General Napolyon Bonapart, Mısır seferi başında “Avrupa bir köstebek yuvasıdır” demişti. “Bütün büyük itibarlar Asya’dan geliyor” diye açıklamıştı bu sözünü.

1797 yılı sonu itibariyle Birinci Koalisyon Savaşı’nda neredeyse bütün düşmanlarını yenen Fransa Cumhuriyeti, artık Batı Avrupa’da egemen bir ülke haline gelmişti. Dünyaya hakim olmak için yalnızca Büyük Britanya kalmıştı.

Doymak bilmeyen hırslı Napolyon Bonapart, rol model kahramanı Büyük İskender’i örnek almak ve 19. yüzyılın başında bir doğu imparatorluğu kurmak istiyordu. Napolyon, Avrupalı bir devlet olan Fransa’nın sınırları içine Ortadoğu ve Asya’yı da alarak bir dünya imparatorluğu kurma arzusuyla çıktığı Mısır ve Suriye Seferi, Büyük İskender’i de modern çağa taşıdı..

19. yüzyıla girerken dünya hakimiyeti için Fransa - Büyük Britanya savaşı Mısır’da yapılacaktı. Mısır’ı fethetmek demek, coğrafi konumu itibariyle hem Akdeniz’de ve hem de Kızıldeniz’in öteki ucundaki Hindistan’da hakim olmayı mümkün kılacak mükemmel bir üsse sahip olmaktı. Fransa’nın Napolyon Bonapart komutasında Mısır ve Suriye Seferi (1790-1801), Mısır’da bir Fransız kolonisini kurmayı ve Hindistan’daki İngiliz hakimiyetine son vermeyi amaçlıyordu. Fransa, Mısır ve Suriye’yi kolonileştirebilirse, Uzakdoğu Ticaret Yolu’nu ele geçirmiş olacak, kısaca dünyaya hakim olacaktı.

Osmanlı İmparatorluğu 1517 yılından beri Mısır’ı yönetiyordu. Osmanlı padişahının üç yüzyıl boyunca Mısır, üzerindeki hâkimiyeti neredyse elinden kaymak üzereydi. Mısır 1798 yılında bile, aslen Kafkas Dağlarından gelen, ağır vergiler uygulayan ve Mısırlı tebaasının genellikle nefret ettiği bir askeri kast olan Memlükluların fiili (de facto) yönetimindeydi. Napolyon Bonapart, Memlük zulmünü ortadan kaldırmak üzere Allah tarafından gönderildiğini iddia eden broşürler hazırlayıp dağıttı, kendisini bir kurtarcı olarak sundu.

AFRİKA AVRUPA PERSPEKTİFİ

Üç yıl Fransız işgali altında kalan Mısır, Osmanlı ve İngiliz müttefik kuvvetlerinin çabasıyla 1801 yılında geri alındı; Kahire ve İskenderiye'de yapılan iki tahliye sözleşmesiyle Fransızlar Mısır'ı terk etti. Fransa hiç bir başarı elde edemediği bu seferde büyük bir katliam yaptı..

Mısır ve Suriye Seferi'nde Fransa Mısır'ı ele geçirmiş, ancak onu elde tutmayı başaramamıştır. Fransa’nın Mısır ve Suriye Seferi başarısızlıkla sonuçlanınca; Büyük Britanya'nın denizlerdeki hakimiyeti, Fransa'yı Kıta Avrupası'nda kalmak durumunda bıraktı.

Fransa'nın denizaşırı seferlere girişmek konusunda yeterli olamayan bir donanmaya sahip olduğu ortaya çıktı. Fransa'nın Kuzey Amerika'daki Louisiana kolonisini 1803 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne satması da bu dönemde Fransa'nın dış politikasının denizaşırı perspektiften vazgeçmesinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

İngiltere, dünya hakimiyetini (1814 – 1914) Fransa, Osmanlı ve Rusya’yı çatıştırarak sağladı.

İngilizlerin bir masa gibi başına kurulduğu Afrika Avrupa haritası, Osmanlı’nın dünya tasavvuru haline geldi ve Cumhuriyet de bu haritayı tevarüs etti.

