Allahu Teala, Kur’an-ı Kerim’de devlet münasebetlerinde, bugünkü anlamıyla uluslararası ilişkilerde örnek bir olaya yer verir. Büyük devlet adamı sembolü olan Süleyman aleyhisselamın Yemen Kraliçesi Belkıs’la iletişimi çarpıcı bir şekilde anlatılır:

“Sebe melikesi (adamlarına) şöyle dedi: ‘Beyler! Bana çok önemli bir mektup gönderilmiş! Mektup Süleyman’dan gelmekte, rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla ­başlamaktadır; bana üstünlük taslamayın, gelip bana teslim olun, denilmektedir.’

Kraliçe şöyle dedi: ‘Efendiler! Süleyman’ın çağrısı hakkında bana görüşünüzü açıklayın. Sizin görüşünüzü almadan asla bir işe kesin karar vermem.’

Şu cevabı verdiler: ‘Biz güçlüyüz, zorlu savaşçılarız, yine de yetki senindir; artık ne buyuracağını sen düşün.’

Kraliçe şöyle dedi: ‘Krallar bir ülkeye girdiler mi, oranın altını üstüne getirirler ve halkının ulularını aşağılanmış duruma düşürürler. Bunlar da öyle yapacaklardır.

Ben bunlara bir hediye göndereceğim, sonra bakacağım elçiler ne ile dönecekler?” (Neml Suresi; Ayet: 29 – 35)

Süleyman aleyhisselâmın mektubunu alan Yemen Kraliçesi Belkıs, devletin ileri gelenlerini toplayarak mektubun içeriği hakkında bilgi vermiş, ne yapmaları gerektiği konusunda kendileriyle istişarede bulunmuştur. Danışmanları ülkenin savaş gücü hakkında bilgi verdikten sonra nihaî kararın kraliçeye ait olduğunu ifade etmişlerdir.

Kraliçe, savaşın başarısızlıkla neticelenmesi durumunda düşman istilâsının kötü sonuçlarını anlatarak meseleyi barış yoluyla çözmenin daha uygun olacağını ifade etmiş, barıştan yana olduğunu göstermek üzere Süleyman aleyhisselâma hediyeler göndermiş ve sonucu beklemiştir:

(Elçiler) Süleyman’a geldiğinde o şöyle dedi: “Siz bana mal yardımı mı yapıyorsunuz? Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha değerlidir. Hayır, hayır! Bu hediyenizle ancak sizin gibiler sevinir.

(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki asla karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine gelir, muhakkak surette onları yenilmiş ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkarırız!”

(Daha sonra anışmanlarını toplayarak) “Beyler! Onlar boyun eğerek bana gelmeden önce hanginiz o kraliçenin tahtını bana getirebilirsiniz?” diye sordu. Birisi, “Ben onu sen göz açıp kapayıncaya kadar getiririm” diye cevap verdi.

Süleyman aleyhisselâm tahtı yanı başına yerleşmiş olarak görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin bir lütfudur. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, kerem sahibidir” (Neml Suresi; Ayet: 36 – 40).

Bir peygamberle örnek verilen Müslüman devlet başkanının görevi, ülkelerele savaşarak ganimet elde etmek veya savaş tehdidiyle hediye almak değil, Allah’ın dinini tebliğ etmek, insanların sapkın inançlardan kurtulmalarının yolunu açmaktır. Bu yüzden Süleyman aleyhisselâm, kraliçenin gönderdiği hediyelere iltifat etmemiştir.

Bu ayetler, tarihin değişmez yasasının hak batıl savaşı olduğunu ifade etmektedir. Hakikatin en büyük düşmanı sahtedir, puttur, şarlatan devlet adamıdır; ahlak ve hukuku çiğneyerek ilahlık taslayan azgınlardır.

Ülkenin güvenliği, sağlıklı toplum, büyük ve güçlü devlet olmayı gerekli kılar. Süleyman aleyhisselam, Yemenlileri teslim ve tâbi olmadıkları takdirde karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine gideceğini söyleyerek apaçık tehdit etmiştir.

Elçiler dönüp durumu kraliçeye anlatınca; kraliçe maiyetindeki ileri gelenlerle birlikte büyük bir heyetle Süleyman aleyhisselamı ziyaret edip onun dini olan İslam hakkında bilgi almak üzere harekete geçmiştir.

Öte yandan Süleyman aleyhisselâma bu bilgi ulaşmış (âyet 42), o da kraliçe gelip teslim olmadan önce onun tahtını getirmelerini yanındaki görevlilerden istemiştir.

