iyi bildirdik. Zira iyilerdendi, güzellerdendi. İnançlıydı, mümindi, muvahhitti.

Ebedi güzellik yurdunda güzellerle buluşsun inşallah.

İstanbul beyefendisi, örnek dava adamı, Büyük Doğucu Üstün Ağabeye sonsuz rahmetler olsun...

QOSHE - Üstün ağabeye veda - Mahmut Bıyıklı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Üstün ağabeye veda

8 0
15.02.2024

Afrika'da yaşlı bir bilge insan öldüğünde “Bir kütüphane yandı” derlermiş.

Son yıllarda ülkemizde ne çok kütüphanemiz yandı. Memleketimizin ilim irfan dünyasından sayısız insan ebedi aleme göç etti.

Engin birikimleri ve derin kültürleriyle milletimizi gölgelerinde yetiştiren koca çınarlar birer birer ayrıldılar aramızdan.

Yerlerinin dolması için çırpınırcasına çalışmaktan başka şansımız yok.

Bu mübarek topraklardaki varlığımızın devamı için abide şahsiyetlere her zaman ihtiyacımız var.

Milleti ayakta tutan direklerdir bu adanmışlar. Onlar yeri gelir sakalık yaparlar, yeri gelir savaşırlar, yeri gelir bir sohbet halkasıyla zihinleri yeşertirler.

Herkesin kendisi için yaşadığı bir dünyada bereket kalmaz. Milletin derdiyle dertlenmekten kendi derdi yâdına gelmeyenlerin kutlu nefesiyle bugünlere geldik.

Akif’ten Üstün İnanç’a kadar bütün dava adamları, milli mücadelenin her zaman önünde durdular.

Milli mücadelemiz tarih kitaplarında anlatıldığı üzere sadece bir tarih aralığına sıkıştırılamaz.

Türk milletinin milli mücadelesi Sultan Alpaslan’ın Anadolu topraklarına ayak bastığı gün başlayan, kıyamete kadar devam edecek bir mücadeledir.

Kesinlikle belli bir dönemde verilmiş bitmiş bir kavga değildir.

Anadolu’yu ay yıldızın ışığı aydınlattığı sürece, düşmanımız içeride de dışarıda da hiçbir zaman eksik olmayacaktır.

O yüzden bir nöbet bilinciyle yaşar bazı soylu ruhlar. Kimi zaman kılıçla kimi zaman kalemle vatan nöbetini sürdürürler.

İşte geçen gün Fatih Camii’nden ebediyete uğurladığımız Üstün İnanç büyüğümüz de milli mücadelemizin kalem ve kelâm erlerinden biriydi.

Bu toprağın evlatlarının sağlıklı beslenmesi için ne gerekliyse o alanlarda sorumluluk üstlendi.

Tiyatro, sinema gibi stratejik sahalara hâkim olan batıcıların, Müslümanları bu güçlü silahlarla vurduğu zor zamanlarda, taşın altına sadece elini değil, bütün gövdesini koydu.

Yazarlığının yanı sıra tiyatro, film, sinema, senaryo alanlarında omzunu diğer fedailerin omuzlarının hizasına koydu.

Bu sahada son nefesine kadar iftihar ettiği hayırlı çalışmalara imza attı.

Zor zamanlarda zor işleri başardı. Bunlardan birisi Necip Fazıl’ın “Sultan Abdülhamid” isimli eserini sahnelemekti.

Üstadın da Ulu Hakan’ın da adını anmanın kahramanlık istediği bir dönemde, böyle bir oyunu sahneye koymanın haklı gururunu yaşadı.

O günler çetin günlerdi. Buna rağmen Türk milleti bu yiğitleri bağrına bastı. Gittikleri bütün şehirlerde yer yerinden oynadı.

Müslüman Anadolu insanı sahte kahramanlardan bıkmış usanmış, kendi........

© Haber7


Get it on Google Play