Küresel güçleri, ilim ve bilim besler. İlim ve bilimi ise merhamet ile hoşgörü besler. Diktatörleri silahlar, silahları da nefret besler. Değişim bireyde başlar ve yavaşça yayılır. Birey değiştikçe toplum değişir, toplum değiştikçe devlet değişir hatta coğrafyalar ve dünya değişir.

Değiştireceğimiz bir birey, dünyayı değiştirmek için bir adım olabilir; dünya tarihinde defalarca olduğu gibi… Bunu biz yapmazsak başka milletler yapacaktır, Siyonist Yahudiler gibi…

Niyet iyi veya kötü olabilir ancak değişime engel olmak imkansızdır. Bu değişimin parçası olmazsak değiştirilen taraf oluruz.

Tek başına bir kişi neyi değiştirir demeyin, İsa Peygamber’e sadece 12 kişi iman etmişti. 13. ise ihanet etti ama sonuçta dünya değişti, Roma yıkıldı.

İbrahim Peygamber’e 1 kişi bile iman etmemişti ama “Tek başına bir ümmet” övgüsüne mazhar oldu. Dünyanın içinde bulunduğu hale üzülüp, sızlanıp yerimizde mi sayalım? Yunus Peygamber gibi hataya düşüp pes mi edelim? Ne geçecek elimize? Cevap “hiçbir şey” ise böyle bir lüksümüz yok zira tarihte örnekler çok.

Pes edenler, hata yapanlar, sabredenler, harekete geçenler, başaranlar ve dünyayı yönetenler! Hangisi olmak istiyoruz, önce buna karar vermeliyiz ki gök kubbe üzerimize çökmeden önce yalnızca bir kez daha dünyayı değiştirme şansımız kaldı. Bu yüzden bir kurtarıcı, Mehdi, Mesih beklemek manasızdır.

Her insan, bireysel olarak harekete geçmelidir. Toplum buna hazır olduğunda ise kurtarıcı liderler aynı toplumun içinden çıkacaktır zira hiçbir kurtarıcı tek başına değildir.

Şunu da unutmamalıyız ki Mehdi’ye biçilen görev tüm insanların da vazifesidir. Bu yüzden Mehdi gelecek veya gelmeyecek, fark etmez. Biz harekete geçmek zorundayız. Peygamber, Veda Hutbesi’nde sorumluluğu tüm Müslümanlara devretti. Bu sebeple bir Müslüman’ın yattığı yerden Mehdi’nin gelip dünyayı değiştirmesini, zulmü bitirmesini beklemesi kadar anlamsız bir şey olamaz.

Gelişemiyor olmamızın sebebi de bu zaten. Yattığımız yerden bir kurtarıcının gelmesini ve bizi rahata erdirmesini bekliyoruz. Bir lider devleti değiştirsin, bir belediye başkanı şehri temizlesin, bir vali gelsin kurallara uymamızı sağlasın, bir Mehdi gelsin dünyayı kurtarsın!

Peki, biz ne yapacağız? Sadece keyif sürmek isteyen birer izleyici isek bizim bu dünyada olmamızın ne anlamı var? Olursa alkışlayalım olmazsa küfredelim! Yok öyle bir dünya!

Tanrı’nın veya kurtarıcıların alkışa ihtiyacı mı var? İşin en acı kısmı ise bugün harekete geçse dünyayı değiştirecek insanların çoğu kendisinin farkında olmadan boş işlerle uğraşıyor.

Tarihin her döneminde Araplar ile Türklerin düşman olması için planlar yapıldı, bugün de devam ediyor. Aklını kullanamayan topluluklar bu planları göremeden, Siyonistlerin tuzağına düşüyor.

İngiltere’yi avucunun içine alarak Kraliyet ailesini kuklaya çeviren, Fransa’yı parmağında oynatan, ABD’yi kurarak İsrail’in önünü açan Siyonistler, dünyada bu güçlerini ve planlarını zayıflatacak yeni bir Müslüman topluluğu birleşmesini göze alamazlar. Bu nedenle gücü bölmek ve zayıflatmak zorunda olduklarının bilincindeler.

Bizler (Türk ve Arap Müslümanlar), üzerimize oynanan oyunları görmüyoruz. Görsek de içimizden parayla satın aldıkları ajanlar yüzünden kaosu durduramıyoruz.

Bir yumruk gibi bir arada duran milleti yok etmek imkansızdır. Bu yüzden bizi önce kendi içimizde parçalara bölüp kolay lokma haline getirdiler. Alevi, Sünni, Kürt, Türk kavgaları çıkardılar. Bu da yetmedi terör grupları kurup, para ve silah desteği vererek kan döküp dikkat dağıttılar.

