Dünya güçleri, bugün İslâm ülkelerini aralarında paylaşmışlar. Her biri kendi nüfuz alanına düşen bölgede Müslümanları ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri açıdan ezmekte ve sömürmektedir. Buna yerli işbirlikçiler olan Batıcılar da çanak tutmaktadır.

Osmanlıdan sonra imamesi kopan tesbih taneleri gibi etrafa saçılan Müslümanlar, hilafet makamının yokluğundan darmadağın oldular. Ümmet sistemini yerine modernleşme diyerek ulus sistemi konuldu. Ulusçuluk, Müslümanların anlayışlarına kadar nüfuz etti. Bugün üniversite, okullar ve medya yoluyla zorla Müslümanların inancını değiştirmek istiyorlar.

İslam ve Allah inancımız; kitapsız, şeriatsız, peygambersiz, iradesiz, pasif tanrı inancı haline getirilmek isteniyor. Allah’ın elinden, yaratıcılık hakkı alınıyor. Allah’ın hakları, ilahi hukuk konuşuluyor mu? Yatıp kalkıp insan haklarını konuşmuyor muyuz? Kur’an-ı Kerim, peygamberin yazdığı tartışmaya açık bir kitap olabilir mi? Bu bakış açısını dayatıyorlar; başörtüsü meselesinde olduğu gibi. Kur’an- Kerim’i elimize almamızı, dilediğimiz gibi yorumlamamızı istiyorlar; İslam sisteme ilişmeyen bireysel din haline getiriliyor, uydur uydur yaşa deniyor. İslam protestanlaştırılıyor. Ahirette hesap vermenin olmadığı bir dindarlık, ölüm ötesini yok sayan, dert edinmeyen bir dini hayat yaygınlaştırılıyor. Allah’tan ümit kesilmez deniyor, rahmeti geniştir deniyor. Dünya hayatı ahiretten hayırlıdır noktasına kadar varıyor iş. Dünyanın geçici bir hayat, imtihan yeri olması esas alınmıyor artık; dünya, tatil ve eğlence yeri olarak algılanır hale geliyor. Ortaya bireyci, çıkarını her şeyin üstünde tutan, pragmatist, sonuç odaklı düşünen, fırsatçı, konformist, hedonist bir insan tipi çıkarıyorlar dünyanın her yerinde; dindarlık bu deniliyor.. Müslüman da Yahudi de Hristiyan da Budist de Hindu da bu insan artık. Peygamber sevgisi, kişiyi yüceltme ve duygusallıkla hastalıklı bir romantizme götürülüyor. Güzel ahlakıyla, eylemleri ve işleriyle örnek, kişilikli, hukuku üstün tutan peygamber yok ediliyor; Yahudilerin yaptığı gibi olağanüstü masal kahramanı haline getiriliyor. Daha da kötüsü ümmetsiz bir peygamber ve ümmet bilincini içermeyen bir peygamber sevgisi üretiliyor..

Ümmet sevgisi, Allah’a imanın somut tezahürü; Allah ve peygamber sevgisini kişiliğe yerleştiren ihlas, kardeşlik ve fedakarlığının, İslam diğergamlığının ve ahlakının özüdür.

ALLAH’IN RAHMETİ ÜMMET SEVGİSİNDEDİR

On dört asırlık İslâm tarihi; îman kardeşliği kıvamının yakalandığı devirlerdeki ihtişam, zaferler ve fetihler; yaşanmadığı devirlerdeki sefalet, hezimetler ve kayıplar manzumesidir. O kardeşlik varsa, Endülüs bir avuç müslümanla fethedilmiş; o kardeşlik yerini tefrikaya ve düşmanla ittifâka terk etmişse, yüz binlerce müslümanın durduramadığı bir hezimet ve fâcia ile o topraklar kaybedilmiştir.

Müminler kendi aralarında ise tam bir ihlas harcı ile yekvücut bir bina gibi kardeştirler. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Allah, kendi yolunda bünyân-ı mersûs (parçaları kurşunla kenetlenerek yekpâre hâline gelmiş olan sağlam bir bina) gibi saf bağlayarak çarpışanları sever” (es-Saff Suresi, Ayet: 4).

