BM Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar, kısa bir süre önce adaya gelerek iki taraf arasında ortak bir zemin olup olmadığını araştırmak üzere görüşmelere başladı.
Bu çerçevede KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi Cuéllar’ı iki kez kabul ederek Kıbrıs Türk tarafının görüşlerini olabildiğince en açık ve net bir şekilde dile getirmiştir.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cuéllar’a, yaşanan süreci, Kıbrıs sorunun 50 yıl önce değil, 1963 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Kıbrıs Türklerinin silah zoruyla ve soykırımlarla dışlanmasının ardından, tek taraflı olarak Rum tarafının devleti işgal edip dünya tarafından tanınmasıyla başladığını söyleyerek anlatmaya başlamıştır. Ardından, bölgede barışın, huzur ve güvenliğin devamı, Kıbrıs Türk halkının ve güneydeki Rum halkının geleceği için bir anlaşmayı Kıbrıs Türk tarafının da istediğini, Doğu Akdeniz’de Ada’nın çevresinde doğal zenginlikler bulunduğunu, ancak Rum yönetiminin ne adaya ait zenginlikleri, ne de yönetimi paylaşmak istemediğini aktarmıştır.
Kıbrıs Türk halkının hala insan hakları ve uluslararası camianın değerleriyle çelişen ambargolara, izolasyonlara ve ciddi kısıtlamalara maruz kalarak bu uygulamalara karşı bir mücadele içerisinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldığını, bu çerçevede esas mağdur tarafın Kıbrıs Türk halkı olduğunu, direkt uçuş ve doğrudan ticaretin yapılmadığını, spor alanında uygulanan izolasyonlar nedeniyle Kıbrıs Türk insanının bir futbol maçı bile yapamadığını belirtmiştir.
Kıbrıs Türk Halkının 21 Aralık 1963’den günümüze değin yaşamış olduğu haksızlıkları, 4 Mart 1964 tarih 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde, uygulanmakta olan izolasyonlar ve mağduriyetleri anlatmış, taraflar arasında müzakerelerin başlayabilmesi için Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitlik ve eşit uluslararası statünün teyit edilmesi gerektiğini açık ve net biçimde dile getirmiştir.
1960 anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıs Türk halkının egemenlik haklarının da var olduğunu, ancak 1963’te Kıbrıs Türk halkının acımasız saldırılara maruz kaldığını, 11 yıl tecrit altında yaşadığını ve çok mağduriyete uğradığını, 1974’de yaşananları ve Rumların Yunanistan’la birleşip, bir Helen dünyası yaratmaya çalıştığını anlatmıştır.
Annan Planı’na Kıbrıslı Türkler ‘evet’ derken, ‘hayır’ diyen Kıbrıslı Rumların tek taraflı olarak AB’ye alınmasının uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu, Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir anlaşma olabilmesi için mutlak surette Kıbrıs Türk halkının var olan egemenliğinin kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cuéllar’a, eşit uluslararası statü denildiğinde, iki devletin iş birliği anlamına geldiğini vurgulayarak, “Tanımayabilirsiniz ama buradaki devletin ve otoritenin varlığını kimse inkâr edemez. Bu bir gerçektir, bu bir realitedir. Dolayısıyla eğer biraz ileriye gidebilecek olursak, mutlak surette Kıbrıs Türk halkının var olan egemenliği ve eşit uluslararası statüsünün yani devletinin kabul görmesi gerekir.” diyerek durumu aktarmıştır. Kıbrıs Türk halkının egemenlik haklarının tarihten geldiğini, Kıbrıs Türklerinin egemenliği ve eşit uluslararası statüsü kabul edilirse, o zaman müzakere masasına oturulabileceğini söylemiştir.
Yıllarca süren müzakerelerde federal temelde bir çözüm bulabilmek için yapılan uğraşların boşa çıktığını, Kıbrıs Türk tarafının pozisyonun net olduğunu ve bu noktada geri adım atılmasının söz konusu olmadığını, Kıbrıs’ta taraflar arasında ortak zemin olabilmesi için üç yıl önce Cenevre’de Kıbrıs Türk tarafının Türkiye ile istişare içinde olduğu yeni vizyonunun yani egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüsünün teyit edilmesi gerektiğini net bir şekilde belirtmiştir.
Kıbrıs Türk Halkının devletinin temellerinin 60 yıl önce atıldığını, Kıbrıslı Türklerin kendi devletleriyle bu yolu yürümekte olduğunu, Rumların Kıbrıs Türklerinin ortağı olduğu, egemenlik haklarının bulunduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgal ettiklerini, Kıbrıs’ta bir işgal varsa, esas işgalin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgali olduğunu dile getirmiştir.
Sonuç olarak, bir yandan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Rum lideri Hristodulidis’le müzakere masasına çekilmek isteniyor diğer bir yandan da müzakerelere Crans Montana’da kaldığı yerden, federal temelde devam edileceği yönde gerçeği yansıtmayan sahte bir algı yaratılmak isteniyor.
Aslında Rum liderler müzakere tarihi boyunca müzakereler her kesintiye uğradığında müzakerelere bir sonraki defa yine kaldığı yerden başlanacağı şeklinde bir algı oluşturmaya çalışmışlardır.
Ancak bu durum gerçeği yansıtmamaktadır.
Hatırlanacağı üzere 2021 yılında BM Genel Sekreteri A. Guterres, Kıbrıs Türk ve Rumları arasında ortak bir zemin olmadığını kayda geçirilmiştir. O günden bugüne değişen bir şey yoktur…
Çok açık ve net bir şekilde Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü teyit edilmeden resmi müzakerelere başlanmayacağı ifade edilmiştir.
Eğer Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü teyit edilirse, işte o zaman ortak bir zeminden bahsedilebilir ve o zaman resmi müzakerelere başlanabilir.
Netice itibariyle müzakerelerin başlamasına yönelik bugün için ortak bir zemin yoktur. Mevcut durum bundan ibarettir…

