Tarih, söylem ile olaylar / olgular olmak üzere iki katlı bir birine ters akışıyla sosyal bilimlerde kavranması zor bir fenomendir.. Söz konusu zorluk, modern dönemde sosyal bilimlerin karartmaya varan söylemi yüzündendir. Dolayısıyla olay ve olguları esas almak gerekmektedir.

Bu yazıda, üniversitelerde ne medyada üretilen söyleme sırtımı dönüp dünya sisteminin işleyişini somut olaylar üzerinden gözden geçireceğim.

AMERİKA’NIN DÜNYA KOLAİSYONU

Birleşmiş Milletler, yarım asırlık tarihinin sonunda Amerika’nın Avrupa’dan İngiltere ve Fransa, Asya’dan Çin ve Rusya’yla hesapta mutabakata varma zorunluluğuyla karşı karşıya bıraktı. Kısaca ‘Amerikan hegemonyası’nın pik yaptığı dönem yirmi yıldan daha kısa sürdü. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından, aşağı yukarı 2007-2009 yılları arasındaki mali krize kadar olan parlak dönem, ABD açısından elinin güçlü olduğunu ifade etmekten başka bir anlamı yok..

Dünyayı yeniden yapılandırıp tek ülke haline getiren BM, 11 Eylül 2001 sonrasında, tarihinin üçüncü çeyrek asrına (2002 – 2027) girerken; ABD askeri, ekonomik, siyasal ve kültürel olmak üzere pek çok iktidar alanında baskındı. Amerikan küresel hamlesinin doruğu hiç kuşkusuz 2003’te Irak’ı işgaliydi; o zamandan Amerika sadece Afganistan (iki yıl önce işgal edilmişti) ve Irak’la kalmayıp tüm Orta Doğu’yu, yani İslam coğrafyasını yeniden kurabilmeyi planlıyordu.

Son çeyrekte (2027 – 2053) BMGK masasında Afrika ve Asya yeniden paylaşılacaktı; ABD, doğu Akdeniz, Karadeniz ve Hint Denizi’nde stratejik üsler kurarak, BM’deki koalisyon ortaklarından Avrupa’daki İngiltere ve Fransa, Asya’daki Çin ve Rusya karşısında üstün pozisyonunu sürdürmeyi hedefliyordu.

ABD, Atlantik İttifakı’nda İngiltere ile rekabet halinde olsa da NATO çatısı altında Avrupa devletlerini kontrolde tutmaktadır.

ABD Rusya ilişkisine dikkat edilirse; Karadeniz, Hazar ve Akdeniz üçgeninde aralarında bir anlaşma sağlanmış görünüyor. Rusya, Güney Kıbrıs üssünü Suriye’de iki kıyı kentinde kurduğu üslerle destekleyerek tarihinde ilk kez doğu Akdeniz’e çok güçlü konuşlandı; Karadeniz’de Kırım’ı ve Ukrayna topraklarını sınırları içine katarak gücünü artırdı; Karabağ’ı verdiği Azerbaycan ve Ermenistan NATO’ya girse de Hazar’da da güçlü. Rusya, eski toprağı olan batı Türkistan’da ABD, İngiltere ve Çin ile rekabet halinde. İngiltere Rusya ittifakı Çin ile birlikte ABD’yi Hint Denizi’nde zorluyor.

DÜNYA SİSTEMİNİN İŞLEYİŞİ AKSIYOR

Dünya tek krala çok, iki krala az bir yer, denir. Tarih boyunca küresel rekabet nice devletleri büyütmüş ve batırmıştır. 2002’den beri tarihe geçen ‘tek kutupluluk’ ve ‘çok kutupluluk’ söylemleri yaşanan tarihi karartmaya çalışıyor. Tek kutupluluk tarihte görece ender rastlanan bir derecededir. Dünya 1952’de BM kurulduğundan beri Amerika liderliğinde Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa koalisyonu tarafından çok kutuplu yönetiliyor.

Şu artık anlaşıldı: BM’nin geleceğini uluslararası şartlar değil, güvenlik kurulundaki ülkelerin içindeki şartlar belirleyecek. BMGK üyesi ülkeler yıllarca büyük bir güç olarak kalır ama bu ülkelerin ne kadar nüfuzlu olacağı dış politikasından ziyade içerideki sorunları çözme becerisine bağlı olacak. Bu ülkeler dünyayı alt üst ederken içerde rahat olmayacak..

BMGK üyesi ülkeler, serbest pazar ekonomisi modelinin küresel finansa etkisini hafife alanlar ve almayanlar olarak farklılaştı. Askeri erkin uluslararası ilişkilerde değişime yol açan etkisini gözünde büyüten ABD ve Rusya, Ukrayna ve Gazze’de görülen direnişle çıkmaza girdiler. Amerika’nın başını çektiği dünya koalisyonu eksenindeki küreselleşmenin, neden olduğu devasa eşitsizlikleri daha da belirgin hale getiren uluslararası bir finansal krizle sona ereceği belli.

