Bitip tükenmeyen yol facialarından, boyuna yok olan canlardan ve sönen ocaklardan dolayı trafik medya olarak demirbaş konularımızdan biridir… Tabii ki sadece trafik kaosumuzun haberlerini vermekle yetinmeyiz… Yorumlarımızda da çok sık irdeleriz bu konuyu…

Nasıl irdelemeyelim ki?.. Kanımızı boyuna donduran kazalar sanki kaderimize dönüştü… Yıllardır aşamadığımız bu kaderin getirdiği karamsarlık da gittikçe yoğunlaşıyor… Yankı yaratan her trafik faciasından sonra insanlarımızın kaygıları ve paniği daha da büyüyor… Zorunlu işi olmadıkça arabasına binip trafiğe çıkmayan insanlarımızın sayısı gittikçe artıyor… Bu kaotik trafikte araba kullanmak zevk olmaktan çoktan çıktı…
Savaş görmüş halkız… Ama savaşta bile bu kadar ölümü, bu kadar yaralanmayı görmedik… Savaşı sonlandırdık, ama dur – durak bilmeyen trafik facialarını sonlandıramadık bir türlü…
Son günlerde ne kadar da yoğunlaştı… Gazete sayfaları facia haberlerinden geçilmez oldu… Allah’ın her günü hiç bitip tükenmeyen büyüklü – küçüklü trafik kazaları… Kimileri de ölümle ve yaralanmalarla sonuçlanıyor… Bu kaza haberlerinin uyarıcı etkiler yapması gerekir… Ama ne gezer… En saçma nedenlerle nice kazaya tanık olmakta berdevamız…
Duyarsızlıklar karşısında sormadan edemiyoruz kendi kendimize: Bu saçma sapan nedenlere dayalı kazaları yapanlar, medyayı hiç mi izlemezler?.. Medyada yazılanlardan, görüntülenenlerden, söylenenlerden hiç mi etkilenmezler?.. Çevrelerinde konuşulanlara kulakları tıkalı mı?..
***
Trafiğin can pazarına, yollarımızın kan gölüne dönüşmesini çaresizlik içinde hep iki elimiz böğrümüzde mi karşılayacağız böyle?..
Trafik facialarının kaderimize dönüşmesini boyuna içimize sindirip duracak mıyız?..
Ve bu çaresizliğimiz içinde her trafik faciasından sonra hiç dinmeyen acımızı rutinleşen ve klişeleşen acı ifadelerle mi yansıtacağız?..
Hiç de çaresiz değiliz aslında. Ama marifet ve erdem, trafik kazalarını yaşantımızda asgariye indirebilecek, bunları günlük olaylar dizisi içinde facia olmaktan çıkarabilecek çözümleri üretebilmektedir…
***
Aslında o çözümler Amerika’yı yeniden keşfetmek değildir. Ya nedir? İçimizde saklı tuttuğumuz ve hatta bastırdığımız insaniyeti keşfetmektir. İnsaniyetimizin bir türlü uzanamadığı olgular çok iyi bilinen o çağdaş çözümlerdir…

