BU coğrafyanın kökü asırlara uzanan mücadelesi olarak bilinir.

Bazen çatışmaya ve hatta savaşa dönüşen mücadelenin yapıldığı saha ve taraflar da bir o kadar kadimdir…

Arenası İran ve Irak olan bu mücadele alanında ülkelerin vekaletini her aşamada yüklenen de aynı coğrafyanın bir o kadar kadim evlatları Kürtlerdir…

Bunu görmek için çok eskiye uzanmadan yakın geçmişe bakılmak da yeterli…

Birinci Körfez Savaşı öncesi İran, Irak Kürtlerinin Bağdat’taki Baas rejimine karşı mücadelesinde en hararetli desteği veren taraftaydı...

İkinci Körfez Savaşı sonrası ise durum tersine döndü, bu kez İran, ABD’ye karşı Bağdat yönetiminin yanında yer aldı.

İran burada da kalmadı, Irak içindeki etnik tarafları da harekete geçirdi ve Şii unsurlardan oluşan paramiliter, vekalet savaşçılarını bizzat yetiştirdi...

SAVAŞI ÖTEKİNİN SAHASINA TAŞIDI

Bunun adı bazen Haşdi Şabi oldu…

Her ne kadar Bağdat yönetimi akıllı bir taktikle bu yapıları resmi ordusu haline dönüştürse de yerine yeni yapılar çıktı…

Hatta varlığı tartışmalı Şii milis gruplara bağlı İslami Direniş gibi örgütlerin savaşçılarını da bugün olduğu gibi sahaya sürdü.

Bunu yaparken mezhepçi kutupları harekete geçirdi, Şii, Sünni, Türkmen, Ezidi ve Kürt gruplar arasında rekabeti tetikledi.

Hatta Kürt gruplar arasındaki mücadeleyi de tetikledi, KYB’yi desteklerken, KDP’ye düşman ilan edecek kadar tavır aldı.

Irak’ta 1990’lı yıllardan sonra varlığını daha güçlü hale Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi içindeki Barzani ve Talabani ailelerinin adıyla bütünleşik KDP ile KYB geriliminde Tahran’ın küçümsenmeyecek katkıları görüldü.

Bugün de görüldüğü gibi KYB’yi sürekli destekleyip, hem Bağdat, hem de ABD yönetimine karşı etkin bir taraftar olarak yanında tuttu.

İran bu noktada da durmadı, rejim ihracını da hayata geçirmek için çaba gösterdi.

Savaşı hep ötekinin sahasına taşıyıp, kendi topraklarına yaklaştırmazken, İran toplumunu da bunun çevresinde konsolide etme kolaylığını buldu.

ŞETTU’L ARAP VE HUZİSTAN SORUNU

Aslında öteden gelen Arap- Şii mücadelesinin geçmişe dayanan mücadelesine her adımda tanıklık edildi.

Birinci Dünya savaşına uzanan ve 1920’li yıllarda çatışmaya dönen Şettu’l-Arap ve Huzistan sorunu İran-Irak ilişkilerini etkileyen en önemli konuydu.

Irak yönetimi İran’ın Huzistanh bölgesinde Şeyh Hazel liderliğinde “Arabistan Devleti”nin kurulmasını desteklerken, İran buna karşı yanıtını Mahmut Berzenci önderliğindeki Kürt ayaklanmasına destek verdi.

İran o tarihten sonra da Kürtler üzerindeki tahakküm kurma hevesini bir an olsun eksiltmedi.

İki devletin ilişkisi iki Dünya savaşı döneminde de benzer ilerledi ve Kral 2. Faysal’ın tahtan inmesi sonrası General Kasım’ın Arap milliyetçiliğini önceleyen tutumuna karşı yeni bir aşamaya geçti; Bağdat İran’dan toprak talebini her aşamada dile getirdi.

SAVAŞLARI 8 YIL SÜRDÜ

Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin, sulh sağlamak için İran ile yakınlaşmasını sağlayan Cezayir Anlaşmasına son verip toprak talebini tekrar dile getirince, 8 yıl süren İran-Irak savaşını da başlatmış oldu.

TAHRAN’IN KÜRT KARTI

Tahran bu süreçte eski planını tekrar masaya koydu ve 1980’de başlayan savaşta Kürt gruplar ile diyaloğunu arttırdı, elindeki kartı yeniden açtı.

Bir ara öyle bir seviyeye ulaştı ki Bağdat güçlerine karşı ortak saldırı başlattı; KYB ve KDP İran’da temsilcilik dahi açtı.

