كَمْ مَرَّةً رَأَيْتَ أَزْهَارَ الرَّبِيعِ؟

“İlkbahar çiçeklerini kaç defa gördün?” sorusunu duydunuz mu hiç?

Yani “kaç yaşındasın?” demek.

İtinalı bir soru değil mi?

Dört mevsimde bir bahar olması da ayrı handikap… Sanki çok ömrümüz varmış gibi beklemeyi de öğretiyor hayat…

Bakalım daha kaç ilkbahar göreceğiz yahut görebilecek miyiz?

Adeta ful kaskolu olduğumuzu sandığımız gençlik yılları nasıl da hızlı ilerliyor… Daha “dün gibi” dediğimiz ânlarımızı yâd edenlerden oluveriyoruz…

Yıllarımız kadar hızlı da yaşıyoruz aslında.

Atilla İlhan’ın “belki Haziran’da mavi benekli bir çocuksun” dizesinin bulunduğu Ben Sana Mecburum şiirini, sırf mavinin adı geçiyor diye ezberlemiştim mesela… Maviye bakar gibi sonsuz bir hisle, tarifi zor, kelamı nakıs fakat yarına olan sonsuz inancımla…

Dünyayı dolaştığımı zannederdim bisiklet sırtında…

Fındığı dişlerimle kırardım korkusuzca…

Ağaçlara tırmanmak kolay gelirdi…

Bir kitabı bir güne sığdırıp bitirmezsem huzur içinde olamazdım.

Topuklu ayakkabı giyerdim bir de ☺

Annemle daha çok tartışırdım, babama ağır küserdim.

Evcil hayvan sorulunca ejderha istediğimi söylerdim 🙃

Annem “Allah akıl vermiş de fikir vermemiş” derdi kızdığında. Nasıl da haklıymış. Meğer aklı bir karış havada fakat fikri bir başak tanelerini biriktiren seher yeli gibiymişiz.

Gençlik, göğe yükselen başaklar gibi…

Gençlik ipini koparmış balonlar gibi…

Dağların başındaki deli rüzgârlar gibi…

Hırçın seherler gibi…

Matematik yerine Hayat Bilgisi dersini seçmek gibi. Çünkü hesabı ve kitabı rafa kaldırdığımız yıllar…

Büyüyoruz…

Yaşlanıyoruz…

Eskiyoruz…

Eğiliyoruz…

Diliyorum ki büyürken küçüleyim, yükselirken eğileyim…

Az iken çok, çok iken azlardan olayım…

Takvim yaprakları gibi art arda sıralıyoruz gençlik yıllarımızı…

Gelecek bizdik ve bir gün gelecektik…

Geçmiş biziz ve bir gün geçeceğiz…

Bir noktadan sayısız doğru çıkarmak gibi gençlik…

Dün- bugün ve yarını içler-dışlar çarpımına bırakıyor…

Gençlik bazen otobüsün camından bakarken karşıdaki yolu kaçırmak gibi… Bazen de yağmurun çiselediği camdan Arap kızını aramak gibi…

Bulmacanın tüyosunu da vermiyor, denklemin bilinmeyenlerini de…

Çelme takıyor ayağımıza, düşürüyor fakat kırmızı kart da almıyor. Varsa yoksa hesap bize kesiliyor…

Sonra tutup kaldırıyor göklere

Mutluluklar, şen kahkahalar, yüksek rakımlı hedeflerle musmutlu kılıyor.

Anlam arayışlarımız devr-i âlemde yolculuk ediyor…

Buradayız ama “Buralı mıyız?” diye soracağım nefes aldığım sürece… Bu yüzden olsa gerek kement atmaktan yorulmuyoruz.

Gençlik siyatik nedir bilmiyor, uykunun paydasını yüksek alıyor ve hızı çarpı iki ile çarpıyor…

Tercih listesinin başında koşmak var…

“Yol mu yolculuk mu?” deseler, yolda olmak diyor. Gençlik işte, yollarda buluyor keşfetmenin lezzetini. Yaşamanın hırçın saatleriyle sakin seherlerini adımlıyor.

Sevgili yüklem!
Özne gençliğim, devrik kurmasak mı ki cümleyi…

Alt üst etmesek mi ki hayatı?

Virgüllerin hakkını versek, paragraf başlarındaki heyecanımızı yaşasak…
Hoş bir seda bırakmaktır oysaki niyetlerimiz…

Konu nereden nereye geldi J

Bu ilkbahar bize ferahfeza bir seher gibi gelsin…

Açılan pencere gibi içimize esecek bir bad-ı saba olsun…

Gelecek güzel günleri miyoplar da görsün J

Nezih bir sicil ile mevsimleri devirelim…

Hey gidi yaşlı dünya…
“Buradan bir Hilal geçti” der misin bilmem?
İçine düştüğüm dünyamda teğet geçilesi neler gösterdin. Kimi zaman delip de geçtin kimi zaman deşip de…

Yaklaşan tam tam sesleri ürkütse de sol yanımı, tüm güzelliklerle geldiğin her ân için de teşekkürü hak etmiyor değilsin J

Artık fersude duyuşlara yer yok kalbimizin gündeminde…

Bu ilk bahar bize ferahfeza bir güzellik heybetinde gelsin.

Mis gibi yaşam lezzetiyle…

The post Ferahfeza Bir Bahar first appeared on İnsaniyet.
QOSHE - Ferahfeza Bir Bahar - Hilal Demir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ferahfeza Bir Bahar

51 0
30.04.2024

كَمْ مَرَّةً رَأَيْتَ أَزْهَارَ الرَّبِيعِ؟

“İlkbahar çiçeklerini kaç defa gördün?” sorusunu duydunuz mu hiç?

Yani “kaç yaşındasın?” demek.

İtinalı bir soru değil mi?

Dört mevsimde bir bahar olması da ayrı handikap… Sanki çok ömrümüz varmış gibi beklemeyi de öğretiyor hayat…

Bakalım daha kaç ilkbahar göreceğiz yahut görebilecek miyiz?

Adeta ful kaskolu olduğumuzu sandığımız gençlik yılları nasıl da hızlı ilerliyor… Daha “dün gibi” dediğimiz ânlarımızı yâd edenlerden oluveriyoruz…

Yıllarımız kadar hızlı da yaşıyoruz aslında.

Atilla İlhan’ın “belki Haziran’da mavi benekli bir çocuksun” dizesinin bulunduğu Ben Sana Mecburum şiirini, sırf mavinin adı geçiyor diye ezberlemiştim mesela… Maviye bakar gibi sonsuz bir hisle, tarifi zor, kelamı nakıs fakat yarına olan sonsuz inancımla…

Dünyayı dolaştığımı zannederdim bisiklet sırtında…

Fındığı dişlerimle kırardım korkusuzca…

Ağaçlara tırmanmak kolay gelirdi…

Bir kitabı bir güne sığdırıp bitirmezsem huzur içinde olamazdım.

Topuklu ayakkabı giyerdim bir de ☺

Annemle daha çok tartışırdım, babama ağır küserdim.

Evcil hayvan sorulunca ejderha istediğimi söylerdim 🙃

Annem “Allah akıl vermiş de fikir vermemiş” derdi kızdığında. Nasıl da haklıymış. Meğer aklı bir karış havada fakat fikri bir başak tanelerini........

© İnsaniyet


Get it on Google Play