TÜRKİYE Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ, milli voleybolcu Ede Erdem için “kaptan gibi kaptan, adam gibi adam…” dedi diye ortalık yıkılıyor.

Söyler misiniz, siz bugüne kadar “kadın gibi kadın” diyenini duydunuz da bu cümleye mi takıldınız?

Üstündağ, yaşamı boyunca kendisine yükleneni söylemiş.

Çünkü beşikte başlar eril tahakküm…

Kız bebeğin beşiği sallanırken de “uyusun büyüsün adam olsun…” diye ninniler yakılır.

Hukuk sistemi bile “adamına göredir…”

Yasa tekliflerinin başlığı dahi kadın cinayetine kurban gidenlerin adıyla hazırlanır.

“Ayşe Paşalı” adıyla başlar, ardından “Münevver Karabulut” adını alır, “Özgecan” diye de devam eder…

Öldürülen kadının ismiyle yasa tekliflerinin sunulmasının gerisindeki neden, eril tahakkümle sınırları tayin edilen alandan kalma çabasındır.

Bilmez ki bu tutum katilin adını unutturur, maktulü hafızada bırakır; o da kadınların başına gelebilecekleri hatırlamasına neden olur…

Yasa teklifiyle de kalmaz…

Töre de devreye girer, yaşam hakkını iki bacak arasına sıkıştırır; namus belası mavalını da cezasının gerekçesine dönüştürür…

Ceza indirimi sağlar.

Aslında indirdiği pantolon cezası değil, vicdan eşiğidir.

Yaşamlarını bağladıkları sapı vicdanda öğüten düvenin çakmak taşına dönüşür…

Eril tahakküm karşısında kadının bu döngüden çıkması zordur…

Devamlı bir bedensel güvensizlik, sembolik bağımlılık altında tutulan yaşamı o nedenle kıvılcımlarla çerçeveli bırakılır.

Her şeyden önce başkalarının bakışıyla var edilir; o bakış için var olmaları istenir.

Kendinden beklenen, edepli, itaatkar, bir o kadar çekici, sıcakkanlı el altındaki nesne olmasıdır.

Başkalarının bakışıyla var edilip, o bakış için var olmalarını küçük yaşta öğrenir…

Biçilen rol, başkalarının bakışına zincirlenmiş kürek mahkumluğundan başkası değildir…

O nedenle kadının süsü kadınadır…

Ayna karşısında var olmak istediği beden ile gerçek vücudu arasındaki mücadelesinin temeli de buna dayanır.

Bağlandığı mutfakta da her daim diyet halinde dolanır.

Çevresindeki hayatın biçtiği yaşam baştan eksiktir…

Bundan dolayı eksik etek diye anılır.

Oysa bez parçasına indirgediği, kadının iffetinden çok gözünün namussuzluğudur.

Bilmez ki M.Ö 3 bin yıllarından bu yana bu coğrafyada var olan Asur ve Babil kroniklerinde kadın dünyayı yaratandır...

Bu hükme varmalarının gerekçesi de dünyaya hükmedenlerin kadının karnından çıkmış olmasından dolayıdır…

Kadın her daim yanında bulacağın güçtür, adalettir, eşitliktir…

Gözü bağlı adalet terazisini elinde taşıması, perde gerisindeki gücüne atıfla “evin sultanı” diye anılması da bundandır.

Ama o gücün hep dört duvar ve perde gerisinde kalması arzulanır…

Ortaya çıkarsa başkalarının sahiplenmek isteyeceği bedenine zarar geleceği vehmedilir.

Onun için Voleybol Federasyonu Başkanı Üstündağ’ın da bilinçaltında var olanı ifşa etmesi gibi “adam gibi adam…” der…

Bazıları da kadın gibi kadın demek yerine, taş gibi demeyi tercih eder…

Bilmezler ki kadın, Nazım’ın dizelerindeki gibi “Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal”dir.

Karmaşık gibi gözükür ama cesurdur…

Doğurduğu dünyadan saygı, hakça düzenlenmiş eşitlikten başka beklentisi de yoktur…

Neşedir, sorun çözendir, bulup buluşturan, doyurup yetiştiren, zirveye ulaştırandır…

Sevda pınarının tükenmeyen kaynağıdır…

Neşet Ertaş’ın dizesindeki gibi “kadınlar insandır, biz insanoğlu…”

Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun…

QOSHE - Kadın gibi adam olmak… - Muharrem Sarıkaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kadın gibi adam olmak…

37 0
10.03.2024

TÜRKİYE Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ, milli voleybolcu Ede Erdem için “kaptan gibi kaptan, adam gibi adam…” dedi diye ortalık yıkılıyor.

Söyler misiniz, siz bugüne kadar “kadın gibi kadın” diyenini duydunuz da bu cümleye mi takıldınız?

Üstündağ, yaşamı boyunca kendisine yükleneni söylemiş.

Çünkü beşikte başlar eril tahakküm…

Kız bebeğin beşiği sallanırken de “uyusun büyüsün adam olsun…” diye ninniler yakılır.

Hukuk sistemi bile “adamına göredir…”

Yasa tekliflerinin başlığı dahi kadın cinayetine kurban gidenlerin adıyla hazırlanır.

“Ayşe Paşalı” adıyla başlar, ardından “Münevver Karabulut” adını alır, “Özgecan” diye de devam eder…

Öldürülen kadının ismiyle yasa tekliflerinin sunulmasının gerisindeki neden, eril tahakkümle sınırları tayin edilen alandan kalma çabasındır.

Bilmez ki bu tutum katilin adını unutturur, maktulü hafızada bırakır; o da kadınların başına gelebilecekleri hatırlamasına neden olur…

Yasa teklifiyle de kalmaz…

Töre de devreye girer, yaşam hakkını iki bacak arasına sıkıştırır; namus belası mavalını da cezasının gerekçesine dönüştürür…

Ceza........

© Habertürk


Get it on Google Play