İsrail diplomatik kabadayılıkta deja vu yaşattı; siyasi hesaplaşmalarda, elinin altındaki büyükelçilere hakaret ederek hınç alma pratiğinin değişmediğini gösterdi, diplomatik rezaletler tarihine geçen “Alçak koltuk krizi”ne götürdü bizi. Brezilya Lideri Lula’nın Gazze’deki soykırımı bir Hitler icraatı olarak Holokost’a benzetmesi sebebiyle Lula, “persona non grata” ilan edilmekle kalmadı, büyükelçisi de alçak koltuk vakasına benzer bir senaryoyla hırpalandı.

“Alçak koltuk”, Kurtlar Vadisi’nde Mossad ajanlı bir bölüme misillemeydi sözde ama aslında Gazze’de 3 Filistinlinin öldürülmesine Ankara’dan gelen tepki nedeniyle sinirler bozulmuştu. Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u Knesset’e çağıran dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Danny Ayalon, odaya topladığı basına dönerek İbranice, “Bizim yüksek, onun daha alçak bir koltukta oturduğuna, masada sadece İsrail bayrağı bulunduğuna ve bizim gülümsemediğimize dikkatinizi çekerim” demişti. Bu skandal üzerine İsrail’in elçisi Dışişleri’ne çağrılıp özür ve izahat talep edilmiş, Çelikkol da Ankara’ya çağrılmıştı.

Brezilya Büyükelçisi Federico Meyer’in maruz kaldığı aşağılayıcı mizansen ise şöyle hazırlandı; Lula’nın Etiyopya’daki Afrika Birliği zirvesinde sarf ettiği sözler üzerine İsrail Dışişleri Bakanı İsrael Katz elçiyi Kudüs’teki Holokost anıt müzesi Yad Vashem’e çağırdı ve şu konuşmayı yaptı: “Şahsım ve İsrail vatandaşları adına, Lula’ya söyleyin, sözlerini geri almadığı sürece persona non grata’dır. Biz asla unutmayız ve asla affetmeyiz. Naziler ve Hitler’in, benim ailem dahil Yahudilere yaptıklarına tanıklık için sizi buraya çağırdım. İsrail’in Hamas’a karşı haklı savaşıyla Hitler ve Nazilerin vahşetini kıyaslamak bir utanç vesilesi ve ağır bir antisemitik saldırıdır.”

Kaynakların anlattığına göre Meyer bu sözlerin tek kelimesini anlamadan ayakta öylece dinledi, çünkü bakan İbranice konuşuyordu.

Demek ki diplomatik kabadayılıkta iki şaşmaz kural var: Büyükelçi normalde olması gerektiği gibi Dışişleri’ne değil, başka bir mekana çağrılıyor ve muhatabı iyice küçük düşürmek için olan biteni anlamasın diye İbranice konuşuluyor. Yeni skandal sonrası olaylar benzer şekilde gelişti. İsrail’in Brezilya büyükelçisinden izahat istendi, Federico Meyer de danışma için merkeze çağrıldı. Önemli ayrıntı; her iki vakada da İsrail’de koalisyon hükümetinin başında Netanyahu var.

Diğer bir önemli ayrıntı; Lula Da Silva’nın zamanında Yad Vashem’i ziyaret edip Holokost’un altı milyon kurbanı anısına saygı göstermesi ve Holokost inkarcılarını da daima kınamış olması.

Kaldı ki Lula, soykırım kavramını ilk kez telaffuz etmiyor. Daha Gazze'ye saldırıların ilk ayında “Bu bir savaş değil, savaşla ilgisi olmayan 2 binden fazla çocuğun öldürüldüğü bir soykırım” demişti. Ancak bu kez 29 bini aşkın insanın öldürülmesini Nazilerin soykırım suçuyla kıyasladığı için Holokost’un tekliğine muhalefet etmiş ve Netanyahu’nun deyişiyle kırmızı çizgiyi aşmış oldu.

GAZZE İŞGALİNDE SÜRGÜN KORİDORU

Lahey Uluslararası Adalet Divanı, Gazze’de soykırım suçunun önlenmesi için İsrail’e altı ayrı şart koşalı, bir ayı aşkın zaman geçti. Ancak Gazze’de kıyım devam ettiği gibi, BM Soykırım Sözleşmesi’ne göre soykırım suçunu oluşturan diğer fiiler de ortada.

