Geçtiğimiz Perşembe akşamı Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısından girerken hissettiklerimi detaylı anlatmaya kalksam köşe formatını çok aşar.

5 yılımı geçirdiğim sevgili okuluma çok uzun bir aradan sonra ilk kez ayak basıyordum. Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasından itibaren suların durulmadığı, Türkiye’nin kıymetlisi Boğaziçi Üniversitesi…

Melih Bulu ile başlayan kriz

Bulu’ya yönelik protestolar başladığında bir çok yazı yazdım. Hem Bulu ile konuştum, hem öğrencilerle. Polisin müdahalelerine karşı çıktım, diyalog kanallarının açılması, akademisyenlerin kalplerinin kazanılması gerektiğini söyledim.

Sular durulmayınca Bulu’nun yerine okulun neredeyse 30 yıllık hocası Prof. Dr. Mehmet Naci İnci atandı.

Boğaziçi’nin yazılmayan kuralları, köklü gelenekleri vardır, kendi bünyesinden olmayanı kabul etmez.

Naci Hoca gelince sevindim, kriz biter sandım ancak bitmedi. Gerilim sürdü. Türkiye’deki siyasi kutuplaşma ve derin yarılma maalesef Boğaziçi’nin tadını kaçırdı. Gösteriler, eleştiriler, sorunlar sürüyor.

Gelişmeleri bir süredir üzüntüyle izliyordum. En son Yönetim Bilimleri Fakültesi’nin İdari Bilimlere bağlanması ve Fen ve Edebiyat Fakültesinin ikiye ayrılması gündeme gelince yeni bir kriz daha çıktı. Bu gelişmeyi protesto etmek isteyen öğrencilerin okula alınmadığı haberleri geldi.

160. yıl daveti

Bunlar olurken rektörlükten bana üniversitenin 160. Yılı törenine davet geldi.

Perşembe akşamı o törene yetişmek için dondurucu soğukta güney kampüsün otoparkından aşağı doğru yürürken önce kıymetli hocalarım Prof. Dr. Nilüfer Göle ve Prof. Dr. Faruk Birtek’in derslerine girdiğim binanın önünde durdum. Üzerinden 26-27 sene geçmiş ama daha dün gibi…

Sonra Fen-Edebiyat Fakültesi'nin görkemli binasının önündeki ‘stepler’çıktı karşıma. Arkadaşlarla güzel havalardaki buluşma noktamız…

Çimlerin ortasından geçerken ders aralarında burada geçirdiğimiz güzel zamanlara ışınlandım. Tören Albert Long Hall’da yapılacaktı, sınavlara çalışırken saatlerimizin geçtiği ‘study’nin üzerinde…

Yeni tartışmaların odağındaki İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine baktım. Bizim zamanımızda iki yıllık turizm işletmeciliği 4 yıla çıkarılmış ve Hisar Kampüs’te yönetim bilimleri ve uluslararası ticaret bölümleri açılarak yüksekokul genişlemişti. Daha sonra o yüksekokulu Yönetim Bilimleri Fakültesine çevirdiler. Şimdi işletme, ekonomi ve uluslararası ilişkilerin bulunduğu iktisadi ve idari bölümlerin altına getirme kararı aldılar bu bölümleri ve bu karar da gerilime neden oldu.

160. Yıl kutlamalarına aklımda bu başlıklarla gittim. Kapıda epey bir kalabalık vardı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır gelecekti, Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın da katılması bekleniyordu. Bu arada Erkan ile hem lise hem üniversitede birer yıl ara ile birlikte okumuşluğumuz var. Bölümler farklı ama çatı aynı…

Üniversitenin iletişim direktörü Beyza Nur Kalaycı beni kapıda karşıladı ve içeri aldı.

Kokteyl alanına girdiğimde tanıdık yüzler aradım, medyadan, akademiden, siyasetten. Maalesef göremedim. Kalabalık fazlaydı ancak aşina sima yoktu.

Rektör İnci: Üniversiteyi daha iyi bir yere taşımanın gayretindeyiz

Daha sonra yanıma gençler geldiler, sohbete başladık. Bir süre sonra Rektör Naci Hoca’nın bulunduğu odaya davet edildim, orada da epeyce bir kalabalık vardı. Rektör yardımcıları, iş dünyasından, iktidar camiasından isimler…

Rektör Naci İnci’ye İktisadi ve İdari Bilimlere bağlanan yeni bölümler ve Fen-Edebiyat Fakültesi'nin ayrılmasına dair tartışmaları sordum.

