‘Argylle: Gizli Casus’ (Argylle), İngiliz yönetmen Matthew Vaughn’un imzasını taşıyor. Vaughn, ‘Bir Dilim Suç’dan (Layer Cake - 2004) bu yana çektiği aksiyonlarla kendi üslubunu oluşturmaya çalışan bir sinemacı.

Vaughn, deyince aklıma kariyerinin tek Marvel filmi ‘X-Men: Birinci Sınıf’ (X-First Class – 2011) dahil, senaryosunu kendisi yazdığı filmleri gelir öncelikle. Özellikle düşük bütçeli ve hâlâ en sevdiğim filmi olan ‘Kick-Ass’ (2017) alternatif bir ‘süper kahraman’ öyküsüdür. Kingsman serisinin ilk ve en iyi filmi ‘Kingsman: Gizli Servis’ (Kingsman: The Secret Service - 2014) ise Vaughn’un çağdaş aksiyon türüne kişisel damga vurduğunun kanıtıdır. Ama sonraki filmlerinde aynı seviyeyi yakaladığını söylemek açıkçası zor.

‘Argylle: Gizli Casus’u, kendi adıma önceki işi ‘Kingsman: Başlangıç’dan (The King’s Man – 2021) daha üstün tutuyorum ama filmografisinin en iyileri arasında yer alacağını sanmıyorum.

‘Pan’ (2015) ve ‘Wonder Woman’ın (2017) senaryolarıyla tanıdığımız Jason Fuchs’ın imzasını taşımasına rağmen ‘Argylle’ aslında tipik bir Matthew Vaughn filmi… Vaughn’un filmleri, türün parodisi olmakla olmamak arasındaki ince sınırda konumlanır. Biçimsel açıdan seyirciye keyif vermek için tasarlanan ve eğlence tarafı öne çıkan filmlerdir. Hikâyenin hafifliğine karşın karakterler görece olarak daha derinliklidir. Ayrıca filmleri, ait oldukları türün yapıtaşlarıyla oynamayı ihmal etmezler.

‘Argylle: Gizli Casus’un önceki filmlerinden farklı yanı, ‘oyunbaz ve sürprizli’ diye özetleyebileceğim hikâyesinde yatıyor. Jason Fuchs, genelde postmodern akımla ilişkilendirilen, kuramcıların üst kurmaca (metafiction) olarak adlandırdıkları bir hikâye yapısı kuruyor.

Açılıştaki heyecanlı aksiyon sekansı sona erdiğinde, casusları konu alan ve çok satan ‘Argylle’ adlı roman serisinin içinden çıkıp gerçek hayata bağlandığımızı keşfediyoruz. Romanın yazarı Elly Conway’in (Bryce Dallas Howard) ana karakter olduğu ‘asıl film’in içinde buluyoruz kendimizi: Serinin beşinci romanının finalini tam olarak bağlayamayan Elly, sadık okuru annesi Ruth (Catherine O’Hara) tarafından eleştirilince, kitabı konuşmak ve birlikte yeni bir son üzerinde çalışmak üzere, tek başına yaşadığı evinden kalkıp ailesinin yanına gitmeye karar veriyor. Şirin kedisi Alfie ile birlikte trene biniyor ve karşısındaki koltuğa oturan hippi kılıklı, geveze Aidan Wilde’dan (Sam Rockwell) rahatsız oluyor. Çok değil, birkaç dakika sonra ise gizli ajan olduğunu iddia eden Aidan ile birlikte ölüm tehlikesi içeren hızlı bir maceranın orta yerinde buluyor kendini. Elly’nin uzun süre boyunca iyilerle kötüleri ayrıştıramadığı; Aidan başta olmak üzere insanların kendisine söylediklerinin gerçek mi, yalan mı olduğunu anlayamadığı bir serüven bu… Süreç içinde değişmeyen tek şey, Elly’nin ‘final arayışı’ aslında.