İsrail ordusu, Gazze Şehri’nin güneyinde Akdeniz’e kadar uzanan sekiz kilometrelik bir koridor inşa ediyor. Gazze Şeridi’nin kuzeyiyle geri kısmı arasında bir tampon bölge. Geçmişte de yaptığı gibi işgal ettiği toprakları bölüyor, sonradan hakimiyet kurmak üzere. Uzmanlara göre sivil halk üzerindeki sonuçları felaket olacak, yerlerinden olan bir milyon Filistinli artık evlerine dönemeyebilir. Uydu fotoğrafları güneyde Mısır’la Refah sınır kapısına yığılan Gazzelileri gösteriyor (altta). Sonları sürgün olursa, bu da soykırım suçu.

Refah’a kara harekatı sonucu Gazze’den kitlesel insan akını ihtimaline karşılık Mısır’ın, Sina Çölü’nde 20 kilometrekarelik alanda 100 bin kişiyi barındırabilecek çadır kent hazırladığı haberleri geliyor.

Bu şartlar altında İsrail, Lula’nın nasıl bir tavır almasını bekliyordu? İsrail’in Gazze’deki kıyımına “kendini savunma hakkı” gibi ayıplı bir bahane ileri sürebileceğine dair en ufak işaret vermemişti. Üstelik, Afrika Birliği zirvesine gidişinden önce Ramallah’a uğramış ve Filistin yönetimiyle görüşmelerinde Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik saldırılarını da kınamıştı. Fakat Netanyahu’nun asla yanaşmadığı acil ateşkes ve iki devletli çözümü de zikretmişti.

Belki bugün yaşanan derin krizde, geçmişteki pürüzlerin de izini aramak gerekiyor.

HERZL’A RET, ARAFAT’A SAYGI

Lula Da Silva’nın Ekim 2022 seçiminde Bolsonaro’yu az farkla geçerek yeniden devlet başkanı seçilmesi Brezilya’daki Yahudi toplumunu bölmüştü. Yahudilerin sol aydın kesimiyle sıkı ilişkiler içindeydi, ancak örgüt yapılarında huzursuzluk yaratmıştı. Lula’nın seçim zaferi üzerine Filistinliler “Brezilya’da Siyonizm yenildi” diye Twitter’dan kutlamıştı.

GRAN NOTICIA: El sionismo fue derrotado en Brasil esta noche. pic.twitter.com/I2PyKl13aD

ABD ve İsrail ile sıkı ilişkiler içindeki sağ popülist Bolsonaro’nun aksine, sendikacılıktan gelen solcu Lula Filistin davasına yakınlığı ve Filistin devletini tanıması nedeniyle Yahudi örgütlerince eleştiriliyordu. Nitekim şimdi de Brezilya’daki 120 bin nüfuslu Yahudi toplumunu temsil eden federasyon Lula’yı antisemitizm ve sapkınlıkla suçlayan zehir zemberek bir açıklama yayınladı.

Lula’nın 2003-2010 arasındaki iki dönem başkanlığı sırasında kriz aşamasına gelen vakalar yaşanmıştı. Örneğin, Brezilya İmparatoru İkinci Pedro’nun ta Osmanlı dönemindeki ziyaretinden bu yana Kudüs’e ayak basan ilk Brezilya lideri olmuştu Lula. Ancak 2010’daki o ziyaretinde, Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’in 150’nci doğum yılı anısına mezarına gitmeyi reddetmiş, ardından Ramallah’a geçerek FKÖ lideri Yaser Arafat’ın kabrine çelenk koyup saygı duruşunda bulunmuştu.

Bu sahneler Lula’nın Tahran’la yakınlığı üzerine tuz biber ekmişti. Çünkü bir yıl önce de “İsrail haritadan silinmeli” diyen ve Holokost’u inkar eden dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ı ağırlaması büyük öfkeye neden olmuştu. Nükleer programı yüzünden İran’a yaptırım uygulanmasına da karşı çıkan Lula’nın Ahmedinejad’la dostluğu konusunda fazla ileri gittiği de olmuştu; zina nedeniyle İranlı bir kadının recm cezasına çarptırılması sorulunca, “Yabancı bir ülkenin yasalarına saygı duymam gerekiyor” demişti.