“Nagehan Hanım uzun zamandır konuşulan ve yapılmak istenen bir şeydi bu. Yıllardır gündemdeydi ama adım atılmıyordu. Biz dünyanın seçkin üniversitelerini örnek alıyoruz, bu bölümlerin işletme ile aynı çatı altında olması doğru olan. Aslında işletme ve bu üç bölüm bir fakülte olmalı, ekonomi ve siyaset bilimi ayrılmalı ama o yeni bir tartışma yaratır, oralara hiç girmiyoruz.” dedi ve ekledi: Yaptığımız şey işleyişi kolaylaştırmak için Yönetim Bilimleri Fakültesini İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine katmak oldu.

İnci’ye Fen-Edebiyat Fakültesi'nin ayrılmasını da sordum.

“Bu iki alanın fakülte olarak ayrılması işleyiş açısından çok daha verimli bir sonuç yaratıyor. Attığımız adım tamamen fonksiyonel. Biz Boğaziçi Üniversitemizi nasıl daha iyi bir yere taşıyabiliriz sadece onun peşindeyiz. Fen-Edebiyat Fakültesini Fen Fakültesi ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi olarak ikiye ayırdık” cevabını verdi.

Bakan Kacır: Nitelikli bir araştırma iklimi için her türlü desteğe hazırız

Bir süre sonra tören için Albert Long Hall’a geçtik. Boğaziçi mezunu genç Bakan Mehmet Fatih Kacır son dakikada geldi ve konuşmalar başladı. Bu arada bakanlığın üniversiteye desteğinden bahsetmek de gerek. Son 21 yılda TÜBİTAK Boğaziçi’nden 597 projeye 1,2 milyar lira destek sağladı. 7 bin araştırmacıya 1,5 milyar lira burs verildi.

Kacır konuşmasında nitelikli bir araştırma iklimi için her türlü desteğe açık olduklarının altını çizdi. Hakikaten de bilim ve teknoloji alanında AR-GE destekleri son dönemde gözle görülür şekilde arttı. 45 OECD ülkesi arasında Türkiye AR-GE harcamalarını en fazla artıran ikinci ülke oldu.

Rektör İnci de konuşmasında bu gelişmelere dikkat çekti.

Kandilli Kampüs’te 50.000 metrekare teknokent alanına sahip yeni bir Teknopark yapıldı. Kuzey Kampüsteki 6000 metrekarelik teknokent alanında robotik, yazılım, çip üretimi, finans ve kuluçka merkezi başlıklarında çalışmalar yapılıyor.

İnci QS’e göre Boğaziçi’nin 2023’ü dünya üniversite sıralamasında 703. olarak kapattığını söyledi, 2024’te hedef 514. sıraya yükselmek. Mezun istihdam sıralamasına göre ise BÜ Türkiye’de birinci, dünyada 121. Sırada imiş.

Naci Hoca’nın verdiği rakamlar üniversitenin yukarı doğru bir ivme kaydettiğine işaret ediyor öte yandan bir de içerideki hava var.

Boğaziçi aynı zamanda bir ruhtur.

Ben uzun zaman sonra ayak bastığım okulumu maalesef yorgun ve küskün buldum. Siyasi tartışmalar öyle büyük bir kamplaşma yaratmış ki 160. yıl gibi önemli bir güne dahi katılım beklediğimin çok altındaydı.

Birbirinden kıymetli hocaları aradım, göremedim… Medya dünyasından isimlere rastlamayı umdum, yoktular…

Davet edilmediler mi diye soruşturdum, 2000’den fazla kişi davetliymiş. Gözüm aynı sabah kahvaltı davetine gittiğim, Boğaziçi Mezunu eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu aradı. Muhakkak davet edilmesi gerekirdi. Anladığım kadarıyla edilmemiş.

Bazı hocalar da mahalle baskısından çekinip gelmemiş.

Kısacası bir buruktu Albert Long Hall’daki tören.

Kedileriyle köpeklerinin bile bir arada mutlu olduğu Boğaziçi nerede?

