İŞ yeriniz veya evinizin yolunu tarif ederken temel aldığınız noktalar vardır...

Örneğin Ankara’da Kızılay, Kuğulu Park, Tunalı, Sıhhiye, Ulus en belirgin referans noktalarıdır...

Ya da kenti çok bilmeyenler ilk İstanbul’da ilk adımı Taksim, Barbaros, Kadıköy, Karaköy, Üsküdar, Beşiktaş, İstiklal, Galata ile atar yol devamını getirir…

Bazen de kent ile bütünleşik tarihi binalar, alışveriş merkezleri, kamu kurumlarını referans alarak tarif veririz…

Bu mihenk noktaları gelecek kişinin kerteriz almasına, ne kadar sürede ulaşacağını tahmin etmesine yardımcı olur.

Hatta orada da kalmaz, yol üstünde bir dostu, tanıdığı, arkadaşı varsa, onu da aklına getirir…

Geçerken uğrayıp bir selam vermesine vesile olur…

Bir an bunların hiçbirinin olmadığını, yol tarifinizi yapacak referans kerterizlerin, mihenk taşlarının yok olduğunu düşünün…

Nasıl hissedeceğinizi biliyorum, çünkü bizzat yaşadım…

YIKINTILAR ALTINDA KALAN

Hatay’a bir yıl önce 8 Şubat günü vardığımda, her birinin yerini çok iyi bildiğim, farkına varmadan düşünsel ardılımda bana kılavuzluk yapan; menzilime ne kadar kaldığını bir çırpıda hesaplamama yarayan binaların, yapıların, çeşmelerin köprülerin hepsi yok olmuştu…

Boşluğa düşmüş gibiydim…

Hatay’ın eski Meclis binasının yeri belliydi; belki de köprü de ayakta kaldığı için tahmin etmem zor olmadı.

Hemen ardında onlarca kez konakladığım otelden eser yoktu; Valilik binası ayaktaydı; ancak duvarının altında bulunan dükkanlar yerle yeksan olmuştu.

Bir yıl kadar önce hak yoluna bir yıl önce uğurladığımız Hasan Hammışoğlu’nun muhabbet etmek için her gittiğimde çaya davet ettiği taksi durağından eser kalmamıştı.

Bir an başımı kaldırıp karşıya baktım, Ragıp Bekfilavioğlu’nun her daim tadını damağımda hissetmeme yol açan künefe dükkanının olduğu alan koca bir yıkıntıya dönüşmüştü...

YÖNÜNÜ KAYBETMENİN ACISI

Yönümü uzun çarşıya çevirdim; bir asker önümü kesti, “emniyetiniz açısından girmeseniz daha iyi…” diye uyardı.

Uzaktan Süleyman Çolakoğlu’nun dükkanına doğru baktım; yıkıntılar arasında görünecek bir tek bina kalmadığını fark edince geri döndüm…

Yönünü kaybetmiş, havada asılı kalmış haldeydim…

Geri döndüm, aklıma Hakan Şentürk geldi; telefona sarıldım, güç bela yakaladığım hattın karşısından da artık yanıt yoktu…

Evlerine doğru gitmeye de belki de alacağım acı haberi tahmin ettiğim için cesaretim yetmedi…

İçimdeki hüzün kadar sessiz çevrenin yoldaşlığında bir zamanlar sokak çalgıcılarının muhteşem düetlerine tanıklık ettiğim kapalı çarşıya dönüp bir daha baktım…

Kulağımda yankılanan o muhteşem şiveleriyle yanınızda olduklarını her daim hissettiren dostların sesiydi…

Yıkılmış evlerden yayılan toz bulutu gibi, geriye sadece yüzlerinin siluetleri kalmıştı…

Bir kentte varlıkları yok olan insanların verdiği derin acıya, bir zamanlar mihenk aldığınız binalar da eşlik ediyordu…

Çevremde gördüklerim, Nazım Hikmet’in binlerce kişiyi hayattan koparan 1939 Erzincan depremi için yazdığı şiiri gibiydi:

“Uyanıp kaçamadılar,

Kuş olup uçamadılar…”

Sadece dostlar, binalar değil, bu mevsimlerde dağlardan gelen rüzgarın taşıdığı zahter kokusu da kalmamıştı.

GERİ GELMEYECEK

Kurtuluş Caddesine doğru gitmek istedim, yolumu yıkıntılar kesti; dönüp aşağı baktığımda gördüğüm hüzün ve acıdan başka bir şey değildi.

Kısa süre sonra tekrar gittim; ardından kesintisiz üç ay sürekli gidip döndüm…

Önce iş makinaları girdi, her geçen gün kent biraz daha tarlaya döndü…

İnsanlar sadece yakınlarını, evlerini, iş yerlerini, dükkânlarını değil, bu kentte mihenk taşlarını, kerteriz aldığı adres referanslarını da kaybetti…

Her yapı gibi bir gün ayağa kalkar…

Ancak sanılmasın ki Varşova, Julich, Dresten, Berlin gibi yıkılan taşlarından yeniden doğacak…

Bu kentte insanlar gibi, yıkıntının altında giden eski mihenk taşları da var olmayacak; anılarda yaşayacak…

QOSHE - Rotalarımızı da yıktı… - Muharrem Sarıkaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Rotalarımızı da yıktı…

19 0
07.02.2024

İŞ yeriniz veya evinizin yolunu tarif ederken temel aldığınız noktalar vardır...

Örneğin Ankara’da Kızılay, Kuğulu Park, Tunalı, Sıhhiye, Ulus en belirgin referans noktalarıdır...

Ya da kenti çok bilmeyenler ilk İstanbul’da ilk adımı Taksim, Barbaros, Kadıköy, Karaköy, Üsküdar, Beşiktaş, İstiklal, Galata ile atar yol devamını getirir…

Bazen de kent ile bütünleşik tarihi binalar, alışveriş merkezleri, kamu kurumlarını referans alarak tarif veririz…

Bu mihenk noktaları gelecek kişinin kerteriz almasına, ne kadar sürede ulaşacağını tahmin etmesine yardımcı olur.

Hatta orada da kalmaz, yol üstünde bir dostu, tanıdığı, arkadaşı varsa, onu da aklına getirir…

Geçerken uğrayıp bir selam vermesine vesile olur…

Bir an bunların hiçbirinin olmadığını, yol tarifinizi yapacak referans kerterizlerin, mihenk taşlarının yok olduğunu düşünün…

Nasıl hissedeceğinizi biliyorum, çünkü bizzat yaşadım…

YIKINTILAR ALTINDA KALAN

Hatay’a bir yıl önce 8 Şubat günü vardığımda, her birinin yerini çok iyi bildiğim, farkına varmadan düşünsel ardılımda bana kılavuzluk yapan; menzilime ne kadar kaldığını bir çırpıda hesaplamama yarayan binaların, yapıların, çeşmelerin köprülerin hepsi yok olmuştu…

Boşluğa düşmüş gibiydim…

Hatay’ın eski Meclis binasının yeri belliydi; belki de köprü de ayakta kaldığı........

© Habertürk


Get it on Google Play