Açılıştaki dahil olmak üzere filmde kaç tane ‘twist’ olduğunu; yani, hikâyenin kaç kez yön değiştirdiğini pek hatırlamıyorum. Birçok filmde ‘büyük resmin’ ortaya çıkmasının gecikmesine artık alışmış durumdayız. 1990’lardan bu yana ‘twist’, anaakımın sevdiği trüklerden biri. Ne var ki, ‘Argylle: Gizli Casus’ta durum galiba biraz abartılıyor. Peş peşe gelen sürprizler hikâyenin tadını kaçırıyor. Her koşulda, her türde gerçekçilik inandırıcılık talep edenleri dışarda tutarsak aslında kötü bir hikâye örgüsü beklemiyor bizi. Tam tersine, hoş fikirler var. Ama sürprizlerin fazlalığı ve sürekli şaşırtma çabası, yüzümüzü gülümsetiyor.

Dolayısıyla, filmde karakter değişiminden ziyade Elly Conway’in nerdeyse hiç bitmeyen keşifleri var. Sürekli ikilemler arasında kalan bir karakter aynı zamanda. Öyküye damgasını vuran romantik komedi dokusunu unutmamak gerek.

Filmin en güçlü yanı, hikâyeden, karakterlerden ziyade janrın yapıtaşlarıyla serbestçe oynanması; ironi duygusunun ajan filmleri klişeleri üzerinden inşa edilmesi… Sözgelimi açılıştaki aksiyon sahnesi… Henry Caville’in canlandırdığı gizli ajan Argylle’in ‘esas adam’; Ariana DeBose ve John Cena’nın ise onun ekip arkadaşları olarak karşımıza çıktığı ‘Mission Impossible’ tarzı bir filmin içine dahil oluyoruz. Mekân, Yunanistan’da Ege Denizi’ne doğru inen güzel bir kasaba ve filmin havalı antagonisti LaGrange’ı da pop müzik starı Dua Lipa oynuyor. Sonraki sekansta, bize tanıtılan oyuncu kadrosunun sadece romandaki hayali kişilikler olduğunu anlıyor, filmin asıl karakterleriyle tanışıyoruz. Böylece, başroller değişiyor. James Bond tarzı karizmatik ajanı akla getiren Henry Cavill ve ‘Bond kızı’ Dua Lipa gidiyor; yerlerine karakter dramlarının oyuncusu Sam Rockwell ile dış görünüm olarak gizli ajan klişelerine pek uymayan Bryce Dallas Howard geliyor. Janrın yapıtaşlarıyla oynayan hoş bir numara bu ve gerçekçi ajan filmi seyredeceğimize dair bir izlenim uyandırıyor. Ama bunun yanılsama olduğunu anlamakta gecikmiyoruz.

İlk üç sekansta her seferinde hikâyenin yapısı değişiyor. Açılışın ardından, casus romanlarıyla tanınan Elly’nin yalnızlığını anlatmaya koyulan film, trene binmemizle birlikte ‘kurmaca dünyasından gerçekliğe adım atan’ yazarın öyküsüne dönüşüyor. Aidan, Elly’ye gizli ajanların dünyasını tanıtırken hayal ile gerçeklik karşı karşıya gelir gibi oluyor. Ama aslında bu da bir yanılsama… Kesin olan tek veri, Elly ve Aidan’ın akıp giden macera içinde ikili olup çıkmaları... ‘Argylle: Gizli Casus’un janr içinde akraba olduğu filmler de sürekli değişiyor.