Karşılıklı kızgınlıklar ve suçlamalar hepimize zarar veriyor. Ben Naci İnci yönetiminin okulu iyiye götürmek için gayret sarf ettiğine inanıyorum ama ne yapıp edip Boğaziçi’ni yeniden o tüm farklılıkları kapsayan ve yansıtan günlerine döndürmeliler.

Bakan Kacır konuşmasında mezun olduğu dönem okul birincisi olan ismin konuşmasına atıf yaptı ve dedi ki: Köpekleriyle kedilerinin bir arada mutlu olduğu, arkadaşça yaşadığı yerdir Boğaziçi.

Kızgınlıkları ve karşılıklı kırgınlıkları aşarak o Boğaziçi’ni yeniden yaratmamız gerek.

Bu yalnızca Boğaziçi değil, Türkiye’nin derin yarılmasının getirdiği yalnızlaşmanın da hikayesi…

QOSHE - Türkiye'deki derin yarılma ve Boğaziçi Üniversitesi - Nagehan Alçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye'deki derin yarılma ve Boğaziçi Üniversitesi

90 0
04.01.2024

Geçtiğimiz Perşembe akşamı Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısından girerken hissettiklerimi detaylı anlatmaya kalksam köşe formatını çok aşar.

5 yılımı geçirdiğim sevgili okuluma çok uzun bir aradan sonra ilk kez ayak basıyordum. Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasından itibaren suların durulmadığı, Türkiye’nin kıymetlisi Boğaziçi Üniversitesi…

Melih Bulu ile başlayan kriz

Bulu’ya yönelik protestolar başladığında bir çok yazı yazdım. Hem Bulu ile konuştum, hem öğrencilerle. Polisin müdahalelerine karşı çıktım, diyalog kanallarının açılması, akademisyenlerin kalplerinin kazanılması gerektiğini söyledim.

Sular durulmayınca Bulu’nun yerine okulun neredeyse 30 yıllık hocası Prof. Dr. Mehmet Naci İnci atandı.

Boğaziçi’nin yazılmayan kuralları, köklü gelenekleri vardır, kendi bünyesinden olmayanı kabul etmez.

Naci Hoca gelince sevindim, kriz biter sandım ancak bitmedi. Gerilim sürdü. Türkiye’deki siyasi kutuplaşma ve derin yarılma maalesef Boğaziçi’nin tadını kaçırdı. Gösteriler, eleştiriler, sorunlar sürüyor.

Gelişmeleri bir süredir üzüntüyle izliyordum. En son Yönetim Bilimleri Fakültesi’nin İdari Bilimlere bağlanması ve Fen ve Edebiyat Fakültesinin ikiye ayrılması gündeme gelince yeni bir kriz daha çıktı. Bu gelişmeyi protesto etmek isteyen öğrencilerin okula alınmadığı haberleri geldi.

160. yıl daveti

Bunlar olurken rektörlükten bana üniversitenin 160. Yılı törenine davet geldi.

Perşembe akşamı o törene yetişmek için dondurucu soğukta güney kampüsün otoparkından aşağı doğru yürürken önce kıymetli hocalarım Prof. Dr. Nilüfer Göle ve Prof. Dr. Faruk Birtek’in derslerine girdiğim binanın önünde durdum. Üzerinden 26-27 sene geçmiş ama daha dün gibi…

Sonra Fen-Edebiyat Fakültesi'nin görkemli binasının önündeki ‘stepler’çıktı karşıma. Arkadaşlarla güzel havalardaki buluşma noktamız…

Çimlerin ortasından geçerken ders aralarında burada geçirdiğimiz güzel zamanlara ışınlandım. Tören Albert Long Hall’da yapılacaktı, sınavlara çalışırken saatlerimizin geçtiği ‘study’nin üzerinde…

Yeni tartışmaların odağındaki İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine baktım. Bizim zamanımızda iki yıllık turizm işletmeciliği 4 yıla çıkarılmış ve Hisar Kampüs’te yönetim bilimleri ve uluslararası ticaret bölümleri açılarak yüksekokul genişlemişti. Daha sonra o yüksekokulu Yönetim Bilimleri Fakültesine çevirdiler. Şimdi işletme, ekonomi ve uluslararası........

© Habertürk


Get it on Google Play