Oldum olası; bireysel değil ha! Toplumsal her hangi bir konuda bir sorun, ihtiyaç ve çözüm çabası varsa; yaşanan kentin yerel yönetimi olan belediyesinden başlamak üzere, sonra güvenliğinden sorumlu polisinden ve nihayetinde de devletin bizatihi kendisinden beklemek, bana hep çok ters, çok haksız ve çok “kolaycılık” gelmiştir…

Meselâ:

– “Kapımın önünde çöp var, belediye süpürsün!”

Tamam da; kendi kapının önündeki pisliği sen, niye süpürüp de çöp bidonuna atmıyorsun? Sen neden bu kadar çok pis ve bu kadar da tembel ve umursamazsın a kardeşim!”

– “Can güvenliğimiz kalmadı, polis niye suçluları yakalamıyor?”

Tamam da; bir vatandaş olarak sen, suçluların yakalanması için gördüğünü, duyduğunu, şüphelendiğini, tedirgin olduğunu neden polise ihbar etmiyor, polisimize yardımcı olmuyorsun? Sen neden bu kadar umursamaz, kayıtsız ve nemelâzımcısın a kardeşim?”

– “Devlet; onu, bunu, şunu yapmadı!”

Tamam da; ya sen, vergilerini ödeyen sorumlu bir vatandaş olarak niye hep korkak, pısırık, zavallı hallerinde bir kenara çekilerek, o eski deyimle, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” diyorsun?

Sahip olduğun konforunun, kaybından korkuyorsun, değil mi?

Korkuların, kör etmiş gözlerini!

Oysa “Devlet” dediğin; bizatihi sen, kendin değil misin a canım, a kardeşim…

Sen değil misin seni yönetmesi için Milletvekilini seçen, Meclisini oluşturan, Bakan, Başbakan yaratan?

Sen; kendi yarattığın putlarından korkuyorsan eğer, kimde suç, ararsın ki!

Bak ne diyordu Karaca/oğlu Cem, tee yıllar önceki bir şarkısında:

– “Sen seni bil sen seni

Sen seni bilmez isen

Patlatırlar enseni…”

* * *

Bu arada:

Senin ensen patlatılıyorsa halâ ve hep, bak şimdi de o koca şair Nazım Hikmet’e geldik şimdi…

Ne diyor koca şair?

– “ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

Kabahat senin,

– Demeğe de dilim varmıyor ama –

Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

* * *

Oooo, nereden nereye geldik…

Lâf lâfı açar misali, dalıp gittik, açılıp giden lâflara!

Oysa diyeceğim, rüzgârdan ibaretti yalnızca…

Ve de rüzgârın şu fukara ekonomimize, yapacağı katkıdan…

Yani, hani, meselâ…

Bırakınız ülkeyi, devleti…

Oturduğumuz mahallede – sokakta, kapı önümüzde; her ne varsa çer ve çöpümüzle ilgili ille de ve de mutlak surette en evvel belediyemizden beklemeden, az biraz da biz “Hissaa” diyerek kapımızın önünü süpürmeye başlamak…

Önce kendimiz; kendi temizliğimiz, kendi HU’zurumuz ve insanca yaşam kalitemiz için “bi el atıversek” hayatımıza…

Bir çözüm önersek meselâ…

Bir emek versek…

Bir düşünsek…

Fikir üretsek, yaratıcı olsak, kendimiz, kentimiz ve ülkemiz adına biraz sen, biraz ben, biraz o, akıl, fikir ve yürek yorsak, önersek nihayetinde, desek ki:

– “Biz bir ada ülkesiyiz… Dört mevsim on iki ay, rüzgârımız da çok iyidir maş’Allah! Peki ya neden, çok pahalı bir elektriğe, fatura ödüyoruz?

* * *

Aynı adayı, aynı coğrafya ve tarihi ve de aynı kaderi paylaşmıyor muyuz adalı, Rum komşularımızla?

Bu ada coğrafyası üzerinde esen rüzgâr, onlara esiyor da bizde esmiyor mu hiç?

Tee, 28 sene evvelden tanıştı (2006) Güney komşularımız, rüzgârdan elektrik üreterek, enerji ekonomilerine katkı sağlamalara…

Buyurun, okuyunuz lütfen:

– “Kıbrıs Rüzgâr Enerjisi Birliği (ΣΑΕΚ) 27 Haziran 2007’den beridir Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği (European Wind Energy Association, EWEA)’ne tam üyedir.”