Avrupa’nın Afrika Asya Haritası’nda somutlaşan kolonyalizm perspektifi hala geçerlidir. Afrika devletlerinin özellikle Fransa’ya karşı seslerini yükseltmesi de bu perspektifin verdiği acıdandır.

HİNT – PASİFİK EKONOMİK SAVAŞI

Oysa İngilizler, dünya denince, başka bir perspektifi, Hint – Pasifik tahayyülü, Büyük Okyanus haritası gözünün önüne gelmektedir.

İngilizler’in kurduğu ama sürdüremediği, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin Birleşmiş Milletler ile yeniden kurduğu dünya sistemi, Atlas Okyanusu ile Hint Okyanusu ortasındaki Büyük Okyanus’u merkez almaktadır.

Bugün İngiltere, ABD ve Çin, okullarında dünya haritası olarak Büyük Okyanus Haritası’nı tahtaya asar ve yeni nesillere öğretir. Çin’in dünya haritası çok ilginçtir: Güney yukarıda, kuzey aşağıdadır. Dolayısıyla Avustralya ve Çin dünya haritasının yukarısında ve Rusya aşağıda gösterilmektedir. Devletlerin algı yönetiminin haritaya yansımasına ilginç bir örnek.

Büyük Okyanus kıyısındaki 21 ülkenin kurduğu Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) örgütü dünya ekonomisinin %65'ini temsil etmektedir.

ABD’nin 1991’de kurup öncülük ettiği APEC, bölgesel ekonomik, iş birliği, ticaret ve yatırım konularının paylaşıldığı uluslararası bir örgüttür.

Büyük Okyanus kıyısındaki ülkelerin çoğunun üye olduğu örgüt, üyelerinden "üye ekonomi" olarak söz eder. Bu bağlamda Çin (1991) ve Rusya (1998) da APEC’e üye ekonomiler olduğundan, dünya güçleri burada rekabet halindedir.

APEC’teki rekabet durumunu şöyle açıklayabilirim: Hindistan örgüte girmek için başvuruda bulundu ve ABD, Japonya ve Avustralya'dan destek gördü. Üye ekonomilerden yetkililer Hindistan'ın katılıp katılmaması konusunu görüşüp tartışmaktadırlar. Atlantik (Batı) Bloğu ülkeleri arasında, Hindistan'ın örgüte girmesiyle güç dengesinin Asya'ya doğru kayacağı endişesi vardır.

JOE BİDEN BÜYÜK İSKENDER OLABİLİR Mİ?

Amerika, Büyük Okyanus’ta Çin ve Rusya’ya karşı Hint Pasifik’i stratejik merkez olarak yapılandırdı.

ABD, Japonya, Güney Kore ve Avustralya ile askeri tatbikatlar yapıyor..

ABD’nin Filistin Seferi, Fransa’nın Mısır ve Suriye Seferi’ne benziyor. ABD Başkanı Joe Biden, Napolyon Bonapart hastalığına yakalandı: Bir tür Büyük İskender olma takıntısı.

İngiliz ABD rekabeti, Akdeniz, Karadeniz ve Hint – Pasifik’te çılgınlık noktasına vardı.

ABD, Akdeniz’deki ve Arapların elindeki petrol ve doğal gazı İsrail üzerinden Avrupa’ya satmak istiyor. Bu bir İngiliz oyunu.

1878 Paris Anlaşmasına dönecek olursak, masada İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Türkiye’yle birlikte artık ABD de var. İngiltere, diğer Avrupa devletlerinin aralarındaki rekabetten yararlanıyor.

Joe Biden, Mısır’ı kolonileştirme serabına düşen Napolyon Bonapart gibi ucuz yoldan İsrail’i büyütme ve İngiltere’yi Hint Pasifik’ten tamamen kovamasa da sınırlandırma yoluna girdi.

Soru şu: Joe Biden, Büyük İskender olabilir mi? Bence olamaz.

İngiltere, ABD’nin karşısına Akdeniz’de Türkiye, Karadeniz’de de Rusya’yı karşısına sürüyor.. İsrail’i vekalet savaşına sokan ABD’nin Akdeniz’de Türkiye ve İslam devletlerini uzun vadede bile yenmesi imkansız. Üstelik Hint Pasifik’te bugün yarın yeni cephe açılması sözkonusu.