Bu yekpare bina imgesi, Müslümanların istikmet üzere yaşamalarının, Hak yolundaki azim ve gayretlerinin; hem maddî olarak liderli, teşkilâtlı, planlı, programlı, tertipli, düzenli olması gerektiğini, hem de kalbî olarak aynı dava etrafında ideal birliği sağlamış olması gerektiğini; yine niyet birliği, inanç birliği, düşünce birliği ve eylem birliği içerisinde bir araya gelmiş; aralarında hiçbir sıkıntı ve menfî duygu olmaksızın kenetlenmiş olmalarının îcâb ettiğini ifade etmektedir. Bugün Müelümanlık işin fikir birliği yetmemektedir, hareket birliği gerekmektedir. Ümmet denilen bu toplumu bir arada tutan, inandığı hakikatler etrafında, iman kardeşliğinde bütünleşmesi, kenetlenişidir: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin” (Hucurât Suresi; Ayet: 10).

İSLAM KARDEŞLİĞİ ÜMMET SEVGİSİDİR

Bugün İslâm dünyası kan ağlıyor; Irak’ta, Suriye’de, Yemende, Filistin’de, Keşmir’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, daha bir çok İslam beldesinde Müslümanlar ya esaret altında inim inim inliyor ya da açlıkla, hastalıkla, yoksullukla pençeleşiyor.

İki milyar Müslüman, İslam şehirlerinin uçaklarla bombalanmasını, kardeşlerinin yurdunun yuvasının yıkılmasını, acı çekmesini, katliamları seyrediyor. Siyonist İsrail ümmetin gözü önünda Filistini 1948’den beri katlediyor, bugün Gazze’de soykırım yapıyor. Oysa dünyanın her hangi bir yerinde bir Müslümanın ayağına diken batsa, her Müslümanın onun acısını yüreğinde duyması gerekir.. Hadis-i şeriflere göre İslam kardeşliği, böyle bir yakınlıktır.

Rasulullah sallahu aleyhi vesellem buyurdular: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” (Müslim, Îmân 93-94)

Müslümanların birbirlerini kardeş görmeleri Allah’ı sevgisindendir. “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mümin kardeşi için de istemedikçe imanını kemale erdiremez, gerçek mümin olamaz” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 59).

“Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuz ve yüksek ateş içinde kalır” (Müslim, Birr, 66).

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teala da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter” (Buhari, Mezalim 3; Müslim, Birr 58).

“Müslümanlar kardeştir. Müslüman, Müslümana hıyanet etmez, yalan söylemez ve yardımı terk etmez. Her Müslümanın diğer Müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva buradadır. Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter” ( Tirmizî, Birr 18).

Özetle söylemek gerekirse, “Mümin kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir” (Buhari, İman 42.) hadis-i şerifinin hikmetiyle yoğrulmuş müminler olmamız gerekir.

KARDEŞLİĞİNİ GÜÇLENDİRMEK

Ümmet sevgisinin özü olan İslam Kardeşliği’ni kuvvetlendirmek için irtibatı sürdürmek, iletişim halinde olmak, ilişkilerde kötü huylara sabretmek ve üzücü, kırıcı davranışlara karşı tebessüm etmek gerekir ki bunlar da Allah Teâlâ’nın sevdiği hasletlerdir. Allahu Teala, İslam kardeşliğini ve ümmet sevgisini tek kurtuluş yolu göstermektedir:

Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmrân Suresi; Ayet: 103)

Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artık onun Allah ile irtibatı tamâmen kopmuş olur. Ancak kâfirlerden gelebilecek tehlikelerden korkarsanız ölçülü bir şekilde onlara dostluk gösterebilirsiniz. Yine de Allah sizi azabından sakındırıyor. Çünkü sonunda dönüş, yalnız Allah’adır. (Âl-i İmrân Suresi; Ayet: 28)

Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir (Mâide Suresi; Ayet: 54).

Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir (Tevbe Suresi, Ayet: 23).

Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir (Mücâdele Suresi, Ayet: 22).

