Siyasi düşünce tarihinde siyaset şehir devletiyle temellendirilmektedir. Şehir devleti, bir tür yerel yönetimdir. Aile yönetimi, şehir yönetimi ve ülke yönetimi iç içe büyüyen sorumluluklar olarak ele alınmaktadır.

Dolayısıyla otoriteye bağlanma biçimi olarak özde aynı olduğundan evde, işte, şehirde ve ülkede, kısaca her düzeyde yönetimde adalet, yani güvenli bağlanma aranmaktadır.

ŞEHİR DEVLETİ

Tarih boyunca peygamberler kutsal kitabı temele koyarak şehir kurmuşlar, hukuku esas alan yönetimlerinde emniyeti ve barışı sağlamışlardır. Hakikati merkeze alan, iki dünya mutluluğunu amaç edinen siyasette, Allahu teala yasa koyucudur ve Müslüman yöneticiler, ilkeleri güncel olaylara uygulayarak adaleti temin eder. Davut aleyhisselam, Süleyman aleyhisselam ve Muhammet aleyhisselam adaletli devlet adamı sembolleridir.

İslam dininde müminler, kardeştir ve birbirlerine emanettir. Bir peygamber mesleği olarak hakikate uygun siyaset, adaleti ortak payda yapma ve güvenli bağlanma, hakka hukuka riayet, düzen, emniyet ve mutluluk demektir. Güvensiz bağlanma da körü körüne teslimiyet olduğu kadar zulüm ve fitne fesattır.

İnsanlık tarihinde iki şehirleşme ve yönetim modeli ortaya çıkmıştır. Ana akım olan peygamberlerin vahye dayalı olarak kurduğu, hukukun üstün tutulduğu ve Kudüs’ün temsil ettiği emniyet ve adalet şehirleri.. İkincisi de kralların gücü esas alan, Atina’nın, Roma’nın temsil ettiği cahiliye ve zulüm şehirleri. Yunan-Roma uygarlığının gücü esas alan şehirleşme biçimi ve demokrasisi, çağdaş dünyanın siyasal kültürünün başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Oysa Avrupa’da 19. yüzyıla kadar feodal kent devletleri ve cahili yönetimleri, karanlıkla, zulümle ve tiranlıkla özdeşleşmiştir.

Siyaset ile şehir devletinin, dolayısıyla yerel yönetimlerin birlikte anılması, temelini peygamber yönetimlerinden almaktadır. Aile ve cemaat, peygamberlerin aralarında bulundukları dönemde ümmetin hücreleri olarak görülmüşler ve yönetime karşı hep özgürlüğün, eşitliğin, katılımın, kendi kendini yönetmenin ve iktidarı denetlemenin örneğini oluşturmuşlardır.

Peygamber efendimiz sallahu aleyhi ve sellem Medine’de 7. yüzyılda ümmetini devlet aşamasına taşıyarak adaletli yönetimi ortaya koymuş; Medine’deki Asrı Saadet’te erdeme ve adalete dayalı ideal siyaset, apaçık ortaya konulmuştur. Emanet, adalet, ehliyet, şura (divan, meclis) ve biat (yönetilenlerin rızası) siyasetin esası olmuştur. Böylece siyasetin saç ayağı olarak erdemli birey, sağlıklı toplum ve emniyetli devlet en ideal ölçülerde ortaya konulmuş, böylece de düzen (birlik, adalet) ve karışıklık (bölücülük, fitne fesat, nifak) tanımlanmıştır.

Ancak İslam devletinde siyaset, Tanzimat’tan sonra 19. yüzyılda işlevlerini kaybetmeye başlamış; İslam şehirleri ve yerel yönetimler bozulmuş, merkezi devlet yönetimin bir parçası olmuştur. Devletin zayıflaması, toplumun sağlığının bozulması ve toprak kayıpları nedeniyle şehirler ve yerel yönetimler merkezi devletin sıkı denetimi altında kalmıştır.

İslam medeniyetinde mahalle muhtariyet, yöneticisi muhtardır; dolayısıyla erdem ve adalet topluluğu olan ümmetten karışıklık demek olan ulusa geçilirken medeniyet, yani sosyal yapı ve dolayısıyla şehirler bozulmuş, yerel yönetimler iradesiz hale gelmiştir.

TÜRKİYE YÜZYILI, YEREL YÖNETİM VE DEMOKRASİ

Yerel ölçekte kendi kendini yönetme ve yönetebilme hakkı ilk kez peygamber devletlerinde ortaya çıkmış ve siyaset, tarihte “şehir devleti” ile özdeşleştirilmiştir. Organlarının seçimle iş başına gelmesi, yönetici kadronun yönetilenlerle iç içe olması, tabanla tavanın birbirine yakınlığı, halkın yönetime katılımı ve yönetimi denetlemesi, yönetilen rızasının alınmasının mümkün olması nedeniyle İslam medeniyetindeki siyasetin demokrasiyle birbirine yakın olduğu düşüncesini doğmuştur.