Gücümüzü gelişmeye, büyümeye ayırmak yerine hayatta kalmaya, bütünlüğümüzü korumaya yönelik hamleler geliştirmeye harcadık. İçerde yarattıkları kaos yetmezmiş gibi sınırlarımızı karıştırdılar.

Bize ve tüm Orta Doğu’ya bu buhranı yaşatan Siyonistleri, inançları bu konuma getirdi. Dünya üzerinde davasına bağlı tek millet Yahudilerdir. Onlar gibi yaşamadıkça zulmün son bulması imkansız.

Boş işlerle uğraşmayı bırakıp ilim ve bilimde ilerlemek zorundayız. Dışa bağımlılığımızı azaltmak adına projeler üretmeliyiz. Ekonomik anlamda bağımlı olan milletler, boynuna takılan tasmadan kurtulamaz, bir yerden sonra yıkılmaya ve sömürge haline gelmeye mahkum olurlar.

ABD’yi kuran para baronlarından en büyüğü Amschel Rothschild, “Bana bir ülkenin ekonomisini verin, kanunları kimin yaptığı önemli değil” demişti. Siyonistler, yüzlerce yıl ülkelerin ekonomisini ellerinde tutma planları yaptılar ve başardılar.

Biz ise (Türk ve Arap Müslümanlar) o sırada şahsi çıkarlarımız için birbirimizi sattık, kişisel hesaplarla vatanı altın tepside onlara sunduk. Bugün de kaymağını yiyen Siyonistler oldu.

Gazze’de katliamın durmaması, Orta Doğu’nun ateş çemberinden çıkamaması, Türkiye’nin gelişme hızının çok düşük olması, birçok Avrupa ülkesinin kanunsuzluklara sessiz kalması bu sebepledir. Ekonomiler, Siyonistlere bağlı.

Önce bu çarktan çıkmanın yollarını bulmak gerek. Her insanın gelişime, değişime önem vermesi, üretmeye odaklanması, ilim ve bilimde ilerlemeyi hayatın tek amacı haline getirmesi gerekmektedir.

Bunu yapmaya üşenen insanların, devlet yöneticilerini suçlamaya hakkı olmaz. Kaynaklarımızı ulus ötesi şirketlerin elinden kurtarmanın ilk adımı, zihinlerimizi onların yönetiminden kurtarmaktır.

Küresel güçleri, ilim ve bilim besler. İlim ve bilimi ise merhamet ile hoşgörü besler. Diktatörleri silahlar, silahları da nefret besler. Değişim bireyde başlar ve yavaşça yayılır. Birey değiştikçe toplum değişir, toplum değiştikçe devlet değişir hatta coğrafyalar ve dünya değişir.

Değiştireceğimiz bir birey, dünyayı değiştirmek için bir adım olabilir; dünya tarihinde defalarca olduğu gibi… Bunu biz yapmazsak başka milletler yapacaktır, Siyonist Yahudiler gibi…

Niyet iyi veya kötü olabilir ancak değişime engel olmak imkansızdır. Bu değişimin parçası olmazsak değiştirilen taraf oluruz.

Tek başına bir kişi neyi değiştirir demeyin, İsa Peygamber’e sadece 12 kişi iman etmişti. 13. ise ihanet etti ama sonuçta dünya değişti, Roma yıkıldı.

İbrahim Peygamber’e 1 kişi bile iman etmemişti ama “Tek başına bir ümmet” övgüsüne mazhar oldu. Dünyanın içinde bulunduğu hale üzülüp, sızlanıp yerimizde mi sayalım? Yunus Peygamber gibi hataya düşüp pes mi edelim? Ne geçecek elimize? Cevap “hiçbir şey” ise böyle bir lüksümüz yok zira tarihte örnekler çok.

Pes edenler, hata yapanlar, sabredenler, harekete geçenler, başaranlar ve dünyayı yönetenler! Hangisi olmak istiyoruz, önce buna karar vermeliyiz ki gök kubbe üzerimize çökmeden önce yalnızca bir kez daha dünyayı değiştirme şansımız kaldı. Bu yüzden bir kurtarıcı, Mehdi, Mesih beklemek manasızdır.

Her insan, bireysel olarak harekete geçmelidir. Toplum buna hazır olduğunda ise kurtarıcı liderler aynı toplumun içinden çıkacaktır zira hiçbir kurtarıcı tek başına değildir.

Şunu da unutmamalıyız ki Mehdi’ye biçilen görev tüm insanların da vazifesidir. Bu yüzden Mehdi gelecek veya gelmeyecek, fark etmez. Biz harekete geçmek zorundayız. Peygamber, Veda Hutbesi’nde sorumluluğu tüm Müslümanlara devretti. Bu sebeple bir Müslüman’ın yattığı yerden Mehdi’nin gelip dünyayı değiştirmesini, zulmü bitirmesini beklemesi kadar anlamsız bir şey olamaz.

