Anadolu’da Millî Mücadele’nin sürdüğü günlerde, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün İstanbul’da işgal kuvvetleriyle yaptığı futbol maçlarında gösterdiği başarılar; çocukluğumdan beri dinlediğim hikâyelerden biriydi. Fenerbahçeli babam, tuttuğu kulübün Kurtuluş Savaşı’na verdiği desteği hatırlatmayı ihmal etmez; Fenerbahçe’nin İstanbul dışında çok sevilmesini Millî Mücadele ruhuna bağlardı. Tüm Fenerbahçelilerin gurur duyduğu bu tarihi gerçeklerin sinemaya uyarlanması ise kuşkusuz yılların hayaliydi.

Sinemamızın deneyimli yönetmenlerinden Abdullah Oğuz’un imzasını taşıyan ‘Zaferin Rengi’, bu hayallerin sonucu olarak geliyor karşımıza. Sinemamızda nadiren karşımıza çıkan futbol hikâyelerinden biri olmasının yanı sıra asıl olarak işgal İstanbul’unda geçen bir Millî Mücadele filmi ‘Zaferin Rengi’. Oğuz’un hedefinin yüksek prodüksiyon kalitesine sahip epik bir dönem filmi olduğu çok açık.

‘Zaferin Rengi’, İstanbul’un işgali ile kurtuluşu arasındaki sürece odaklanıyor. Film, Fenerbahçe futbol takımının yıldız oyuncusu Galip Kulaksızoğlu’nun (Kubilay Aka) ‘yorgun savaşçı’ olarak cepheden İstanbul’a dönmesiyle açılıyor. Ayağından aldığı yara nedeniyle hafifçe aksayan Galip, evinde ve kulüpte çok sıcak karşılanıyor. Hatta onun gelişinin şerefine Fenerbahçe ve Galatasaray arasında dostluk maçı tertip ediliyor. Başkan Mehmet Sabri Ortak (Nejat İşler) futbol takımının başına geçmesini istiyor ondan. Ama kendini ‘eksik’ olarak gören Galip, teklifi reddettiği gibi âşık olduğu ve cephedeyken sürekli yazıştığı hemşire Peyker’le (Gülper Özdemir) de görüşmek istemiyor. Ama Mustafa Kemal Paşa’nın (Yiğit Özşener) kulübü ziyaret etmesi, her şeyi değiştiriyor. Fenerbahçe’nin işgal kuvvetleriyle yapacağı maçları kazanmasının İstanbul ve Anadolu’da çok olumlu karşılanacağına; direniş ruhuna katkı yapacağına inanıyor Atatürk. Galip’in de takımın başına geçmesi gerektiğini söylüyor.

Senaryo ekibinde de yer alan Oğuz’un, ana karakter Galip ile dönemin Türkiye’si arasında simgesel bağ kurduğu kesin. Kaybedilen savaşlar, verilen şehitler ve yaşanan işgaller nedeniyle zor durumda olan halk ve kendini yetersiz hisseden Galip’in belli ki önce zafere inanması gerekiyor. Sonuç olarak, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesinin ardından Halide Edip Adıvar’ın (Birce Akalay) unutulmaz Sultanahmet konuşması ve Mustafa Kemal Paşa’nın silah arkadaşlarıyla Anadolu’ya geçip Millî Mücadele’yi başlatması, hem Galip hem halk için her şeyi değiştiriyor; direniş ruhu ateşleniyor. Galip ile takım arkadaşları sadece futbol sahasında mücadele etmiyor; Anadolu’ya silah ve cephane göndermek için de ellerinden geleni yapıyorlar.

‘Zaferin Rengi’nin en sevdiğim yanı, bizi işgal altındaki İstanbul’a götürmesi ve o karanlık, umutsuz ortamda Millî Mücadele ruhunun nasıl güçlenip yeşerdiğini göstermesi oldu. Mesela, Halide Edip Adıvar’ın Sultanahmet Meydanı’ndaki konuşması… Yunan ordusunun İzmir’i işgalinin hemen ardından gelen bu konuşmanın tarihi önemi etkili şekilde vurgulanıyor. Peyker karakterinin hikâyedeki merkezi konumu bir yana, kadınları İstanbul’daki Millî Mücadele’nin her aşamasında görmemiz kuşkusuz önemli. Ayrıca Yunan ordusuyla Anadolu’da yaşanan savaşa rağmen İstanbul’daki Hıristiyanlarla Türkler arasındaki kardeşlik bağının altı özellikle çiziliyor. Yedi düveli kendine düşman gören hamasi ve ırkçı milliyetçiliğe filmde yer verilmemesini sevdim.

‘Zaferin Rengi’ popüler film diliyle çekilmiş, melodram yanı güçlü bir film. Karakterleri ve temaları derinleştiren bir öykü yerine, İngiliz emperyalizmine karşı ajitasyon duygusunu öne çıkaran bir dramatik yapı tercih ediliyor. Film, yurt sevgisi, dostluk, aşk, direniş ve fedakârlık gibi duygular üzerinden ilerliyor.

Gerçek bir kişilik temel alınarak yazılan İngiliz Yüzbaşı John G. Bennett (Yılmaz Bayraktar), psikolojik anlamda derinlikli, geleceği gören, doğru tahliller yapan ama kötü adam görevini yerine getirmeyi de hiç ihmal etmeyen ilgiye değer bir karakter. Millî Mücadele filmlerinde alıştığımız klişe antagonistlere pek benzemiyor.