İçinde bulunduğumuz yüzyılda da yerel yönetimlere olan ilgi tekrar artmaya başlamıştır. Yerel yönetimler, halkın yönetime katılmasını mümkün kılan ve halka kendi kendilerini yönetme imkânı sağlayan en önemli kuruluşlar olmalarının yanında, demokrasinin etkin bir şekilde hayata geçirildiği kuruluşlar olarak kurgulanmaktadır. Demokrasi kavramının temel gerekleri olan halk katılımı, çoğunluk ilkesi ve seçmenlere karşı hesap verme sorumluluğu gibi değerlerin yerel yönetimlerde hayata geçirilmesi daha kolay olmaktadır. Katılım yerel yönetimlerde ülke düzeydekine göre daha aktif ve doğrudandır. Bu nedenle yerel yönetimlerin demokrasi ile ilişkilendirilmesinin en önemli nedeni olarak halka en yakın yönetim birimi olmaları görülmektedir. Demokrasi kavramının temel öğelerinden olan halk katılımı, çoğunluk ilkesi ve liderlerin hem danışmaya önem vermesi hem de seçmene karşı hesap verme sorumluluğu duyması yerel yönetimlerin demokratik değerlerinden kabul edilmektedir.

Ulus-devletin tek egemen güce dayanan demokrasi anlayışından, çoğulcu demokrasiye, merkeziyetçilikten âdem-i merkeziyetçiliğe geçişin gündemde olduğu ve tartışıldığı bir ortamda yerel demokrasi ya da demokratik yerel yönetim gittikçe daha önemli hale gelmektedir. Küçük yönetim birimlerinde doğrudan temsil ve yönetim daha kolay olmaktadır çünkü.

Günümüzde yerel yönetimler, demokratik anlayışın benimsenmesi ve ülke barışına katkı sağlanması yönünden çok önemli kuruluşlar olarak görülmektedir. Bu yönetimlerde gösterilecek başarı, demokratik anlayışın gelişmesine, temel meselelerde uzlaşmaya ve ülke düzeyinde bu alanda bir barışçıl ortamın oluşturulmasına yardımcı olacağı umulmaktadır.

Türkiye Yüzyılı’nın başında, milleti özne haline getirecek ve tarih sahnesine siyasi aktör olarak dikecek yeniden yapılanmanın dinamiği yerel yönetimlerde demokrasinin sağlanması olmaktadır. İslam medeniyetini ihya, tabandan tavana bir hareket, yerelden küresele adaletli yönetim olduğundan Türkiye Yüzyılı’nın karakteristiği olan millet hareketi yerel yönetimlerden başlayan bir kurtuluş hareketidir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu sürecinin lideri olarak tarihe geçecektir. Dolayısıyla Türkiye Yüzyılı, yerel yönetim ve demokrasi ilişkisini irdeleyen bir yazı daha kaleme almayı düşünüyorum.

QOSHE - Türkiye Yüzyılı, yerel yönetimler ve demokrasi - Mustafa Yürekli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye Yüzyılı, yerel yönetimler ve demokrasi

5 0
13.02.2024

Siyasi düşünce tarihinde siyaset şehir devletiyle temellendirilmektedir. Şehir devleti, bir tür yerel yönetimdir. Aile yönetimi, şehir yönetimi ve ülke yönetimi iç içe büyüyen sorumluluklar olarak ele alınmaktadır.

Dolayısıyla otoriteye bağlanma biçimi olarak özde aynı olduğundan evde, işte, şehirde ve ülkede, kısaca her düzeyde yönetimde adalet, yani güvenli bağlanma aranmaktadır.

ŞEHİR DEVLETİ

Tarih boyunca peygamberler kutsal kitabı temele koyarak şehir kurmuşlar, hukuku esas alan yönetimlerinde emniyeti ve barışı sağlamışlardır. Hakikati merkeze alan, iki dünya mutluluğunu amaç edinen siyasette, Allahu teala yasa koyucudur ve Müslüman yöneticiler, ilkeleri güncel olaylara uygulayarak adaleti temin eder. Davut aleyhisselam, Süleyman aleyhisselam ve Muhammet aleyhisselam adaletli devlet adamı sembolleridir.

İslam dininde müminler, kardeştir ve birbirlerine emanettir. Bir peygamber mesleği olarak hakikate uygun siyaset, adaleti ortak payda yapma ve güvenli bağlanma, hakka hukuka riayet, düzen, emniyet ve mutluluk demektir. Güvensiz bağlanma da körü körüne teslimiyet olduğu kadar zulüm ve fitne fesattır.

İnsanlık tarihinde iki şehirleşme ve yönetim modeli ortaya çıkmıştır. Ana akım olan peygamberlerin vahye dayalı olarak kurduğu, hukukun üstün tutulduğu ve Kudüs’ün temsil ettiği emniyet ve adalet şehirleri.. İkincisi de kralların gücü esas alan, Atina’nın, Roma’nın temsil ettiği cahiliye ve zulüm şehirleri. Yunan-Roma uygarlığının gücü esas alan şehirleşme biçimi ve demokrasisi, çağdaş dünyanın siyasal kültürünün başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Oysa Avrupa’da 19. yüzyıla kadar feodal kent devletleri ve cahili yönetimleri, karanlıkla, zulümle ve tiranlıkla özdeşleşmiştir.

Siyaset ile şehir devletinin, dolayısıyla yerel yönetimlerin birlikte anılması, temelini peygamber yönetimlerinden almaktadır. Aile ve cemaat, peygamberlerin aralarında bulundukları dönemde ümmetin hücreleri olarak görülmüşler ve yönetime karşı hep özgürlüğün, eşitliğin, katılımın, kendi kendini........

© Haber7


Get it on Google Play