Bir süredir, Kıbrıs konusunda müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için öncelikle taraflar arasında ortak bir zemin olup olmadığını tespit etmeye yönelik girişimlerde bulunuluyor.
Kıbrıs müzakerelerinin başlayabilmesi için Kıbrıs Türk tarafının görüşü son derece açık ve net. Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü teyit edilmeden resmi müzakerelere başlanmayacağı konunun muhataplarına aktarılmıştır.
Kıbrıs Türk halkının egemenliği, Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs Adası’nı 1571’de Venediklerden alması ile başlamıştır.1960Kıbrıs Cumhuriyeti de adanın iki halkı olan Türk ve Rumların, ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar uyarınca en başta siyasî eşitlik ve iki topluma dayanılarak 16 Ağustos 1960’da kurulmuştur.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 13 maddesini Rumlar lehine değiştirmelerini talep etmiş, söz konusu değişikliklerin Kıbrıs Türk tarafınca kabul görmemesi üzerine tek taraflı olarak 1960 Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı feshettiğini açıklamıştır. Rumlar, bunun üzerine Akritas Planı’nı uygulamaya başlamış ve 21 Aralık 1963 akşamı Kıbrıs Türklerine karşı soykırım uygulamaya başlamıştır.
BM Güvenlik Konseyi, Kıbrıs’ta 21 Aralık 1963 sonrasında Rumlar tarafından gerçekleştirilen silahlı terör saldırıları ve anayasayı tek taraflı olarak feshettiklerini açıklamalarının ardından 4 Mart 1964’te toplandı ve aldığı 186 sayılı siyasi bir kararla adaya uluslararası barış gücünü (UNFICYP) konuşlandırdı. Kıbrıs Türk Halkı’nın4 Mart 1964’de siyasi eşit ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden, Rumlar tarafından silah zoru ile kovulmasının ardından zorlu diplomatik mücadelesi başlamıştır…
Rumlar, BM Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı siyasi kararına dayanarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rum üniter devletine dönüştürmüştür. Kıbrıs Sorununun özü budur…
Kıbrıs Türk Halkı, 21 Aralık 1963’ten günümüze birçok haksızlığa uğramış; varlığı ve iradesi yok sayılmış, ağır izolasyon ve ambargolar altında mücadele vermek durumunda kalmıştır. Uluslararası camia, elleri kanlı Rumları muhatap almış, buna karşın Kıbrıs Türklerini ise siyasi bir tavır sergileyerek görmezlikten gelmiştir.
Kıbrıs Türk Halkına karşı uzun yıllardır uluslararası alanda spor başta olmak üzere her konuda en ağır ve baskıcı şekilde izolasyonlar uygulanmaktadır.
Kıbrıs Türk halkına ve gençliğine karşı Rum tarafının vetosu nedeniyle uygulanan spor ambargolarıyla büyük haksızlıklar yapılmaktadır. Uygulanan ambargolarla Kıbrıs Türkü dünyadan izole edilmek ve dayatmayla Rum Cumhuriyeti’ne azınlık olarak yama yapılmaya çalışılmaktadır.
Annan Planı referandumunun üzerinden neredeyse 20 sene geçti. Hatırlanacağı üzere gerek Birlemiş Milletler gerekse Avrupa Birliği üyesi ülkeler, o dönemde referanduma ‘evet’ oyu veren halkın ödüllendirilecekleri ve izolasyonların kaldırılacağı yönünde sözler vermişti. Aradan geçen onca zamana karşın Kıbrıs Türk Halkına uygulanan izolasyonlar kaldırılmadı…
Spor etkinliklerine katılmak bir insan hakkıdır. Her birey herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmaksızın, spor yapma olasılığına sahip olmalıdır. Ancak Kıbrıslı Türk sporcular Türkiye dışında bu haktan uzun yıllardır mahrum bırakılmıştır.
Sporun her dalında Kıbrıslı Türkleri uluslararası organizasyonlarda temsil edebilecek başarılı gençlerimizin olduğu dile getirilmektedir…
Ambargo ve kısıtlamalara rağmen ülkedeki takımlar, gençler ve sporcularımız yılmadan yollarına devam etmektedir…
Kıbrıslı Türk sporcular yıllardır uluslararası müsabaka ve turnuvalarda yer almak için çeşitli yollara/formüllere başvurmaktadırlar. Bu formüllerden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı büyük önem arz etmektedir. Bu vesile ile, son yıllarda pek çok gencimiz fırsat verildiği zaman ne kadar başarılı olabildiğini göstermiştir. Özellikle son dönemde Kıbrıslı Türk sporcularımızın ardı ardına elde ettikleri başarılar bizleri gururlandırmaktadır. Öyle ki birçok Kıbrıslı Türk sporcu çeşitli branşlarda Türkiye Milli Takımlarına seçilmektedir.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsil ettiğini ileri süren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türklerinin tüm insan haklarını ihlal eden politikalarını kesintisiz sürdürmektedir. Kıbrıs Türkleri olarak, uluslararası temsiliyetten, yurtdışına seyahat etme ve dış dünya ile iletişim kurmaya, ticari ilişkilerden, eğitim, kültür ve spor alanlarındaki faaliyetlere kadar hayatın tüm alanlarını kapsayan izolasyonlara maruz kalmaktayız. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne doğrudan uçuşların yapılamaması ekonominin en önemli sektörlerinden biri olan turizm sektörümüz açısından büyük bir olumsuzluk yaratmakta ve ülke turizminin gelişip, canlanmasına mâni olmaktadır.
İşte böyle bir ortamda Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar, Kıbrıs müzakerelerinin başlamasına yönelik girişimde bulunuluyor. Cuellar, müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için taraflar arasında ortak bir zemin olup olmadığını tespit etmeye çalışıyor. Ortak bir zemin olmadığı herkesin malumu…
Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliği, eşit uluslararası statüsü kabul edilmeden müzakerelerin başlaması mümkün değil.
Sonuç olarak, uluslararası camia, bir taraftan Kıbrıs Türklerinin tüm insan haklarını ihlal eden politikalarını kesintisiz olarak sürdürmeye devam ediyor, bir taraftan spor başta olmak üzere her konuda en ağır ve baskıcı şekilde izolasyonlar uyguluyor ve diğer taraftan da müzakerelerin yeniden başlaması için çaba sarf ediyorlar.
Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlanması isteniyorsa, öncelikle Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyonları kaldırarak işe başlamalıdırlar.
Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyonlar kaldırılmadan, Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliği, eşit uluslararası statüsü kabul edilmeden müzakerelerin başlamayacağı tüm taraflarca doğru şekilde anlaşılmalıdır…