GÖZE BATAN YENİ KABAHATLER

Dünyayı Bolsonaro gibi otoriter bir popülistten kurtarsın diye neredeyse dilek ağaçlarına çaput bağlayacaklardı, istedikleri oldu Brezilya’da Lula yıllar sonra yeniden başkan seçildi. Ama şimdi beklenen formatta çıkmadığı için “tüketici şikayetleri” başladı. Bir kısım Batı medyasında son krizle ilgili ana fikir şu: Lula, Bolsonaro dönemindeki izolasyonu sona erdirerek küresel diplomasi sahnesinin merkezine oturmaya çalışırken, İsrail’i suçlayarak çabalarını heba etti. Artık arabuluculuk gibi bir rol üstlenmesi mümkün değil!

Özellikle Gazze protestolarıyla Filistin’e verilen her desteğe antisemitizm damgasını yapıştıran Alman medyası, Lula’nın son bir yıllık icraatından “nahoş” yakınlaşmaları sayıp dökmeye başladı: Bir zamanlar George W. Bush’la olduğu kadar Fidel Castro’yla da iyi geçinen Lula farklı dünyalar arasında ideal bir iletkendi, sonra Obama da Lula için “Adamım” demişti. Ancak şu üçüncü görev döneminde uluslararası siyasette pusulasını şaşırmıştı, otokratlarla flört edip demokratlardan uzaklaşıyor, rahatsız edici politik sinyaller gönderiyordu. Mesela Ukrayna’nın Rus işgaline uğramasında Zelenski’ye de sorumluluk payı biçmiş, Çin ziyaretinde komünist rejime iltifatlarda bulunup Washington’a nazaran Pekin’e daha yakın olduğu izlenimi vermişti. Sonra Rusya’da Aleksey Navalni’nin ölümüne kayıtsız kalmıştı. Latin Amerika’daki ağırlığına rağmen Küba, Nikaragua ve Venezuela’daki sol diktatörleri eleştirmekten de geri duruyordu.

Fakat siyaset sahnesindeki manzara medyanın aceleci analizlerini ters köşeye yatırıyor. Brezilya G20’nin dönem başkanı olarak ön planda; 18-19 Kasım’da Rio de Janeiro’da yapılacak liderler zirvesine hazırlık amacıyla üye ülkelerin dışişleri bakanları toplandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da katıldığı toplantılarda yoksulluk, iklim değişikliği ve giderek yükselen küresel gerilimler konuşuyor. Bu kapsamda Lula, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’la bir araya geldi ve İsrail ile yaşanan Holokost gerginliğinden eser yoktu buluşmada (altta). Gazze’deki rehinelerin serbest kalması ve Filistinli sivillere insani yardım için işbirliği konuşuldu.

Dışişleri toplantısında, Lula’nın G20 dönem başkanı sıfatıyla küresel planı da masaya yatırıldı: Brezilya, uluslararası ihtilafların çözümünde yetersiz kalan BM ve Dünya Ticaret Örgütü gibi çok taraflı yönetim kurumlarında reform çağrısında bulunuyor. Çünkü BM Güvenlik Konseyi, Ukrayna ve Gazze’deki çatışmaları önleme veya durdurma becerisini gösteremedi. Bu bakımdan Lula, Afrika ve Latin Amerika’dan ülkelerle, Hindistan, Almanya veya Japonya’nın da Güvenlik Konseyi’ne dahil edilerek veto hakkı tanınmasını öneriyor; “Çok sayıda ülkenin kabul ettiği kararı, tek bir ülkenin reddetmesi mümkün değildir” diyor.

Küresel Güney adına bu çıkış ne ölçüde karşılık bulacak, kestirmek güç. Ancak BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin güç kaybına uğrayacakları için bugüne kadar reform girişimlerine direndikleri de bir gerçek.