Her ülkede trafik kazaları yaşanır… Ne ki, trafik kazaları bizim ülkemizdeki gibi seri katliam boyutlarına ulaşmışsa, artık etkin çareler ve çözümler üretme basiretini gösterebilmeliyiz… Çünkü KKTC’de trafik, artık bir “seri katil” görünümüne büründü yazımın başında da vurguladığım gibi…
Sürdürülmesi olanaksız bom – bozuk düzenlerimizden birini de trafikte yarattık…
Bu bozuk düzeni elbirliğiyle düzeltmezsek, hep birlikte oturup “seri katil” trafik canavarının bizim kapımızı da hunharca çalmasını beklemekten başka bir seçeneğimiz kalmaz… Ayıptan başka bir anlamı olmayan bu edilgenliği kedimize yakıştıramayız.
Tam bir sorumluluk ve kararlılıkla harekete geçmenin zamanı da gelip geçti bile…
* * *
Sloganımız “Trafikte güven engellenemez” olmalı…
O güven nasıl engellenemez, şimdi bir de ona bakalım:
Devlet bütçesine en büyük katkıyı sağlayan araç vergilerini çağdaş bir trafik düzenlemesine kanalize ederek…
Gittikçe yoğunlaşan araç sayısının trafikteki yükünü hafifletecek olan organize toplu taşımacılığı güvenli araçlarla kurumlaştırarak…
O araçların yönetimini ve direksiyonlarını ehil ellere emanet ederek…
Trafik mühendisliğini hiç ödün vermez biçimde devreye koyup kent içi ve kentler arası yolların acilen ıslahına giderek…
O yolları kevgire dönüştüren çukurların, çöküntülerin ve bozulmaların oluşmasına artık hiç fırsat tanımayarak…
Ülkemizin minyon ve naif yapısına ters düşen, büyük ülkelere özgü devasa endüstri ve taşımacılık araçlarının yollara çıkmasını engelleyerek…
Hiç değilse o araçların trafik yoğunluğunun azaldığı zamanlarda yola çıkmalarını sağlayarak…
Ana yollardaki bariyerleri göstermelik dekor olarak kullanmaktan, trafikteki görüşü zorlaştıran uygulamalardan vazgeçerek…
Sürüş ehliyetini ancak ehliyet sahiplerine vererek ve bu ehliyeti çiğneyenleri caydırıcı cezalara çarptırarak…
“Trafik canavarı” olduğunu kanıtlamış kişilere kesin direksiyon yasağı uygulayarak…
Sürüş ehliyeti verilen kişilerin o ehliyetin gerektirdiği şekilde her türlü trafik kuralına uyacağını, aşırı hız yapmayacağını, alkol ve uyuşturucu etkisinde trafiğe çıkmanın cinayete teşebbüs olduğunun bilincini kökleştirerek, direksiyon başında telefon kullanmayacağını, arabasını gelişigüzel park ederek düzeni bozmayacağını ehliyet öncesi titiz testlerle belirleyerek…
* * *
Düşündükçe, trafikteki güveni engelleyen diğer faktörleri de ayrıntılı biçimde belirleyip uygulamaya koyabiliriz… Bilmeliyiz ki, tıpkı şeytan gibi, trafik canavarı da ayrıntılarda gizlidir… O ayrıntıların içine cesaret ve kararlılıkla girerek trafik canavarıyla yüzleşelim ve artık onun canına okuyalım.
Yüzleştiğimiz canavarın kimi zaman kendimiz olduğunu göreceğiz. Canavarlaşan kimliğimizle mücadele etmeyi ve o kimliği yenmeyi dürüst bir vatandaşlık görevine dönüştürelim…
Tüm bu saydıklarımı ve daha da sayabileceklerimi toplumsal yapımıza ancak yasalarla uygulayabiliriz…
Öyleyse, iki elimiz artık yasa yapıcıların iki yakasında olsun. Özgür irademizle siyasal sorumluluk yüklediklerimizin trafikle ilgili vizyonlarını ve bu bağlamda icraat yapma yeteneklerini, yaratıcılıklarını çok ciddi biçimde sorgulayalım… Trafik olgusunun, seçim bildirgelerinde ve hükümet programlarında yer alış şekillerine ve bunların ne denli uygulanabildiğine ısrarla bakalım… Trafik canavarıyla savaşımda duyarsızlık gösteren siyasetçileri ve onların uydularını hiç bağışlamayalım… Toplumsal irademiz ve oylarımızla onları silelim…

QOSHE - Trafiği seri katilimize dönüştürmek - Ahmet Tolgay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Trafiği seri katilimize dönüştürmek

5 4
02.04.2024

Bitip tükenmeyen yol facialarından, boyuna yok olan canlardan ve sönen ocaklardan dolayı trafik medya olarak demirbaş konularımızdan biridir… Tabii ki sadece trafik kaosumuzun haberlerini vermekle yetinmeyiz… Yorumlarımızda da çok sık irdeleriz bu konuyu…

Nasıl irdelemeyelim ki?.. Kanımızı boyuna donduran kazalar sanki kaderimize dönüştü… Yıllardır aşamadığımız bu kaderin getirdiği karamsarlık da gittikçe yoğunlaşıyor… Yankı yaratan her trafik faciasından sonra insanlarımızın kaygıları ve paniği daha da büyüyor… Zorunlu işi olmadıkça arabasına binip trafiğe çıkmayan insanlarımızın sayısı gittikçe artıyor… Bu kaotik trafikte araba kullanmak zevk olmaktan çoktan çıktı…
Savaş görmüş halkız… Ama savaşta bile bu kadar ölümü, bu kadar yaralanmayı görmedik… Savaşı sonlandırdık, ama dur – durak bilmeyen trafik facialarını sonlandıramadık bir türlü…
Son günlerde ne kadar da yoğunlaştı… Gazete sayfaları facia haberlerinden geçilmez oldu… Allah’ın her günü hiç bitip tükenmeyen büyüklü – küçüklü trafik kazaları… Kimileri de ölümle ve yaralanmalarla sonuçlanıyor… Bu kaza haberlerinin uyarıcı etkiler yapması gerekir… Ama ne gezer… En saçma nedenlerle nice kazaya tanık olmakta berdevamız…
Duyarsızlıklar karşısında sormadan edemiyoruz kendi kendimize: Bu saçma sapan nedenlere dayalı kazaları yapanlar, medyayı hiç mi izlemezler?.. Medyada yazılanlardan, görüntülenenlerden, söylenenlerden hiç mi etkilenmezler?.. Çevrelerinde konuşulanlara kulakları tıkalı mı?..
***
Trafiğin can pazarına, yollarımızın kan gölüne dönüşmesini çaresizlik içinde hep iki elimiz böğrümüzde mi karşılayacağız böyle?..
Trafik facialarının kaderimize dönüşmesini boyuna içimize sindirip duracak mıyız?..
Ve bu çaresizliğimiz içinde her trafik faciasından sonra hiç dinmeyen acımızı rutinleşen ve klişeleşen acı ifadelerle mi yansıtacağız?..
Hiç de çaresiz değiliz aslında. Ama marifet ve erdem, trafik kazalarını........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play