Rahatsızlığım nedeniyle yazamayıp, birkaç gün sizlerden uzak kaldım. Bugünden itibaren yeniden sizlerle birlikteyim. Bu vesile ile arayıp soran değerli dostlar ve okurlarıma teşekkür ederim.

Malum; çoğu zaman olduğu gibi, gündem oldukça yüklü! Hem içte, hem de dışta! İçte sahte diploma olayı ağır basarken, dışta Netanyahu yönetiminin Filistinlilere karşı uygulamakta olduğu soykırım şiddetini daha da artırıyor.

Gazze’de, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere; öldürülen Filistinlilerin sayısı 32 bine dayanırken, Sınır Tanımayan Doktorların (MSF) Gazze’deki hemşiresi Loay Harb, Gazze’de yaşanan durumun bir felaket olduğunu ve bunu kelimelerin tarif edemeyeceğini bildirdi. BM de, İsrail’in yoğun saldırısı altındaki Gazze Şeridi’nde 2.2 milyon kişinin kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.

Gazze’de böyle bir vahşet yaşanırken, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Güneye yüklensek Kıbrıs tamamen bizimdi.” şeklindeki sözlerine bakmak gerek.

Erdoğan, 4. Kolordu Komutanlığı’ndaki iftarda askerlerle bir araya gelirken yaptığı konuşmada, tüm baskılara rağmen, şayet Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, bugün ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olacağını, ne de Kıbrıs Türklerinin kalacağını belirtti. “Hatta belki de güneye yüklenmiş olsaydık, bugünün bir evladı olarak söylüyorum, artık güney-kuzey diye bir şey kalmaz, tamamen Kıbrıs bizim olurdu.” dedi. Erdoğan, Kıbrıs Türklerinin yarım asır önce soykırımın eşiğinden döndüğünü, 1974 Barış Harekâtı’nda ülkenin dört bir köşesinden subayı, astsubayı, eriyle tam 498 Mehmet’in şehit olduğunu kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi, Türkiye’nin amacı, Ada’daki soydaşlarını soykırımdan kurtarmak, onların kendi bölgelerinde barış, huzur ve güven içinde yaşamalarını temin etmekti. Eğer niyet tüm ada topraklarını ele geçirmek olsaydı, işten bile değildi. Ancak Türkiye bunu yapmadı. Zaten Barış Harekâtı’na kadar geçen süreçte de sınırlı hava operasyonları ile yetinmişti. Erenköy’de, Geçitkale’de (Köfünye) olduğu gibi! Harekât esnasında da sivillere zarar gelmemesine özen gösterilirken, Türk Silahlı Kuvvetleri belirlenen noktada durmasını da bildi.

Örneğin Barış Harekâtı’nın ikinci aşamasında, Türk tanklarından biri, Larnaka’daki akaryakıt dolum tesislerine kadar ulaşırken, Doğu Cephesi Komutanı General Osman Fazıl Polat Paşa’nın direktifiyle Mağusa’ya geri dönmek zorunda kaldı. Bugün karma köy Pile’de, bölge Türk halkına kolaylık olsun diye bir yol yapımına dahi çeşitli mazeretler uydurularak zorluk çıkarılırken, o günlerin koşullarında terk ettikleri Pile’ye dönmek isteyen Rumlara izin veren de Polat Paşa idi. “Uslu durur, densizlik yapmayacağınıza dair söz verirseniz buyurun dönün.” demişti.

Bunları yaşadık bu ülkede. Daha nice köyler, kentler terk edildiği halde Türk askeri oralara girmedi ve belirlenen hattın dışına çıkmadı. Yoksa, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi, Türk askeri ilerlemiş olsaydı, bugün kuzey-güney diye bir şey kalmaz, adanın tümü de kontrol altına alınır ve burada sadece Türk bayrağı dalgalanırdı.

İşte Türkiye’nin, dünyaya, insanlığa Kıbrıs Barış Harekâtı’yla sergilediği insancıl tavrı, gösterdiği örnek davranışı ve işte İsrail’in Gazze’de aylardır sürdürdüğü soykırım!

Esasen dönemin Türkiye Hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başladığı esnada yaptığı açıklamada, “Kıbrıs’a savaş için değil, barış için gidiyoruz” demiş ve bunu tüm dünyaya duyurmuştu. O günden bu yana 50 yıl geçti. Kıbrıs’ta savaş değil, barış vardır. Hem Türkler, hem de Rumlar için!

***

Bir Erenköy Mücahidi daha

göçtü: Celal Değğin Hoca

10-12 yıldan beri alzheimer hastası olan ve evinde istirahat eden eski Erenköy Mücahitlerinden Celal Değğin hayatını kaybetti ve dün Lefkoşa’da son yolculuğuna uğurlandı. 1940 yılında doğan Celal Hoca, öğretmenlik ve bir dönem Lefkoşa Türk Lisesi’nde müdürlük yaptı. İsmi Lefkoşa Türk Lisesi Müdürlüğü ile özdeşleşmişti. Birkaç yıl öncesine kadar, yine Erenköy Mücahitlerinden değerli dostu Ömer Emiroğlu’nun (Ömer Hoca) çalıştırdığı Yenicami Kulübüne uğrar, arkadaşlarını görür, sohbet etme imkânı bulur ve daha sonra eşi tarafından evine götürülürdü.

Sevgili eşi Gül Değğin, oğulları Kamuran-Esra Değğin, Erol Değğin, torunları Myra ve Arden, kardeşleri Safiye Ağaoğlu, Muharrem Değğin (merhum), Gülser Akanyeti ve Leyla Eratal, “Ulusu için sadece kişisel çıkarlarını değil, yaşamını bile her an feda etmeye hazır bir ömür süren Celal Değğin aramızdan sadece maddeten ayrılmıştır. Işıklar içinde uyusun” ifadelerini kullandılar.

