TÜRKİYE ile Mısır arasındaki gerilimden kim kazanır?

Ya da İsrail’in en büyük destekçisi Washington yönetiminin tüm uyarılarına rağmen Gazze’de sergilediği aymaz tutumdan geri adım atmaması kime fayda sağlıyor?

Her iki sorunun yanıtı da açık…

Uzun yıllardır devam eden gerilim politikası Doğu Akdeniz’de daha çok Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İran’ın işine yaradı…

Şurası açık ki, ABD’nin bölgede 30 yıldır uyguladığı politikasıyla İran güvenli şekilde Akdeniz’e sınırdaş oldu…

Hatta Husiler vasıtasıyla da Kızıldeniz’e kadar etki alanını genişletti.

Dolayısıyla ortadaki tablo, Akdeniz’in iki yakasına hakim güçlü ülkesi Türkiye ve Mısır açısından makul bir tablo sunmadığı gibi, de ortak paydalarına da ters düşüyor…

TAHRAN’I AKDENİZ’E WASHİNGTON TAŞIDI…

Daha ilerisi müttefikleri ABD yönetimini de yeni bir doktrine mecbur bırakıyor.

Dıştan içeri doğru gelirsek…

Çok uzağa gitmeye gerek yok, Irak’ta 1990 başlarında başlayıp, 2004’e kadar süren iki ABD öncülüğündeki iki Körfez Savaşı İran’a yaradı…

Rusya’nın da Suriye sahasına gelerek Akdeniz’in kıyısında deniz ve hava üslerine kavuşmasına neden oldu.

Washington, bölgede var olmasını istemediği bütün güçleri kendi eliyle getirdi, büyüttü.

İlk adımı bölgede Körfez Savaşı ile attı; Irak ile 8 yıl süren savaştan çıkmış Tahran yönetimine batı yakasında kalkan oldu; en ezeli rakibinin gücünü kırdı; elini rahatlattı.

ABD 2003’te Saddam Hüseyin’i devirmesi sonrası Bağdat’ta güçlü bir hükümet çıkaramaması İran açısından güvenli bir batı sınırının oluşmasını sağladı.

Tahran da biliyordu ki ABD bir süre sonra çıkacak ve Kuzey Irak’ta bulunan kendisine yakın gruplar aracılığıyla etkin güç haline gelecek…

Satrancını bunun üzerine kurdu, oyunu umduğu gibi ilerledi; ABD’nin çekilme kararı, bırakın Basra ve Kuzey Irak’ı, ülkenin bütününde İran’ı etkin güç haline getirdi…

Destekliği Haşdi Şabi milisleri 2016’da alınan bir kararla silahlı kuvvetlerin önemli unsuru haline dönüştü; Tahran devletin güvenlik bürokrasisini çaba göstermeden ele geçirdi…

DOĞUDA DA RAHATLATTI

Bu aşamada ABD bir adım daha attı, Tahran’ın doğu cephesini de Afganistan operasyonu ile güçlü kıldı…

İran’a batıdan Taliban aracılığıyla gelecek bütün olumsuzlukları 2012’de Suriye operasyonu izledi…

Zaten Irak’ta varlığını gösteren İran, bu kez vekalet savaşçıları eliyle Suriye sahasında hakim oldu.

Yetmedi, desteğindeki Hizbullah aracılığıyla da Lübnan’da etkisini gösterdi; hatta iktidara gelmesini sağladı…

Batılı politikacıların son 30 yıl içinde uyguladıkları yanlış politikaların son adımı da İsrail’in Gazze’deki aymaz tutumuyla hayata geçti…

NETANYAHU AÇMAZI…

Beyaz Saray yönetimi bugün İsrail Başbakanı Netanyahu’ya söz geçiremiyor…

ABD Başkanı ile birkaç gün önce gerçekleşen telefon görüşmesinden de bir sonuç çıkmadığını, Biden’ın Netanyahu hakkında ağır sözler söylediğini Beyaz Saray’a yakın gazeteciler yazıyor.

Daha ilerisi Netanyahu da Biden ile yapılan görüşmenin olumsuz sonuçlandığını verdiği demeçte gizlemedi:

Hiçbir durumda Refah'a girmememiz gerektiğini söyleyenler aslında, 'Savaşı kaybedin' diyorlar...”

Netanyahu, bırakın saldırılarına ara vermeyi Gazze’de yaşayan 2,2 milyon kişinin son sığınma yeri olan Refah’ı da son günlerde hava saldırıları ile vuruyor…

Hava saldırılarının ardından kara harekatını başlatacağını söylemekten de geri durmuyor…

1979 BARIŞ ANLAŞMASINI ETKİLER…

Her ne kadar kara harekatı olma ihtimali düşük kabul edilse de böyle bir durumun Mısır açısından bir felaket yol açacağı açık.

