Akıllarına estiğinde “cumhuriyete, cumhuriyetin değerlerine” esip gürleyecekler, / “devrimlere ve Atatürk’e küfredenleri” “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirecekler, / kendilerini eleştirenleri “hakaret” suçundan içeriye atacaklar, / “bağımsızlık-özgürlük” söz konusu olduğunda da Gazi Mustafa Kemal’in ağzıyla “vatan bir bütündür parçalanamaz” diyecekler, / anımsadıklarında mandacılığı şiddetle reddedecekler, / “keşke Yunan kazansaydı” diyenleri ziyaret edip saygı gösterecekler, / tüm Balkanları müthiş bir bozgunla kaybedip gelenleri / Mondros’u, Sevr’i imzalayanları ağızlarına almayacaklar, / gerici ayaklanmalarını, özellikle Kurtuluş Savaşı’nda çıkarılan isyanları, başı kesilip sokaklarda gezdirilen Kubilay’ı görmeyecekler, sonra da “iki ayyaş” diye hakaret edecekler öyle mi?

Osmanlı “atamızdır” diyorlar.

Kökünden, kökeninden, soyundan-toplumundan koparak yabancılaşan, kendisi gibi “ucube bir dil, ucube bir kültür” yaratan bir sülale bu milletin atası olabilir mi? Anadilini hakir gören, aşağılayan, “Arapçayı, Farsçayı” baş tacı eden, Türkçeye hiçbir değer katmadan halka, köylüye, tarikatlara bırakan ve kültürde yozlaşan “Osmanlı” nasıl “atamız” olabilir? Onlar atamızsa, yok edilen beylikler neyimiz olurlar acaba? Anası Türk olmayan otuz dört padişahın “Türklükle” ne ilişkisi kalabilir?

Bir Fıransa, bir İspanya, bir İtalya, bir İngiltere, bir Almanya, bir Rusya…ve Yahudiler dilleri sayesinde millet olabilmişlerdir. Her ne kadar yedinci yüzyıldan itibaren Türklerin yaşadığı yerlere (Karadeniz’in kuzeyi, Suriye ve İran Horasan’ı) Avrupalılar, “Türkiye” demişlerse de, Türkler, kendi topraklarına “Türklerin yaşadığı ülke” anlamına gelen “Türkiye” adını kullanamamışlardır. “Araplaşmış ve Arapçalaşmış” Müslümanlıklarından ötürü “Türk” sözcüğünü, bilerek, isteyerek ve ısrarla kullanmadılar. “Tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak” diyorlar da, “Türk milleti, Türk vatanı, Türk devleti, Türk bayrağı” demiyorlar.

“Milliyetçi, ülkücü” olduğunu söyleyen bir lider(?) siyasi ortağına ağzını açıp bu konuda bir serzenişte dahi bulunamıyor, düşünce ve inancında diretemiyor. Sen “milletine, vatanına, devletine, bayrağına” sahip çıktığını bundan böyle nasıl anlatacaksın? “Kozmopolitliğin-ümmetçiliğin her türüne eyvallah diyerek mi?” “Ve neden sormuyorsun: Bu milletin, bu vatanın, bu devletin, bu bayrağın bir adı yok mudur? Neden Türklerin vatanı, Türklerin bayrağı, Türklerin devleti diyemiyorsun?”

“Mezara kadar” ortaklık kurduğu lider “Türk sözcüğünü ‘ayrımcılık ve bölücülük’ yaptığı(!) için ağzına dahi alamıyor. Oysa Tanrı, “biz, insanları tanışmaları ve bilişmeleri için ayrı ayrı kavimler halinde yarattık” diyor, “soy, sop, üstünlük” taslayan kavmiyetçiliği yasaklıyor, kavmin-milletin-ulusun adını değil. Tabi onların dilinde “Araplar necip millettir”, “Arap” adını andıklarında içleri titriyor, ama bu kavmiyetçilik(!) olmuyor, öyle mi?

Her ulusal bayramda, ölüm yıl dönümlerinde “Türk” ve “Atatürk” sözü sorun yapılıyor. Atatürk resimleri, posterleri duvarlardan indirilmeye çalışılıyor. “Yiğitlik, kahramanlık” nutukları atılıyor, bağımsızlığa, özgürlüğe övgüler düzülüyor, ama içinde Atatürk ve silah arkadaşları olmadan. Kökten, kökenden, soydan bu kadar mı tiksinilir, bu kadar mı nefret edilerek yabancılaşılır? Ve bir duayı Atatürk’ten esirgiyorlar. (Atatürk onların duasına muhtaç değil.)