Örneğin Amerika’nın küresel konumunu sürdürebilmesi için önünde büyük bir engel var: Amerikan toplumu, son derece kutuplaşmış durumda ve neredeyse her konuda uzlaşıya varmayı zor buluyor. Bu kutuplaşma vergiler ve kürtaj gibi geleneksel politika meseleleri üzerinden başladı, artık sert bir kültürel kimlik kavgasına dönüştü. Elitler tarafından marjinalleştirildiğini düşünen grupların tanınma talebi, 30 yıl önce modern demokrasinin aşil topuğu olarak tanımlanabilecek şeydi.

Küresel bir salgın gibi büyük bir dış tehdidin normal olarak ABD toplumunu bütünleştirmesi gerekirdi; Covid-19 krizi ise sosyal mesafe, maske ve şimdi de sadece halk sağlığı önlemleri olarak görülmeyip aynı zamanda siyasi göstergeler olarak da algılandı. Aşılar, daha çok Amerika’daki ayrılıkları derinleştirdi. Bu çatışmalar, spordan Amerikalıların satın aldığı kırmızı-mavi tüketim ürünleri markalarına kadar hayatın her yönüne yayıldı. Amerika’da medeni haklar dönemi sonrasında çok ırklı bir demokrasinin gurur duyulan yurttaş kimliği yerini, 1619 ile 1776’yı çatıştıran — ülkenin köleliğin mi yoksa özgürlük mücadelesinin mi üzerine kurulduğuna ilişkin — anlatılar aldı. Bu çatışma, tarafların anladığına inandığı farklı gerçekliklere, yapılan seçimlerin Amerika tarihinin en adil seçimlerinden biri mi yoksa gayrı meşru bir başkanlığa yol açan büyük bir sahtekarlık mı olduğuna ilişkin gerçekliklere kadar uzanıyor.

2000’lerin başında Amerika’da dünya siyasetinde bir liderlik pozisyonunun sürdürülmesinden taraf güçlü elitler arasında bir fikir birliği söz konusuydu. Afganistan, Irak, Suriye’deki yıpratıcı ve göründüğü kadarıyla bitmek bilmeyen savaşlar, en son İsrail’in Gazze’deki soykırımı, pek çok Amerikalıyı sadece İslam coğrafyasından Orta Doğu gibi zor yerlerden değil genel anlamda uluslararası ilişkilerden de soğuttu. İçerdeki kutuplaşma dış politikayı doğrudan etkilemektedir.

Silah sanayi ayakta kalabilmek için depoları boşaltacak savaşa ihtiyaç duyuyor. 2001’den beri İslam ülkelerinde şehirler vekalet savaşlarıyla bombalanıyor. Savaş, terör ve bağımsızlık mücadelelerinin ekonomik boyutlarıyla silah sanayinin pazarlama stratejileri oldukları anlaşıldı. Obama yıllarında Cumhuriyetçiler savaş yanlısı bir tutum takındı ve Demokratları Rusya’nın “resetlenmesi” konusunda yerden yere vurarak Devlet Başkanı Putin konusunda safça davrandığını iddia etti. Eski Başkan Trump, Putin’i resmen kucaklayarak durumu tersine çevirdi. Ve bugün Cumhuriyetçilerin aşağı yukarı yarısı Demokratların Amerikan yaşam tarzına Rusya’dan daha büyük bir tehdit oluşturduğuna inanıyor.

Başkan Joe Biden yönetiminin görevde olduğu yıllarda en büyük politik yenilgisi, Afganistan’ın hızlıca düşüşüne ilişkin yeterli düzeyde planlama yapmaktaki başarısızlığıdır. Bu da, ne kadar zamansız olursa olsun, en nihayetinde doğru olduğu kanıtlanabilecek olan Afganistan’dan çekilme kararının altında yatan aklı yansıtmamaktadır. Biden, çekilmenin gelecekte Rusya ve Çin’den kaynaklanacak daha büyük sıkıntılara göğüs germeye ağırlık vermek için gerekli olduğunu öne sürdü.

BMGK’deki mevcut ülke yönetimleri, aralarındaki rekabette, jeopolitik hasımlarının gözünü korkutarak vazgeçirmek ve müttefiklerinin dostluğunu kazanmak üzere, hem kaynakları hem de devletin politikalarına yön verenlerin başka yerlerde olan, silah satışında, dolayısıyla kriz bölgelerinde olan ilgisini yeniden ülke içine, kendi toplumuna çekmek zorundadır.