QOSHE - Müzakere ve İzolasyonlar - Gökhan Güler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Müzakere ve İzolasyonlar

4 1
16.02.2024

Bir süredir, Kıbrıs konusunda müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için öncelikle taraflar arasında ortak bir zemin olup olmadığını tespit etmeye yönelik girişimlerde bulunuluyor.
Kıbrıs müzakerelerinin başlayabilmesi için Kıbrıs Türk tarafının görüşü son derece açık ve net. Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü teyit edilmeden resmi müzakerelere başlanmayacağı konunun muhataplarına aktarılmıştır.
Kıbrıs Türk halkının egemenliği, Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs Adası’nı 1571’de Venediklerden alması ile başlamıştır.1960Kıbrıs Cumhuriyeti de adanın iki halkı olan Türk ve Rumların, ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar uyarınca en başta siyasî eşitlik ve iki topluma dayanılarak 16 Ağustos 1960’da kurulmuştur.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 13 maddesini Rumlar lehine değiştirmelerini talep etmiş, söz konusu değişikliklerin Kıbrıs Türk tarafınca kabul görmemesi üzerine tek taraflı olarak 1960 Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı feshettiğini açıklamıştır. Rumlar, bunun üzerine Akritas Planı’nı uygulamaya başlamış ve 21 Aralık 1963 akşamı Kıbrıs Türklerine karşı soykırım uygulamaya başlamıştır.
BM Güvenlik Konseyi, Kıbrıs’ta 21 Aralık 1963 sonrasında Rumlar tarafından gerçekleştirilen silahlı terör saldırıları ve anayasayı tek taraflı olarak feshettiklerini açıklamalarının ardından 4 Mart 1964’te toplandı ve aldığı 186 sayılı siyasi bir kararla adaya uluslararası barış gücünü (UNFICYP) konuşlandırdı. Kıbrıs Türk Halkı’nın4 Mart 1964’de siyasi eşit ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden, Rumlar tarafından silah zoru ile kovulmasının ardından zorlu diplomatik mücadelesi başlamıştır…
Rumlar, BM Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı siyasi kararına dayanarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rum üniter devletine dönüştürmüştür. Kıbrıs Sorununun özü budur…
Kıbrıs Türk Halkı, 21 Aralık 1963’ten günümüze birçok........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play