Çünkü Gazze’de yaşayan insanların Refah’tan başka kaçış kapısı yok…

Böyle bir durumun yaratacağı başka sonuçlar da var…

Mısır Dışişleri Bakanı da endişesini açıktan dile getirdi, “Umarım bu adımlar İsrail ile aramızdan olan 1979 Barış Anlaşmasını tehlikeye atmaz” dedi.

Sadece Mısır da değil, benzer anlaşmayı 1994’te İsrail ile imzalayan Ürdün açısından da endişe kaynağı…

Ramazan ayına yaklaşıldığı bir dönemde Refah’ta yaşanacak bir katliamın nasıl sonuçlar doğuracağı da yaşanmış bir gerçek…

Nitekim ABD yönetimi de İsrail’in bu saldırılarının biran önce durdurulması konusundaki kararlılığını sergiliyor.

Çünkü seçim dönemine giren ABD’de Biden yönetiminin önünde fazla bir zaman yok; en geç Haziran ayının ortasına kadar bir çözüm üretebileceğini kendisi de görüyor.

BIDEN DOKTRİNİ…

Son dönem Beyaz Saray kaynaklı yazılıp çizilenlere bakılırsa Beyaz Saray yönetimi bir, “Biden Doktrini…” ile tehlikeli gidişi frenlemenin peşinde.

İran etkisini kırıp, İsrail’in saldırılarını durdurup, Filistin’e de vatan olma hakkı kazandıracak “Biden Doktrini” bölgede yayılmaya müsait çok cepheli savaşın da önüne geçmeyi hedefliyor.

Böylece ABD Başkanı olarak, kendisinden önceki başkanlar Truman, Eisenhower, Nixon, Bush ve son olarak da Obama gibi doktrin ile tarihe not bırakmayı hedefliyor…

ABD’nin çıkarlarını korurken, dünya barışına da katkı sağlamayı amaçlıyor.

Önünde karmaşık bir tablonun bulunduğunu da görüyor.

Çünkü bölgedeki krizden İran’ın karlı çıktığı açık; sadece Lübnan’da vekaletindeki Hizbullah aracılığıyla iktidara gelmesi, Irak’ta silahlı güçlerin önemli bir unsuruna dönüşmesiyle değil; Kızıldeniz’de de Husiler aracılığıyla Dünya ticaretine yön verdi…

Şurası açık ki bu etki devam ederse bir süre sonra bizzat Netanyahu’nun uyguladığı politikalar dolayısıyla İsrail çok daha izole bir ülke haline dönüşür…

Sıkışan kedi misali saldırganlığını bugünkünden çok daha ağır noktaya taşır…

Bu da bölgede yayılmaya hazır bekleyen çatışma hastalığı da hortlamakla kalmaz, başka bölgelere de metastaz yapar…

Bunun ne gibi sonuçlar doğuracağına ilişkin örneklerini Ürdün ve Irak’taki ABD üstlerine yapılan saldırıların hemen ardından gördük…

ÜÇ AYDA ÇÖZMELİ…

Anlaşılan o ki Haziran’dan sonra tamamen içerdeki seçime odaklı bir politikaya dönecek olan Biden, önündeki üç ay içinde doktrinini hayata geçirme kararlılığında.

Seçimi kaybetse dahi Orta Doğu’da bugüne kadar çatışmaların çıbanbaşı haline gelmiş bir sorunu ortadan kaldırıp, uzun yıllardır toprağını isteyen Filistin’i de vatanına kavuşturma arzusunda...

İSRAİL’DE YÜKSELEN TEPKİ…

Suudi Arabistan ve onula birlikte hareket eden Arap ülkeleriyle işbirliği içinde bunu başarabilir mi; yani İran’ı frenlerken, barışı sağlayıp, Filistin’in de vatanına kavuşmasını sağlayabilir mi?

Bunun gerçekleşme şansı üçünün birlikte hareketiyle olası, biri eksik olursa diğerinin çalışmayacağı ortada…

Biden ve ekibi ise içerdeki seçimi kazanmak için önemli bir fırsat olarak görüyor; o da biliyor ki Netanyahu’ya karşı içerdeki tepki yükseliyor…

Rehinelerin aileleri ile başlayan protesto yürüyüşleri, son günlerde binlerce kişiye ulaşmakla kalmadı, Netanyahu hükümetinin içinden de çatlak seslere yol açtı…

ORTAK ÇIKAR PAYDASI…

Türkiye ve Mısır’ın böyle bir ortamda ilişkilerini yeniden rayına oturtuyor olması önemli…

Bazı kişiler dış politikanın ülkeler açısından çıkara dayalı olduğunu unutup, zihninde beslediği katırları birbirine karıştırıyor.

Geçmişte yaşananları anımsatarak ziyareti eleştiriyor.

Görmüyor ki bu ziyaret Türkiye açısından da çok önemli getirilerin kapısını aralayacak…

MISIR KIBRIS ADASI KADAR ALAN KAZANIR

Uzun yıllardır bu sütundan da dile getirdiğim gibi Türkiye ile Mısır arasında çok acil Deniz Yetki Anlaşması’nın imzalanması şart; bu iki ülke açısından da elzem…

Çünkü Mısır bu anlaşma ile Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Adasından çok daha büyük bir kadar alan kazanacak, Türkiye’nin de Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’nin yaratmaya çalıştığı ayak oyunlarından kurtulacak.

