Arjantin’de Javier Milei, Hollanda’da Geert Wilders seçimi kazanalı beri adamların sıra dışı saç tuvaletini konuşmak moda oldu. Daha doğrusu “Zamanın sağ popülist liderleri neden gösterişli saç modelleriyle sahnede?” sorunsalı irdeleniyor, Trump ve Boris Johnson da ilave edilerek. Trump ve Johnson artık sahnede değil ama rüzgarla dağılan sarı saçların göz hafızasından silinmesi ne mümkün.

Trump’ın 2024 ABD başkanlık seçiminde, Milei ve Wilders’in yanında aktif saç biraderliğine katılımı pek de olanaksız değil. Gazze savaşının Biden aleyhinde yarattığı konjonktürün de katkısıyla…

Bana göre Milei’nin en ilginç yönü, kampanya boyunca mütemadiyen Arjantinli Papa Francis’e sövmesiydi. Gerçi saç stili nedeniyle “Peruka” lakabını ve medyanın ancak devlet başkanı seçilince fark ettiği motorlu testeresini de alameti farikaları olarak belirtmiştim yazıda ama Katolik bir ülkede, o toprakların evladı olan Papa’ya “Kana susamış katil diktatörlerin dostu” diye hakaretler savurması olacak iş değildi. Fakat oluyordu, çünkü Brezilya’dan esen rüzgarla Arjantin’de de Evanjelik kiliseler Katolik kiliseleri sayıca sollamıştı.

Wilders eski tanıdık, yıllar önce yayınladığı Müslüman düşmanı “Fitne” filminin detaylarına girmeyeyim. Milei ise hayatımıza yeni girdi. Aslında ekonomik çöküşteki Arjantin’in siyasi hayatına da yeni girdi denilebilir. TV’lerdeki tartışma programlarında polemikçi liberter ekonomist olarak tanınırken iki yıl önce Kongre’nin alt kanadına seçilmişti.

Aslında saç stillerine sağ popülist manifesto muamelesi yapmanın lüzumu yok. Tesadüf eseri olabilir. Sisteme, müesses nizama başkaldırının nişanesi olarak tepeye kondurdukları saç çeşitlemesiyle gidişata itirazı olan seçmenin oyunu çektikleri yorumu bir kenara yazılabilir.

BIDEN AŞIRIYA KAÇINCA

Donald Trump’ın saç ligine yükselme şansı giderek artıyor. Anketlere bakılırsa Biden’ın 2024’te ikinci dönem için seçilmesi zaten muallakta. Gazze savaşında binlerce Filistinlinin ölümüne rağmen, Netanyahu ile hisli kucaklaşmalara varıncaya değin İsrail’e verdiği cansiperane destek ise belli gruplar nezdinde seçilme şansını zorluyor.

Amerikan siyasetinin akil sözlerindendir; dış politikayla seçim kazanamazsınız ama kaybedebilirsiniz. Defalarca kanıtlandı. Demokrat Başkan Lyndon B. Johnson, 60’lı yılların sonunda Vietnam Savaşı’nı protestoların etkisiyle öyle hırpalanmıştı ki, ikinci dönem için aday bile olamadı. Yine Demokrat Başkan Jimmy Carter, 24 Nisan 1980’de ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ndeki Amerikalı rehineleri kurtarma operasyonunun felaketle sonuçlanması üzerine trajik bir figüre dönüştü ve altı ay sonraki seçimi Cumhuriyetçi Ronald Reagan’a karşı kaybetti.

Gazze savaşında Amerikan hayatları söz konusu olmasa da Biden’ın Carter’ın kaderini paylaşabileceği yorumları yapılıyor.

