(Pazartesi günkü köşe yazımızdan devamla)

* * *

Kampta, yalnızca İngilizler değil, Ermeniler de vardı ve onlar, Anadolu’daki yenilgilerinin acısını Karağulos Esir Kampı’nda ellerine düşen Osmanlı savaş esirlerinden alıyorlardı…

Sn. İsmet Kotak’ın, 1957 tarihli, Namık Kemal Lisesi dergisinde yer alan belgesel yazısından sonra, esirlerle ilgili ikinci çalışmayı, uzun yıllar lise öğretmenliği ve müdürlüğü görevinde bulunan, halkbilim araştırmacısı ve yazarı, Sn. Oğuz Yorgancıoğlu gerçekleştirir.

Sn. Yorgancıoğlu; esirlerin, esaret kampındaki ağır yaşam koşullarına karşın, çok çeşitli işlerde kullanıldıklarına da dikkat çekerken, özellikle, İngilizlerle birlikte olan Ermenilerin, esirleri, acımasızca dövdüklerini şöyle anlatır (12)…

* * *

– “Tahmini rakamları, o günkü yaşlıların ifadesine göre, 2.500 kadardı.

Tutuldukları yer ise bugün Gülseren adıyla anılan, o zaman Karağulos diye bilinen, Türklerin de Karakol dediği kamp…

Bu adamlar, hemen, surların 250-300 metre dışındaki taş ocağında çalıştırılıyor, kestikleri taşlarla İngiliz, hükümet binalarını inşa ediyordu…

Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmak üzere olduğunu yahut İngiliz kendi çıkardığı için haberdar olduğundan, donanma yapımında kullanmak üzere dağlardan, özellikle Yeni İskele – Trikomo bölgesi dağlarından çamlar kesiliyor, tomruklar temizleniyor ve limana getiriliyordu.

Bu esirlere yaptırdıkları ikinci iş, bu ağaçları kesmek, tomrukları temizlemek ve Mağusa limanına nakledilmesini sağlamaktı.

Askeri nizamda yaya götürülüyorlar ve akşamüzeri tekrar yaya getiriliyorlardı. Bunların koruyucuları yahut da onları götürüp getirenler İngiliz askeri değillerdi. Anadolu’da yenilgiye uğrayan Ermeni çetecilerdi ve ellerinde kırbaçlar vardı…

O zamanki yaşlı Mağusalılardan dinlediğime göre, ikide bir bahane bulurlar ve bu esirleri; yanlış adım attı veya yan baktı, şu yaptı bu yaptı bahanesiyle kurşunlu kırbaçlarla kanatıncaya kadar, döverlerdi.”

* * *

Esaret kampından ilk kaçma teşebbüsü, 29 Kasım 1916 günü denenir…

Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin Kara Harp Okulu Komutanlığı, Harp Akademileri Komutanlığı, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı gibi çeşitli kurum ve kuruluşlarında akademisyen olarak görev yaptıktan sonra albay rütbesiyle emekliye ayrılan değerli dost, tarih araştırmacısı ve yazar, Prof. Dr. Sn. Ulvi Keseresir kampından kaçma girişiminde bulunan ve kaçmayı başaran askerlerimizle ilgili, şu bilgileri aktarır (13):

* * *

– “Kamptan ilk kaçma teşebbüsü 29 Kasım 1916 tarihinde gerçekleşir ve bunun sonucunda 2 Türk askeri vurularak hayatlarını kaybeder. Bu iki Türk askerinin dışında aynı tarihte kaçan ve yakalanamayan Türk askerleri de vardır.

Bu askerlerden bir tanesi 4470 esir numaralı olan Türk askeridir.

Gece yarısı kamptan kaçmayı başaran bu asker kampta en son görüldüğünde üzerinde siyah keten ceket, kalın pantolon ve fes giymektedir.

… kamptan kaçtığı tahmin edilen bir başka Türk esiri ise 4417 esir numaralı İbrahim Ali Mehmed Sabri’dir. İngilizler kaçan bu askerle ilgili olarak hazırladıkları duyuruları adanın dört bir yanındaki resmi makamlara dağıtarak ve kaçan askerin eşkâlini bildirerek, onu, yakalamaya çalışırlar…”

* * *

Karağulos Esir Kampı’ndan kaçışlarla ilgili olarak İngiliz askeri belgelerinde şu bilgiler yer alır:

* * *

– “Esir Kampı, Mağusa

29 Kasım 1916 gece saat 22.00 ile 30 Kasım 1916 sabah 06.00 arasında esir kampından kaçan Türk esirinin eşkâli aşağıdadır;

Esir numarası: 4417

İsmi: İbrahim Ali Mehmed Sabri

Boy: Yaklaşık 1.60 metre

Ten rengi: Açık

Bıyık: Orta, siyah

Yaş: 30-35 arası

Kaçan savaş esiri en son görüldüğünde siyah keten ceket, siyah, kalın dokuma pantolon, askeri postal ve kırmızı fes giymekteydi.

Kaçarken yanına muhtemelen 2 fanila, 2 çift çorap, 1 havlu, 1 palaska, 1 çift askeri postal, 1 kırmızı fes ve 1 teneke maşrapa aldığı tahmin ediliyor.