Romantik komedi dokusu gibi filmin çıpalarından biri Argylle – Elly Conway ilişkisi… Elly’nin yazdığı romanların kahramanı gizli ajan Argylle, Henry Cavill suretinde sık sık karşımıza çıkıyor; çünkü Elly onda kendisini görüyor. Daha doğrusu, Argylle’ın kendisini ve gerçek kimliğini ne ölçüde yansıttığını anlamaya çalışıyor. Film ilerledikçe kadın – erkek olmalarını bir yana bıraktığımızda, bir elmanın iki yarısı gibi olduklarını anlıyoruz. Elly’nin kadın kahraman yerine alternatif kişilik olarak James Bond gibi birini seçmesi, hem kendini daha iyi gizlemenin yolu, hem eski usul popüler kültürün klişelerine teslim olmasının göstergesi…

‘Argylle: Gizli Casus’, biçimin her şeyiyle öne çıktığı bir film. Vaughn, kan içermeyen dövüş ve aksiyon sahnelerinin çoğunu grafik şiddete fazlasıyla yer veren bir bale gibi düzenliyor. Öyle ki koreografi duygusu, özellikle iki sahnede çok baskın hale geliyor; film nerdeyse dans şovuna dönüşüyor. Elly ilkinde bir çeşit buz pateni gösterisi yapıyor. İkincisinde ise fonda renkli sisler eşliğinde bir tür aksiyon balesi seyrediyoruz. Söz konusu iki sahne, filmin yapısını yansıtıyor; olup bitenleri çok fazla ciddiye almamız gerektiğini bir kez daha anımsatıyor.

Aslında başka sahnelerde de hikâyenin aksiyon için bahane olduğunu düşünmemek elde değil. Oysa ‘Kick-Ass’ ve ‘Kingsman: Gizli Servis’te tüm biçimsel oyunlara rağmen hikâye alt metinleriyle birlikte sağlam şekilde yerinde durur. Burada ise tam aksine giderek yüzeyselleşiyor. Ama öylesine zengin bir aksiyon menüsü var ki yüzeysellik çok da filmin aleyhine işlemiyor; sadece puanlarını düşürüyor.

1990’lar ve 2000’lerin başlarında öyküsünü çok ciddiye almayan ama aksiyon duygusunu zirvede tutan filmler popülerdi. Sonraki yıllarda daha ciddi, ağırbaşlı öyküler ve gerçekçi aksiyon tarzı yükselişe geçti. Genç kuşak seyirciler, aksiyonu ciddiye alan, düşünsel derinlik getiren filmleri bağrına bastı. Vaughn, ‘Kingsman: Gizli Servis’te her iki ekolü birleştirdi. Bu kez ‘1990’ların eğlenceli kafası’na daha yakın bir iş var karşımızda. Çok beğenmesem de biraz uzun bulmam dışında seyrederken sıkılmadım. Ayrıca, Sam Rockwell ve Bryce Dallas Howard’ı klişelere meydan okuyan alternatif ajan ikilisi olarak sevdim.

Beatles şarkısı ‘Now and Then’den birkaç kez bölümler dinlediğimiz filmin oyuncu kadrosunda Samuel L. Jackson ve Bryan Cranston da yer alıyor. ‘Argylle: Gizli Casus’un en eğlenceli karakterlerinden biri kedi Alfie (Chip)… Filmin yapımcılarından biri olan, Vaughn’un eşi Claudia Schiffer’in kedisi Chip, filmin Londra prömiyerine katılmış. Ama hayvanseverler, Chip’in galaya filmde de sık sık gördüğümüz ‘pencereli’ sırt çantasıyla getirilmesine karşı çıkmışlar. Ayrıca problemli ırk olarak kabul edilen Scottish Fold edinme isteğini artıracağını öne sürerek filmi eleştirmişler. Yine de Chip’in CGI desteğiyle filme çok hoş katkılar yaptığını söyleyelim. Ara sıra Marvel filmlerinde de gördüğümüz gibi kediler, aksiyon türüne gerçekten yakışıyorlar.

