55. kuruluş sene-i devriyesini idrak eden MHP-Milliyetçi Hareket Partisi adlı çınara Allahü tealadan dünya durdukça var olacak ulu çınarlık muvaffak ömürler dileriz…

MHP yüz binlerce azîz vatan evlâdı Ülkücülerle birlikte Türkiye’nin teminatıdır. Merhum Alparslan Türkeş, mukaddes değerlerimiz ve vatana hizmet için Ülkücü Gençliği yetiştirmeseydi yurdumuz çok yüksek ihtimalle 1970’lerde komünist işgale mâruz kalır ve Sovyet Rusya uydusu olurdu. Saldırılara karşı “şehîdler ölmez, vatan bölünmez!!!” diye haykırarak azîz canlarını fedâ etme pahasına bu felâkete geçit vermeyen Anadolu’nun helal süt emmiş, helâl lokmayla büyümüş soylu ve kahraman evlâdlarının hakkı ödenemez…

MHP’nin kuruluş kongresi Adana Spor Salonunda yapılmıştı. 9 Şubat 1969’daki bu heyecanlı günde biz de vardık. Başbuğ Türkeş’le ilk el sıkışmamız da bu dönemlerde Adana’daki Pehlivan Palas Oteli’nin balkonunda olmuştu. O sırada Adana Erkek Lisesi Edebiyat kısmında talebeydim.

Merhum Alparslan Türkeş’le son görüşmemiz 1996 sonu, 1997 başı gibi bir takvimde oldu:

Bir seyahat sebebiyle Aşkâbâd’daydım. Dönüş günümde hava meydanına gelip geçiş muamelelerinden sonra tayyareye doğru yürürken birinin arkadan soğuk rüzgârın savurduğu pardösümün eteğinden tutmasıyla döndüm, tanımadığım bir insanla karşılaştım. Dehşet ve çâresizlik içinde bir yüzün sahibi bu insan, her şeyi dar bir âna sığdırma telaşıyla yalvarıyordu:

Oğlu, bir suçtan dolayı Türkmenistan’da idam cezasına çarptırılmıştı. Evlâdının suçsuz olduğunu iddia ediyor, yardım için dil döküyordu. Biz, bir taraftan da yürüyerek konuşurken uçak, motorlarını çalıştırmıştı. Bir söz demenin, derde derman olmanın çok zor olduğu sıkışık bir vakitti. Şu ânda bir şey yapılamayacağını, İstanbul’a dönünce elimden geldiği kadar ilgileneceğimi söyledim ve mecburen merdivenlere yöneldim. Uçağın kapısından girince ilk sırada Başbuğ Türkeş’i gördüm. Aşkâbâd’da olduğundan haberdar değildim. Hemen çökerek az evvel yaşadıklarımı anlattım. Bu sırada kalemi mahsus müdürü askerî bir disiplinle yanımızda ve ayaktaydı. Ona not alması için talimat verdi…

İstanbul’a gelmemin üzerinden altı ay kadar bir zaman geçmişti. Bir gün yazıhanemdeyken masa telefonum çaldı. Kaldırdım; karşı taraftan sevinçli bir insan sesi işitiliyordu. Konuşan kimse kendini tanıttı. Aleyhine idam cezasına hükmedilmiş mevzubahis vatandaşımızın babasıydı. Verdiği bilgiye göre ceza kaldırılmış ve oğlu serbest kalmış. Bundan dolayı teşekkür ediyordu. Aşkâbâd’dan İstanbul’a gelince Türkiye gazetesindeki sütunumda o gence dair bir makale kaleme almıştım ama neticeyi bilmiyordum. Şimdi öğreniyordum ki beraat etmiş. İade-i muhakeme mi olmuş, her ne cereyan etmişse neticede kurtulmuştu. Beraatın sebebi yazımız mı oldu; yoksa Türkeş Bey, bâzı makamlara mı ulaşmıştı hangi tesirle beraat kararı verildiğini öğrenemedim. Belki hem yazımız dikkat çekmiş ve hem de MHP kurucu genel başkanı yargılamanın adaletle gerçekleşmesine vesile olmuştu…

Başbuğ Türkeş ve Türkiye gazetesinin sahibi merhum Enver Ören Bey, birbirlerini severlerdi. Zaman zaman İstanbul ve Ankara’da müşterek dostlarla birlikte buluşurlardı. Ülkücüler, îmân, ezan, bayrak ve vatan mücadelesi verirken Türkiye gazetesi yayınlarıyla onlara destek ve ses olmaya çalışıyordu. İhlas Vakfı gönüllüleri, vakıf neşriyatı eserleri, akşamları çeşitli semt kıraathanelerinde vatandaşlarla buluştururken Ülkücü imân erleri, onları uzaktan takip ederek komünist militanlardan gelebilecek saldırılara karşı kollarlardı. Kitap hizmeti yapanların bundan haberi olmazdı. Kurtarılmış semtler vardı.

