Söylenceye göre, Atina kralının oğlu Domephon, Troya seferinin dönüşünde, Kıbrıs’a yerleşerek, bugünkü Bağlıköy ile Soli’nin bulunduğu arazi arsındaki bir yerde, tahkim edilmiş bir kent kurar. Tarih, MÖ 8.yy olmalı zira Truva Savaşı’nın sonu bu… Aipeon diye isimlendirilen bu muhkem kentin kuruluş amacı, bölgedeki bakır madeninin, Atina’ya taşınması ve silahlanma gereksiniminin, karşılanmasıdır. Ünlü düşünür Solon, İÖ 6.yy’da Atina’dan Mısır’a giderken, burada Aipeon Kralı olan öğrencisi Filikkapos’u ziyarete gelir. Düşünür, Aipeon’un yerinin ticarete ve ulaşıma uygun olmadığını görerek, bazı kaynaklarda da adı Filokipros (Kıbrıs’ın dostu) olarak geçen öğrencisine, şehrinin yerini değiştirmesini önerir. Aipeon Kralı, hocasının önerisini yerine getirir ve Solon, denize daha yakın bir noktada kurulacak olan yeni şehrin planlarını da bizzat çizip, adadan ayrılır. Bu kentin ahalisi, Ege’den getirilir ve kente büyük düşünce adamının adına izafeten, Soli adı verilir (1 ). Ruppert Gunnis, Latin Döneminde, Ortodoks Başpiskoposu’nun, Soli’de oturduğunu anlatır ve kentin kuruluş tarihi olarak M.Ö. 600 yılını verir. Soli, bin yıl bölgenin en önemli ticaret merkezi olarak işlev görür.
Demek ki Soli Limanı’nın tarihi, (ki tam da bugünkü iskelenin olduğu yerdeydi) en azından MÖ 6. yy’a dayanıyor… Üç bin yıllık bir liman… Bir iddiaya göre Roma Döneminde ve hatta Fenikeliler zamanında, Lefke’deki bakır madeni ocakları işletilmiştir. Romalılar, gerek Eski Karadağ – Aplıç arasında yüzeyden, gerekse de bugünkü futbol sahasının batısındaki tepeye açtıkları galerilerden bakır cevheri çıkarmaktaymışlar. Bu cevheri yüzeye çıkarmak için gerekli zembilleri örebilmek üzere Mısır’dan getirilen hurma ağaçları, bugün kasabanın silüetini süsleyen hurmaların atalarıymış. Bölgedeki cüruf kalıntıları, bu iddiayı yabana atmamıza olanak tanımıyor. O zaman da buradaki limanın, çok daha eski tarihlerde de aktif olduğu ortaya çıkmaktadır…
Yine Rupperd Gunnis’in, çok önemli Kıbrıslı tarihçi Maharias’tan aktardığına göre, Orta Çağ’ın çok erken dönemlerinden başlayarak, bölge’nin limanı, Soli’nin doğusuna, Lefke’nin altbaşına kayar. O dönemde, St. Efxifios diye anılan limanın bulunduğu alanın adı, Xifios’dan, giderek Xeros’a döner. Bizans’tan sonraki karışıklık dönemi sona erdiğinde, Lefke’nin Lüzinyan Kraliyet ailesinin özel mülkü arasında bulunduğunu görürüz. Ayni dönemde, bugün Lefke’nin bir mahallesi haline gelmiş bulunan Peristeronari’nin (Cengizköy), Yafa Kontu’nun çiftliği olduğu da biliniyor. Lüzinyan Kralı II . Peter’in kendisine çiftlik (fief) olarak seçip, şahsi mülk edindiği bir bölgenin, bakımsız, harap bir yer olduğu düşünülemez. Latin döneminde buranın önemli bir liman olduğunu, Lüzinyan Kralı ll. James ile evlenmek üzere adaya gelen Bizans İmparatoru’nun kızı Helena Paleologos’un, Kıbrıs’a bu limandan çıkmasından anlıyoruz. Sonradan, gemilerin demirlediği koya, Rumlar Karavostasi, demeye başlarlar. Türkler adaya gelince de burayı Gemikonağı diye çağırırlar, Rumca adından esinlenerek…
Venedik Döneminde de bölgenin kraliyet mülkü yâni bir devlet çiftliği olarak korunduğu biliniyor. Daha çok askeri amaçlarla devlet elinde bulunan Lefke’nin 1570’te Lefkoşa’nın savunulması için 300 asker gönderdiği biliniyor. Bu, iyi bir rakamdır ve öte yandan da o dönemde limanın ihmal edilmiş olamayacağının kanıtıdır.
Osmanlı Dönemine gelindiğinde, kasaba askeri yapısı ve savaştan dolayı boşaldığı için, Osmanlı İskân Politikasının bir gereği olarak, Anadolu’dan getirilen Türkler ile iskân edilmiştir. Kasabanın Türk nüfusunun, daha çok İlmiye ve Askeriye sınıflarından olmasının, bugün soyadlarında yaşayan kanıtları, bu gerçekle uyum içerisindedir. 1712’de Osmanlı donanmasının bazı leventleri, denizden, Lefke’ye çıkarlar. Bunlar, sonradan Lefkoşa’ya gidip, yeni bir isyan örgütleyeceklerdir. Demek ki liman, 18.yy başlarında faal bir haldeymiş. 1750’de adaya bir ziyaret yapan Drummond’un anılarında, Lefke’nin limanından geçtikten bir saat sonra kente vardığı, burasının çeşitli bahçeler, kıvrımlar yapan bir dere ve amfiteatr şeklinde yükselen arazisi ile güzel bir yer olduğu anlatılmaktadır. 18.yy ortalarında da liman çalışmaktaymış demek ki! 19.yy boyunca, kâh Gemikonağı; kâh Pendaya limanlarından ihracat yapılmakta olduğu biliniyor…
20.yy başlarında, Lefke yakınlarındaki Fugasa Tepesi’nde bakır bulunduğu ortaya çıkar ve bu madeni işlemek üzere, bir Amerikan firmasına yetki verilir: CMC…
Lefke madenlerinin yeniden işletilmeye başlaması ve şirkete madeni mevcut iskelelerden ihraç etme yetkisi verilmesi sonucunda, bölge limanları maden ihracatına ayrılmış ve sonuçta tarımsal ürün ihracatı durmuş, Pendaya limanı kapanmıştı. Ne var ki; 1940’lardan itibaren, madende çalışmaya gelen işçiler, Lefke’nin bir altın çağ daha yaşamasına neden olurlar. Tarım yanında maden işçilerinin kasabaya aktardıkları kazançları, Lefke’yi bir kez daha zengin bir yer haline getirir. Liman da gemilerle dolup taşmaya başlar. 20 Temmuz 1974 sabahına kadar…
1990’lara kadar ağır aksak açık olan liman, o günlerden sonra çürümeye terk edilir. Onun da ayrı ve hazin hikâyesini, bir gün yazarım…
Geçtiğimiz yıllarda bir gün, Finlandiya önerileri karşısında, Türkiye Dışişleri bakanı da “Rumlara bir Türkiye limanı açalım ama öncelikle onlar da Mağusa, Girne ve Karavostasi limanlarını açmalıdırlar.” Dediğinde, çoğumuz sormuştu: “Nedir be bu Karavostasi?”
AB Komisyonu, Lazkiye seferlerini engellemeye çalışan Rum dostlarımızın şikâyetini “Mağusa, Girne ve Karavostasi limanlarını yasadışı ilan eden, herhangi bir uluslar arası kurum değil, tek taraflı olarak sizsiniz. Bu bakımdan ne BM ne de AB’nin bu limanlara ambargo koyan bir kararı olmadığına göre, buraları legaldir” diye karşıladığı halde, biz hâlâ bakıyorduk…
Liman olmadan, Lefke nedir? Üç bin yıllık tarihi, son otuz yılla kıyaslayın; bir hiçtir…
CMC atıkları temizlenirken, çıkan artık karayolu ile Mağusa’ya mı taşınacak? Merak ediyorum…