Celal Değğin hoca, emekli olduktan sonra, açtığı dershanede nice fakir çocuklara parasız ders vermiş, sabahları eşiyle birlikte sabah yürüyüşlerinde diğer arkadaşlarını da teşvik ederek, sporun ne denli önemli olduğunu anlatmaya çalışmaktaydı. Toprağın bol olsun Celal Hoca.

Yasemin de veda etti

Bu arada aslen Limasollu olup, Lefkoşa’da ikamet eden, uzun yıllar BRT Haber Spikerliği ve YDÜ’de öğretim görevlisi olarak görev yapan, herkes tarafından sevilip sayılan, yardımsever iyi insan Yasemin Salcı dün Lefkoşa’da toprağa verildi. Tüm dost, akraba ve sevenlerine üzüntü ile duyurulurken, kız kardeşi Havva Bağatur ve tüm ailesi, nur içinde yatmasını, mekânın cennet olmasını diledi. Merhumenin Cuma günü Girne Nurettin Ersin Paşa Camii’nde saat 16.00’da 3. Gün mevlidinin okutulacağı ve tüm sevenlerinin davetli olduğu bildirildi.

Öte yandan herkes tarafından sevilip sayılan müstesna insan Celal Korkmazhan bugün Lefkoşa’da son yolculuğuna uğurlanacak. Tüm dost, akraba ve sevenlerine üzüntü ile duyuruldu. Sevgili eşi, hayat arkadaşı, can yoldaşı Ayşe hanım, evlatları ve eşleri Cengiz, Cihan Korkmazhan, Canan-Beyzade Toker, Nalan-Yücel Avnioğlu, Handan-Tahir Kara ve tüm torunları, “O bizim kıymetli babamız, biricik dedemizdi. Yokluğuna hiçbir zaman alışamayacağız. Acımız sonsuzdur. Yattığın yer nur, mekânın cennet olsun” dediler.

Diğer yandan aslen Kukla (Baf) köyünden olup, Güzelyurt’ta ikamet eden, iyi insan Mehmet Kurtcan önceki gün Lefkoşa’da defnedildi. Tüm dost, akraba ve sevenlerine üzüntü ile duyurulurken, sevgili eşi Gözen hanım, evlatları Ahmet Kurtcan, Meral-Orçun Uçan, torunları Mehmet ve Arel, “Kıymetli eşim, canımız babamız ve dedemizi kaybettik. Acımız sonsuzdur. Yattığı yer nur, mekânı cennet olsun” dediler.

QOSHE - Türkiye isteseydi, Kıbrıs’ta kuzey-güney diye bir şey kalmazdı! - Akay Cemal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye isteseydi, Kıbrıs’ta kuzey-güney diye bir şey kalmazdı!

4 1
21.03.2024

Rahatsızlığım nedeniyle yazamayıp, birkaç gün sizlerden uzak kaldım. Bugünden itibaren yeniden sizlerle birlikteyim. Bu vesile ile arayıp soran değerli dostlar ve okurlarıma teşekkür ederim.

Malum; çoğu zaman olduğu gibi, gündem oldukça yüklü! Hem içte, hem de dışta! İçte sahte diploma olayı ağır basarken, dışta Netanyahu yönetiminin Filistinlilere karşı uygulamakta olduğu soykırım şiddetini daha da artırıyor.

Gazze’de, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere; öldürülen Filistinlilerin sayısı 32 bine dayanırken, Sınır Tanımayan Doktorların (MSF) Gazze’deki hemşiresi Loay Harb, Gazze’de yaşanan durumun bir felaket olduğunu ve bunu kelimelerin tarif edemeyeceğini bildirdi. BM de, İsrail’in yoğun saldırısı altındaki Gazze Şeridi’nde 2.2 milyon kişinin kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.

Gazze’de böyle bir vahşet yaşanırken, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Güneye yüklensek Kıbrıs tamamen bizimdi.” şeklindeki sözlerine bakmak gerek.

Erdoğan, 4. Kolordu Komutanlığı’ndaki iftarda askerlerle bir araya gelirken yaptığı konuşmada, tüm baskılara rağmen, şayet Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, bugün ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olacağını, ne de Kıbrıs Türklerinin kalacağını belirtti. “Hatta belki de güneye yüklenmiş olsaydık, bugünün bir evladı olarak söylüyorum, artık güney-kuzey diye bir şey kalmaz, tamamen Kıbrıs bizim olurdu.” dedi. Erdoğan, Kıbrıs Türklerinin yarım asır önce soykırımın eşiğinden döndüğünü, 1974 Barış Harekâtı’nda ülkenin dört bir köşesinden subayı, astsubayı, eriyle tam 498 Mehmet’in şehit olduğunu kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi, Türkiye’nin amacı, Ada’daki soydaşlarını soykırımdan kurtarmak, onların kendi bölgelerinde barış, huzur ve güven içinde yaşamalarını temin etmekti. Eğer niyet tüm ada topraklarını ele geçirmek olsaydı, işten bile değildi. Ancak Türkiye bunu yapmadı. Zaten Barış Harekâtı’na kadar geçen süreçte de sınırlı hava operasyonları ile yetinmişti. Erenköy’de, Geçitkale’de (Köfünye) olduğu gibi! Harekât esnasında da sivillere zarar gelmemesine özen gösterilirken, Türk Silahlı........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play