Korkunç günlerdi. O günleri yaşamış biri olarak şu naklettiklerimin şahidiyim…

Muhterem Alparslan Türkeş, muhterem Seyyid Ahmed Arvasî Beyle de pek sevişirlerdi. O kadar ki Ahmet Arvasi Bey, MHP genel idare kuruluna seçildiğini bindiği dolmuştaki radyodan öğle haberlerinde duymuş. Türkeş Bey, kendisine sorma lüzumu hissetmeden bu tensibi yapmış. Ahmet Arvasi ağabey, Cağaloğlu’ndaki Nuruosmaniye Caddesindeki yazıhanemi teşrif ettiklerinde bu malumatı bizimle paylaşmıştı. Başbuğ’dan “Türkeş Bey” diye söz ederdi. Mütefekkir Arvasî Bey, o gün bizimle kıymetli bir bilgiyi daha paylaştı. Türkeş Bey, Arvasî Hocaya “Bu gençlere dinlerini, îmânlarını öğret” ricâsında bulunmuştu.

Buna benzer bir vak’ayı üç yıl kadar evvel işittik. MHP genel başkanı Devlet Bahçeli Bey de Prof. Hilmi Demir’e “Bu gençlere maturidî îtikad üzere dinlerini öğret” talimatını vermiş. Haberi alınca o güne kadar tanışmadığımız Hilmi Beyi telefonla aradım ve teyidini aldım. Aynen öyleymiş. Bunun üzerine biz de önceki malumatı kendisiyle paylaştık ve Devlet Beyi kastederek hakkında “Başbuğ’un hayr’ül halefi!” dedik.

Alparslan Türkeş, gençlerin elinden tutup onların şuurlanmasını teminle vatan ve millet saflarına yönlendirdiğinde bugün “malum medya” denen gazeteler, tertemiz bu vatan evladlarına kurşun sıkarcasına “komandolar!” diyerek onları itibarsızlaştırmaya mâtuf haber başlıkları atıyordu. O tahkirleri hiç unutmadık…

Sn. Bahçeli’nin, Türkeş Bey’in rahmete kavuşmasından sonra ilk defa umumî efkâr önüne çıkması, TGRT’de yapmakta olduğumuz “Entellektüel Boyut” programımızla 1997’de olmuştu. Devlet Bey, ismi ile müsemma, dînine devletine ve milletine sevdalı hakîki bir liderdir.

Ülkücüler, 1970’lerin dehşetli anarşi günlerinde memleketimizin bölünmesine, komünist işgale uğramasına Başbuğ Alparslan Türkeş liderliğinde engel olmuş, devlet kuvvetlerine destek vermişlerdi. Onların bu kahramanlıkları için şükran duymak varken 12 Eylül’ün dışarıdan kumandalı cuntacıları, Türkeş Beyi cezaevine aldılar ve nice ülkücüye nice zulüm ve işkenceler çektirdiler. Ülkücü fidanlardan bâzılarını da Yassıada artığı düzmece mahkemelerin verdiği idam kararlarıyla nâhak yere asıp şehid ettiler. Ana-babalar perişan oldu. Ülkücüler, bu haksızlıklara ve çektikleri türlü çilelere rağmen bir dergâh ahlâkıyla “Devlete küsülmez!” deme faziletini gösterdiler…

Günü gelince de “iş başa düştü” diyerek yine kolları sıvayıp düşman saldırısına karşı dikildiler:

Ehl-i Sünnet Müslümanlığın itikadî mezhebleri Eş’arîliğin de Maturidîliğin de düşmanı, dinler arası diyalogcu Vatikan ve Pentagon işbirlikçisi hain FETÖ terör örgütünün yurt dışı bağlantılarıyla birlikte gerçekleştirmeye kalkıştığı işgal ve darbe teşebbüsünde de muhterem Devlet Bahçeli’nin lider basiretiyle ihânete ânında teşhis koyması üzerine MHP ve Ülkücü Hareket tarihî bir vazife daha üstlenerek Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer aldılar ve böylece darbe ve işgal teşebbüsü yurdumuzdan defedildi…

Cumhur İttifakı’nın kurulması bundan sonradır:

Cumhur İttifakı, asrın dayanışmasıdır…

Devlet işleyişine hız kazandıran Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Devlet-i Ebed Müddet’in Kızılelma hedefi Türkiye Yüzyılı yürüyüşü böylece başlamış, terörün yurt içinde bitirilmesi, hudutların ötesinde dünyanın onlara dar edilmesi, Mavi Vatan, Libya ve Karabağ zaferleri böylece gerçekleşmiştir…

Önden gidenlere yüce Allah’tan gani gani rahmetler diliyoruz:

10 Şubat 1918’de vefat eden Devlet-i Ebed Müddet fikrinin Büyük Sultanı Abdülhamid Han’ın, Türkeş Bey’in, Arvasî Bey’in, 22 Şubat ayrılış günü olan Enver Bey’in, kefeni ilkin kardan olan Muhsin Başkan’ın ve hayatının baharında ölümü düşman kurşunu veya ihanet darağacında tebessümle karşılayan yiğit ülkücü kardeşlerimin mekânları firdevs cenneti olsun inşallah.