Washington’un Körfez Savaşları döneminde KDP ile yakınlaşması soncu Kürt örgütler arasında zaten görülen rekabet ilişkilere yansıdı ve araları açıldı.

Hatta bir ara çatışmalar da çıktı.

Saddam Hüseyin’in devrilmesi sonrası ABD bu kez iki Kürt partisine de yakınlaştı, her ikisini gerektiğinde İran’a ve Bağdat’a, bazen de birbirlerine karşı kışkırttı.

SURİYE SAHASINA GİRİYOR

Arap Baharı sonrası gelen Suriye iç savaşı süreci farklı çalıştırdı, İran öteden beri ektiği tohumları toplamaya başladı; hem Irak, hem de Suriye’de etkisini gösterdi.

Gerektiğinde Şam yönetiminin yanında, gerektiğinde de karşısına geçerek önemli bir etki alanı kazandı.

Bununla da kalmadı, örgütlediği, sonrasında Bağdat yönetiminin hakimiyeti ile kontrolüne aldığı Haşdi Şabi paramiliter yapılar da bunun en önemli göstergesi oldu.

Vekalet savaşlarının en önemli kontrol mekanizması haline gelen Tahran, kendi savaşını bir başka sahada da hayata geçirmeyi başardı.

Hatta Irak’ta öldürülen en önemli komutanlarından Kasım Süleymani’yi anma töreninde kısa süre önce patlayan bombaların hıncını da doğrudan Pakistan’ın Belucistan bölgesi ve Irak’a saldırarak gösterdi; gerekçesini de IŞİD ile mücadeleye bağladı.

Bu taktiğini kesintisiz devam ettiriyor; ABD ile olan savaşını kendi toprakları yerine bir değer cephede sürdürüyor.

HEGONOMİK GÜÇ OYUNU

Uzun yıllarını bölge üzerine yaptığı akademik çalışmalara ayıran Prof. Dr. Veysel Ayhan ile dün sohbet ederken önemli bir noktaya işaret etti:

“İran bölgede bir zamanlar Lübnan’da Hizbullah veya Gazze’deki kendine bağlı başka güçler eliyle yürüttüğü paramiliter güçleri kontrol noktasının çok ötesine geçti. Bir devletin askeri gücünü kontrol eder hale geldi. Bunun en son örneği de Yemen’deki Husiler… Paramiliter güç olmaktan öte, Haşdi Şabi gibi devlet oldular…”

Aslında İran’ın bu tutumunu son iki haftadaki gelişmelerde de görüyor.

Prof. Dr. Ayhan’ın da işaret ettiği gibi, İran bir yandan Husiler ile Kızıldeniz’deki ticareti kontrol altında tutuyor ve hegomonik güç hareketini gösteriyor.

Geçen hafta Irak ve Pakistan ile arasında yaşadığı da bunun ötesinde değil.

İLK KEZ BMGK’YA ŞİKAYET ETTİ

Bu konuda yakın görüşleri savunanlardan biri de ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü Dr. Bilgay Duman…

Irak’ı bütün taraflarıyla çok iyi bilen Dr. Duman, 2021 sonrası Bağdat’ta kurulan hükümetlerin İran’a karşı tutumlarının farklılaştığına vurgu yaptı ve buna örnek olarak Devrim Muhafızlarının son saldırıları sonrası Irak’ın BM Güvenlik Konseyi’ne yaptığı başvuruyu gösterdi.

“Geçmişte böyle bir tutumları yoktu, ilk kez bu adımı attılar” anımsatmasında bulundu…

Bağdat yönetiminin Çin-Arap zirvesindeki sözlerine de dikkat çekti ve KYB’nin bölgedeki ayrışmasına da vurgu yaptı.

Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin oğlu, KYB Başkanı Bafel Talabani’nin Tahran ile olan yakınlaşmasının önemli bir aşamaya geldiğini de belirten Dr. Duman şu noktalara dikkat çekti:

“KDP liderliği Barzani’nin Türkiye olan ilişkisi, Kuzeyinde Karabağ konusunun çözülmesi ve çevresindeki diğer gelişmeler, İsrail’in de Gazze’yi işgali Tahran’ı çerçevelendiği hissine itiyor. İran da buna karşı Kızıldeniz atağını yapıyor…”

İKİ SEÇİM ARASI OLMAZ

Bunun devamının da geleceğini belirterek son dönem ABD’nin Irak’tan güç çekmek yerine, bu bölgedeki güçlerini yeniden arttırmayı tartışmaya başladığına vurgu yaptı.

