Türk milleti, tarihin büyük milletlerindendir.

Çok devletler kurduğu, çok geniş alanlara hükmettiği için,

Her zaman uygun bir takvim kullanmıştır.

Türk milleti, önce kendine ait hayvan takvimlerini kullanmıştır.

Bu takvim 12 hayvanlıdır. 5 kere tekrarlayan yıllara çağ denir. Her 60 yıl bir çağdır.

Bu hayvanlar, “fare, sığır, pars, tavşan, balık, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, it, domuz” dur.

“Divanı Lügatüt Türk”e göre mevsimler, dörttür.

Oğlak ay (bahar), uluğ oğlak ay (yaz), uluğ ay(güz) ve ay (kış)dır

Günler, 12 saat, gece ve 12 saat gündüz olarak hesaplanırdı.

Yılbaşı yeni gün (Nevruz) dur. Yani 21 Marttır.

Benim çocukluğumda kışın ortasına “saya” denirdi.

Gençler, saya gezip köyü eğlendirir ve yiyecek toplardı.

Saya da, kürklü koca, arap, ve kadın kılığına girmiş erkek olurdu.

Kürklü kocanın elinde sopa, belinde bir kasnağa takılı zil olurdu.

Kadına sarkıntılık edeni kovalar, döverdi. Yanındaki kalabalıkta bir kişide heybe olur.

Toplanan, bulgur, sadeyağ, salça, soğanla , sabaha karşı pilav pişirip yerlerdi.

***

Türkler, Müslüman olduktan sonra, hicreti başlangıç alan ay yılını kullandı.

Buna Hicri Kameri takvim denir.

Büyük Selçuklu sultanı Melikşah, ziraat işlerini kolaylaştırmak için, bir güneş takvimi yapmayı emretti.

Ömer Hayyam başkanlığında bir heyet, güneş takvimini yaptı.

Buna da Sultan Melikşah’ın adını koydular. Celali takvimi dediler.

Çünkü Sultan Melikşah’ın resmi adı “Celalüddevle” idi.

Bu gün bu takvimi, İran kullanmaktadır. Çünkü bu güne kadar yapılmış en dakik ve hatasız takvimdir.

Bu gün dünyada kullanılan Gregoryan takvimi, Celali takviminin kopyasıdır.

Ancak yanlıştır. Miladi takvim olarak bilinmektedir.

Celali takvimi 1079 da başlıyordu. Yılbaşı 21 Mart Nevruzdu.

Babür devleti bu takvimi kullandı.

Bu günkü İran da Hicretle başlatıp Hicri şemsi takvimi kullanmaktadır.

***

Sultan Abdülmecit zamanında 1840 yılında güneş takvimine geçilmiş,

Celali takvimi esas alınmış, başlangıcı da hicret olarak kabul edilmiştir.

Yani “Hicri Şemsi” bir takvimdir. Buna Rumi (Anadolu) takvim denilmiştir.

Bu takvim 1926 yılında Türk anayasası,

Batı hukukuna göre düzenlenince, Takvim de Gregoryan takvimi oldu.

Bu takvime göre yılbaşı Hz İsa’nın doğumu denmesine rağmen hiç ilgisi yoktur.

Çünkü Batılıların daha önceki kullandıkları Jüljen takviminden etkilenmiştir.

Jülien takvimi, MÖ 46 da Jülius Sezar’ın emri ile Roma pagan dinine göre düzenlenmiştir.

***

Bu gün Batılılar bütün bunları bildikleri halde, bile bile yanlış bir takvim kullanmaktadırlar.

Yılbaşları da dini bir hüviyetten çok, zevk ve eğlence olup,

Türkiye dahil pek çok ülke yılbaşını rezaletle geçirmektedir.

Hele, içki, kumar ve zinanın zirve yaptığı yılbaşı Türk milletine asla yakışmamaktadır.

Bizim için çözüm, eğer güneş yılı kullanacaksak;

Şemsi Hicri olmalı, ve yılbaşı Nevruz olmalıdır.

Yalan, sahte, haramı teşvik eden bir takvimin bize yabancı olduğu kesindir.

O halde bizim kendi takvimimiz ve en doğru olan Celali takvimidir.

Sultan Melikşah’ın da ruhu şad olur.

Hiç şüphemiz yok ki, bu millet Batı emperyalizminin sömürgesi olmaktan çıkıp,

Kendi milli hayatını tanzim edecektir.

Kendi takvimine de kavuşacaktır. İnşallah…

QOSHE - TÜRKLERDE TAKVİM - Dr. Seyfi Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TÜRKLERDE TAKVİM

13 1
02.01.2024

Türk milleti, tarihin büyük milletlerindendir.

Çok devletler kurduğu, çok geniş alanlara hükmettiği için,

Her zaman uygun bir takvim kullanmıştır.

Türk milleti, önce kendine ait hayvan takvimlerini kullanmıştır.

Bu takvim 12 hayvanlıdır. 5 kere tekrarlayan yıllara çağ denir. Her 60 yıl bir çağdır.

Bu hayvanlar, “fare, sığır, pars, tavşan, balık, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, it, domuz” dur.

“Divanı Lügatüt Türk”e göre mevsimler, dörttür.

Oğlak ay (bahar), uluğ oğlak ay (yaz), uluğ ay(güz) ve ay (kış)dır

Günler, 12 saat, gece ve 12 saat gündüz olarak hesaplanırdı.

Yılbaşı yeni gün (Nevruz) dur. Yani 21 Marttır.

Benim çocukluğumda kışın ortasına “saya” denirdi.

Gençler, saya gezip köyü eğlendirir ve yiyecek toplardı.

Saya da, kürklü koca, arap, ve kadın kılığına girmiş erkek olurdu.

Kürklü kocanın elinde sopa, belinde bir kasnağa takılı zil olurdu.

Kadına sarkıntılık edeni kovalar, döverdi. Yanındaki kalabalıkta bir kişide heybe olur.

Toplanan, bulgur, sadeyağ, salça, soğanla , sabaha karşı pilav pişirip yerlerdi.

***

Türkler,........

© İstiklal


Get it on Google Play