Umut veren, dışarıdan başarılı görünen ortaklıkların zaman zaman çatışmayla, hatta düşmanlıkla sonuçlanabileceğine hepimiz tanık olmuşuzdur.

Genellikle, çatışmadan kaçınmak için, ortaklar sorunları görmezden gelir, gündeme getirmez, sıkıntıların zaman içinde kendiliğinden çözüleceğini düşünürler. Gündeme alınıp çözümlenmeyen problemler giderek daha da büyür ve çözülemez hale gelirler (1).

“Acı ve ders dolu bir ortaklık hikayesi!” başlıklı yazımda bu konuya bir örnek vermiş, ortakların birinin mesajını paylaşmıştım (2). Diğer ortak, yazının yayınlandığı gün beni arayarak olayı kendi açısından değerlendirdi. Her iki ortak da haklı olduklarını düşünüyorlardı.

Bu olaydan hareketle, dağılan ortaklıklarla ilgili olarak şu görüşü paylaşmıştım:

Ömrünü işine adamış fedakâr kurucuların omuzunda yükselen şirketler kaybedildiğinde birikmiş olan iş hafızası ve değerler de kaybedilmektedir. En kötüsü, yaşanan olaylarla da tespit edildiği gibi, aile işletmelerinin kaybı sadece iş kaybıyla sonuçlanmamakta, aile birliği, aile ilişkileri, akraba ilişkileri ve dostluklar da zedelenmektedir. Farklı bir anlatımla, aile şirketini korumak ve sürdürmek aileyi de sürdürmeye katkı vermektedir. Aile şirketlerinin sürdürülebilirliği ise ancak “kurumsallaşma” ile sağlanabilir. Yönetim bilimi “KURUMSALLAŞMA” dışında farklı bir yol göstermiyor.

Ortaklık kültürümüz (3)

Yerleşik kültürümüzde, “bir elin nesi var, iki elin sesi var” gibi ortaklığı teşvik edici özdeyişler olduğu gibi, “büyük bir çiftlikte tavuk olmaktansa, küçük bir çiftlikte horoz olmak” veya “küçük olsun benim olsun” deyimlerinde olduğu gibi, ortaklıktan uzaklaştırıcı özdeyişlerimiz de var.

Batı toplumlarında, sanayi devrimi ve kitlesel üretim sürecine paralel olarak, ortaklık kültürü de gelişmiştir. Solingen, Siemens, Krupp, Bayer gibi bilinen markalar bir şahıs tarafından başlatılmış girişimlerin, ortaklık desteğiyle genişlemiş ve küreselleşmiş başarı öykülerinin örnekleridir.

Türkiye’de ise sanayileşme süreci geç başladığı için ortaklık deneyimleri de gecikmeli olarak ekonomik yaşamımıza girmiştir. Ortaklık deneyimlerimizde ise, az sayıda başarılı örneğe karşılık, maalesef genellikle başarısız örnekler öne çıkmıştır.

Başarılı ortaklıklar için STFA, Alarko, Anadolu Grubu ve Netlog örnekleri verilebilir.

Başarısız olanlar için hepimizin sıkça tanık olduğumuz sayısız örnek vardır.

Kitlesel etkileşim açısından baktığımızda, özellikle yurt dışındaki Türk iş gücüne ve/veya alt gelir düzeyindeki muhafazakâr kitleye dönük “İşçi Yatırım Ortaklıkları” veya “Halka Açık Holding” olarak bilinen, ortaklık girişimlerinin anılması gerekir. Anadolu holdingleri olarak da bilinen bu ortaklıklar toplum hafızasında çok derin, unutulmaz izler bırakmıştır.

Bu deneyimler, geniş tabana dayalı ortaklıkların kurulabileceğini göstermesi açısından başlangıçta olumlu örnek oluştururken, kurumsallıktan uzak, amatör ve belki de istismarcı uygulamalar sebebiyle hikâyenin sonunda olumsuz örnek oluşturmuştur.