6/10

QOSHE - Bol sürprizli aksiyon: 'Argylle' - Mehmet Açar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bol sürprizli aksiyon: 'Argylle'

53 4
03.02.2024

‘Argylle: Gizli Casus’ (Argylle), İngiliz yönetmen Matthew Vaughn’un imzasını taşıyor. Vaughn, ‘Bir Dilim Suç’dan (Layer Cake - 2004) bu yana çektiği aksiyonlarla kendi üslubunu oluşturmaya çalışan bir sinemacı.

Vaughn, deyince aklıma kariyerinin tek Marvel filmi ‘X-Men: Birinci Sınıf’ (X-First Class – 2011) dahil, senaryosunu kendisi yazdığı filmleri gelir öncelikle. Özellikle düşük bütçeli ve hâlâ en sevdiğim filmi olan ‘Kick-Ass’ (2017) alternatif bir ‘süper kahraman’ öyküsüdür. Kingsman serisinin ilk ve en iyi filmi ‘Kingsman: Gizli Servis’ (Kingsman: The Secret Service - 2014) ise Vaughn’un çağdaş aksiyon türüne kişisel damga vurduğunun kanıtıdır. Ama sonraki filmlerinde aynı seviyeyi yakaladığını söylemek açıkçası zor.

‘Argylle: Gizli Casus’u, kendi adıma önceki işi ‘Kingsman: Başlangıç’dan (The King’s Man – 2021) daha üstün tutuyorum ama filmografisinin en iyileri arasında yer alacağını sanmıyorum.

‘Pan’ (2015) ve ‘Wonder Woman’ın (2017) senaryolarıyla tanıdığımız Jason Fuchs’ın imzasını taşımasına rağmen ‘Argylle’ aslında tipik bir Matthew Vaughn filmi… Vaughn’un filmleri, türün parodisi olmakla olmamak arasındaki ince sınırda konumlanır. Biçimsel açıdan seyirciye keyif vermek için tasarlanan ve eğlence tarafı öne çıkan filmlerdir. Hikâyenin hafifliğine karşın karakterler görece olarak daha derinliklidir. Ayrıca filmleri, ait oldukları türün yapıtaşlarıyla oynamayı ihmal etmezler.

‘Argylle: Gizli Casus’un önceki filmlerinden farklı yanı, ‘oyunbaz ve sürprizli’ diye özetleyebileceğim hikâyesinde yatıyor. Jason Fuchs, genelde postmodern akımla ilişkilendirilen, kuramcıların üst kurmaca (metafiction) olarak adlandırdıkları bir hikâye yapısı kuruyor.

Açılıştaki heyecanlı aksiyon sekansı sona erdiğinde, casusları konu alan ve çok satan ‘Argylle’ adlı roman serisinin içinden çıkıp gerçek hayata bağlandığımızı keşfediyoruz. Romanın yazarı Elly Conway’in (Bryce Dallas Howard) ana karakter olduğu ‘asıl film’in içinde buluyoruz kendimizi: Serinin beşinci romanının finalini tam olarak bağlayamayan Elly, sadık okuru annesi Ruth (Catherine O’Hara) tarafından eleştirilince, kitabı konuşmak ve birlikte yeni bir son üzerinde çalışmak üzere, tek başına yaşadığı evinden kalkıp ailesinin yanına gitmeye karar veriyor. Şirin kedisi Alfie ile birlikte trene biniyor ve karşısındaki koltuğa oturan hippi kılıklı, geveze Aidan Wilde’dan (Sam Rockwell) rahatsız oluyor. Çok değil, birkaç dakika sonra ise gizli ajan olduğunu iddia eden Aidan ile birlikte ölüm tehlikesi içeren hızlı bir maceranın orta yerinde buluyor kendini. Elly’nin uzun süre boyunca iyilerle kötüleri ayrıştıramadığı; Aidan başta olmak üzere insanların kendisine söylediklerinin gerçek mi, yalan mı olduğunu anlayamadığı bir serüven bu… Süreç içinde........

© Habertürk


Get it on Google Play