Kısaca dünya koalisyonunun işleyişi, ABD’deki gelişmeler de gösteriyor ki aksamaya başladı. Silah sanayisinin dayattığı Libya, Cezayir, Mısır ve Filistin’den Suriye, Türkiye, Irak, İran ve Pakistan’a uzanacak altüst oluşlar, kargaşa, vekalet savaşları, BMGK üyesi ülkelerinin iç meselesi olacak..

ABD başta olmak üzere İngiltere ve Fransa’da da, Rusya ve Çin’de de İslam dünyasının yangın yerine çevrilmesi iç mesele haline gelecek. Çünkü Afrika ve Asya canlı canlı paylaşılırken bütün insanlık acıdan payına düşeni yaşayacak..

İslami direnişin böyle bir potansiyeli ve dünyayı ayağa kaldırma gücü var. Gazze direnişinin gösterdiği somut veri budur. Bu konuda, yeni yükselen sivil güç olarak boykot ve mitingleri mercek altına koyarak tartışmak istiyorum.

QOSHE - Dünya sisteminin işleyişi aksıyor - Mustafa Yürekli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dünya sisteminin işleyişi aksıyor

5 17
21.11.2023

Tarih, söylem ile olaylar / olgular olmak üzere iki katlı bir birine ters akışıyla sosyal bilimlerde kavranması zor bir fenomendir.. Söz konusu zorluk, modern dönemde sosyal bilimlerin karartmaya varan söylemi yüzündendir. Dolayısıyla olay ve olguları esas almak gerekmektedir.

Bu yazıda, üniversitelerde ne medyada üretilen söyleme sırtımı dönüp dünya sisteminin işleyişini somut olaylar üzerinden gözden geçireceğim.

AMERİKA’NIN DÜNYA KOLAİSYONU

Birleşmiş Milletler, yarım asırlık tarihinin sonunda Amerika’nın Avrupa’dan İngiltere ve Fransa, Asya’dan Çin ve Rusya’yla hesapta mutabakata varma zorunluluğuyla karşı karşıya bıraktı. Kısaca ‘Amerikan hegemonyası’nın pik yaptığı dönem yirmi yıldan daha kısa sürdü. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından, aşağı yukarı 2007-2009 yılları arasındaki mali krize kadar olan parlak dönem, ABD açısından elinin güçlü olduğunu ifade etmekten başka bir anlamı yok..

Dünyayı yeniden yapılandırıp tek ülke haline getiren BM, 11 Eylül 2001 sonrasında, tarihinin üçüncü çeyrek asrına (2002 – 2027) girerken; ABD askeri, ekonomik, siyasal ve kültürel olmak üzere pek çok iktidar alanında baskındı. Amerikan küresel hamlesinin doruğu hiç kuşkusuz 2003’te Irak’ı işgaliydi; o zamandan Amerika sadece Afganistan (iki yıl önce işgal edilmişti) ve Irak’la kalmayıp tüm Orta Doğu’yu, yani İslam coğrafyasını yeniden kurabilmeyi planlıyordu.

Son çeyrekte (2027 – 2053) BMGK masasında Afrika ve Asya yeniden paylaşılacaktı; ABD, doğu Akdeniz, Karadeniz ve Hint Denizi’nde stratejik üsler kurarak, BM’deki koalisyon ortaklarından Avrupa’daki İngiltere ve Fransa, Asya’daki Çin ve Rusya karşısında üstün pozisyonunu sürdürmeyi hedefliyordu.

ABD, Atlantik İttifakı’nda İngiltere ile rekabet halinde olsa da NATO çatısı altında Avrupa devletlerini kontrolde tutmaktadır.

ABD Rusya ilişkisine dikkat edilirse; Karadeniz, Hazar ve Akdeniz üçgeninde aralarında bir anlaşma sağlanmış görünüyor. Rusya, Güney Kıbrıs üssünü Suriye’de iki kıyı kentinde kurduğu üslerle destekleyerek tarihinde ilk kez doğu Akdeniz’e çok güçlü konuşlandı; Karadeniz’de Kırım’ı ve Ukrayna topraklarını sınırları içine katarak gücünü artırdı; Karabağ’ı verdiği Azerbaycan ve Ermenistan NATO’ya girse de Hazar’da da güçlü. Rusya, eski toprağı olan batı Türkistan’da ABD, İngiltere ve Çin ile rekabet halinde. İngiltere Rusya ittifakı Çin ile birlikte ABD’yi Hint Denizi’nde zorluyor.

DÜNYA SİSTEMİNİN İŞLEYİŞİ AKSIYOR

Dünya tek krala çok, iki krala az bir yer, denir. Tarih boyunca küresel rekabet nice devletleri büyütmüş ve batırmıştır. 2002’den beri tarihe geçen ‘tek........

© Haber7


Get it on Google Play