Hani derler ya, “anası olmayanın babası da olmaz.” Bizim “anamız, Türkçedir. Yüzyıllardır bizi kana kana içirip besleyen çeşmedir. Ama ne Selçuklunun, ne de Osmanlının saraylarına, medreselerine giremedi, alınmadı. Arapça ve Farsça adına Türkçe terk edildi, sonra da Türkçeye hiçbir katkısı olmayan saray uleması ve şairleri tarafından “yetersiz” ilan edildi. Bugün bile aynı lezzetle okunan, çalınan ve söylenen Yunuslar, Karacaoğlanlar, Pir Sultanlar, Dadaloğulları, Aşık Veyseller… kaplarını doldurdukları, yazıp söyledikleri Türkçe ile aramızdadırlar; bizimle birlikte yaşıyorlar. Nedim, Baki, Nef’i Efendiler neredeler acaba?

Türkçe düşünen, konuşan, söyleyen, Türkçe yazan çizenlerdir bizim atalarımız.

Türkçe vatanın, milletin, devletin, bayrağın anlamıdır. Türkçe dinin, ahlakın, namusun, doğruluğun, dürüstlüğün, adaletin, hukukun anlamıdır. Türkçe, düşünce, bilgi, inanç (dün-bugün-yarın) olarak varlık nedenimizdir. Türkçe özümüz, ruhumuz, Türkçe “ses bayrağımız”, vatanımızdır.

“Türk ve Türkçe” sözcüklerini, dil ve kültür emperyalizmiyle “bölücülük ve ayrımcılık” anlamlarıyla eşdeğerde tutanlar, etnik dillerin yok olmaması için “Türkçeyi” baskı unsuru olarak görüyorlar. Bu, Türkçeye, Türk ulusuna ihanettir. Siyasal İslamcılar, İkinci Cumhuriyetçiler, Levantenler, kozmopolitler ve “solcu geçinen” kimi zevat… Türk’ü ve Türkçeyi Arap ve Arapçaya feda edenler emperyalist değil de nedir?

Türk’ü “idraksiz”, Türkçeyi “yetersiz” görenler, ayrımcılık çeşmesinden beslenenlerdir; Arap’ı, Acem’i yüceltenlerdir. Osmanlı kozmopolitliğini-ümmetçiliğini Anadolu milletine tercih edenlerdir.

Siz kimsiniz?

Siz, ne Türk’sünüz, ne Acem’siniz, ne Arap’sınız… Ne bu vatana, ne bu topluma, ne bu devlete, ne de bu bayrağa layıksınız. Siz, dili Türkçe olan yabancılaşmış kimliksizlersiniz.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

QOSHE - YABANCILAŞANLAR! - Turan Bahadır
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

YABANCILAŞANLAR!

18 0
27.12.2023

Akıllarına estiğinde “cumhuriyete, cumhuriyetin değerlerine” esip gürleyecekler, / “devrimlere ve Atatürk’e küfredenleri” “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirecekler, / kendilerini eleştirenleri “hakaret” suçundan içeriye atacaklar, / “bağımsızlık-özgürlük” söz konusu olduğunda da Gazi Mustafa Kemal’in ağzıyla “vatan bir bütündür parçalanamaz” diyecekler, / anımsadıklarında mandacılığı şiddetle reddedecekler, / “keşke Yunan kazansaydı” diyenleri ziyaret edip saygı gösterecekler, / tüm Balkanları müthiş bir bozgunla kaybedip gelenleri / Mondros’u, Sevr’i imzalayanları ağızlarına almayacaklar, / gerici ayaklanmalarını, özellikle Kurtuluş Savaşı’nda çıkarılan isyanları, başı kesilip sokaklarda gezdirilen Kubilay’ı görmeyecekler, sonra da “iki ayyaş” diye hakaret edecekler öyle mi?

Osmanlı “atamızdır” diyorlar.

Kökünden, kökeninden, soyundan-toplumundan koparak yabancılaşan, kendisi gibi “ucube bir dil, ucube bir kültür” yaratan bir sülale bu milletin atası olabilir mi? Anadilini hakir gören, aşağılayan, “Arapçayı, Farsçayı” baş tacı eden, Türkçeye hiçbir değer katmadan halka, köylüye, tarikatlara bırakan ve kültürde yozlaşan “Osmanlı” nasıl “atamız” olabilir? Onlar atamızsa, yok edilen beylikler neyimiz olurlar acaba? Anası Türk olmayan otuz dört padişahın “Türklükle” ne ilişkisi kalabilir?

Bir Fıransa, bir İspanya, bir İtalya, bir İngiltere, bir Almanya, bir Rusya…ve Yahudiler dilleri sayesinde millet olabilmişlerdir. Her ne kadar yedinci yüzyıldan itibaren Türklerin yaşadığı yerlere (Karadeniz’in kuzeyi, Suriye ve İran Horasan’ı) Avrupalılar, “Türkiye” demişlerse de, Türkler, kendi topraklarına “Türklerin yaşadığı ülke” anlamına gelen “Türkiye” adını kullanamamışlardır. “Araplaşmış ve........

© Karadeniz'de sonnokta


Get it on Google Play