Gelişemiyor olmamızın sebebi de bu zaten. Yattığımız yerden bir kurtarıcının gelmesini ve bizi rahata erdirmesini bekliyoruz. Bir lider devleti değiştirsin, bir belediye başkanı şehri temizlesin, bir vali gelsin kurallara uymamızı sağlasın, bir Mehdi gelsin dünyayı kurtarsın!

Peki, biz ne yapacağız? Sadece keyif sürmek isteyen birer izleyici isek bizim bu dünyada olmamızın ne anlamı var? Olursa alkışlayalım olmazsa küfredelim! Yok öyle bir dünya!

Tanrı’nın veya kurtarıcıların alkışa ihtiyacı mı var? İşin en acı kısmı ise bugün harekete geçse dünyayı değiştirecek insanların çoğu kendisinin farkında olmadan boş işlerle uğraşıyor.

Tarihin her döneminde Araplar ile Türklerin düşman olması için planlar yapıldı, bugün de devam ediyor. Aklını kullanamayan topluluklar bu planları göremeden, Siyonistlerin tuzağına düşüyor.

İngiltere’yi avucunun içine alarak Kraliyet ailesini kuklaya çeviren, Fransa’yı parmağında oynatan, ABD’yi kurarak İsrail’in önünü açan Siyonistler, dünyada bu güçlerini ve planlarını zayıflatacak yeni bir Müslüman topluluğu birleşmesini göze alamazlar. Bu nedenle gücü bölmek ve zayıflatmak zorunda olduklarının bilincindeler.

Bizler (Türk ve Arap Müslümanlar), üzerimize oynanan oyunları görmüyoruz. Görsek de içimizden parayla satın aldıkları ajanlar yüzünden kaosu durduramıyoruz.

Bir yumruk gibi bir arada duran milleti yok etmek imkansızdır. Bu yüzden bizi önce kendi içimizde parçalara bölüp kolay lokma haline getirdiler. Alevi, Sünni, Kürt, Türk kavgaları çıkardılar. Bu da yetmedi terör grupları kurup, para ve silah desteği vererek kan döküp dikkat dağıttılar.

Gücümüzü gelişmeye, büyümeye ayırmak yerine hayatta kalmaya, bütünlüğümüzü korumaya yönelik hamleler geliştirmeye harcadık. İçerde yarattıkları kaos yetmezmiş gibi sınırlarımızı karıştırdılar.

Bize ve tüm Orta Doğu’ya bu buhranı yaşatan Siyonistleri, inançları bu konuma getirdi. Dünya üzerinde davasına bağlı tek millet Yahudilerdir. Onlar gibi yaşamadıkça zulmün son bulması imkansız.

Boş işlerle uğraşmayı bırakıp ilim ve bilimde ilerlemek zorundayız. Dışa bağımlılığımızı azaltmak adına projeler üretmeliyiz. Ekonomik anlamda bağımlı olan milletler, boynuna takılan tasmadan kurtulamaz, bir yerden sonra yıkılmaya ve sömürge haline gelmeye mahkum olurlar.

ABD’yi kuran para baronlarından en büyüğü Amschel Rothschild, “Bana bir ülkenin ekonomisini verin, kanunları kimin yaptığı önemli değil” demişti. Siyonistler, yüzlerce yıl ülkelerin ekonomisini ellerinde tutma planları yaptılar ve başardılar.

Biz ise (Türk ve Arap Müslümanlar) o sırada şahsi çıkarlarımız için birbirimizi sattık, kişisel hesaplarla vatanı altın tepside onlara sunduk. Bugün de kaymağını yiyen Siyonistler oldu.

Gazze’de katliamın durmaması, Orta Doğu’nun ateş çemberinden çıkamaması, Türkiye’nin gelişme hızının çok düşük olması, birçok Avrupa ülkesinin kanunsuzluklara sessiz kalması bu sebepledir. Ekonomiler, Siyonistlere bağlı.

Önce bu çarktan çıkmanın yollarını bulmak gerek. Her insanın gelişime, değişime önem vermesi, üretmeye odaklanması, ilim ve bilimde ilerlemeyi hayatın tek amacı haline getirmesi gerekmektedir.

Bunu yapmaya üşenen insanların, devlet yöneticilerini suçlamaya hakkı olmaz. Kaynaklarımızı ulus ötesi şirketlerin elinden kurtarmanın ilk adımı, zihinlerimizi onların yönetiminden kurtarmaktır.

QOSHE - Yattığımız yerden kurtarıcı bekliyoruz! - Meltem Suzan Zeki
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yattığımız yerden kurtarıcı bekliyoruz!