Onlardan önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş bulunan ensârın da bu ganimet mallarında hakları vardır. Onlar beldelerine göç eden muhâcirleri kendi canları gibi severler ve onlara fazladan verilen ganimetlerden ötürü gönüllerinde en küçük bir kıskançlık ve burukluk duymazlar. Hatta onlar ihtiyaç içinde kıvransalar bile, daha muhtaç durumda olan mümin kardeşlerini ken­di­lerine tercih ederler. Şunu bilin ki, kim nefsinin cimriliğinden ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, dünyada da âhirette de kurtuluşa erecek olanlar, işte bunlardır (Haşr Suresi, Ayet: 9).

Hadîs-i şeriflerde buyurulur: “Benim rızâm için birbirlerini sevenlere, benim rızâm için bolca sarf edenlere, birbirlerini sevmede samimî davranan sâdıklara, akraba ve dost ilişkilerini kesmeyenlere veya birbirlerini ziyaret edenlere sevgim hak olmuştur.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 229)

“Allah Teâlâ, eskiden beri gelen kardeşliğe devam etmeyi sever. Öyleyse kadîm dostluklarınızı devam ettiriniz.” (Deylemî, Müsned, I, 154)

“Allah; kötü komşusu olup da ona, sevâbını umarak ve Allah, hayatta iken veya ölümle bir çıkış yolu verinceye kadar sabreden kulunu sever.” (Deylemî, Müsned, I, 158)

“Allah; uyumlu, yumuşak ve güler yüzlü kimseyi sever.” (Beyhakî, Şuab, VI, 254/8055, 8056)

ÖZELEŞTİRİ İHTİYACI

Bugün kardeşliğimizi ve milletimizin kardeşlik dokusunu bu açıdan muhasebe etmeliyiz. Milletimiz, Malazgirt’te ve Çanakkale’de olduğu gibi tek bir yürek hâlinde midir? Yoksa toplumumuzun kalbi çatlaklarla mı doludur? Hak yolunda cehd ü gayretlerimiz, fedâkârlıklarımız, ashâb-ı kiram ile, muzaffer atalarımızla mukayese edildiğinde hangi düzeydedir? İbâdet hayatımız, aile hayatımız, iş hayatımız; Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği takvâ, ihsan, tevbe ve temizliğe riâyet ölçülerine göre ne durumdadır?

Ehli dünya; fânî ve süflî lezzetlerine her türlü süslü, yaldızlı vasıtayla çağırırken; ehli îman da her türlü imkânını, Hakk’ın yolunu sevdirmekte seferber etmekten imtinâ etmemelidir. Tebessüm ile, İslâm’ın güler yüzünü, adâleti tevzî eden, Hakk’ı ve hakikati savunmak için çalışma, çaba ve mücadeleden ayrılmayan, takvâ titizliğiyle yaşayıp, en ufak bir sürçmede derhâl tevbe ve arınma kapısına yönelen müminler; ilâhî muhabbete nâil, bahtiyar kullardır. İmanımızı, icmali imandan tahkiki ve tafsili imana çıkarmak için bütün bir hayatı Allah sevgisiyle tarayıp öz eleştiri ihtiyacı duyarak, özü İslam kardeşliği olan ümmet sevgisini geliştirmeliyiz. Allah celle celaluhunu ve Peygamber aleyhisselamı seven, iman kardeşliğini heyecnla yaşar ve ümmet sevgisini güçlendirir..

QOSHE - Ümmet sevgisinin özü İslam kardeşliğidir - Mustafa Yürekli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ümmet sevgisinin özü İslam kardeşliğidir

2 1
07.12.2023

Dünya güçleri, bugün İslâm ülkelerini aralarında paylaşmışlar. Her biri kendi nüfuz alanına düşen bölgede Müslümanları ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri açıdan ezmekte ve sömürmektedir. Buna yerli işbirlikçiler olan Batıcılar da çanak tutmaktadır.

Osmanlıdan sonra imamesi kopan tesbih taneleri gibi etrafa saçılan Müslümanlar, hilafet makamının yokluğundan darmadağın oldular. Ümmet sistemini yerine modernleşme diyerek ulus sistemi konuldu. Ulusçuluk, Müslümanların anlayışlarına kadar nüfuz etti. Bugün üniversite, okullar ve medya yoluyla zorla Müslümanların inancını değiştirmek istiyorlar.