Hayatta olanlara:

Devlet Beye, Tayyip Beye ve onlarca ve onlarca yıldır Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselâm- yolunda en son din, mübarek vatan ve aziz bayrak ve mukaddesatımız için mücadele vermiş bütün dâva ve gönül erlerine sağlıklı ve uzun ömürler dileriz.
Allah, onlardan râzı olsun.

Rahim Er / Türkiye Gazetesi

QOSHE - Çınar, 55 yaşında - Rahim Er
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çınar, 55 yaşında

3 0
10.02.2024

55. kuruluş sene-i devriyesini idrak eden MHP-Milliyetçi Hareket Partisi adlı çınara Allahü tealadan dünya durdukça var olacak ulu çınarlık muvaffak ömürler dileriz…

MHP yüz binlerce azîz vatan evlâdı Ülkücülerle birlikte Türkiye’nin teminatıdır. Merhum Alparslan Türkeş, mukaddes değerlerimiz ve vatana hizmet için Ülkücü Gençliği yetiştirmeseydi yurdumuz çok yüksek ihtimalle 1970’lerde komünist işgale mâruz kalır ve Sovyet Rusya uydusu olurdu. Saldırılara karşı “şehîdler ölmez, vatan bölünmez!!!” diye haykırarak azîz canlarını fedâ etme pahasına bu felâkete geçit vermeyen Anadolu’nun helal süt emmiş, helâl lokmayla büyümüş soylu ve kahraman evlâdlarının hakkı ödenemez…

MHP’nin kuruluş kongresi Adana Spor Salonunda yapılmıştı. 9 Şubat 1969’daki bu heyecanlı günde biz de vardık. Başbuğ Türkeş’le ilk el sıkışmamız da bu dönemlerde Adana’daki Pehlivan Palas Oteli’nin balkonunda olmuştu. O sırada Adana Erkek Lisesi Edebiyat kısmında talebeydim.

Merhum Alparslan Türkeş’le son görüşmemiz 1996 sonu, 1997 başı gibi bir takvimde oldu:

Bir seyahat sebebiyle Aşkâbâd’daydım. Dönüş günümde hava meydanına gelip geçiş muamelelerinden sonra tayyareye doğru yürürken birinin arkadan soğuk rüzgârın savurduğu pardösümün eteğinden tutmasıyla döndüm, tanımadığım bir insanla karşılaştım. Dehşet ve çâresizlik içinde bir yüzün sahibi bu insan, her şeyi dar bir âna sığdırma telaşıyla yalvarıyordu:

Oğlu, bir suçtan dolayı Türkmenistan’da idam cezasına çarptırılmıştı. Evlâdının suçsuz olduğunu iddia ediyor, yardım için dil döküyordu. Biz, bir taraftan da yürüyerek konuşurken uçak, motorlarını çalıştırmıştı. Bir söz demenin, derde derman olmanın çok zor olduğu sıkışık bir vakitti. Şu ânda bir şey yapılamayacağını, İstanbul’a dönünce elimden geldiği kadar ilgileneceğimi söyledim ve mecburen merdivenlere yöneldim. Uçağın kapısından girince ilk sırada Başbuğ Türkeş’i gördüm. Aşkâbâd’da olduğundan haberdar değildim. Hemen çökerek az evvel yaşadıklarımı anlattım. Bu sırada kalemi mahsus müdürü askerî bir disiplinle yanımızda ve ayaktaydı. Ona not alması için talimat verdi…

İstanbul’a gelmemin üzerinden altı ay kadar bir zaman geçmişti. Bir gün yazıhanemdeyken masa telefonum çaldı. Kaldırdım; karşı taraftan sevinçli bir insan sesi işitiliyordu. Konuşan kimse kendini tanıttı. Aleyhine idam cezasına hükmedilmiş mevzubahis vatandaşımızın babasıydı. Verdiği bilgiye göre ceza kaldırılmış ve oğlu serbest kalmış. Bundan dolayı teşekkür ediyordu. Aşkâbâd’dan İstanbul’a gelince Türkiye gazetesindeki sütunumda o........

© Haber7


Get it on Google Play