Ancak bu gerilim sürecinin en az iki yıl daha paramiliter, vekalet savaşçıları ile yürütüleceğini belirtti.

Dr. Bilgay Duman, bu yıl ABD Başkanlık seçiminin yapılacak olması gelecek yıl da Irak’ta merkezi hükümet seçiminin bulunması dolayısıyla kısa sürede Körfez Savaşı’na benzer bir çatışma ortamını beklemediğini söyledi.

Bunun en iyi yansıması da Pakistan Ulusal Güvenlik Komitesi'nin, dün "İran ile yaşanan küçük sorunların çözümünün diyalog ve diplomaside yattığını" belirten açıklaması...

Umarım öyle olur.

Çünkü, güç oyunu bölgede her şeyi bozuyor, gerilimi arttırıp ülkeleri sürekli tetikte tutmak bir yana, terör virüsünün yayılmasını da beraberinde getiriyor.

Bunun en iyi örneği de 2012'den bu yana Suriye sahasında yaşananlar...

QOSHE - Üçüncü Körfez Savaşı çıkar mı? - Muharrem Sarıkaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Üçüncü Körfez Savaşı çıkar mı?

24 0
21.01.2024

BU coğrafyanın kökü asırlara uzanan mücadelesi olarak bilinir.

Bazen çatışmaya ve hatta savaşa dönüşen mücadelenin yapıldığı saha ve taraflar da bir o kadar kadimdir…

Arenası İran ve Irak olan bu mücadele alanında ülkelerin vekaletini her aşamada yüklenen de aynı coğrafyanın bir o kadar kadim evlatları Kürtlerdir…

Bunu görmek için çok eskiye uzanmadan yakın geçmişe bakılmak da yeterli…

Birinci Körfez Savaşı öncesi İran, Irak Kürtlerinin Bağdat’taki Baas rejimine karşı mücadelesinde en hararetli desteği veren taraftaydı...

İkinci Körfez Savaşı sonrası ise durum tersine döndü, bu kez İran, ABD’ye karşı Bağdat yönetiminin yanında yer aldı.

İran burada da kalmadı, Irak içindeki etnik tarafları da harekete geçirdi ve Şii unsurlardan oluşan paramiliter, vekalet savaşçılarını bizzat yetiştirdi...

SAVAŞI ÖTEKİNİN SAHASINA TAŞIDI

Bunun adı bazen Haşdi Şabi oldu…

Her ne kadar Bağdat yönetimi akıllı bir taktikle bu yapıları resmi ordusu haline dönüştürse de yerine yeni yapılar çıktı…

Hatta varlığı tartışmalı Şii milis gruplara bağlı İslami Direniş gibi örgütlerin savaşçılarını da bugün olduğu gibi sahaya sürdü.

Bunu yaparken mezhepçi kutupları harekete geçirdi, Şii, Sünni, Türkmen, Ezidi ve Kürt gruplar arasında rekabeti tetikledi.

Hatta Kürt gruplar arasındaki mücadeleyi de tetikledi, KYB’yi desteklerken, KDP’ye düşman ilan edecek kadar tavır aldı.

Irak’ta 1990’lı yıllardan sonra varlığını daha güçlü hale Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi içindeki Barzani ve Talabani ailelerinin adıyla bütünleşik KDP ile KYB geriliminde Tahran’ın küçümsenmeyecek katkıları görüldü.

Bugün de görüldüğü gibi KYB’yi sürekli destekleyip, hem Bağdat, hem de ABD yönetimine karşı etkin bir taraftar olarak yanında tuttu.

İran bu noktada da durmadı, rejim ihracını da hayata geçirmek için çaba gösterdi.

Savaşı hep ötekinin sahasına taşıyıp, kendi topraklarına yaklaştırmazken, İran toplumunu da bunun çevresinde konsolide etme kolaylığını buldu.

ŞETTU’L ARAP VE HUZİSTAN SORUNU

Aslında öteden gelen Arap- Şii mücadelesinin geçmişe dayanan mücadelesine her adımda tanıklık edildi.

Birinci Dünya savaşına uzanan ve 1920’li yıllarda çatışmaya dönen Şettu’l-Arap ve Huzistan sorunu İran-Irak ilişkilerini etkileyen en önemli konuydu.

Irak yönetimi İran’ın Huzistanh bölgesinde Şeyh Hazel liderliğinde “Arabistan Devleti”nin kurulmasını desteklerken, İran buna karşı yanıtını Mahmut Berzenci önderliğindeki Kürt ayaklanmasına destek verdi.

İran o tarihten sonra da Kürtler........

© Habertürk


Get it on Google Play