QOSHE - Kıbrıs konusu, kişisel temsilci ve ortak zemin (3) - Gökhan Güler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kıbrıs konusu, kişisel temsilci ve ortak zemin (3)

9 1
13.02.2024

BM Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar, kısa bir süre önce adaya gelerek iki taraf arasında ortak bir zemin olup olmadığını araştırmak üzere görüşmelere başladı.
Bu çerçevede KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi Cuéllar’ı iki kez kabul ederek Kıbrıs Türk tarafının görüşlerini olabildiğince en açık ve net bir şekilde dile getirmiştir.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cuéllar’a, yaşanan süreci, Kıbrıs sorunun 50 yıl önce değil, 1963 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Kıbrıs Türklerinin silah zoruyla ve soykırımlarla dışlanmasının ardından, tek taraflı olarak Rum tarafının devleti işgal edip dünya tarafından tanınmasıyla başladığını söyleyerek anlatmaya başlamıştır. Ardından, bölgede barışın, huzur ve güvenliğin devamı, Kıbrıs Türk halkının ve güneydeki Rum halkının geleceği için bir anlaşmayı Kıbrıs Türk tarafının da istediğini, Doğu Akdeniz’de Ada’nın çevresinde doğal zenginlikler bulunduğunu, ancak Rum yönetiminin ne adaya ait zenginlikleri, ne de yönetimi paylaşmak istemediğini aktarmıştır.
Kıbrıs Türk halkının hala insan hakları ve uluslararası camianın değerleriyle çelişen ambargolara, izolasyonlara ve ciddi kısıtlamalara maruz kalarak bu uygulamalara karşı bir mücadele içerisinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldığını, bu çerçevede esas mağdur tarafın Kıbrıs Türk halkı olduğunu, direkt uçuş ve doğrudan ticaretin yapılmadığını, spor alanında uygulanan izolasyonlar nedeniyle Kıbrıs Türk insanının bir futbol maçı bile yapamadığını belirtmiştir.
Kıbrıs Türk Halkının 21 Aralık 1963’den günümüze değin yaşamış olduğu haksızlıkları, 4 Mart 1964 tarih 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde, uygulanmakta olan izolasyonlar ve mağduriyetleri anlatmış,........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play