Louis Althousser, Devletin İdeolojik Aygıtları isimli kitabında, devletlerin satatükoları nasıl kurduğunu, anlatır. Bütün o alt yapı meselelerinin yanında, asıl olan devletlerin ideolojik olarak kendilerini halkın gönlünde meşruu kılmak için yarattıkları paradigmaların hükmedici özelliğini anlatır. Bir takım kavramlar yaratılıp icat edilerek, bunların dokunulmaz, ezelden beri var olan ve ebede kadar da var olacak olan düşünce biçimleri, veriler olduğuna inanılması, statüko yaratmanın baş koşuludur.

19.yy ortalarına kadar, Türkçe’de “vatan” diye bir kelime olmadığını biliyor muydunuz? “Haydaaaaaaaa!” mı dediniz? Deyin, iyidir…

Daha doğrusu, 19.yy ortalarına kadar, Türkçe’ye Arapça’dan geçmiş olan bu kelime, “ev/bark” o da “çadır” anlamında kullanılıyordu. O yüzyılın başlarında, Mısır’da Tahtavî isimli bir düşünür, bu kelimeyi Fransızca’daki “patrié” anlamında kullanmaya başladı ve Fransızlar’a bu kelimeyi öğreten Renan’ın “le amore de la patrié” deyimi karşılığı olarak da “Hubb-ül vatan” demeye başladı… Yani vatana duyulan aşk…

Osmanlı’da ise bu kelime, ilk defa Kırım Savaşı esnasında, Tercüme Odası’nda bir memur olarak çalışan Halis Efendi’nin bir şiirinde görüldü! Kırım Savaşı esnasında! 1853… Daha önce böyle bir kelime kullanıldığına dair bir kayıt, yok!

Bu Halis Efendi’nin yakın bir arkadaşı olan Mehmet Mansur Efendi de bir süre sonra, “Vatan” diye bir gazete çıkarır… Birazcık moralinizi bozmak üzere, eklemeliyim ki bu zat, yetişkin yaşta müslüman olan bir Makedon! Derken efendim, Tercüme Odası’na genç bir memur gelir: Sarayın müneccimbaşısı’nın yani falcısının oğlu, Namık Kemal Efendi… Bu Mehmet Mansur Bey isimli Makedon, Kemal’e Fransızca dersi vermek üzere görevlendirilir. Bir süre sonra, Mehmet Efendi’nin genç Kemal’e sadece Fransızca öğretmediği ortaya çıkacaktır…

Namık Kemal’in 19.yy ortalarından itibaren Türkçe’ye soktuğu “vatan” kavramını, batılı düşünürlerden almış olmakla birlikte, kendisinin islamcı yapısı dolayısıyla, Tahtavi’den de etkilendiği görülür, zira onun “Hubb-ül vatan” deyimini aynen kullanır:

Hubb-ül vatan, min-el iman”! Bu Kemal’in ünlü bir sloganıydı! Yâni: “Vatan muhabbeti imanın gereğidir!”

Ne var ki Namık Kemal, henüz bu imanın gereği olarak sevilmesinin şart olduğu şeyin ne olduğu hakkında tam bir karar vermiş de değildir. Kâh, vatanın Kanuni döneminde elde olan topraklar olduğunu ileri sürer; kâh Hz. Ömer dönemindeki islâm imparatorluğunun elindeki toprakların, bizim vatanımız olduğunu iddia eder… Nitekim, İttihat Terakki de 1912’de başka bir “vatan”dan söz ederken (Rumeli de dahil Osmanlı toprakları), 1916’da bir başka vatan öngörür (Turan)… 1918’de ise vatan, Misak-ı Milli sınırları içine çekilir!

Daha yeni tarihlere gelirsek, altından Çapanoğlu çıkacağı için, tarihsel bilgi aktarımını burada keselim… İş karışacak.

İdeolojiler, zeminini maddi yaşam oluştursa, gereksinimlerden doğmuş dahi olsalar da sonuçta insan zihninden doğarlar ve onların köşe taşlarını oluşturan kavramlar da subjektif, göreceli ve değişkendirler!

Her kavramları o günün koşulları ve ihtiyaçları belirler…

QOSHE - Hubbül vatan minel iman - Nazım Beratlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hubbül vatan minel iman

4 0
24.01.2024

Louis Althousser, Devletin İdeolojik Aygıtları isimli kitabında, devletlerin satatükoları nasıl kurduğunu, anlatır. Bütün o alt yapı meselelerinin yanında, asıl olan devletlerin ideolojik olarak kendilerini halkın gönlünde meşruu kılmak için yarattıkları paradigmaların hükmedici özelliğini anlatır. Bir takım kavramlar yaratılıp icat edilerek, bunların dokunulmaz, ezelden beri var olan ve ebede kadar da var olacak olan düşünce biçimleri, veriler olduğuna inanılması, statüko yaratmanın baş koşuludur.

19.yy ortalarına kadar, Türkçe’de “vatan” diye bir kelime olmadığını biliyor muydunuz? “Haydaaaaaaaa!” mı dediniz? Deyin, iyidir…

Daha doğrusu, 19.yy ortalarına kadar, Türkçe’ye Arapça’dan geçmiş olan bu kelime, “ev/bark” o da “çadır” anlamında kullanılıyordu. O yüzyılın başlarında, Mısır’da Tahtavî isimli bir düşünür, bu kelimeyi Fransızca’daki “patrié” anlamında kullanmaya başladı ve Fransızlar’a bu kelimeyi öğreten Renan’ın “le amore de la patrié” deyimi karşılığı olarak da “Hubb-ül vatan” demeye........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play