Ben zaman zaman “Biz” diye başlıyorum yazılarıma…İçerden… “Muhafazakar camia” ile aidiyetimi vurgulayarak. Bazı arkadaşlar “Muhafazakarlar” ya da “Müslümanlar” diye daha dıştan, daha mesafeli değerlendirmelerde bulunuyorlar.

Geçen bir programda “Biz” diye başladığım bir soruya üstelik “İlahiyat hocası” olan bir bilim adamı “Biz diye bir şey kaldı mı?” gibi bir cümle ile cevap verdi.

Bunlar, uzuuun iktidar döneminde “Muhafazakârlık” kapsamında yapılanların, “Aidiyet” konusunu nasıl tartışılır hale getirdiğinin göstergesi.

Bu konuyu ciddiye almalıyız, diyerek girişi kapatayım.

Bu girişi, “Seçim yarışında muhafazakâr camia olarak adalete ihtiyacımız var mı?” sorusunu sormak için yaptım.

Böyle bir soruyu, şu geçen 22 yıl içinde “Adalet”in arandığı pek çok meselede sormuşuzdur. Kendini “Muhafazakâr demokrat” diye niteleyen partinin isminin bir parçası da “Adalet” ya… Geçen 22 yıl “Adalet özürlü” bir süreyi ifade ediyor ne yazık ki…

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim propagandası için illere giderken Cumhurbaşkanlığına ait uçakları kullanıyormuş. Bir çoğumuz için ilk tepki “Bunda ne var ki?” şeklinde olacağından kuşku duymuyorum.

Oysa muhafazakâr camia, “Halife Ömer’in devlet işini yaparken devlete ait, kendi işini yaparken de kendi mumunu kullandığı” bilgisi ile yetişmiştir. Erdoğan seçim mitinglerine Cumhurbaşkanı sıfatıyla değil, Ak Parti Genel Başkanı olarak gidiyor. Ama işler o kadar karışmış ki, parti işi devlet işi olmuş. Ve “Herkes” bunu hazmetmiş…

Pazar günü haber kanallarına bakıyorum. Şunda Erdoğan’ın Adana mitingi veriliyor. Geçiyorum ötekinde yine aynı miting. Ötekinde, ötekinde, “Haber kanalı” diye bilinenlerin tamamında demeyeyim, “Halk tv hariç” tamamında Erdoğan konuşuyor, tabii ki TRT Haber dahil. Kanalları atlarken içimde oluşan duygu tahmin edilebilir. “Bu kadar mı olur?” diyor insan. Halk tv CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Balıkesir aday tanıtım toplantısını veriyor.

Bir araştırma yapılmış, İstanbul, Ankara, İzmir için… Üç büyük ildeki adaylar için devletin yayın organı TRT nasıl bir “Adalet” uygulamış? Sonuç şu:

12 – 13 Şubat tarihlerinde 24 içinde;

“Cumhur İttifakı’nın İstanbul adayı Murat Kurum 12 haberle, Ankara adayı Turgut Altınok ve İzmir adayı Hamza Dağ 8’er haberle TRT Haber’de yer bulmuş. AKP adaylarına iki günde toplam 73 dakika yer verilirken CHP’nin adaylarına bir dakika bile verilmemiş.”

Ekrem İmamoğlu “Kul hakkı yiyorlar” diye tepki göstermiş. İmamoğlu böyle muhafazakâr camianın hassasiyet alanlarına yabancı değil. Onun için “Kul hakkı yeme” konusunu, bir tür yaptırım gibi gündeme getiriyor.

Ne dersiniz, bu konuda hâlâ duyarlı mıyız? Ya da devlet işleri olduğunda duyarlı mıyız? Devlet alanının, her türlü keyfiliğe açık olduğu gibi bir hassasiyet aşınmasına maruz kalmış olmayalım.

Mülakatlarda yüksek puan almış kişiler elenip başkaları öne geçirilirken yeterli duyarlılığı gösterdik mi? Yoksa elenen için “Sakıncalıymış ki elenmiş” ya da kazandırılan için “İyi ki bizden biri seçilmiş” meşrulaştırmasına mı sığındık?

İhalelerde kayırma haberleri konusunda biz veya bizim yakınımız ihalede haksızlığa uğramadıysa, “Adalet” adına isyanımız oldu mu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok açıkça “Bize oy vermezseniz hizmet gelmez, doğal gaz gelmez” dediğinde bu işe “Devlet adabı’ açısından bakanımız oldu mu? “Olmuyor sayın Cumhurbaşkanı” diye bir ses duyuldu mu, özenle oluşturulan medya”mız”dan? O ses duyulmaz, çünkü o medya yapısının bizatihi kendisinde “sorun” var. Belki şunu diyoruz, “Onlar da iktidar olsa devleti böyle kullanırlardı.” Meşruiyet felsefemiz bu. Bu demek ki, onlar iktidar oluncaya kadar biz bu kötü felsefeye devam edeceğiz.