Gelecek yılki seçimi yine iki parti arasında gidip gelen Wisconsin, Pennsylvania veya Michigan gibi çekişmeli eyaletler belirleyecek. Kıran kırana mücadelenin yaşandığı salıncak eyaletlerde yıllardır bir Cumhuriyetçiler, bir Demokratlar kazanıyor. Örneğin 2016’da Trump, 16 delegesi bulunan Michigan’ı kazanarak başkan seçildi, 2020’de ise eyaleti alan Biden başkan oldu. On binlerle sınırlı oy Biden’ın yeniden seçilmesini veya Trump’ın dönüş zaferini belirleyecek. Bir ankete göre Biden, çekişmeli eyaletlerde beyaz olmayan seçmenin oylarını giderek kaybediyor. İlginçtir, Michigan’da siyahların yüzde 22’si Trump’ı desteklediğini söylüyor. Bu nedenle Gazze krizi iç siyaset bakımından Biden için çok tehlikeli.

Tehlike Demokrat cephedeki bölünmede düğümleniyor. Son iki seçimde Demokratların başkan aday adayı solcu Senatör Bernie Sanders’in eski dış politika danışmanı Matt Duss, “Büyük bir felaket yaşıyoruz” diyor. Halen Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın başkan yardımcısı olan Duss’a göre Biden uyguladığı politikayla sadece Filistinlilere yönelik katliamı desteklemekle kalmıyor, yeniden seçilmek için muhtaç olduğu iki seçmen grubunu da elden kaçırıyor: Müslüman Amerikalılar ile politize genç seçmeni.

NBC anketine göre 34 yaş altı Demokratların yüzde 70’i Biden’ın Ortadoğu politikasını yanlış buluyor. Duss, “Bu insanlar elbette Trump’a oy vermeyecek. Ancak Biden için de kapı kapı dolaşmayacak veya telefonla kampanya yapmayacaklar. Biden’ın 11 bin oyla öne geçtiği Georgia gibi bir eyalette solcu gençlerin yaşadığı düş kırıklığı belirleyici faktör olacaktır” diyor.

DEMOKRATİK ÇATLAK

Geçmişte Demokrat Parti’nin sağlam payandalarından olan 7.5 milyon Amerikalı Yahudinin oyları da yüzde yüz cepte değil. Bir kamuoyu yoklamasına göre bu grubun dörtte üçü Biden’ın politikalarını destekliyor. Demokratlardaki çatlak özellikle New York’ta keskinleşiyor; bir yanda büyük bir Yahudi cemaati, diğer yanda Temsilciler Meclisi’nin İsrail’i eleştiren Demokrat üyesi Alexandria Ocasio-Cortez!

Çatışma hemen her gün sokaklara taşıyor. Geçen hafta genç aktivistler, Yahudi bir aileden gelen Demokrat Partili Temsilciler Meclisi üyesi Jerry Nadler’in Manhattan’taki ofisi önünde “Soykırımı durdurun”, “Filistin’e özgürlük” pankartlarıyla protesto gösterisi yaptılar.

Bu genç kuşak aktivistler Filistin’e, ABD’deki siyah hak ve özgürlük hareketinin merceğinden bakıyor, İsrail’i ise insanları baskılayan ve sömüren bir apartheid rejimi olarak görüyorlar. Duss’un ifadesiyle “Genç Demokratların çoğu Ortadoğu sorununa, renklerinden ötürü ayrımcılığa uğrayan insanların hak ve adalet savaşı olarak bakıyor.”

Demokrat Parti’nin progresif kanadının öncüsü Ocasio-Cortez, Temsilciler Meclisi’nin tek Filistin kökenli üyesi Rashida Tlaib ile birlikte geçmişte İsrail’e askeri yardım tasarılarına ya ret oyu vermiş, ya da çekimser kalmıştı. Ocasio-Cortez, İsrail yanlısı en geniş lobi grubu AIPAC’ı “ırkçı” olarak tanımlıyor ve Gazze’de kalıcı ateşkesi savunuyor. Buna karşılık AIPAC, Ocasio-Cortez gibi figürleri Kongre’den indirmek için desteklediği adaylara milyonlarca dolar harcıyor.

