“Pek dizgin etme halk ediyor, inkisar dur!

Kâküllerin emân oluyor pür-gubar, dur!

Âşıktan öyle hiç edilir mi firar, dur!

Üftade bir piyadeyim, ey Şehsuvar, dur!”

diye başlayan meşhur şiirini yazmış. Üftade piyadenin şehsuvara aşkı böyle!..

Sonra evleniyorlar. Naci, Ahmet Mithat’ın damadı oluyor. Evlendiğinde şair 35, Mediha Hanım 14 yaşındaymış. Büyük bir düğünün ardından Naci, annesi Fatma Zehra Hanım ve kardeşi Salim Bey’le Beykoz’daki çiftliğe yerleşiyor. Çiftlik Akbaba Köyü’nde, büyük mü büyük! İşçisi, ırgatı, çobanı, aşçıları, hizmetçileri, çocuklar, torunlar, damatlarla beraber burası âdeta bir ‘Ahmet Mithat Köyü’ gibi.

Bir Ramazan bayramını anlatayım da çiftlikteki hayatı hayal edin! Bayram gecesi çiftliğin uşağı Mustafa davulunu hazırlar, sabah peşinde çiftliğin çocukları -sadece ailenin 13 çocuğu var- davul çalar, maniler okunur. Önce Ahmet Mithat Efendi’nin penceresi!.. Efendi pencereden heybetli sakalıyla başını uzatır, çil çil kuruşları çocuklara saçar. Ardından Ahmet Mithat’ın ablası Fatma Hanım’ın oğlu Cevdet Bey’in penceresi! Davul gümbürder, yine bahşişler saçılır. Sonra Naci enişte… Herkes uyanmış! Hep beraber Akbaba’daki caminin yolu tutulur. Dönüşte Beypınarı çiftliğinin önünde bir de silah atma merasimi var! Sonra bayramlaşma. Sanki sarayda muayede!

Büyük salon. Önce Ahmet Mithat Efendi gelir, ablasının elini öper ve yanında durur. Sonra yaşa göre herkes kendinden büyüğün elini öpüp, yine sıraya uygun dizilirler. Ne hürmet ne nizam!.. Ardından hep beraber yemeğe! Bitmedi. Sırayla şarkı söylenecek. Efendi, şarkıyı beğenirse duruma göre uşağa emrediyor, bir el silah, iki el silah… Sıra Muallim Naci’ye geliyor, şair en sevdiği şarkıyı “Bağdat Bağdat içinde bardak bardak içinde”yi söylüyor… Sonra Naci’nin kardeşi Salim Bey; “Çekmecenin anahtarı, altındandır altından!”

Böyle mesut, neşeli bir hayat.

Hep böyle mi gidiyor? Yok hayır! Kayınpederle damat bir ara küsmüşler. Sebep, fikir ayrılığı. Naci, Recaizade ile tartışmalarından dolayı “Tercüman-ı Hakikat”i ve çiftliği terk edip Haliç’teki evine yerleşiyor. Ama eşi çiftlikte. Huzur kalmamış. Neyse bir süre sonra barışmışlar. Bu arada şunu belirteyim; şairin hayattaki en yakın dostlarından biri Şeyh Vasfi imiş. Çoğu zaman onun evinde. Fatih Çarşamba’daki bu ev, dönemin edebi mahfillerinden biri.

Ömrünün son döneminde tarihnüvis olarak görevli. Ama böyle meslekleri sevmiyor. Hatta gençliğinde mahkeme katipliğinde de sıkılmış, “Tahlisine yok mu bir duacı/ Caniler içinde kaldı Naci” diyerek bu işten kurtulmayı dilemiştir.

Uzatmayayım! Naci, çoğu edebiyat tarihinde yazılanların aksine güleryüzlü bir adam, kendine özgü gülüşünden dolayı bir ‘Naci gülüşü’ var. Karısını çok seviyor, ama arada kıskançlığı da tutuyor. Çiftlikte torun Tevfika Hanım bir gün erkek kılığına girmiş, Naci gerçek sanıp ortalığı birbirine katmış!.. Peder Ahmet Mithat’la çok güzel sigara böreği sarıyorlar. Uçurtma bile uçuruyor!

1893’te aniden ve genç yaşta ölmüştür. Ölümüne düşürülen tarih şöyle: “Dest-i ecelden bulmadı Naci bile hayfa necat” Öldüğünde 43 yaşındaymış. Bu ölüm Ahmet Mithat Efendi’yi derinden sarsmıştır. Şairliği yanında hattatlığı da iyidir, Fransızca’dan tercümeleri vardır. Adı ‘eski’ye çıkmış. Güzel şiirlere sahip, devrinin yenilerine göre Türkçesi oldukça sade ve tabii.

QOSHE - Ahmet Mithat Efendi’nin damadı Muallim Naci - Alaattin Karaca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ahmet Mithat Efendi’nin damadı Muallim Naci

19 10
05.02.2024

“Pek dizgin etme halk ediyor, inkisar dur!

Kâküllerin emân oluyor pür-gubar, dur!

Âşıktan öyle hiç edilir mi firar, dur!

Üftade bir piyadeyim, ey Şehsuvar, dur!”

diye başlayan meşhur şiirini yazmış. Üftade piyadenin şehsuvara aşkı böyle!..

Sonra evleniyorlar. Naci, Ahmet Mithat’ın damadı oluyor. Evlendiğinde şair 35, Mediha Hanım 14 yaşındaymış. Büyük bir düğünün ardından Naci, annesi Fatma Zehra Hanım ve kardeşi Salim Bey’le Beykoz’daki çiftliğe yerleşiyor. Çiftlik Akbaba Köyü’nde, büyük mü büyük! İşçisi, ırgatı, çobanı, aşçıları, hizmetçileri, çocuklar, torunlar, damatlarla beraber burası âdeta bir ‘Ahmet Mithat Köyü’ gibi.

Bir Ramazan bayramını anlatayım da çiftlikteki hayatı hayal edin! Bayram gecesi çiftliğin uşağı Mustafa davulunu hazırlar, sabah peşinde çiftliğin çocukları -sadece ailenin 13 çocuğu var- davul çalar, maniler okunur. Önce Ahmet Mithat Efendi’nin penceresi!.. Efendi pencereden heybetli sakalıyla başını uzatır, çil çil kuruşları çocuklara saçar. Ardından Ahmet Mithat’ın ablası Fatma Hanım’ın oğlu Cevdet Bey’in penceresi! Davul gümbürder, yine........

© Karar


Get it on Google Play