Ortaklığın başarı koşulları (3)

Ortaklıkların başarılı olmasının çok sayıda koşulu vardır. Gazete köşe yazısı çerçevesinde önemli gördüğüm birkaç başlığı şöyle sıralayabilirim:

Anlaşmazlıkların çözümü

Ne kadar önlem alınırsa alınsın, anlaşmazlıkların çıkması kaçınılmazdır. Şu kadar ki kurumsal ortaklıklarda anlaşmazlığın nicelik ve niteliği daha az, kurumsal olmayan ortaklıklarda çok daha fazladır.

Bu sebeple öngörülmemiş veya önlenememiş anlaşmazlıkların çözüm yolları sözleşmelerde (ortaklık sözleşmesi, aile anayasası veya şirket kurumsal anayasasında) tanımlanmış olmalıdır. Anlaşmazlık öncesinde tanımlanmış çözüm yolları sorunların ve ihtilafların çözümünü kolaylaştırır.

Her hal ve şartta, uzmanların şu önerilerini dikkate almakta fayda olduğunu hatırlayalım (1):

Özetle, bir ortaklık kurarken kuralları baştan belirleyin. Ortakların karşılıklı hak ve menfaatlerini korumaya azami özen gösterin. Tarafların hak ve menfaatlerinin korunması için; adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik, sorumluluk ve istişare ilkelerine uymanız gerektiğini kabullenin. Alınan tedbirlere rağmen çıkan sorunlara zamanında müdahale ederek adaletli ve merhametli çözümler arayın. Yine de çözümlenmemiş sorunlar olursa yukarıda sıraladığımız adımlarla uzlaşı arayın. Uzlaşı her zaman çatışmadan ve kavgadan hayırlıdır. Öfkenizin değil, aklınızın ve vicdanınızın sesini dinleyin.

QOSHE - Ortaklıklar dağılmasın - Raşit Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ortaklıklar dağılmasın

9 4
19.02.2024

Umut veren, dışarıdan başarılı görünen ortaklıkların zaman zaman çatışmayla, hatta düşmanlıkla sonuçlanabileceğine hepimiz tanık olmuşuzdur.

Genellikle, çatışmadan kaçınmak için, ortaklar sorunları görmezden gelir, gündeme getirmez, sıkıntıların zaman içinde kendiliğinden çözüleceğini düşünürler. Gündeme alınıp çözümlenmeyen problemler giderek daha da büyür ve çözülemez hale gelirler (1).

“Acı ve ders dolu bir ortaklık hikayesi!” başlıklı yazımda bu konuya bir örnek vermiş, ortakların birinin mesajını paylaşmıştım (2). Diğer ortak, yazının yayınlandığı gün beni arayarak olayı kendi açısından değerlendirdi. Her iki ortak da haklı olduklarını düşünüyorlardı.

Bu olaydan hareketle, dağılan ortaklıklarla ilgili olarak şu görüşü paylaşmıştım:

Ömrünü işine adamış fedakâr kurucuların omuzunda yükselen şirketler kaybedildiğinde birikmiş olan iş hafızası ve değerler de kaybedilmektedir. En kötüsü, yaşanan olaylarla da tespit edildiği gibi, aile işletmelerinin kaybı sadece iş kaybıyla sonuçlanmamakta, aile birliği, aile ilişkileri, akraba ilişkileri ve dostluklar da zedelenmektedir. Farklı bir anlatımla, aile şirketini korumak ve sürdürmek aileyi de sürdürmeye katkı vermektedir. Aile şirketlerinin sürdürülebilirliği ise ancak “kurumsallaşma” ile sağlanabilir. Yönetim bilimi “KURUMSALLAŞMA” dışında farklı bir yol göstermiyor.

Ortaklık kültürümüz (3)

Yerleşik kültürümüzde, “bir elin nesi var, iki elin sesi var” gibi ortaklığı teşvik........

© Karar


Get it on Google Play