Seyircinin duygularını yöneten müzik kullanımında biraz aşırıya kaçıldığını düşünüyorum. Yiğit Özşener’e yapılan Atatürk makyajına da alışmakta zorluk çektim. Eleştirim makyaj tekniğinden ziyade tıpkı müzik gibi ‘biraz fazla’ olması ve fiziksel benzerliğin zorlanmasıyla ilgili... Özşener’in oyuncu olarak çıkardığı performansa hiçbir itirazım yok ama 38 yaşındaki Mustafa Kemal için daha genç bir oyuncunun tercih edilmesi sanki daha iyi olabilirdi. Öte yandan, Atatürk rolünü tecrübeli ve güçlü bir oyuncuya emanet etme isteğini de anlayabiliyorum. ‘Zaferin Rengi’yle ilgili son eleştirim, sürenin uzunluğu... Tempo sorunu yok filmin. Kurgu akıp gidiyor ama Yüzbaşı Bennett ve Rus sevgilisi (Gonca Vuslateri) gibi bazı yan öyküler bence gereksizce uzatılıyor.

Yeniden sevdiğim yanlarına dönersem, Abdullah Oğuz’un tüm futbol sahnelerini ustaca çektiğini düşünüyorum. Top çalmalar, paslaşmalar, pozisyona girmeler ve gol kaçırmalar mizansen kokusu vermiyor. Dönem filmi olarak baktığımda, formalar başta olmak üzere kostümleri ve prodüksiyon tasarımını detaylı ve çok özenli buldum. Ghasem Ebrahimian’ın görüntü yönetimi de filmin teknik artılarından biri. Ansambl oyunculuğun öne çıktığı bir film ‘Zaferin Rengi’. Kubilay Aka, Gülper Özdemir, Yılmaz Bayraktar ve Nejat İşler gibi temel karakterleri canlandıran oyuncuların yanı sıra tarihi şahsiyetlerde kısa süreli rollerde karşımıza gelen sürpriz isimlerle birlikte oyunculuk, filmin sağlam yanlarından biri. Hikâyenin kritik anlarında devreye giren, sürekli kılık değiştiren Topkapılı Cambaz Mehmet Bey rolündeki Timuçin Esen’i unutmayalım. Yeri gelmişken, Cambaz Mehmet Bey’in liderliğini yaptığı, dönemin milli istihbarat teşkilatı Mim Mim Cemiyeti’ne yapılan saygı duruşu da önemli.

‘Zaferin Rengi’ sadece Fenerbahçelilere seslenen bir taraftar filmi değil. Başta da vurguladığım gibi öncelikle iyi bir Millî Mücadele filmi. Finalde, filmdeki gerçek karakterlere yapılan saygı duruşuyla birlikte daha çok anlam kazanıyor ve duygusallaşıyor.

Yarın gösterime girecek ‘Zaferin Rengi’nin gelecek yıllarda sinema tarihimizin en iyi futbol ve Millî Mücadele filmlerinden biri olarak anılacağını düşünüyorum.

6.5/10

QOSHE - 'Zaferin Rengi': Millî Mücadele'nin ruhu - Mehmet Açar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

'Zaferin Rengi': Millî Mücadele'nin ruhu

40 0
15.02.2024

Anadolu’da Millî Mücadele’nin sürdüğü günlerde, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün İstanbul’da işgal kuvvetleriyle yaptığı futbol maçlarında gösterdiği başarılar; çocukluğumdan beri dinlediğim hikâyelerden biriydi. Fenerbahçeli babam, tuttuğu kulübün Kurtuluş Savaşı’na verdiği desteği hatırlatmayı ihmal etmez; Fenerbahçe’nin İstanbul dışında çok sevilmesini Millî Mücadele ruhuna bağlardı. Tüm Fenerbahçelilerin gurur duyduğu bu tarihi gerçeklerin sinemaya uyarlanması ise kuşkusuz yılların hayaliydi.

Sinemamızın deneyimli yönetmenlerinden Abdullah Oğuz’un imzasını taşıyan ‘Zaferin Rengi’, bu hayallerin sonucu olarak geliyor karşımıza. Sinemamızda nadiren karşımıza çıkan futbol hikâyelerinden biri olmasının yanı sıra asıl olarak işgal İstanbul’unda geçen bir Millî Mücadele filmi ‘Zaferin Rengi’. Oğuz’un hedefinin yüksek prodüksiyon kalitesine sahip epik bir dönem filmi olduğu çok açık.

‘Zaferin Rengi’, İstanbul’un işgali ile kurtuluşu arasındaki sürece odaklanıyor. Film, Fenerbahçe futbol takımının yıldız oyuncusu Galip Kulaksızoğlu’nun (Kubilay Aka) ‘yorgun savaşçı’ olarak cepheden İstanbul’a dönmesiyle açılıyor. Ayağından aldığı yara nedeniyle hafifçe aksayan Galip, evinde ve kulüpte çok sıcak karşılanıyor. Hatta onun gelişinin şerefine Fenerbahçe ve Galatasaray arasında dostluk maçı tertip ediliyor. Başkan Mehmet Sabri Ortak (Nejat İşler) futbol takımının başına geçmesini istiyor ondan. Ama kendini ‘eksik’ olarak gören Galip, teklifi reddettiği gibi âşık olduğu ve cephedeyken sürekli yazıştığı hemşire Peyker’le (Gülper Özdemir) de görüşmek istemiyor. Ama Mustafa Kemal Paşa’nın (Yiğit Özşener) kulübü ziyaret etmesi, her şeyi değiştiriyor. Fenerbahçe’nin işgal kuvvetleriyle yapacağı maçları kazanmasının İstanbul ve Anadolu’da çok olumlu karşılanacağına; direniş ruhuna katkı yapacağına inanıyor Atatürk. Galip’in de takımın başına geçmesi gerektiğini söylüyor.

Senaryo ekibinde de yer alan Oğuz’un, ana karakter Galip ile dönemin Türkiye’si arasında simgesel bağ kurduğu........

© Habertürk


Get it on Google Play