Dikkat ediyorsanız, “Biz”den diyerek “Emanet”i teslim ettiğimiz insanların yanlışlarından çok, “Biz” dediğimiz dünyanın “Emanetin korunması” noktasındaki hassasiyet aşınmasından şikâyet ediyorum.

Hatta “hassasiyet aşınması”ndan öte, içten içe “Bu iş bir yerde bizim işimize geliyor” duygusuyla daha kötü adaletsizliklere meşruiyet kılıfı giydirebilme potansiyelimizden…

Ne dersiniz, öyle miyiz?

Şu geçen 22 yılda “Biz”den ne kaldı gerçekten? Gerçekten hâlâ “Biz” diye cümleler kurmak, benim adıma çok büyük bir aymazlık mı? Ak Parti’nin ilk kurulduğu yıllarda parti içinde bazıları “siyasetteki ahlak aşınması”ndan şikayet etmişti de ona “Sen hâlâ oralarda mısın?” diye sorulmuştu. “Refah”ın “Milli Görüş gömleğinin çoktan çıkarıldığı” ima ederek…

Oysa “Adalet” insanın özünden kaynaklanan bir arayıştır. Bakın İmamoğlu, CHP dünyasından “Kul hakkı yiyorlar” deyip geçiyor. Erdoğan’ın şimdi “özlem!”le andığı Kılıçdaroğlu da söyledi bunu… Yarın bunu Özgür Özel’den de duyarsınız. Belki komünist Maçoğlu’ndan da… Bir gün “Biz”e kendi değerlerimizi dünya öğretirse şaşırmayalım.

Şu süreçte Ekrem İmamoğlu “Biz”e “Ramazan terbiyesi”ne dair bir şeyler hatırlatma gereği duyarsa ona da şaşırmam.

QOSHE - Adalete ihtiyacımız var mı? - Ahmet Taşgetiren
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Adalete ihtiyacımız var mı?

94 1
27.02.2024

Ben zaman zaman “Biz” diye başlıyorum yazılarıma…İçerden… “Muhafazakar camia” ile aidiyetimi vurgulayarak. Bazı arkadaşlar “Muhafazakarlar” ya da “Müslümanlar” diye daha dıştan, daha mesafeli değerlendirmelerde bulunuyorlar.

Geçen bir programda “Biz” diye başladığım bir soruya üstelik “İlahiyat hocası” olan bir bilim adamı “Biz diye bir şey kaldı mı?” gibi bir cümle ile cevap verdi.

Bunlar, uzuuun iktidar döneminde “Muhafazakârlık” kapsamında yapılanların, “Aidiyet” konusunu nasıl tartışılır hale getirdiğinin göstergesi.

Bu konuyu ciddiye almalıyız, diyerek girişi kapatayım.

Bu girişi, “Seçim yarışında muhafazakâr camia olarak adalete ihtiyacımız var mı?” sorusunu sormak için yaptım.

Böyle bir soruyu, şu geçen 22 yıl içinde “Adalet”in arandığı pek çok meselede sormuşuzdur. Kendini “Muhafazakâr demokrat” diye niteleyen partinin isminin bir parçası da “Adalet” ya… Geçen 22 yıl “Adalet özürlü” bir süreyi ifade ediyor ne yazık ki…

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim propagandası için illere giderken Cumhurbaşkanlığına ait uçakları kullanıyormuş. Bir çoğumuz için ilk tepki “Bunda ne var ki?” şeklinde olacağından kuşku duymuyorum.

Oysa muhafazakâr camia, “Halife Ömer’in devlet işini yaparken devlete ait, kendi işini yaparken de kendi mumunu kullandığı” bilgisi ile yetişmiştir. Erdoğan seçim mitinglerine Cumhurbaşkanı sıfatıyla değil, Ak Parti Genel Başkanı olarak gidiyor. Ama işler o kadar karışmış ki, parti işi devlet işi olmuş. Ve “Herkes” bunu hazmetmiş…

Pazar günü haber kanallarına bakıyorum. Şunda Erdoğan’ın Adana mitingi veriliyor. Geçiyorum ötekinde yine aynı miting. Ötekinde, ötekinde, “Haber........

© Karar


Get it on Google Play