Kur’an-ı Kerim’de anlatılan bu kıssada kadınların da devlet başkanı olabileceklerine ve bir kadın yöneticinin erkek devlet adamlarından daha basiretli davranabileceğine işaret etmesi ilgi çekicidir. İslam’ı yerinde, kaynağında, bir devlet başkanından öğrenmek de bu kıssada dikkat çeken hususlardandır. İslam devletinin başına geçen her devlet adamının öncelikli ana görevi İslam’ı tebliğ etmek, insanlığa tevhit hakikatini anlatmaktır.

“Onu, daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler kraliçeyi saptırmıştı. Çünkü o inkârcı bir kavimdendi. Ona, ‘Köşke gir’ denildi. Kraliçe salonu görünce, onu oraya toplanmış su sandı ve eteğini topladı. Süleyman, ‘Bu, billûrdan yapılmış bir köşkün şeffaf zeminidir’ diye uyardı. Kraliçe, ‘Rabbim, ben gerçekten kendime zulmetmişim! Artık Süleyman’la beraber âlemlerin rabbi olan Allah’a teslim oldum’ dedi.” (Neml Suresi; Ayet: 33 – 44)

Rivayete göre Süleyman aleyhisselâm Allah’ın kendisine lutfettiği mûcize ve nimetleri çağındaki devlet adamlarına göstermek amacıyla büyük bir saray yaptırmış; sarayın girişi camdan zeminle havuz görünümüne sokmuştu. Mimarlıkta zirve olan bu olay, günümüzdeki adıyla yumuşak güç olan kültür ve sanatın uluslararası ilişkilerdeki önemini vurgulamaktadır.

Kraliçenin tahtını da bu saraya yerleştirmiştir. Sarayın tabanının su şekline sokulması, tahtın tanınmasının güç hale getirilmesi kraliçeyi sarsmak, kendine ve ihtişamına güvenini zayıflatmak, onu büyük bir mânevî değişime hazırlamak için olmalıdır.

Belkıs’ın Süleyman aleyhisselâmı ziyareti konusunda Kitâb-ı Mukad­des de Kur’an’la uzlaşır bilgiler vermektedir. Ancak oradaki bilgilere göre Belkıs, Allah’ın adını yaymasından dolayı şöhreti her tarafta duyulan Süleyman aleyhisselâmı bizzat görmek, gerçek bir peygamber olup olmadığını anlamak üzere büyük bir kafile ve değerli hediyelerle Kudüs’e gelmiştir. Ziyareti esnasında Süleyman aleyhisselâma sorduğu, cevabını yalnız kendinin bildiği özel soruların cevabını almış, sonunda onun bilgisinin derinliğine, kudretinin büyüklüğüne inanmış; Allah’ın birliğine iman edip Müslüman olduktan sonra ülkesine dönmüştür.

7 Ekim 2023 Aksa Tufanı Filistin İsrail Savaşı bağlamında Süleyman aleyhisselâm ile Yemen Kraliçesi Belkıs’ın kıssasını yeniden düşündüm. Bu tefekkür hamlesi bana bazı hakikatleri açtı.. Birkaç tespitimi burada dile getirerek yazıyı bitireceğim.

İnsan varlığı bilgi, irade ve gücün bileşimi iki otorite arasında şekillenmektedir. İlk otorite, içindedir; insanın benliği, özyönetimi, nefsidir. İkinci otorite dışarıdadır, ortak yönetimdir, devlettir. Allah’ın kitap ve peygamber göndererek bildirdiği din (gösterdiği ideal ve koyduğu kurallar) iç otoritenin ihtiyaç duyduğu ahlak ile dış otoritenin ihtiyacı olan hukuktur. İnsan ahlakla olgunlaşır, kişilik sahibi olur. Kişi toplumda düzeni, barışı, güvenliği sağlayan hukukla da uyumluluk kazanır. Ahlak ve erdem gerek şart, adaletin güvencesi hukuk da yeter şarttır. Bu bağlamda Allahu Teala din göndererek adaletle iyi insan ve sağlıklı toplum imkanını bağışlamıştır.

Hıristiyan Avrupa tarihine bakılınca; kilise, Bizans ve ardılı devletler, toplumu aydınlığa çıkaramamış ve sağlığına kavuşturamadığı görülmektedir. Avrupa pagan anlayıştan kurtulamamış, gücü esas aldığından Ortaçağ Karanlığı’nı Kapitalist barbarlık izlemiştir. Dinlerini tahrif eden Yahudilerden ve Hıristiyanlardan Süleyman aleyhisselam gibi adaletli büyük devlet adamı çıkmamıştır. Son iki asırda İngiliz (1814 – 1914) ve Amerikan (1952’den beri) hegomanyası; fitne ve fesat politikaları gütmüş; ülkeleri işgal ederek, işbirlikçi kukla yönetimler oluşturarak ve istikrarsızlaştırarak küresel güvenliği bozmuştur.