İslam ve Allah inancımız; kitapsız, şeriatsız, peygambersiz, iradesiz, pasif tanrı inancı haline getirilmek isteniyor. Allah’ın elinden, yaratıcılık hakkı alınıyor. Allah’ın hakları, ilahi hukuk konuşuluyor mu? Yatıp kalkıp insan haklarını konuşmuyor muyuz? Kur’an-ı Kerim, peygamberin yazdığı tartışmaya açık bir kitap olabilir mi? Bu bakış açısını dayatıyorlar; başörtüsü meselesinde olduğu gibi. Kur’an- Kerim’i elimize almamızı, dilediğimiz gibi yorumlamamızı istiyorlar; İslam sisteme ilişmeyen bireysel din haline getiriliyor, uydur uydur yaşa deniyor. İslam protestanlaştırılıyor. Ahirette hesap vermenin olmadığı bir dindarlık, ölüm ötesini yok sayan, dert edinmeyen bir dini hayat yaygınlaştırılıyor. Allah’tan ümit kesilmez deniyor, rahmeti geniştir deniyor. Dünya hayatı ahiretten hayırlıdır noktasına kadar varıyor iş. Dünyanın geçici bir hayat, imtihan yeri olması esas alınmıyor artık; dünya, tatil ve eğlence yeri olarak algılanır hale geliyor. Ortaya bireyci, çıkarını her şeyin üstünde tutan, pragmatist, sonuç odaklı düşünen, fırsatçı, konformist, hedonist bir insan tipi çıkarıyorlar dünyanın her yerinde; dindarlık bu deniliyor.. Müslüman da Yahudi de Hristiyan da Budist de Hindu da bu insan artık. Peygamber sevgisi, kişiyi yüceltme ve duygusallıkla hastalıklı bir romantizme götürülüyor. Güzel ahlakıyla, eylemleri ve işleriyle örnek, kişilikli, hukuku üstün tutan peygamber yok ediliyor; Yahudilerin yaptığı gibi olağanüstü masal kahramanı haline getiriliyor. Daha da kötüsü ümmetsiz bir peygamber ve ümmet bilincini içermeyen bir peygamber sevgisi üretiliyor..

Ümmet sevgisi, Allah’a imanın somut tezahürü; Allah ve peygamber sevgisini kişiliğe yerleştiren ihlas, kardeşlik ve fedakarlığının, İslam diğergamlığının ve ahlakının özüdür.

ALLAH’IN RAHMETİ ÜMMET SEVGİSİNDEDİR

On dört asırlık İslâm tarihi; îman kardeşliği kıvamının yakalandığı devirlerdeki ihtişam, zaferler ve fetihler; yaşanmadığı devirlerdeki sefalet, hezimetler ve kayıplar manzumesidir. O kardeşlik varsa, Endülüs bir avuç müslümanla fethedilmiş; o kardeşlik yerini tefrikaya ve düşmanla ittifâka terk etmişse, yüz binlerce müslümanın durduramadığı bir hezimet ve fâcia ile o topraklar kaybedilmiştir.

Müminler kendi aralarında ise tam bir ihlas harcı ile yekvücut bir bina gibi kardeştirler. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Allah, kendi yolunda bünyân-ı mersûs (parçaları kurşunla kenetlenerek yekpâre hâline gelmiş olan sağlam bir bina) gibi saf bağlayarak çarpışanları sever” (es-Saff Suresi, Ayet: 4).

Bu yekpare bina imgesi, Müslümanların istikmet üzere yaşamalarının, Hak yolundaki azim ve gayretlerinin; hem maddî olarak liderli, teşkilâtlı, planlı, programlı, tertipli, düzenli olması gerektiğini, hem de kalbî olarak aynı dava etrafında ideal birliği sağlamış olması gerektiğini; yine niyet birliği, inanç birliği, düşünce birliği ve eylem birliği içerisinde bir araya gelmiş; aralarında hiçbir sıkıntı ve menfî duygu olmaksızın kenetlenmiş olmalarının îcâb ettiğini ifade etmektedir. Bugün Müelümanlık işin fikir birliği yetmemektedir, hareket birliği gerekmektedir. Ümmet denilen bu toplumu bir arada tutan, inandığı hakikatler etrafında, iman kardeşliğinde bütünleşmesi,........

© Haber7


Get it on Google Play