Medyanın krizde olmadığı bir dönemi söyleyin. Ama bu sefer durum galiba gerçekten kritik. Gazeteciliği kurtarmak için sektöre giren milyarderlerin de sabrı tükendi. New York Times’ın aktardığına göre yerleşik kurumları satın alan zengin iş adamları şimdi büyük zararlarla nasıl başa çıkacaklarını düşünüyor. Time dergisi sadece geçen yıl 20 milyon dolar zarar etti. Trump yıllarının etkisinden faydalanıp abone sayısını ve reklam gelirlerini artıran Washington Post’un büyümesi bu rüzgârın dinmesiyle birlikte yavaşladı, gazetenin geçen sene 100 milyon dolar zarar ettiği tahmin ediliyor. Post kadrosunun yüzde 10’unu gönderdi. Los Angeles Times’da da durum farklı değil: geçen sene 30-40 milyon dolar arası zarar etti, künyede de yer alan gazetecileri işten çıkardı ve geçtiğimiz günlerde haber merkezini yüzde 20 küçülteceğini açıkladı.

Yılda 100 milyon dolar dünyanın en zengin insanlarından Jeff Bezos için bizim hafta bir-iki taksiye binmemize eşit olsa gerek. Ama Washington Post’u satın aldığı ilk günlerden beri gazetenin kara geçmesini beklediğini söylemişti. Bir başka deyişle, sonsuza kadar kurtarıcı olarak kalmayacaktı.

Ülkenin diğer ucunda, Los Angeles Times’ı satın alan bir başka milyarder Dr. Patrick Soon-Shiong da gazetesini devler ligine çıkarmayı planlarken büyük ihtimalle bedelinin bu kadar büyük olabileceğini hesaplamamıştı. Amerikan gazeteciliğinin en önemli markası Time’ı batmaktan kurtaran Marc Benioff da şimdi bu dergiyi nasıl ayakta tutacağını düşünüyor.

Bir gazetede kelebeğin kanat çırpması başka kurumları, hatta başka ülkelerin medya kuruluşlarının ekonomik geleceğini de etkiler. Amerikan basının yerleşik kurumlarındaki yaşanan bu kriz gazeteciliğin geleceği adına endişe verici.

BATAN VE SATILAN MECRALAR

Bu endişelerin yersiz olmadığını kanıtlayacak başka örnekler de var. Chicago’da bir müzik blog’u olarak başlayıp rock’ın en önemli mecralarından birine dönüşen Pitchfork bir süre önce Condé Nast tarafından satın alınmıştı. Grup geçenlerde Pitchfork’un artık GQ dergisinin bünyesinde, derginin bir bölümü olarak hayatına devam edeceğini duyurdu. Erkeklere moda tavsiyeleri satan bir dergiyle en derin müzik eleştirilerinin yer aldığı mecranın birlikteliği elbette saçma. Ama markayı büyütemeyen grup küçülterek yok ediyor şimdi.

Bu hafta çok iddialı bir medya kuruluşu aniden kepenk indirdi. 550 kişilik haber merkezi, 100 milyon dolarlık bütçesiyle bir seneden az bir süre önce yayına başlayan ve kendisini New York Times gibi büyük bir medya kuruluşu olarak konumlandıran The Messenger’ın parası çoktandır bitecek gibi duruyordu. Ciddi bir yatırımla, iddialı bir şekilde yola çıkıp daha adını duyuramadan battı. Kendilerini kapının önünde tazminatsız bulan çalışanlar şimdi İnternet’te yardım çağrısı yapıyor.

Spor gazeteciliğinin en önemli yayınlarından Sports Illustrated dergisinin akıbeti belirsiz; derginin adı şu anda satılık. Axel Springer çok ciddi bir para vererek aldığı Business Insider’ı iş dünyasının ötesine taşımak için adındaki ilk kelimeyi atmıştı. Insider şimdi yeniden Business Insider oldu ve alanını daralttı. Forbes dergisi yeniden satışa çıktı. AirMail’in bir çatı kaplama şirketine satılması bekleniyor. Baltimore Sun ise geçtiğimiz günlerde Trump’a yakın bir medya gruba satıldı ve çalışanlar arasında gazetenin akıbetini merak ediyor.