Libya ile yapılan Deniz Yetki Anlaşmasının getirdiği kolaylıklar bu Akdeniz’in Doğu yakasında da gerçekleşecek…

Türkiye ve Mısır uzun yıllardır ortak paydası haline gelen Filistin’in devlet olması çabalarının da meyvesini birlikte alacak.

Görünen köy kılavuz istemez…

ABD, Rusya, İran’ın bölgede kıyı ülkelerde etkin rol üstlenme çabasının gerisinde yatan neden belli; Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları…

Dolayısıyla Kahire’de bugünkü görüşmelerden çıkacak sonuç iki ülkenin ortak çıkar paydası olacak; biri kazanırken, diğeri de kazanmış olacak…

Hatta üçüncü dost ülke Filistin’in de hayrına olacak…

QOSHE - Kim, ne kazanır? - Muharrem Sarıkaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kim, ne kazanır?

20 0
14.02.2024

TÜRKİYE ile Mısır arasındaki gerilimden kim kazanır?

Ya da İsrail’in en büyük destekçisi Washington yönetiminin tüm uyarılarına rağmen Gazze’de sergilediği aymaz tutumdan geri adım atmaması kime fayda sağlıyor?

Her iki sorunun yanıtı da açık…

Uzun yıllardır devam eden gerilim politikası Doğu Akdeniz’de daha çok Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İran’ın işine yaradı…

Şurası açık ki, ABD’nin bölgede 30 yıldır uyguladığı politikasıyla İran güvenli şekilde Akdeniz’e sınırdaş oldu…

Hatta Husiler vasıtasıyla da Kızıldeniz’e kadar etki alanını genişletti.

Dolayısıyla ortadaki tablo, Akdeniz’in iki yakasına hakim güçlü ülkesi Türkiye ve Mısır açısından makul bir tablo sunmadığı gibi, de ortak paydalarına da ters düşüyor…

TAHRAN’I AKDENİZ’E WASHİNGTON TAŞIDI…

Daha ilerisi müttefikleri ABD yönetimini de yeni bir doktrine mecbur bırakıyor.

Dıştan içeri doğru gelirsek…

Çok uzağa gitmeye gerek yok, Irak’ta 1990 başlarında başlayıp, 2004’e kadar süren iki ABD öncülüğündeki iki Körfez Savaşı İran’a yaradı…

Rusya’nın da Suriye sahasına gelerek Akdeniz’in kıyısında deniz ve hava üslerine kavuşmasına neden oldu.

Washington, bölgede var olmasını istemediği bütün güçleri kendi eliyle getirdi, büyüttü.

İlk adımı bölgede Körfez Savaşı ile attı; Irak ile 8 yıl süren savaştan çıkmış Tahran yönetimine batı yakasında kalkan oldu; en ezeli rakibinin gücünü kırdı; elini rahatlattı.

ABD 2003’te Saddam Hüseyin’i devirmesi sonrası Bağdat’ta güçlü bir hükümet çıkaramaması İran açısından güvenli bir batı sınırının oluşmasını sağladı.

Tahran da biliyordu ki ABD bir süre sonra çıkacak ve Kuzey Irak’ta bulunan kendisine yakın gruplar aracılığıyla etkin güç haline gelecek…

Satrancını bunun üzerine kurdu, oyunu umduğu gibi ilerledi; ABD’nin çekilme kararı, bırakın Basra ve Kuzey Irak’ı, ülkenin bütününde İran’ı etkin güç haline getirdi…

Destekliği Haşdi Şabi milisleri 2016’da alınan bir kararla silahlı kuvvetlerin önemli unsuru haline dönüştü; Tahran devletin güvenlik bürokrasisini çaba göstermeden ele geçirdi…

DOĞUDA DA RAHATLATTI

Bu aşamada ABD bir adım daha attı, Tahran’ın doğu cephesini de Afganistan operasyonu ile güçlü kıldı…

İran’a batıdan Taliban aracılığıyla gelecek bütün olumsuzlukları 2012’de Suriye operasyonu izledi…

Zaten Irak’ta varlığını gösteren İran, bu kez vekalet savaşçıları eliyle Suriye sahasında hakim oldu.

Yetmedi, desteğindeki Hizbullah aracılığıyla da Lübnan’da etkisini gösterdi; hatta iktidara gelmesini sağladı…

Batılı politikacıların son 30 yıl içinde uyguladıkları yanlış politikaların son adımı da İsrail’in Gazze’deki aymaz tutumuyla hayata geçti…

NETANYAHU AÇMAZI…

Beyaz Saray yönetimi bugün İsrail Başbakanı Netanyahu’ya söz geçiremiyor…

ABD........

© Habertürk


Get it on Google Play