İslam medeniyeti, Peygamber aleyhisselamın kurduğu İslam Devleti’nin başkentinde Medine’de ortaya çıkmış ve adını da o kutsal beldenin isminden almıştır. Medine, Şam, Bağdat, Kahire, Kurtuba ve İstanbul bizim başşehirlerimiz olarak medeniyetimizin de altı ana şehirleridir. İslam tarihinde ise Peygamber sallahu aleyhi veselemden sonra adaletli devlet adamları çıkmıştır. Ahlak ve hukuku esas alan İslam medeniyeti, Ömer İbn Hattab, Ömer İbn Abdülaziz, Selahaddini Eyyubi, Nurettin Zengi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Sultan Süleyman gibi adaletiyle ve insanlığa yaptıkları hizmetlerle tarihe geçmiş büyük devlet başkanları çıkarmıştır. İyilik eksenini temsil eden İslam medeniyeti inşallah yeni adaletli devlet adamları çıkaracaktır. Kur’an-ı Kerim’in çizdiği bilgelik, barış, güvenlik ve birlik yolu, insanlık için kurtuluş olacaktır.

QOSHE - Süleyman, Yahudi ve Hıristiyanlıktan değil de neden İslam’dan çıkmaktadır? - Mustafa Yürekli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Süleyman, Yahudi ve Hıristiyanlıktan değil de neden İslam’dan çıkmaktadır?

16 19
04.11.2023

Allahu Teala, Kur’an-ı Kerim’de devlet münasebetlerinde, bugünkü anlamıyla uluslararası ilişkilerde örnek bir olaya yer verir. Büyük devlet adamı sembolü olan Süleyman aleyhisselamın Yemen Kraliçesi Belkıs’la iletişimi çarpıcı bir şekilde anlatılır:

“Sebe melikesi (adamlarına) şöyle dedi: ‘Beyler! Bana çok önemli bir mektup gönderilmiş! Mektup Süleyman’dan gelmekte, rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla ­başlamaktadır; bana üstünlük taslamayın, gelip bana teslim olun, denilmektedir.’

Kraliçe şöyle dedi: ‘Efendiler! Süleyman’ın çağrısı hakkında bana görüşünüzü açıklayın. Sizin görüşünüzü almadan asla bir işe kesin karar vermem.’

Şu cevabı verdiler: ‘Biz güçlüyüz, zorlu savaşçılarız, yine de yetki senindir; artık ne buyuracağını sen düşün.’

Kraliçe şöyle dedi: ‘Krallar bir ülkeye girdiler mi, oranın altını üstüne getirirler ve halkının ulularını aşağılanmış duruma düşürürler. Bunlar da öyle yapacaklardır.

Ben bunlara bir hediye göndereceğim, sonra bakacağım elçiler ne ile dönecekler?” (Neml Suresi; Ayet: 29 – 35)

Süleyman aleyhisselâmın mektubunu alan Yemen Kraliçesi Belkıs, devletin ileri gelenlerini toplayarak mektubun içeriği hakkında bilgi vermiş, ne yapmaları gerektiği konusunda kendileriyle istişarede bulunmuştur. Danışmanları ülkenin savaş gücü hakkında bilgi verdikten sonra nihaî kararın kraliçeye ait olduğunu ifade etmişlerdir.

Kraliçe, savaşın başarısızlıkla neticelenmesi durumunda düşman istilâsının kötü sonuçlarını anlatarak meseleyi barış yoluyla çözmenin daha uygun olacağını ifade etmiş, barıştan yana olduğunu göstermek üzere Süleyman aleyhisselâma hediyeler göndermiş ve sonucu beklemiştir:

(Elçiler) Süleyman’a geldiğinde o şöyle dedi: “Siz bana mal yardımı mı yapıyorsunuz? Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha değerlidir. Hayır, hayır! Bu hediyenizle ancak sizin gibiler sevinir.

(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki asla karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine gelir, muhakkak surette onları yenilmiş ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkarırız!”

(Daha sonra anışmanlarını toplayarak) “Beyler! Onlar boyun eğerek bana gelmeden önce hanginiz o kraliçenin tahtını bana getirebilirsiniz?” diye sordu. Birisi, “Ben onu sen göz açıp kapayıncaya kadar getiririm” diye cevap verdi.

Süleyman aleyhisselâm tahtı yanı başına yerleşmiş olarak görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin bir lütfudur. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, kerem sahibidir” (Neml Suresi; Ayet: 36 – 40).

Bir peygamberle örnek verilen Müslüman devlet başkanının görevi, ülkelerele savaşarak ganimet elde etmek veya savaş tehdidiyle hediye........

© Haber7


Get it on Google Play