Donald Trump yeniden başkan seçilse bile medyaya ilk dönemindeki gibi olumlu bir etki yapmayacağı öngörülüyor. 2016-2020 arası Trump’a muhalefet yapan medya kuruluşları izleyici ve abone patlaması yaşadı. Ama 2024’te insanlar artık şoka karşı duyarsız, son dakika gelişmelerine karşı bezgin. Geçen seneki seçim yenilgisinden sonra siyasetten soğuyan Türk muhalif kitleleri gibi adeta.

NYT ÖRNEĞİ

Bu sene sadece seçimle değil belli ki medyada bir kez daha çalkalanma, ezberlerin bozulması ve yeni bir dönemin başlangıcıyla anılacak. Şu ana kadar Amerikan basınında nispeten huzurlu bir dönem yaşanıyordu, ama arka arkaya yaşanan bu gelişmeler işlerin iyi gitmediğinin işareti.

Birkaç kurum hala karlı ve büyümeye devam ediyor. Başta da New York Times. Ama burası artık sadece bir gazete değil; büyüme stratejisi adeta Disney gibi pek çok kolda faaliyet gösteren, şimdilik ana direği haberde olan bir medya grubu. Times’ın abone sayısını artırmasında oyun, yemek tarifi ve ürün değerlendirme işine girmesinin etkisi oldu. Gazete ayrıca işitsel medyada da büyüyor. “The Daily” gibi özgün podcast’lerle kendisine alan açtı, hem de “This American Life” markasını satın alarak mevcut dinleyici havuzundan faydalandı. New York Times ayrıca sesli makale işine de girdi, hatta ayrı bir uygulama bile yarattı: Yazı ve haberleri yapay zeka değil, sesli kitaplarda olduğu gibi profesyoneller okuyor. Bu aralar en çok faydalandığım uygulama olabilir.

New York Times’ın sorunu fazla büyümesi, hatta büyürken küçük balıkları da yutması. Gazete kısa süre önce spor haberleriyle öne çıkan The Athletic sitesi oldu. Reklam, tık haberciliği, galeri gibi ucuz numaralara dalmayan, bilgilendirici ve analitik spor haberleri yapan The Athletic önce sadık bir okur kitlesi edindi, şimdi de Times’ın spor servisinin yerini aldı. Washington Post da bu yolda ilerleyecek gibi gözüküyor.

Pitchfork gibi bağımsızlıkları ve özgün karakteriyle kendi kitlelerini yaratan mecraların bu büyük grupların şemsiyesi altında yok olma tehlikeleri var. Bir de küçük balıkları yutmaya doyamayan bu mecraların fazla büyümesi, tekelleşmesi ihtimali.

KAHRAMANLIK BİTTİ

Milyarderlerin medyaya girmesi bir anlamda denge unsuru, rekabet karşısında başka gazetelerin da ayakta kalmasının garantisiydi. Los Angeles Times ya da Post zarar etseler de yeni patronlarının yatırımları sayesinde Pulitzer kazandılar mesela. Şu son birkaç yılda Bezos gibi milyarder kurtarıcılar sayesinde pek çok gazeteci kendi kurumları kar etmese de gazeteciliğin garanti altına alındığına inanıyordu.

Medyada her kurumun kar etmesi zaten tarih boyunca mümkün olmadı. Gazetecilik hep getirisi az ama masrafı bol bir iş oldu. Kurtarıcı milyarderler bu durumu kabullenmiş, gazeteciliğin masrafını üstlenmeye razı gibi görünüyorlardı.