QOSHE - Gemikonağı Limanı - Nazım Beratlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gemikonağı Limanı

2 1
10.04.2024

Söylenceye göre, Atina kralının oğlu Domephon, Troya seferinin dönüşünde, Kıbrıs’a yerleşerek, bugünkü Bağlıköy ile Soli’nin bulunduğu arazi arsındaki bir yerde, tahkim edilmiş bir kent kurar. Tarih, MÖ 8.yy olmalı zira Truva Savaşı’nın sonu bu… Aipeon diye isimlendirilen bu muhkem kentin kuruluş amacı, bölgedeki bakır madeninin, Atina’ya taşınması ve silahlanma gereksiniminin, karşılanmasıdır. Ünlü düşünür Solon, İÖ 6.yy’da Atina’dan Mısır’a giderken, burada Aipeon Kralı olan öğrencisi Filikkapos’u ziyarete gelir. Düşünür, Aipeon’un yerinin ticarete ve ulaşıma uygun olmadığını görerek, bazı kaynaklarda da adı Filokipros (Kıbrıs’ın dostu) olarak geçen öğrencisine, şehrinin yerini değiştirmesini önerir. Aipeon Kralı, hocasının önerisini yerine getirir ve Solon, denize daha yakın bir noktada kurulacak olan yeni şehrin planlarını da bizzat çizip, adadan ayrılır. Bu kentin ahalisi, Ege’den getirilir ve kente büyük düşünce adamının adına izafeten, Soli adı verilir (1 ). Ruppert Gunnis, Latin Döneminde, Ortodoks Başpiskoposu’nun, Soli’de oturduğunu anlatır ve kentin kuruluş tarihi olarak M.Ö. 600 yılını verir. Soli, bin yıl bölgenin en önemli ticaret merkezi olarak işlev görür.
Demek ki Soli Limanı’nın tarihi, (ki tam da bugünkü iskelenin olduğu yerdeydi) en azından MÖ 6. yy’a dayanıyor… Üç bin yıllık bir liman… Bir iddiaya göre Roma Döneminde ve hatta Fenikeliler zamanında, Lefke’deki bakır madeni ocakları işletilmiştir. Romalılar, gerek Eski Karadağ – Aplıç arasında yüzeyden, gerekse de bugünkü futbol sahasının batısındaki tepeye açtıkları galerilerden bakır cevheri çıkarmaktaymışlar. Bu cevheri yüzeye çıkarmak için gerekli zembilleri örebilmek üzere Mısır’dan getirilen hurma ağaçları, bugün kasabanın silüetini süsleyen hurmaların atalarıymış. Bölgedeki cüruf kalıntıları, bu iddiayı yabana atmamıza olanak tanımıyor. O zaman da buradaki limanın, çok daha eski tarihlerde de aktif olduğu ortaya çıkmaktadır…
Yine Rupperd Gunnis’in, çok önemli........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play