Çatlağın diğer bir dışavurumu kasım ayı başında Temsilciler Meclisi’nde yaşandı. Çoğunluktaki Cumhuriyetçiler, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla ilgili yanlış bilgiler yaydığı iddiasıyla Rashida Tlaib’e kınama kararı çıkarmak üzere harekete geçtiler. Normal şartlarda Demokratların partili bir üye aleyhinde oy kullanmaları beklenemezdi, ancak Tlaib’in İsrail’e yönelik eleştirilerinin yarattığı öfkeyle 22 Demokrat kınama kararı lehinde oy verdi. Kimi Demokratlara göre bu görülmemiş bir skandaldı.

Biden’ın reytingindeki düşüş de Demokrat cepheyi telaşlandırıyor. NBC anketine göre Amerikalıların yüzde 40’ı başkanın icraatını onaylıyor; Demokrat seçmenin üçte ikisi, geçen 20 Kasım’da 81’inci doğum gününü kutlayan Biden’ı ikinci dönem için fazla yaşlı buluyor. Biden, parti içi tartışmalarda adaylığı için belli bir uzlaşı sağladı, ancak reytingi düştükçe soru işaretleri büyüyor. Obama’nın eski baş danışmanı David Axelrod geçenlerde New York Times’a “Biden’ın Trump’a karşı şansı en fazla yüzde 50” diye konuştu.

Trump bir dış politika dehası değil ama Biden’ın art arda karşılaştığı büyük krizlerin avantajını iyi kullanıyor; önce 2021 yazında Afganistan’dan çekilmesi, ardından Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve şimdi de Gazze savaşı. Artık Amerikalıların çoğu Trump yıllarını dış politikada istikrar dönemi olarak algılıyor. Eski başkan da “Ben görevde olsaydım, ne Putin ne Hamas bu kadar ileri gidebilirdi” diyerek tablonun keyfini çıkarıyor. Öyle bir iddia ki, tersini kanıtlamak imkansız.

Demokratların sol kanadı Biden’ın, Ortadoğu’da Trump politikalarını sürdürmesini de onaylamıyor. Trump döneminde, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas arasındaki ilişkileri normalleştiren “İbrahim Anlaşmaları” imzalanmıştı. Anlaşmaların ardındaki ana fikir aslında Netanyahu’nun telkinleriydi; buna göre Filistinlilerle ihtilafın öngörülebilir gelecekte çözümü mümkün değildi, o halde ABD, İsrail ile Arap ülkeleri arasında barışın tesisine odaklanmalıydı. Biden’ın kurmayları bu fikri satın aldı, İsrail ile Suudi Arabistan’ın anlaşması için yola koyuldular. Ancak Hamas’ın İsrail’e saldırısı bu plani torpilledi.

Demokrat stratejist Matt Duss’a göre mevcut durum son derece acıklı bir ironi, çünkü Trump işlemeyen planı sayesinde Beyaz Saray’a dönebilir. Gerçi Biden, İsrailli rehinelerle Filistinli tutukluların takasına yardımcı olarak bir parça rahat nefes aldı. Fakat başkanın sırf bu çaba sayesinde sol ve Müslüman seçmenin oyunu geri kazanması beklenmiyor.

Sol seçmen açısından alternatif bir aday olmaması yüreklere su serpiyor. Ancak, uzun süre Princeton’da ders veren felsefeci Cornel West bağımsız aday olarak Arap seçmenin oylarını çekmek için kampanya yürütüyor. El Cezire ekranına çıkıp İsrail’in soykırım yaptığını söyleyen West, bir siyah aktivist olarak sol seçmenin nabzına uygun. Herhangi bir eyaleti alması olası değil ama Politico’nun haberine göre özellikle Michigan’da Biden’dan hoşnut olmayan seçmeni kazanmaya çalışıyor. Michigan’da Trump’a yarayacak tehlikeli hareketler!