BM çökerken Biden, Büyük İskender olamaz..

Son sözüm şu: Filistin ve İsrail’de öldürülen toplam kişi sayısı 9,000’i aştı, 10.000’e dayandı. Gazze’de her 15 dakikada bir çocuk öldürülüyor. Bu mutlak cinnet hali, her an daha da kötüye gidiyor.

İsrail’in en yakın müttefiki Amerika başkanı daha binlerce kişinin ölümünü önleyebilecek bir ateşkes olasılığının anahtarını elinde tutuyor.

Joe Biden, tarihe ikinci sınıf Hitler olarak geçmek istemiyorsa; ateşkesi ve iki devletli çözümü sağlasın.

QOSHE - Joe Biden, Büyük İskender olabilir mi? - Mustafa Yürekli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Joe Biden, Büyük İskender olabilir mi?

7 11
31.10.2023

General Napolyon Bonapart, Mısır seferi başında “Avrupa bir köstebek yuvasıdır” demişti. “Bütün büyük itibarlar Asya’dan geliyor” diye açıklamıştı bu sözünü.

1797 yılı sonu itibariyle Birinci Koalisyon Savaşı’nda neredeyse bütün düşmanlarını yenen Fransa Cumhuriyeti, artık Batı Avrupa’da egemen bir ülke haline gelmişti. Dünyaya hakim olmak için yalnızca Büyük Britanya kalmıştı.

Doymak bilmeyen hırslı Napolyon Bonapart, rol model kahramanı Büyük İskender’i örnek almak ve 19. yüzyılın başında bir doğu imparatorluğu kurmak istiyordu. Napolyon, Avrupalı bir devlet olan Fransa’nın sınırları içine Ortadoğu ve Asya’yı da alarak bir dünya imparatorluğu kurma arzusuyla çıktığı Mısır ve Suriye Seferi, Büyük İskender’i de modern çağa taşıdı..

19. yüzyıla girerken dünya hakimiyeti için Fransa - Büyük Britanya savaşı Mısır’da yapılacaktı. Mısır’ı fethetmek demek, coğrafi konumu itibariyle hem Akdeniz’de ve hem de Kızıldeniz’in öteki ucundaki Hindistan’da hakim olmayı mümkün kılacak mükemmel bir üsse sahip olmaktı. Fransa’nın Napolyon Bonapart komutasında Mısır ve Suriye Seferi (1790-1801), Mısır’da bir Fransız kolonisini kurmayı ve Hindistan’daki İngiliz hakimiyetine son vermeyi amaçlıyordu. Fransa, Mısır ve Suriye’yi kolonileştirebilirse, Uzakdoğu Ticaret Yolu’nu ele geçirmiş olacak, kısaca dünyaya hakim olacaktı.

Osmanlı İmparatorluğu 1517 yılından beri Mısır’ı yönetiyordu. Osmanlı padişahının üç yüzyıl boyunca Mısır, üzerindeki hâkimiyeti neredyse elinden kaymak üzereydi. Mısır 1798 yılında bile, aslen Kafkas Dağlarından gelen, ağır vergiler uygulayan ve Mısırlı tebaasının genellikle nefret ettiği bir askeri kast olan Memlükluların fiili (de facto) yönetimindeydi. Napolyon Bonapart, Memlük zulmünü ortadan kaldırmak üzere Allah tarafından gönderildiğini iddia eden broşürler hazırlayıp dağıttı, kendisini bir kurtarcı olarak sundu.

AFRİKA AVRUPA PERSPEKTİFİ

Üç yıl Fransız işgali altında kalan Mısır, Osmanlı ve İngiliz müttefik kuvvetlerinin çabasıyla 1801 yılında geri alındı; Kahire ve İskenderiye'de yapılan iki tahliye sözleşmesiyle Fransızlar Mısır'ı terk etti. Fransa hiç bir başarı elde edemediği bu seferde büyük bir katliam yaptı..

Mısır ve Suriye Seferi'nde Fransa Mısır'ı ele........

© Haber7


Get it on Google Play