Oysa Bezos ya da Soon-Shiong gibi zenginler hayır işi için girmediler medyaya. Gazeteciliğin para kazandırmadığını bilmiyor olamazlardı, ama galiba biraz hayalci ve hatta idealist bir adım atmak istediler. Bu markaları kar ettirebileceklerini, başka işlerindeki başarılarını medyaya da taşıyabileceklerini düşünüyorlardı. Bu aynı zamanda bir ego sınavıydı onlar için. Amazon’u kitap satmaktan bugünlere taşıyan Bezos neden Post’u da dünyanın en büyük gazeteci yapamasın? Bugünlerde bu idealin sandıkları kadar kolay olmadığını anlıyorlar. Böylece gerçekçi olmayan ama bir süre daha süreceği zannedilen o hassas denge de şimdi çatırdıyor. Milyarderlerin desteği olmadan bu medya kuruluşları ne kadar ayakta kalacak? Amerikan medyası sadece solda New York Times’ın sağda Fox News’un var olabildiği iki tekele mi mahkum olacak?

Bu sorular şimdilik bir düşünce egzersizi olarak kalsın.

QOSHE - Medyanın en kritik senesi - Oray Eğin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Medyanın en kritik senesi

81 0
08.02.2024

Medyanın krizde olmadığı bir dönemi söyleyin. Ama bu sefer durum galiba gerçekten kritik. Gazeteciliği kurtarmak için sektöre giren milyarderlerin de sabrı tükendi. New York Times’ın aktardığına göre yerleşik kurumları satın alan zengin iş adamları şimdi büyük zararlarla nasıl başa çıkacaklarını düşünüyor. Time dergisi sadece geçen yıl 20 milyon dolar zarar etti. Trump yıllarının etkisinden faydalanıp abone sayısını ve reklam gelirlerini artıran Washington Post’un büyümesi bu rüzgârın dinmesiyle birlikte yavaşladı, gazetenin geçen sene 100 milyon dolar zarar ettiği tahmin ediliyor. Post kadrosunun yüzde 10’unu gönderdi. Los Angeles Times’da da durum farklı değil: geçen sene 30-40 milyon dolar arası zarar etti, künyede de yer alan gazetecileri işten çıkardı ve geçtiğimiz günlerde haber merkezini yüzde 20 küçülteceğini açıkladı.

Yılda 100 milyon dolar dünyanın en zengin insanlarından Jeff Bezos için bizim hafta bir-iki taksiye binmemize eşit olsa gerek. Ama Washington Post’u satın aldığı ilk günlerden beri gazetenin kara geçmesini beklediğini söylemişti. Bir başka deyişle, sonsuza kadar kurtarıcı olarak kalmayacaktı.

Ülkenin diğer ucunda, Los Angeles Times’ı satın alan bir başka milyarder Dr. Patrick Soon-Shiong da gazetesini devler ligine çıkarmayı planlarken büyük ihtimalle bedelinin bu kadar büyük olabileceğini hesaplamamıştı. Amerikan gazeteciliğinin en önemli markası Time’ı batmaktan kurtaran Marc Benioff da şimdi bu dergiyi nasıl ayakta tutacağını düşünüyor.

Bir gazetede kelebeğin kanat çırpması başka kurumları, hatta başka ülkelerin medya kuruluşlarının ekonomik geleceğini de etkiler. Amerikan basının yerleşik kurumlarındaki yaşanan bu kriz gazeteciliğin geleceği adına endişe verici.

BATAN VE SATILAN MECRALAR

Bu endişelerin yersiz olmadığını kanıtlayacak başka örnekler de var. Chicago’da bir müzik blog’u olarak başlayıp rock’ın en önemli mecralarından birine dönüşen Pitchfork bir süre önce Condé Nast tarafından satın alınmıştı. Grup geçenlerde Pitchfork’un artık GQ dergisinin bünyesinde, derginin bir bölümü olarak hayatına devam edeceğini duyurdu. Erkeklere moda tavsiyeleri satan bir dergiyle en derin müzik eleştirilerinin yer aldığı mecranın birlikteliği elbette saçma. Ama markayı büyütemeyen grup küçülterek yok ediyor şimdi.

Bu hafta çok iddialı bir........

© Habertürk


Get it on Google Play