QOSHE - İsrail, Lula'nın ne demesini bekliyordu - Ayşe Özek Karasu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsrail, Lula'nın ne demesini bekliyordu

9 0
23.02.2024

İsrail diplomatik kabadayılıkta deja vu yaşattı; siyasi hesaplaşmalarda, elinin altındaki büyükelçilere hakaret ederek hınç alma pratiğinin değişmediğini gösterdi, diplomatik rezaletler tarihine geçen “Alçak koltuk krizi”ne götürdü bizi. Brezilya Lideri Lula’nın Gazze’deki soykırımı bir Hitler icraatı olarak Holokost’a benzetmesi sebebiyle Lula, “persona non grata” ilan edilmekle kalmadı, büyükelçisi de alçak koltuk vakasına benzer bir senaryoyla hırpalandı.

“Alçak koltuk”, Kurtlar Vadisi’nde Mossad ajanlı bir bölüme misillemeydi sözde ama aslında Gazze’de 3 Filistinlinin öldürülmesine Ankara’dan gelen tepki nedeniyle sinirler bozulmuştu. Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u Knesset’e çağıran dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Danny Ayalon, odaya topladığı basına dönerek İbranice, “Bizim yüksek, onun daha alçak bir koltukta oturduğuna, masada sadece İsrail bayrağı bulunduğuna ve bizim gülümsemediğimize dikkatinizi çekerim” demişti. Bu skandal üzerine İsrail’in elçisi Dışişleri’ne çağrılıp özür ve izahat talep edilmiş, Çelikkol da Ankara’ya çağrılmıştı.

Brezilya Büyükelçisi Federico Meyer’in maruz kaldığı aşağılayıcı mizansen ise şöyle hazırlandı; Lula’nın Etiyopya’daki Afrika Birliği zirvesinde sarf ettiği sözler üzerine İsrail Dışişleri Bakanı İsrael Katz elçiyi Kudüs’teki Holokost anıt müzesi Yad Vashem’e çağırdı ve şu konuşmayı yaptı: “Şahsım ve İsrail vatandaşları adına, Lula’ya söyleyin, sözlerini geri almadığı sürece persona non grata’dır. Biz asla unutmayız ve asla affetmeyiz. Naziler ve Hitler’in, benim ailem dahil Yahudilere yaptıklarına tanıklık için sizi buraya çağırdım. İsrail’in Hamas’a karşı haklı savaşıyla Hitler ve Nazilerin vahşetini kıyaslamak bir utanç vesilesi ve ağır bir antisemitik saldırıdır.”

Kaynakların anlattığına göre Meyer bu sözlerin tek kelimesini anlamadan ayakta öylece dinledi, çünkü bakan İbranice konuşuyordu.

Demek ki diplomatik kabadayılıkta iki şaşmaz kural var: Büyükelçi normalde olması gerektiği gibi Dışişleri’ne değil, başka bir mekana çağrılıyor ve muhatabı iyice küçük düşürmek için olan biteni anlamasın diye İbranice konuşuluyor. Yeni skandal sonrası olaylar benzer şekilde gelişti. İsrail’in Brezilya büyükelçisinden izahat istendi, Federico Meyer de danışma için merkeze çağrıldı. Önemli ayrıntı; her iki vakada da İsrail’de koalisyon hükümetinin başında Netanyahu var.

Diğer bir önemli ayrıntı; Lula Da Silva’nın zamanında Yad Vashem’i ziyaret edip Holokost’un altı milyon kurbanı anısına saygı göstermesi ve Holokost inkarcılarını da daima kınamış olması.

Kaldı ki Lula, soykırım kavramını ilk kez telaffuz etmiyor. Daha Gazze'ye saldırıların ilk ayında “Bu bir savaş değil, savaşla ilgisi olmayan 2 binden fazla çocuğun öldürüldüğü bir soykırım” demişti. Ancak bu kez 29 bini aşkın insanın öldürülmesini Nazilerin soykırım suçuyla kıyasladığı için Holokost’un tekliğine muhalefet etmiş ve Netanyahu’nun deyişiyle kırmızı çizgiyi aşmış oldu.

GAZZE İŞGALİNDE SÜRGÜN KORİDORU

Lahey Uluslararası Adalet Divanı, Gazze’de soykırım suçunun önlenmesi için İsrail’e altı ayrı şart koşalı,........

© Habertürk


Get it on Google Play