6 0
07.02.2024

Küresel güçleri, ilim ve bilim besler. İlim ve bilimi ise merhamet ile hoşgörü besler. Diktatörleri silahlar, silahları da nefret besler. Değişim bireyde başlar ve yavaşça yayılır. Birey değiştikçe toplum değişir, toplum değiştikçe devlet değişir hatta coğrafyalar ve dünya değişir.

Değiştireceğimiz bir birey, dünyayı değiştirmek için bir adım olabilir; dünya tarihinde defalarca olduğu gibi… Bunu biz yapmazsak başka milletler yapacaktır, Siyonist Yahudiler gibi…

Niyet iyi veya kötü olabilir ancak değişime engel olmak imkansızdır. Bu değişimin parçası olmazsak değiştirilen taraf oluruz.

Tek başına bir kişi neyi değiştirir demeyin, İsa Peygamber’e sadece 12 kişi iman etmişti. 13. ise ihanet etti ama sonuçta dünya değişti, Roma yıkıldı.

İbrahim Peygamber’e 1 kişi bile iman etmemişti ama “Tek başına bir ümmet” övgüsüne mazhar oldu. Dünyanın içinde bulunduğu hale üzülüp, sızlanıp yerimizde mi sayalım? Yunus Peygamber gibi hataya düşüp pes mi edelim? Ne geçecek elimize? Cevap “hiçbir şey” ise böyle bir lüksümüz yok zira tarihte örnekler çok.

Pes edenler, hata yapanlar, sabredenler, harekete geçenler, başaranlar ve dünyayı yönetenler! Hangisi olmak istiyoruz, önce buna karar vermeliyiz ki gök kubbe üzerimize çökmeden önce yalnızca bir kez daha dünyayı değiştirme şansımız kaldı. Bu yüzden bir kurtarıcı, Mehdi, Mesih beklemek manasızdır.

Her insan, bireysel olarak harekete geçmelidir. Toplum buna hazır olduğunda ise kurtarıcı liderler aynı toplumun içinden çıkacaktır zira hiçbir kurtarıcı tek başına değildir.

Şunu da unutmamalıyız ki Mehdi’ye biçilen görev tüm insanların da vazifesidir. Bu yüzden Mehdi gelecek veya gelmeyecek, fark etmez. Biz harekete geçmek zorundayız. Peygamber, Veda Hutbesi’nde sorumluluğu tüm Müslümanlara devretti. Bu sebeple bir Müslüman’ın yattığı yerden Mehdi’nin gelip dünyayı değiştirmesini, zulmü bitirmesini beklemesi kadar anlamsız bir şey olamaz.

Gelişemiyor olmamızın sebebi de bu zaten. Yattığımız yerden bir kurtarıcının gelmesini ve bizi rahata erdirmesini bekliyoruz. Bir lider devleti değiştirsin, bir belediye başkanı şehri temizlesin, bir vali gelsin kurallara uymamızı sağlasın, bir Mehdi gelsin dünyayı kurtarsın!

Peki, biz ne yapacağız? Sadece keyif sürmek isteyen birer izleyici isek bizim bu dünyada olmamızın ne anlamı var? Olursa alkışlayalım olmazsa küfredelim! Yok öyle bir dünya!

Tanrı’nın veya kurtarıcıların alkışa ihtiyacı mı var? İşin en acı kısmı ise bugün harekete geçse dünyayı değiştirecek insanların çoğu kendisinin farkında olmadan boş işlerle uğraşıyor.

Tarihin her döneminde Araplar ile Türklerin düşman olması için planlar yapıldı, bugün de devam ediyor. Aklını kullanamayan topluluklar bu planları göremeden, Siyonistlerin tuzağına düşüyor.

İngiltere’yi avucunun içine alarak Kraliyet ailesini kuklaya çeviren, Fransa’yı parmağında oynatan, ABD’yi kurarak İsrail’in önünü açan Siyonistler, dünyada bu güçlerini ve planlarını zayıflatacak yeni bir Müslüman topluluğu birleşmesini göze alamazlar. Bu nedenle gücü bölmek ve zayıflatmak zorunda olduklarının bilincindeler.

Bizler (Türk ve Arap Müslümanlar), üzerimize oynanan oyunları görmüyoruz. Görsek de içimizden parayla satın aldıkları ajanlar yüzünden kaosu durduramıyoruz.

Bir yumruk gibi bir arada duran milleti yok etmek imkansızdır. Bu yüzden bizi önce kendi içimizde parçalara bölüp kolay lokma haline getirdiler. Alevi, Sünni, Kürt, Türk kavgaları çıkardılar. Bu da yetmedi terör grupları kurup, para ve silah desteği vererek kan döküp........

© İstiklal


Get it on Google Play