Güney’de bugün; 6 rüzgâr parkı var ve Güney Kıbrıs Elektrik Kurumu’nun sağladığı toplam elektrik enerjisi 1,480 MW’a ulaşmaktadır.

Bu elektriğin 870 MW’ıMari-Basiliko’da bulunan elektrik santralinde, 460 MW’ı Dikelya elektrik santralinde ve 150 MW’ı da Moni elektrik santralinde üretilmektedir.

* * *

Kıssadan hissesi:

Bodoslama daldım ya konuya ve şunu soruyorum, nihayetinde:

Hani nerede bizim o çok övündüğümüz üniversitelerimiz, akademisyenlerimiz, doktorlarımız, doçentlerimiz, profesörlerimiz…

Ya nerede mimarlarımız, mühendislerimiz, elektrik müteahhitlerimiz…

Ya anamızın, yârimizin, kendimizin; yıkayıp da kurusun diye tellere serdiğimiz donumuz, çorabımız, eteğimiz, pantolonumuz ve çorabımız aynı güneş ve aynı rüzgârda kurumuyor mu Güney komşularımızla?

Onların rüzgârı elektrik üretiyor da bizim rüzgârımız, bir başka coğrafyanın piçi mi yoksa?

“Bodoslama” dedik, “devlet denilen sensin” dedik, “kapının önünü sen de süpür” dedik, “düşün” dedik, “üret” dedik, Nazım’dan örnek verdik, “Güney” dedik, “Rüzgâr” dedik…

Dedik haa, dedik…

Anlatamadımsa halâ, turp sıkayım şu aklıma!

Hadi sen, bildiğin işi yap, sarıl klavyene a canım kardeşim ve başla suçlular aramaya, dere tepe dümdüz, yazmaya…

– “Bir baktım ki elektrik, faturasına…

Penceresi cam cama…

Selâm söyle o küfürbaz,

Genaplama!”

QOSHE - Rüzgâr, Elektrik, Turp ve Genaplam… - Bülent Fevzioğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Rüzgâr, Elektrik, Turp ve Genaplam…

21 1
02.03.2024

Oldum olası; bireysel değil ha! Toplumsal her hangi bir konuda bir sorun, ihtiyaç ve çözüm çabası varsa; yaşanan kentin yerel yönetimi olan belediyesinden başlamak üzere, sonra güvenliğinden sorumlu polisinden ve nihayetinde de devletin bizatihi kendisinden beklemek, bana hep çok ters, çok haksız ve çok “kolaycılık” gelmiştir…

Meselâ:

– “Kapımın önünde çöp var, belediye süpürsün!”

Tamam da; kendi kapının önündeki pisliği sen, niye süpürüp de çöp bidonuna atmıyorsun? Sen neden bu kadar çok pis ve bu kadar da tembel ve umursamazsın a kardeşim!”

– “Can güvenliğimiz kalmadı, polis niye suçluları yakalamıyor?”

Tamam da; bir vatandaş olarak sen, suçluların yakalanması için gördüğünü, duyduğunu, şüphelendiğini, tedirgin olduğunu neden polise ihbar etmiyor, polisimize yardımcı olmuyorsun? Sen neden bu kadar umursamaz, kayıtsız ve nemelâzımcısın a kardeşim?”

– “Devlet; onu, bunu, şunu yapmadı!”

Tamam da; ya sen, vergilerini ödeyen sorumlu bir vatandaş olarak niye hep korkak, pısırık, zavallı hallerinde bir kenara çekilerek, o eski deyimle, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” diyorsun?

Sahip olduğun konforunun, kaybından korkuyorsun, değil mi?

Korkuların, kör etmiş gözlerini!

Oysa “Devlet” dediğin; bizatihi sen, kendin değil misin a canım, a kardeşim…

Sen değil misin seni yönetmesi için Milletvekilini seçen, Meclisini oluşturan, Bakan, Başbakan yaratan?

Sen; kendi yarattığın putlarından korkuyorsan eğer, kimde suç, ararsın ki!

Bak ne diyordu Karaca/oğlu Cem, tee yıllar önceki bir şarkısında:

– “Sen seni bil sen seni

Sen seni bilmez isen

Patlatırlar........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play