QOSHE - Biden İsrail kapanında - saç endeksinde ibre Trump'ta - Ayşe Özek Karasu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Biden İsrail kapanında - saç endeksinde ibre Trump'ta

15 0
27.11.2023

Arjantin’de Javier Milei, Hollanda’da Geert Wilders seçimi kazanalı beri adamların sıra dışı saç tuvaletini konuşmak moda oldu. Daha doğrusu “Zamanın sağ popülist liderleri neden gösterişli saç modelleriyle sahnede?” sorunsalı irdeleniyor, Trump ve Boris Johnson da ilave edilerek. Trump ve Johnson artık sahnede değil ama rüzgarla dağılan sarı saçların göz hafızasından silinmesi ne mümkün.

Trump’ın 2024 ABD başkanlık seçiminde, Milei ve Wilders’in yanında aktif saç biraderliğine katılımı pek de olanaksız değil. Gazze savaşının Biden aleyhinde yarattığı konjonktürün de katkısıyla…

Bana göre Milei’nin en ilginç yönü, kampanya boyunca mütemadiyen Arjantinli Papa Francis’e sövmesiydi. Gerçi saç stili nedeniyle “Peruka” lakabını ve medyanın ancak devlet başkanı seçilince fark ettiği motorlu testeresini de alameti farikaları olarak belirtmiştim yazıda ama Katolik bir ülkede, o toprakların evladı olan Papa’ya “Kana susamış katil diktatörlerin dostu” diye hakaretler savurması olacak iş değildi. Fakat oluyordu, çünkü Brezilya’dan esen rüzgarla Arjantin’de de Evanjelik kiliseler Katolik kiliseleri sayıca sollamıştı.

Wilders eski tanıdık, yıllar önce yayınladığı Müslüman düşmanı “Fitne” filminin detaylarına girmeyeyim. Milei ise hayatımıza yeni girdi. Aslında ekonomik çöküşteki Arjantin’in siyasi hayatına da yeni girdi denilebilir. TV’lerdeki tartışma programlarında polemikçi liberter ekonomist olarak tanınırken iki yıl önce Kongre’nin alt kanadına seçilmişti.

Aslında saç stillerine sağ popülist manifesto muamelesi yapmanın lüzumu yok. Tesadüf eseri olabilir. Sisteme, müesses nizama başkaldırının nişanesi olarak tepeye kondurdukları saç çeşitlemesiyle gidişata itirazı olan seçmenin oyunu çektikleri yorumu bir kenara yazılabilir.

BIDEN AŞIRIYA KAÇINCA

Donald Trump’ın saç ligine yükselme şansı giderek artıyor. Anketlere bakılırsa Biden’ın 2024’te ikinci dönem için seçilmesi zaten muallakta. Gazze savaşında binlerce Filistinlinin ölümüne rağmen, Netanyahu ile hisli kucaklaşmalara varıncaya değin İsrail’e verdiği cansiperane destek ise belli gruplar nezdinde seçilme şansını zorluyor.

Amerikan siyasetinin akil sözlerindendir; dış politikayla seçim kazanamazsınız ama kaybedebilirsiniz. Defalarca kanıtlandı. Demokrat Başkan Lyndon B. Johnson, 60’lı yılların sonunda Vietnam Savaşı’nı protestoların etkisiyle öyle hırpalanmıştı ki, ikinci dönem için aday bile olamadı. Yine Demokrat Başkan Jimmy Carter, 24 Nisan 1980’de ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ndeki Amerikalı rehineleri kurtarma operasyonunun felaketle sonuçlanması üzerine trajik bir figüre dönüştü ve altı ay sonraki seçimi Cumhuriyetçi Ronald Reagan’a karşı kaybetti.

Gazze savaşında Amerikan hayatları söz konusu olmasa da Biden’ın Carter’ın kaderini paylaşabileceği yorumları yapılıyor.

Gelecek yılki seçimi yine iki parti arasında gidip gelen Wisconsin, Pennsylvania veya Michigan gibi çekişmeli eyaletler belirleyecek. Kıran kırana mücadelenin yaşandığı salıncak........

© Habertürk


Get it on Google Play