Kamptaki savaş esirleri kaçan esirin parasının olmadığını söylüyorlar.

30 Kasım 1916, Mağusa

Yarbay E. A. How

Kamp Komutanı

* * *

30 Kasım 1916 tarihli bu İngiliz askeri belgesinde adı geçen esirlerden Sabri, esir kampından, aynı gün Arif ve Mustafa isimli arkadaşlarıyla birlikte kaçmayı başarmış ve bugün Mallıdağ diye anılan, Melunda köyündeki bir mağaraya sığınmışlardı…

Melunda köyünden Salih Bekçi, anılarını, şöyle anlatır (14):

* * *

– “Bubam çobandı… O merada davar güderdi.

Bir gün Türk gaçakların bizim bölgeye geldikleri duyuldu.

Zapdiyeler aradı, bulamadı, gittiler…

Sonra, bir gün bu üç adamı gördü. Yeycek isdediler. O da götürürdü. Haftada iki defa da gıyılmış tütün götürürdü.

Ama saklandıkları yeri bilmezdi.

Emniyet hasıl olunca, galdıkları yeri gösterdiler.

Üç gişiydiler: Arif, Sabri ve Mustafa.

Bubamın adı da Mustafa’ydı deyi, biribirlerini ‘adaş’ deyi çığırırlardı. Sabri’nin adı, o yıllarda doğan pek çok erkek çocuğa verildi…

Arif, ayağı yaralıydı deyi topallardı ve o bir ikisinin yardımıyla yörürdü.”

* * *

İngiliz’in, çeşitli cephelerden esir aldığı askerlerden önemli bir grubu Kıbrıs’ta kurduğu Karağulos kampına getirdiği, Osmanlı ordu komutanlığı tarafından öğrenilir…

* * *

Yararlanılan Kaynaklar:

12) Bülent Fevzioğlu’nun, Sn. Oğuz Yorgancıoğlu ile BRT TV için 2010 yılında yaptığı “Kıbrıs’taki Çanakkale” adlı 60 dakikalık TV belgeselinden.

13) Prof. Dr. Ulvi Keser, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, acasam. comu. edu. tr / dosyalar/sayı 5.doc.

14) Yorgancıoğlu, a.g.e.

* * *

Cumartesi günkü köşe yazımızda, günümüzden 109 yıl önceye ait tarihsel belgelerle “Kıbrıs’taki Çanakkale” konumuza, devam etmek üzere…

QOSHE - Kıbrıs’taki “Çanakkale”(5) - Bülent Fevzioğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kıbrıs’taki “Çanakkale”(5)

11 3
28.03.2024

(Pazartesi günkü köşe yazımızdan devamla)

* * *

Kampta, yalnızca İngilizler değil, Ermeniler de vardı ve onlar, Anadolu’daki yenilgilerinin acısını Karağulos Esir Kampı’nda ellerine düşen Osmanlı savaş esirlerinden alıyorlardı…

Sn. İsmet Kotak’ın, 1957 tarihli, Namık Kemal Lisesi dergisinde yer alan belgesel yazısından sonra, esirlerle ilgili ikinci çalışmayı, uzun yıllar lise öğretmenliği ve müdürlüğü görevinde bulunan, halkbilim araştırmacısı ve yazarı, Sn. Oğuz Yorgancıoğlu gerçekleştirir.

Sn. Yorgancıoğlu; esirlerin, esaret kampındaki ağır yaşam koşullarına karşın, çok çeşitli işlerde kullanıldıklarına da dikkat çekerken, özellikle, İngilizlerle birlikte olan Ermenilerin, esirleri, acımasızca dövdüklerini şöyle anlatır (12)…

* * *

– “Tahmini rakamları, o günkü yaşlıların ifadesine göre, 2.500 kadardı.

Tutuldukları yer ise bugün Gülseren adıyla anılan, o zaman Karağulos diye bilinen, Türklerin de Karakol dediği kamp…

Bu adamlar, hemen, surların 250-300 metre dışındaki taş ocağında çalıştırılıyor, kestikleri taşlarla İngiliz, hükümet binalarını inşa ediyordu…

Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmak üzere olduğunu yahut İngiliz kendi çıkardığı için haberdar olduğundan, donanma yapımında kullanmak üzere dağlardan, özellikle Yeni İskele – Trikomo bölgesi dağlarından çamlar kesiliyor, tomruklar temizleniyor ve limana getiriliyordu.

Bu esirlere yaptırdıkları ikinci iş, bu ağaçları kesmek, tomrukları temizlemek ve Mağusa limanına nakledilmesini sağlamaktı.

Askeri nizamda yaya götürülüyorlar ve akşamüzeri tekrar yaya getiriliyorlardı. Bunların koruyucuları yahut da onları götürüp getirenler İngiliz askeri değillerdi. Anadolu’da yenilgiye uğrayan Ermeni çetecilerdi ve ellerinde kırbaçlar vardı…

O zamanki yaşlı Mağusalılardan dinlediğime göre, ikide bir bahane bulurlar ve bu esirleri; yanlış adım attı veya yan baktı, şu yaptı bu yaptı bahanesiyle kurşunlu kırbaçlarla........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play